Eski Türkçe Sözlük
Eski Türkçe Sözlük - Türk dilinin, öz Türkçe'nin köklerinden, bin yıl önceki halinden, güzel kapsamlı bir eski Türkçe kelimeler dizini, Divânu Lügati't-Türk dizini.
A
: şaşalamayı anlatan bir edat — I, 39ABA
: ayı — I, 86ABA
: baba — I, 86ABA
: ana — I, 86 bkz. ana, apaABA
: başı dağlarda yetişip dağlıların yediği hıyar gibi dikenli bir ot; yer mürveri, Cannabis sativa. I, 86ABAÇI
: umacı, bununla çocuklar korkutulur; a ğır basma, kâbus — I, 136ABAKI
: bostan korkuluğu, I, 136ABALI
: bir şeyi az görme ve azımsama zamanında söylenen kelime — I, 137ABARÑ
: eğer anlamına şart edatı, I, 134, 399, 442; II, 209ABIDMAK
: gizlemek, saklamak — I, 216 bkz. ab ıtmakABIMAK
: gizlemek, örtmek. III, 250ABITGAN
: daima gizleyen, saklayan — I, 154ABITMAK
: gizlemek, saklamak, örtülmek — I, 206, 216 bkz.ABIDMAK
: aç aç, karnı tok olmayan, I, 75, 79, 387, 452. 453, 517; II, 227AÇ
: çağırma, ünde, ünlem edatı — I, 35AÇI
: yaşlı kadın, hanım nine — I, 87 bkz. eçiAÇIG
: nimet içinde yaşayış, I, 63AÇIG
: hanın bahşışı — I, 63AÇIG
: acı, acı olan her nesne; ekşi — I, 63, 279; II, 75, 299, 311; III, 272AÇIGLIG
: bolluk içerisinde bulunan (kimse) — I, 147AÇIGLIG
: ekşili, içine konanı ekşiten, I, 147 bkz. açıglık § açıglıg küp; içine konanı ekşiten küp, içinde ekşi bulunan küp — . I, 147AÇIKLIG
: tutmak iyi gıdalar ile beslemek — I, 63 ,AÇIGLIK
: acılık — I, 150 bkz. açıglıgAÇIGSAMAK
: canı ekşi istemek — I, 279, 302AÇIGSIMAK
: ekşimek, acılaşmak — I, 282AÇIK
: büyük kardeş, I, 64AÇIKMAK
: acıkmak — I, 21, 190AÇILMAK
: açılmak — I, 193, 194; II, 71, 122 bkz. açl ınmakAÇIMAK
: ekşimek, (yara, vücut) acımak — III, 252AÇINMAK
: doyumluk ve yem vermek, açınmak; açılmak; açar gibi görünmek. I, 199, 200AÇIŞMAK
: açmakta yardım ve yarış etmek — I, 180AÇIŞMAK
: ekşimek, acılaşmak — I, 180AÇITGAN
: daima ekşiten, acıtan, ekşitgen — I, 154AÇITMAK
: ekşitmek; acıtmak, I, 207AÇLIK
: açlık — I, 114AÇLINMAK
: açılmak — I, 256, bkz. açılmakAÇLIŞMAK
: açılmak . I, 239AÇMAK
: açmak; aramak; fethetmek, I, 163, 354, 358; II, 188; III, 18, 217, 234, 235AÇMAK
: karnı acıkmak — I, 172, 283AÇSAMAK
: açmak istemek, I, 276AÇTURMAK
: açtırmak, I, 218AÇUK
: açık, I, 64, 94AÇUKLUG
: koçak, huyu güzel — I, 147AÇUKLUK(G)
: açıklık, I, 150, § yüz açuklugı; yüz gülümseyişi — ı, 150 § kapug açuklugı; kapı açıklıgı. I, 150AÇURGAN
: çok acıktıran, çabuk acıktıran. , I, 156; III, 68AÇURMAK
: acıktırmak, aç bırakmak. I, 268ADAKLIK
: üzüm çardaklarına ayak yapılacak ağaç — I, 149ADAŞ
: arkadaş, dost — I, 61, bkz. adaş —ADAŞLIK
: dostluk, arkadaşlık; sadakat — I, 149ADGUK
: kim olduğu belli olmayan sığıntı adam — I, 99 bkz. aduk, aduk, agdukADIN
: başka, diger, ayrı — I, 45, 76, 98; III, 151, 222 bkz. ad ın, adruk, ayruk, edinADUK
: tanınmayan, bilinmeyen — I, 65 bkz. adguk, aduk, agdukAD
: ipekli kumaş ve benzeri glbi dokuma cinsinden sanat eseri olan her şey — I, 79, bkz. ed,AD
: iyilik ve uğur belgisi — I, 79ADAK
: ayak — I, 32, 53, 59, 65, 84. 165, 181, 182. 241, 268, 342, 353, 361, 380, 382, 522; II. II, 16, 112, 131. 137, 142, 146, 158, 190. 195, 209, 215. 247, 327, 364; III, 97, 276, 280, 288, 296, 307, 337, 421, 430, 435 bkz. ayak, azakADAKLAMAK
: ayağa vurmak — I, 304ADAKLANMAK
: ayaklanmak, ayak sahibl olmak — I, 293, 294ADAKLIG
: ayaklı — I, 147ADAŞ
: arkadaş, dost — I, 155 bkz. adaşAD
: bolmak iyilik getirmek — , 79ADGIR
: aygır — I, 18, 95, 152, 188, 234, 236; II. 96, 109, 153, bkz. ayg ır § ögütlüg adgır; dişisi bulunan aygır, I, 52ADGIRAK
: kulakları ak, vücudunun öbür tarafları kara olan erkek geyik; dağ keçisi tekesi — 1, 144ADGIRLANMAK
: aygırlaşnnak; aygır bulmak — I, 313ADIG
: ayık — I, 63 § esrük adıg; sarhoş ayık — I, 63ADIG
: ayı — I, 63, 84, 332 bkz. ayıg —ADIGLIG
: ayısı çok olan — I, 147ADIG
: merdegi ayı yavrusu — I, 480ADIKLAMAK
: şaşalamak — III, 339 bkz. aduklamak —ADILMAK
: ayılmak, I, 194ADIN
: başka, diğer, ayrı, I, 45, 76, 98; III, 151, 222 bkz. ad ın, adrıık, ayruk, edinADIRMAK
: ayırmak — III, 228 bkz. edirmek, ödürmek, ödürmek, udurmak, üdürmek —ADIŞMAK
: apışmak, ayrılmak. I, 181ADMA
: bırakılan, salıverilen, başı bo; — I, 129 § adma yılkı; yaşlı olduğundan yük vurulmayan hayvan — I, 129ADNAGU
: yabancı, başkası — III, 68ADNAMAK
: değişmek; bozulmak — I, 288ADRI
: buğday temizlemek için kullanılan araç, yaba, çatal, çatal de ğnek — I, 126; II, 22, 331ADRI
: butlug bacakları açık kişi, eğri bacak, I, 126ADRIK
: ayrık otu, Cynodon dactylon. I, 98, 113 bkz. ayr ıkADRILMAK
: ayrılmak — I, 247ADRIM
: eğerin altına iki yana konan keçe, teyelti I, 107ADRIŞ
: ayrılış, ikiye ayrılan yolun başı — I, 96ADRIŞMAK
: ayrışmak, birbirinden ayrılmak — I, 233, 234, 270. bkz. ayrışmakADRUK
: başka, ayrı — I, 98 bkz. adın, adın, ayruk, edinADUK
: tanınmayan, bilinnneyen, I. 65 bkz. agduk, aduk, adgukADUKLAMAK
: tanınmamak, garip görmek, yadırgamak — I, 304 bkz. adıklamakADUT
: avuç — I, 50, 83 bkz. avutADUTLAMAK
: avuçlamak — I, 298, 299AFILGU
: bir deniz ağacı — III, 146 bkz. avılkuAFTABI
: kova — I, 432AG
: iki bacak arasındaki boşluk — I, 80AGAN
: er genizden laf söyleyen insan, genzek — I, 77AGARTGU
: Şerbet gibi buğdaydan yapılan içki, bir çeşit buğday birası — III, 442AGDUK
: bozuk, belirsiz, değişik — I, 65 bkz. aduk, aduk, adguk § agduk (ki şi); kim olduğu belli olmayan sığınti (adam) — I, 99AGI
: ipek kumaş (altın veya gümüşle işlenmiş sırmalı). I, 89; II, 153AGICI
: ipek kumaşları muhafaza eden kimse, hazinedar. I, 89, 136AGIL
: ağıl, koyun yatağı; koyun plsliği. I, 65, 73AGIM
: çıkım, yükselim — I, 75AGIR
: ağır — I, 52, 53, 99; III, 68, 247AGIRLALMAK
: ikram olunmak — III, 344 bkz. agırlanmakAGIRLAMAK
: ağırlamak, ikram ve ihsan etmek, I, 53, 106, 300, 301; III, 344, 347AGIRLANMAK
: ağırlanmak, ikram edllmek; pahalı bulunmak — I, 291, 292; III, 344 bkz. ag ırlalmakAGIRLIG
: ağırlanan; — I, 45, 146 § agırlıg kişi; ağırlanan adam — I, 52AGIRLIK
: ikram ağırlayış — I, 114AGIŞ
: yükseliş, ; ıkı; — I, 61AGIŞMAK
: yükseli; mek, çıkıçmak, çıkmakta yarış etmek, artırışmak; koğmakta yarış etmek — I, 185AGITGAN
: daima çıkartan, yükselten — I, 155, 156AGITMAK
: çıkarmak, yükseltmek — I, 212AGIZ
: agız — I, 43, 55, 129, 193, 195, 383; II. 6, 26, 175, 188; III, 102, 110, 247, 257, 339AGIZLAMAK
: ağza vurmak; ağız açmak — I, 302AGLAK
: ıssız, çorak, oturulmayan yer, boş. , I, 119, 468 § aglak yer; boş yer — II. 365AGLAMAK
: yalnız olmak, bo; olmak, III, 258AGLATMAK
: savmak, uzaklaştırmak, ıraklaştırmak, boşaltmak, I, 265; III, 365AGMAK
: çıkmak, belirmek; aşmak, yükselınek, ağmak; değişmek, başkala; mak, bozulmak, meyletmek, dönmek — I, 65, 167, 173, 309, 354; II, 43, 50, 61, 67, 68; III, 183, 219, 327AGNAMAK
: (hayvanlar) yatıp debelenmek; kekemeleşmek, dili tutulmak — I, 289AGNATMAK
: (hayvanları) yatırıp debelendlrmek; dili buruşturmak, dili ağırla; tırmak — I, 267AGRIG
: ağrı — I, 98AGRIKANMAK
: ağrısından şikâyet etmek — I, 213AGRIMAK
: ağrımak, I, 46, 273, 274; III, 169AGRINMAK
: ağrımak, acı duymak — I, 252AGRIŞMAK
: ağrışmak, sızlaşmak, I, 235AGRITMAK
: ağrıtmak — I, 261AGRUG
: süñügi omurga kemiklerinin önce geleni, birincisi, ilki, I, 98AGRUK
: pılı pırtı, ağırlık, yük — I, 99; III, 68AGRUKLANMAK
: (bir iş veya yükü) ağırsınmak, ağır saymak — I, 313AGRUMAK
: ağırlaşmak — I, 273AGSAMAK
: (çıkmak, yükselmek, ağmak) istemek, I, 277AGTARILMAK
: yere vurulmak, sarsılmak — I, 246 bkz. agtılmakAGTARMAK
: aktarınak, devirmek, yenmek — II, 74 bkz. axtarmakAGTILMAK
: yere vurulmak, sarsılmak, I, 246 bkz. agtarılmakAGU
: agı, zehir, I, 89; III, 339AGUJ
: ağız, memeli hayvanların doğurduğu zaman verdigi ilk süt — I, 55 bkz. aguzAGUJLUG
: agzı, ilk sütü bulunan kişi, I, 146AGUKMAK
: agılanmak. I, 191AGULAMAK
: ağılamak, I, 310AĞURŞAK
: ağırşak, I, 149AGUZ
: agız, memeli hayvanların doğurduğu zaman verdigi ilk süt — I, 55 bkz. agujAXLAMAK
: göğüs geçirmek, ahlamak III, 118AXSAK
: aksak, topal, I, 119AXSAK
: buxsak topal ve çolaklar için söylenir. I, 465AXSAMAK
: aksamak, topallamak. I, 276AXSATMAK
: aksatmak, I, 262AXSUM
: sarhoşlukta kavga eden — I, 116 bkz. axsuñAXSUÑ
: sarhoşlukta kavga eden — I, 116 bkz. axsumAXŞAM
: akşam, I, 107AXTARMAK
: aktarmak, I, 219, 516 bkz. agtarmakAJMUK
: ak ; ap, I, 99 bkz. ıjmaklanmak — § ajmuk taz; başı şapla sıvanmış gibi kel I, 99AJUN
: dünya, âlem — I, 41, 77, 160, 179, 407, 420, 463; II, 228, 283, 303, 335; III, 41, 52, 288, 303. 378 § bu ajunAK
: ak, beyaz, I, 81, 134, 258; III, 39 bkz. örüñ, ürüñ § ak at; boz renkli at — I, 81AKA
: turmak akıp durmak — I, 73AKI
: eli açık, koçak, selek, cömert — I, 90AKILAMAK
: selek (cömert) saymak; selekli ğe (cömertliğe) nispet etmek, seleklemek — I, 310; III, 329AKILIK
: seleklik, cömertlik. III, 172AKILMAK
: şaşırtmak, şaşalatmak — I, 39AKIM
: akım, bir defada akacak kadar olan — I, 75AKIN
: sel, akıntı. I, 15, 77, 96, 156, 212, 377; III, 39, 61, 398 § munduz ak ın; birden bire gelen sel, deli sel — I, 77 § akın munduzı; deli sel — I, 96AKINÇI
: akıncı, geceleyin düşmanı basan asker, 1, 77, 134, 212AKINDI
: akıntıAKIŞMAK
: akışmak — I, 186AKITGAN
: akıtan — I, 156AKITMAK
: akıtmak; göndermek — I, 212AKIYAGAK
: iç ceviz, iyi ceviz, I, 90AKLIŞMAK
: akı; mak — I, 88, 241AKMAK
: akmak, I, 15. 96, 168, 343, 377; II, 19, 45, 128, 228; III, 3, 39, 127, 159, 325. 398AKRU
: yavaş — I, 114 bkz. akrun —AKRU
: akru yavaş yavaş — I, 114AKRUN
: yavaş — III, 361 bkz. akruAK
: sakal saçı sakalı ağarmı; , kocalmış — I, 81AKTURMAK
: aktırmak, akıtmak, I, 222; III, 17AKUR
: ahır, I, 7AL
: hile, al, I, 63, 81; II, 289; III, 412 bkz. yap, yupAL
: hanlara bayrak, devlet adamlarının atlarına eğer örtüsü yapılan turuncu ipek kumaş, I, 81AL
: al renk, III, 162ALA
: acele etmeme anlamına bir kelime — I, 92; III, 26ALA
: ala, alaca; ala tenli, alaca tenli ki; l kl bir çe şit deri hastalığından vücudunda alacalar olur, apraşlık. I, 81, 91 § ala at; alaca renkli, ala, k ır at — I, 81ALA
: insanın içinde olan gizli ; eyler — I, 425ALAÇU
: alaçuk, çadır — I, 136ALAÇULANMAK
: alaçuk edinmek — III, 205ALAÑ
: alan, düz ve açık yer, I, 135 bkz. añıl § alañ yazı; düz ova — I, 135ALAÑIR
: geleni, tarla faresl — I, 161ALARMAK
: kamaşmak (göz); kızarmak, al olmak, ala olmak, alacala şmak, I, 179ALARTMAK
: belertmek (göz), yan bakmak — III, 428ALAVAN
: timsah — I, 140ALÇAK
: yumuşak huylu, ince ki; i, uslu — I, 41, 100ALDAMAK
: aldatmak — I, 273, 472 alduzmak malını elinden aldırmak, soyulmak — II 87ALGU
: alacak — I, 341ALIG
: kötü, fena, alık, I, 64, 384ALIGSAMAK
: almak istemek — I, 281 alık kuş gagası — I, 68ALIKMAK
: alçalmak; bozulmak, azmak; kötüleşmek — I, 191, 192 bkz. alkmakALIM
: alacak; borç, I, 44, 75, 168, 188, 209, 294; II, 72, 96, 159, 176, 185, 214, 294; III, 184, 251, 288ALIMÇI
: alıcı, alacaklı — I, 75, 409ALIMGA
: hakanın mektuplarını Türk yazısıyle yazan kimse — I, 143 bkz. ılımgaALIMLIG
: alacaklı, alacağı olan adam, I, 148, 149, 240ALIMSINMAK
: alır gibi görünmek — I, 20 alın alın; cephe, dağın ön cephesl — I, 78; II, 79 alınlıg er geniş ve yüksek alınlı adam, I, 148ALINMAK
: alınmak; kendi ba; ına alacağını almak. I, 22, 203; II, 159ALIŞ
: borçluyu borcu yüzünden sorguya çekme. I, 62ALIŞ
: su ağzı, suyun havuzdan veya suvattan döküldü ğü ağızlar. I, 62ALIŞ
: beriş bir hakkı alma ve verme. I, 62ALIŞGAN
: alış (veriş) yapan — I, 518, 519ALIŞMAK
: alacak almakta yardım etmek — I, 188ALKALMAK
: alkışlanmak, övülmek — I, 249ALKAMAK
: alkışlamak, övmek I, 284ALKAŞMAK
: alkışlamak, alkışta yarış etmek — I, 237ALKINMAK
: mahvolmak, yok olmak, bitmek, tükenmek I, 82, 195, 254ALKIŞ
: alkış, övme. I, 97, 249, 284ALKIŞMAK
: birbirini mahvetmek, yok etmek; , yok etmekte yar ış etmek I, 237ALKMAK
: bozmak, mahvetmek, yiyip bitirmek, bat ırmak. III, 188, 419, 447 bkz. alıkmakALMA
: elma — I, 130 bkz. almılaALMAK
: almak — I, 40, 41, 46, 51, 53, 99, 114, 149, 168. 175, 236, 329, 367, 373, 412, 421, 440; II, 13, 24. 87, 110, 219, 294; III, 6, 155, 161, 224, 371, 372ALMILA
: elma — I, 130, 138; II, 311; III, 19, 272 bkz. alma § k ımız almıla; ekşi elma — I, 366ALP
: alp, yiğit, kahraman, bahadır — I, 41, 123, 125, 139, 182, 183, 237, 239, 359, 370, 388, 413, 517; II, 223, 349; III, 65, 332, 393, 406 § alp tegin; yi ğit köle — I, 413ALPAGUT
: tek başına düşmana saldıran, hiçbir yandan yakalanmayan yi ğit — I, 144; III, 422ALSAMAK
: almak istemek — I, 278ALSIKMAK
: alınmak, soyulmak, I, 243ALTIN
: aşağı, alt — I, 108, 109ALTUN
: altın, I, 52, 120, 147. 165, 185, 360, 371, 399, 504; II, 24, 153, 181, 192, 205, III, 138, 251 § altun bakan; altın halka,ALTUNLAŞMAK
: altın öndül koyarak bahse girmek, II, 114ALTUN
: tarım büyük kadınlara verilen ungun — I, 396ALTURMAK
: aldırmak — I, 223ALUÇ
: şeftali I, 122ALUÇIN
: yenilen boğumlu bir bitki — I, 138ALUK
: kel, dazlak, I, 67ALUK
: kaba, haşin, I, 67ALVIRMAK
: atılmak, sıçramak, I, 226 bkz. el — virmekAMAÇ
: öküz; sapan ve benzerleri gibi çiftçi ayg ıtları — I, 52AMAÇ
: hedef, nişan yeri, annaç — I, 52, 333; II, 329; III, 107, 276AMAÇLAMAK
: nişanlamak, nişan almak, I, 299 bkz. emeçlemekAMAÇLIK
: nişan yeri — I, 150AMIR
: sis, kırağı — I, 54 bkıAMRULMAK
: (kaynayan tencere, insan solu ğu) senmek, çekilmek — I, 53, 248, 249 bkz. em-rülmekAMRULMAK
: yatıştırmak, dindirmek. III, 428 429 bkz. amurtmak, emrülmekAMŞUY
: bir çeşit sarı erik — I, 115AMUÇ
: doyumluktan verilen armağan — I, 140 bkz. armagan, yarmakan amul sakin, rahat, yava ş yavaş, seğnik, kımıl — damayan; yumuşak huylu adam — I, 74; III, 131AMURTMAK
: yatiştirmak, dindlrmek, seğnitmek — III, 428, 429 bkz. amrulmak, emrülmekAMUŞMAK
: çıkışma veya kınamadan dolayı apışıp kalmak. I, 190ANA
: ana — I, 32, 93, 169, 236, 278, 508; II, 96. 175; III, 18, 33, 210, 212. 272 bkz. aba, apaANAÇ
: küçükken büyük bir anlay ış gösteren kız; anacık — I, 52ANALAMAK
: ana edinnnek, ana demek — I, 311ANÇA
: o kadar, öyle, öylece — I, 63, 88, 332; III, 133, 233AND
: ant, yemin — I, 42, 459ANDA
: orada, onda, ondan sonra — I, 109, 125, 130. 341; II, 96; III, 144, 224, 226, 240, 251ANDAG
: böyle, öyle, o kadar — 1. 37, 118, 164, 200. 321; II, 274; III, 153, 155, 186, 247, 271 andan ondan, ondan sonra, I, 108, 109, 126, 130, 223; III, 422ANDGARMAK
: yemin ettirmek, ant içtirmek I, 226, 312; III, 423 bkz. añarmakANDIG
: elek, kalbur gibi şeylerln kasnağı — I, 118ANDIKMAK
: ant içmek, yemln etmek — I, 42, 243ANDIN
: beylerin hizmetçisi; bunların adı yazılı defter, III, 77 bkz. ayANDIN
: ondan. 1 60, 281, 317, 323; II, 12, 245, 259, 345; III, 436AÑA
: değersiz, kıymetsiz I, 128AÑARMAK
: yemin ettirmek, ant içirmek — I, 226 bkz. andgarmakANI
: onu, ona, I, 27, 37, 40, 54, 170, 171, 172, 176, 177, 178, 192, 207, 212. 213, 216, 217, 224. 225, 226. 260, 261. 262, 264, 266, 267. 268, 271, 275, 276, 282, 284, 287, 299, 301, 304. 305, 307, 308, 310. 311, 312, 333, 340, 352, 354, 372, 376, 395, 407, 419,ANIN
: onun, onunla, ondan — I, 155, 285, 301; II, 13, 133, 153, 172, 204; III, 183, 240ANIÑ
: onun — I, 27, 47, 65, 84, 87, 97, 118, 126, 143, 164. 173, 176, 178, 179, 182, 184, 186, 192, 196, 197, 200, 207, 209, 211, 213, 217, 220, 223, 226, 227, 229, 231, 233, 235, 237, 242, 243, 247, 255, 264, 267, 268, 273, 283, 284, 290, 291, 296, 310, 315, 320,ANUK
: hazır — I, 18, 68, 93ANUKLAMAK
: hazır bulunmak — I, 305ANUKLUK
: hazırlık, hazırlanma — I, 150ANUMAK
: hazırlanmak — III, 256ANUMI
: cüzam hastalığı, Elephantiasis — I, 137ANUNMAK
: hazırlanmak — I, 114, 206; III, 161ANUTGAN
: daima hazırlıklı, hazırlayan — I, 156ANUTMAK
: hazırlamak — I, 215AÑ
: bir kuş adı — I, 40AÑ
: yanak — I, 40AÑ
: yok, değil — I, 40AÑA
: ona, I, 352; III, 94AÑAR
: ona — I, 35, 48, 68, 69, 79, 89, 93, 94, 114, 129, 131, 174, 177, 184, 201, 204, 206, 208, 214, 216, 223, 225. 232, 236, 238, . 261, 265, 267, 268, 271, 274, 275, 287, 290. 296, 317, 335, 362. 407, 440, 462, 486, 494; II, 26, 61, 73, 86, 117, 123, 125, 127, 130. 13AÑDIMAK
: yakalamak için hile yapmak, tuzak kurmak, etraf ını sarmak I, 311, 401AÑDUZ
: andız, bu otun kökü çıkarılarak atın karnı ağrıdığı zaman tedavi edilir — I, 115AÑIL
: büsbütün, tamamiyle — I, 94, 135 bkz. alañAÑILAMAK
: anırmak (eşek)I, 311AÑIT
: ördeğe benzer kızıl renkli bir kuş, angut, I, 93AÑITMAK
: şaşırtmak, II, 274 bkz. eñitmekAÑIZ
: anız, hububatın biçildikten sonra tarlada kalan köke yak ın sapları — I, 94AÑLAMAK
: anlamak — I, 290AÑUT
: içecek şeylerde kullanılan hunl — I, 93AP
: nefi ekl gibidir — I, 34 § ap bu ap ol; ne bu ne 0. I, 34APA
: ana — I, 86 bkz. aba, anaAPLAN
: sıçan cinsinden bir hayvanc ık — I, 120AR
: kestane rengi, kumral, konural, I, 80 bkz. arsal, ars ıl — arsikARA
: ara, arasında. I, 87, 317, 511, 528; II, 17; III, 60ARALAMAK
: aralamak, arasını bulmak, barıçtırmak — I, 309 bkz. arılamakARAN
: ahır, at tavlası, I, 76ARANLIG
: ahırlı, ahırı olan — I, 148AR
: böri sırtlan — I, 79ARÇI
: heybe — I, 124, 231, 250ARDUTAL
: hamamotu — I, 145 bkz. ordutal, urdutalARGAG
: balık avlamak için kullanılan ucu eğri demir, olta — I, 141ARGARMAK
: yormak. I, 225 bkz. argurmak argu iki dag aras ı, uçurum — I, 127ARGUÇ
: 1nsanın aldandığı nesneler — I, 95 § arguç ajun; yalanc ı (aldaticı) dünya — I, 95ARGULAMAK
: arasını yarmak, geçmek — I, 317ARGUN
: sıçan cinsinden, yarım arşın uzunluğunda bir hayvan — I, 120ARGURMAK
: yormak, I, 486 bkz. argarmakARGURTMAK
: yordurmak — I, 229 bkz. argurturmakARGURTURMAK
: yordurmak. I, 229 bkz. argurtmakARI
: arı. I, 87; II, 329; III, 156, 276ARIG
: temiz — I, 12, 18, 63, 66, 103, 230, 237. 342, 376 bkz. arr ıgARIG
: epeyce, çokça, I, 241; II, 328; III, 41ARIG
: ; adır örtüsü — I, 63ARIGLAMAK
: iğdiş etmek; bir şey içinden iyisini seçmek ve toplamak — I, 303ARIGLIK
: temizlik — I, 149ARIK
: ırmak, ark, germeç, kaş, kanal, I, 7, 65, 302, 375. 382; II, 10, 59, 135. 333, 347; III, 182, 299.ARIK
: zayıf, cılız — I, 66ARIKLANMAK
: (su) akarak ark yapmak, su yerde kendine ırmaklar glbi yol ve hendek açmak — I, 294ÁRIKLIG
: nehirli, ırmaklı. I, 147ARILAMAK
: aralamak, I, 308 bkz. aralamakARILMAK
: yerinmek, kaygılanmak; kendine kızılmak. 11 123 bkz. irilmek § sarılmakARILMAK
: kızmak, darılmak — II, 123ARIMAK
: temizlemek, temiz olmak, I, 19; III, 252 bkz. ar ıtmakARINÇU
: günah — I, 134 bkz. erinçüARINMAK
: temizlenmek istemek ve yunmak; iyile şmek; ot tutunmak I, 12, 201ARIŞ
: eriş, dokumanın tezgâha sarılmış olan ve uzunluğuna dikine bulunan telleri, I, 61ARIŞ
: arkag eriş argaç, dokumanın yanlamasına atılan ipleri. I, 61ARIŞMAK
: aldatmak, birbirini aldatmak — I, 182ARIŞMAK
: eriş argaç — I, 61ARITASI
: arıtacak — II, 322 § tarıg arıtası yer; buğday arıtacak yer — II, 322 § tarıg arıtası neñ; buğday arıtacak nesne — II, 322 § tarıg arıtası ogur; buğday arıtacak zaman — II, 322ARITGAN
: her zaman temizleyen, ayıklayan — I, 154ARITGU
: arıtacak II, 321, 322§tarıg arutgu yer; buğday arıtacak yer — II, 321 § tarıg arutgu neñ; buğday arıtacak nesne, II, 322 § tarıg arutgu ogur; buğday arıtacak zaman — II, 321ARITIŞMAK
: temizlemekte yardım ve yarış etmek — II, 322ARITMAK
: temizlemek, I, 19, 208 bkz. arımakARITMAK
: taşağı çıkarmak, Iğdi; etmek; çocuğu sünnet etmek; erkekleşmek — I, 208 bkz. eredmek, eretmekARI
: yagı bal, I, 87; III, 156 bkz. balARJU
: çakal — I, 127 bkz. arzuARJULAYU
: çakal gibi — I, 127; III, 401ARK
: pislik — I, 42 § temilr arkı; demir boku — I, 42ARKA
: arka, sırt; sıkıntılı anlarda yardım eden kişi, yardımcı. I, 123, 128, 139ARKAÇAK
: ağıza ilâç akıtmak içln kullanılan içi delik bir aygıt, akıtınaç. I, 144ARKAG
: argaç; bez, halı, kilim gibi şeyler dokunurken enlemesine at ılan ip veya iplik, I, 118ARKALANMAK
: arka (yani yardımcı) sahibi olmak; bir şeye sırtını vermek, dayanmak — I, 297ARKAMAK
: yoklamak, arayıp taramak, I, 283, 284ARKAR
: boynuzundan bı; ak yapılan dişi dağ keçisi — I, 117, 214, 421ARKAŞMAK
: yük yüklemekte yardım etmek; arka arkaya gelmek (çıkmak) — I, 237, 395ARKIN
: gelecek yıl, öbür yıl, I, 89 bkz. arkunARKIN
: izi gelecek yıl, öbür yıl I, 89ARKIŞ
: kervan; yurdundan uzak dü; mü; olan birine gönderilen kimse, elçi, haberci, mektup — I, 97ARKIŞ
: büyü, afsun — I, 249 bkz. arvaş, arvışARKUÇI
: iki kişi arasında araç olan; evlenme zamanında dünürler arasında gelip giden kişi — I, 141ARKUK
: iki duvar veya iki direk aras ına çapraz olarak konulan ağaç — I, 109ARKUK
: aykırı — I, 109ARKUK
: kişi söz dinlemez, kalp, inatçı klmse — I, 109ARKUKLANMAK
: haylazlık etmek, dikbaşlılık etmek — I, 315ARKUN
: yaban aygırıyle evcil kısraktan olan at — l, 107ARKUN
: gelecek yıl, öbür yıl, I, 108 bkz. arkınARKUN
: izi gelecek yıl, öbür yıl — I, 108 bkz. arkın iziARMAGAN
: hısımlara doyumluktan verilen belek — I, 140 bkz. amuç, yarmakanARMAK
: yorulmak, dermansız kalnıak — I, 148, 149, 172ARMAK
: aldatmak, I, 172; III, 62 bkz. armak tevmek, armak yuvmakARMAK
: tevmek hile yapmak, aldatmak — I, 172; III, 62 bkz. armak, armak yuvmakARMAK
: yuvmak hile yapmak, aldatmak — III, 62 bkz. armak, armak tevmekARMUT
: armut — I, 95; II, 284ARMUTLANMAK
: armutlanmak. I, 312ARPA
: arpa, I, 123, 343; II, 121, 316ARPAGAN
: arpaya benzer başağı bulunan, evini bulunmayan bir bitki, I, 140ARPALAMAK
: arpa vermek — I, 316ARPALANMAK
: arpalanmak, arpa sahibl olmak — I, 296ARRIG
: pek temiz. I, 143 bkz. arıgARSAL
: kumral, konural, I, 105 bkz. ar, ars ıl, arsik § arsal saç; kızıla çalar saç, kumral saç — I, 105ARSALIK
: hem erkekliği hem dişiliği olan bir hayvan, aslık — I, 159ARSIKMAK
: aldanmak — I, 21, 242ARSIL
: kestane rengi, kumral, konural — I, 80 bkz. ar, arsal, arsikARSIK
: kestane rengi, kumral, konural — I, 80 bkz. ar, arsal, ars ılARSLAN
: arslan — I, 75, 81, 125, 153, 231, 308, 409; II, 146, 289, 312; III, 5, 92, 263, 282, 412, 418ARSLANLAYU
: arslan gibi, arslanımsı — I, 142; II, 13, 138ARSU
: değersiz şey — I, 127ART
: sırt, dag beli ve sırtı; sarp yer, yokuş; boyun, tepe — I, 42, 247, II, 27, 179; III, 4, 143, 197, 261 § art saç; arka saç — I, 42ARTAK
: bozulmuş, bozuk, I, 119; II, 40ARTAMAK
: bozulmak, kötüleşmek. I, 272; II, 17; III, 358ARTAŞMAK
: birbirini bozmak, I, 230, II, 219ARTATMAK
: bozmak, harap etmek — I, 203, 260; II, 360ARTIG
: yükletilen yükün bir dengi, I, 98ARTIG
: kadın mİntanı, gögüslük. I, 98ARTILMAK
: yüklemek, binmek; ardılmak, bir binit üzerine başı bir tarafa ayakları bir tarafa gelmek üzere heybe gibi ardılmak; erişilmek. I, 244; II, 335ARTINMAK
: yükletmek — I, 250ARTIŞMAK
: bir şeyi hayvana ardmak ve yükletmekte yard ım ve yarış etmek, I, 231ARTLAMAK
: enseyi tokatlamak, sille vurmak, III, 443ARTMAK
: artmak — III, 425ARTUÇ
: ardıç, Juniperus — I, 95, 377, 412, 424ARTUÇLANMAK
: ardıçlanmak, ardıçı çok olmak — I, 312ARTUK
: fazla, ziyade, I, 99; II, 137ARTUKLANMAK
: aşırı gitmek, I, 313 arturmak artirmak; aşırı gitmek. I, 219ARTUT
: armağan, beylere vb — büyüklere at ve benzer şeylerden verilen armağan ve belek — l, 109, 114, 182ARUBAT
: temirhindi, tamarinde — I, 138ARUK
: yorgun — I, 66. 148, 259, 298; II, 28ARUKLAMAK
: dinlenmek — I, 304, 305ARUKLUK
: yorgunluk, I, 150; II, 316ARUMDUN
: boya — I, 138ARUŞMAK
: erimek, I, 182 bkz. erilşmekARUT
: kuru, soluk, I, 50, 133 bkz. urut § arut ot; bir y ıl önceden artan kuru ot — I, 50; II, 133ARVALMAK
: büyü yapılmak, afsunlanmak — I, 249ARVAMAK
: büyü yapmak, afsunlamak — I, 283ARVAŞ
: büyü, afsun — I, 283 bkz. arkış, arvışARVAŞMAK
: birlikte büyü veya afsun tekerlemesi, duas ı söylemek — I, 236, 237ARVIŞ
: büyü, afsun, I, 249 bkz. arkış, arva;ARZU
: çakal III, 401 bkz. arjuARZULAYU
: çakal gibi — III, 410AS
: kakım, hermelin — I, 80 bkz. azAS
: cariyelere verilen bir ad — I, 80ASIG
: fayda, kazanç, kârI, 64, 494; 111. 13ASIGLIG
: faydalı, kazançlı — I, 147ASILMAK
: asılmak — I, 196ASILMAK
: uzamak, uzatılmak, I, 196 bkz. esilmekASINMAK
: blr ; eyi çekmek, germek — I, 201 bkz. esinmekASIŞMAK
: asışmak, asmakta yardım etmek — I, 184ASLINMAK
: bir şey bir şeye takılmak, I, 258, 259 bkz. eslinmekASMAK
: asmak, I, 173ASÑARMAK
: haylazlaşmak, işten uzakla; mak — I, 289ASRA
: alt, aşağı — I, 126ASRI
: kaplan; kaplan gibl iki renkli, I, 126 bkz. esri § asr ı yışıg; iki renkli ip — I, 126ASRUŞMAK
: aksırışmak. I, 234AST
: sokak, I, 42ASTIN
: aşağı, alt — I, 108ASTURMAK
: astırmak — I, 220, 221ASURGAN
: çok aksıran — I, 156ASURMAK
: aksırmak — I, 178ASURTGU
: aksırtan — III, 442ASURTGUK
: anlayı; lı, akıllı — III, 442ASURTMAK
: aksırtmak — III, 442AŞ
: kenet — I, 80AŞ
: yemek, aş — I, 20. 45, 75, 80. 93, 102, 156. 210, 227, 310, 318, 372. 443, 515, 516; II, 18, 73, 74, 130, 147, 158, 191, 241, 278, 299, 308, 309; III, 31, 37, 61, 64, 67, 116, 133, 185, 186, 249, 257, 261, 264, 270, 368, 382, 391, 397. 439AŞAÇ
: tencere, III, 382 bkz. aşıç, eşiçAŞAK
: aşağı; dağ dibi — I, 66AŞAKLAMAK
: aşağılamak, küçük saymak — I, 305AŞAMAK
: yemek, aş 701116^III, 253, 261AŞATMAK
: yemek yedirmek — I, 210AŞBAR
: saman, kepek ve ot gibi şeyler karıştırı-lıp ıslatıtarak hazırlanan hayvan yemi — I, 117; II, 351AŞGINMAK
: aşınmak — I, 254AŞIÇ
: tencere — I, 52, 116, 223, 248, 258, 313, 323, 327, 357, 409, 411, 514, 518; II, 12, 72, 78, 178, 201, 253, 302, 333, 356, 357; III, 142, 191 206, 249, 280, 409, 430 bkz. e şiç, aşaçAŞLAKA
: aşlara, yemeklere. II, 54AŞLALMAK
: kap kenetlenmek — I, 295AŞLAMAK
: kap kenetlemek — I, 80 , 268AŞLATMAK
: kap kenetletmek — I, 265AŞLIK
: aş evi, mutfak, yenıeklik — I, 114, 373; II. 204 bkz. tar ıgAŞMAK
: aşınak, bir tepeyi öbür yana geçmek — I, 173; III, 261AŞNU
: önce, evveL I, 130AŞRULMAK
: aşırılmak, tepeden aşırılmak — I, 247AŞSAMAK
: tepeyi aşmak istemek; yemek yemek istemek — I, 277AŞSATMAK
: yemek arzulatmak — I, 262AŞTAL
: ogul birinin en son çocuğu — I, 105AŞU
: kırmızı toprak, a; ı toprağı — I, 89AŞUK
: insanın aşığı, topuğu; topuk kemiği, I, 66AŞUK
: demir başlık, tulga — I, 67 bkz. yaşuk, yışıklıgAŞUKMAK
: özlemek . I, 191; II, 165AŞUKMAK
: özlemek — I, 191; II, 165AŞUKLAMAK
: aşık kemiğine vurmak — I, 305AŞULMAK
: örtülmek, örtünmek — I, 197 bkz. eşülmekAŞUMAK
: koşmak, aşmak — I, 123AŞUNMAK
: geçmek, aşmak — I, 202AŞUTMAK
: örttürmek-I, 210 bkz. eşütmekAT
: ad, isim, unvart, lakap, I, 78; III, 77, 250, 367, 384AT
: at — I, 16, 34, 53, 80, 104, 115, 123, 147, 178, 184, 201, 203, 206, 225, 244, 255, 273, 275, 276, 278, 285, 289, 292, 296, 297, 300, 322, 324, 326, 329, 338, 343, 361, 363, 390, 395, 406, 417, 426, 427, 430. 436, 446, 458, 461, 470, 472, 481, 483, 491, 507, 513,ATA
: baba, ata, I, 32, 86, 206. 288, 508; II, 80; III, 87, 210, 383ATAÇ
: büyüklük gösteren çocuk — I, 52; II, 80 § ataç ogul; büyliklük gösteren çocuk — I, 52ATAKI
: babacığım anlamına sevgi bildiren bir söz, I, 136, 262, 445; II, 120, 178, 196, 311; III, 87, 210, 212, 272, 291ATAMAK
: takma ad (lakap) vermek — III, 250, 374ATAN
: iğdi; edilmiş deve — I, 75ATANLANMAK
: iğdiş deve sahibi olmak — I, 295ATANLIG
: iğdiş edilmiş devesi olan kimse — I, 148ATASAGUN
: hekim, doktor — I, 86, 403ATATMAK
: atlaşmak, (tay) at olmak — I, 206, 207; III, 158AT
: bırkıgı atın ve eşeğln genizden ses çıkar-ması. I, 33, 35, 53, 74, 94, 128, 155, 164, 167, 173, 175, 176, 199, 225. 227 229 267 291, 302. 304, 307, 309, 316, 328, 333, 363, 367, 381, 441, 461, 472, 486, 515; II, 3, 13, 20. 21, 74, 78, 92, 118. 137, 140. 149, 150, 177,ATGAK
: karında blriken sarı su hastalığı, kay — gıdan yüz sararması. I, 118ATGAK
: sarı renkte blr bitki, I, 118ATGARMAK
: ata bindirmek — I, 225ATILMAK
: atılmak; (çiçek) açılmak; herhangi bir şey büsbütün aynlmayarak açılmak. I, 21, 193ATIM
: atıcı, nişancı, I, 75; III, 379 § atım er; nişancı, lyi atan adam, I, 75ATIM
: atış, atım — III, 59ATINÇU
: atılan — I, 133ATINMAK
: bir tarafa atılmak, yuvarlanmak; atar gibi görünmek I, 199ATIŞ
: atışma. I, 60ATIŞGAN
: daima atışan, I, 157ATIŞMAK
: atışmak — I, 180ATIZ
: iki dere arasındaki su geçecek set — I, 54 bkz. etizATIZLAMAK
: ark açmak; set yapmak; toprağı parçalara ayırmak, evlek yapmak, I, 301 bkz. etizlemekATIZLANMAK
: (tarla hakkında) maşalaya ayırmak, sulanmak ve ekilmek için parçalara ay ırmak — I, 292AT
: kamçısı at siki I, 417ATLANMAK
: ata binmek, atlanmak; bir şeyin üzerine çıkmak, atlaşmak, at haline gelmek, I, 255, 256, 285, 353; II, 254ATLAŞMAK
: at ortaya koyarak bahse girmek, at ı öndül koyarak yarış etmek, II, 114, 226ATLIG
: adlı, unvanlı; ulusun büyüğü, I, 79ATLIG
: atlı, süvari. I, 97, 166; II, 175; III, 37, 64, 435ATMAK
: atmak, I, 21, 116, 129, 160, 170, 236, 237, 280, 403, 528; II, 20 26, 221, 226, 303, 306, 326; III, 106, 356, 370, 374ATSAMAK
: atmak istemek, I, 275, 280ATTIRMAK
: attırmak — I, 217AV
: av — I, 32AV
: emir verenin emrini tanımamayı bildirir bir edat, I, 40AV(Ş)N
: agaç — I, 84AVLAŞMAK
: toplanmak, yığılmak — I, 240 bkz. avlaşmak, evleşmekAVUT
: avuç — I, 83 bkz. adutAV
: av — I, 81AVA
: acımak bildiren bir kelime — I, 89AVALAMAK
: (karışıklık çıktığında) toplaşmak, üşüşmek — I, 310 bkz. avmak, avlamakAVÇI
: avcı — I, 63, 311, 425AVIÇGA
: kocamış klşi, ihtiyar adam — I, 143AVILKU
: kırmızı meyveleri olan ve meyvesinin suyu tutmaca kat ılan, göz ağnsına ilâç yapılan ve elbise boyanan bir ağaç — I, 489 bkz. afılguAVINÇ
: alışma, avunma — I, 132; III, 449AVINÇU
: avunulan, alışılan — I, 134AVINMAK
: alışmak, avunmak — I, 132, 202, 263AVLALMAK
: avlanmak, I, 295, 296 bkz. avlanmakAVLAMAK
: avlamak — I, 287, 421; II, 45AVLAMAK
: toplanmak, üşüşmek — I, 287 bkz. avmak, avalamakAVLANMAK
: avlanmak, I, 298 bkz. avlalmakAVLAŞMAK
: toplanmak, yığılmak — I, 240 bkz. avlaşmak, evleşmekAVLAŞMAK
: evini ortaya koyup kumaroynamak, evini öndül koymak, I, 240, 241 bkz. evle şmekAVLATMAK
: avlatmak — I, 263, 265AVMAK
: toplaşmak, üşüşmek; etrafını çevirmek, avlanmak, I, 174, 310; II, 137; III, 401 bkz. avalamak, avlamakAVRAN
: demirci ocağı biçiminde yapılan ekmek fırını. I, 109AVRINDI
: kırıntı, döküntü — I, 145AVUJGUN
: deri sepilenen palamut ağacı meyvesi I, 157AVURTA
: daya, süt nine — II, 144AVUS
: mum, balmumu — I, 59 bkz. lavAVYA
: ayva — I, 114, 311AVZURI
: buğday ve arpa unu glbi şeyler karıştırılarak yapılan ekmek, karışık ekmek, I, 145AY
: yılın on ikide biri olan zaman; gökteki ay, kamer — I, 82, 258. 259, 270. 288, 348, 507; II, 5, 143; III, 33 § ay eviAY
: buyruğu tanımamayı bildiren bir söz, I, 40AY
: hitap edatı — I, 74AY
: turuncu renkte ipek kumaş — I, 40AY
: beylerin hizmetçisi, kölesi; bunlar ın adı yazılı defter — II, 193; III, 77 bkz. andınAYA
: avuç içi, aya — I, 85, 348AYAG
: lakap, takma ad, I, 271AYAK
: çanak, kâse, kadeh, I, 80, 84, 178, 265, 286. 295, 324, 375, 497; II, 17S, 346, 446; III. 15, 143, 296. 306, 371, 397 bkz. çanakAYAK
: ayak — I, 84 bkz. adak, azakAYAKÇI
: kâseci, çanakçı, III, 296AYAKLIG
: kaseli — III, 50AYALAMAK
: el ayalarını birbirine vurmak — III, 328AYAMAK
: lakap vermek; korumak — I, 271AYAS
: ayaz; kölelere verilen adlardan, I, 123AYA
: kök açık hava, I, 123AYA
: yersgü yarasa — III, 433 bkz. yarısaAYBAÑ
: (er) kel (adam) — I, 116AY
: bitigi askerin adıyle azığının yazıldığı defter — I, 40AYDIÑ
: aydın, ay aydınlığl. I, 117AYGIR
: aygır — III, 122 bkz. adgırAYIG
: ayı, I, 84 bkz. adıgAYIG
: ne iyi, ne fena yerine kullan ılan bir edat, iyi ve kötüye delâlet eden kelimelerde pekitme edatı — I, 84AYIK
: vaat, söz verme — I, 84; II, 45AYILMAK
: söylenmek — I, 268AYITGAN
: soran — III, 52AYITMAK
: söylemek, sormak, I, 215, 216AYLUK
: ayluk öyle öyle — I, 113AYMAK
: söylemek I, 36, 37, 52, 88, 89, 93, 94, 109, 110, 118. 174, 207. 321, 339, 352, 367, 377. 419, 492. 494; II, 45. 105; III, 80, 158, 208, 212, 218, 245, 357, 363, 368, 375AYRAN
: ayran — I, 120AYRIK
: ayrık otu — I, 113 bkz. adrıkAYRIŞMAK
: ayrışmak, birbirinden ayrılmak — I, 233. 234, 270 bkz. adrışmakAYRU
: başka, I, 126AYRUK
: başka, ayrı. I, 113, 417 bkz. adın, adın, adruk, edinAYTIG
: hltap; hatır sorma — I, 113 bkz. aytışAYTILMAK
: sorulmak; söylenmek — I, 270AYTINMAK
: sormayı kendi üstüne almak — I, 270AYTIŞ
: hatır sorma — I, 113 bkz. aytıgAYTURMAK
: söyletmek I, 269AZ
: uzunlamasına çizlk, tırnak yarası, I, 71 bkz. ezik, izAZ
: kakım, I, 80 bkz. asAZ
: az — I, 75, 80AZAK
: ayak — I, 32 bkz. adak, ayakAZAK
: nereden ve kimden geldiği belli olmayan ok — II, 20 bkz. azukAZGAN
: kuş burnu, yaban gülü; ağaçların en kötüsü olup gül glbl sar ı, beyaz çiçek1eri olan bir ağaçcık, küpe gibi kırmızı meyveleri olur — I, 439AZIG
: azı dişi — I, 64AZIGLAMAK
: azı dişlyle ısırmak; azı dişine vurmak — I, 304AZIGLIG
: azı dişi belirmiş olan — I, 147AZILMAK
: azılmak. I, 196AZIMAK
: sızmak; gürültüden ağır duyar olmak, III, 253AZITGAN
: daima yoldan çıkaran, azdıran, I, 155AZITMAK
: yoldan çıkarmak, azıtmak — I, 208, 209; II, 234AZLANMAK
: azımsamak, az görmek — I, 297AZMA
: taşağının derisi yarıldığı için aşamayan koç — I, 130AZMAK
: azmak, yoldan çıkmak — I, 93, 173AZRAK
: daha az, III, 361AZU
: iki şeyden birini dilemeyi anlatır, yahut, veya — I, 88, 429AZUK
: azık, I, 7, 16, 66, 342. 381AZUK
: yolunu kaybeden, nereye gltti ği ve nereden geldiği belli olmayan — I, 66 bkz. azak § azuk ok; nereden geldigi ve kimin attığı belli olmayan ok — § azuk munk; kaçan, yoldan ç ıkan, azan — I, 66AZUKLANMAK
: azık sahibi olmak, I, 294AZUKLUG
: azığı olan, azıklı — I, 148AZUKLUK
: azıklık, azık için hazırlanmış şey — I, 150, 274BAÇAK
: Isa'lıların (Hıristiyanların) orucu, pehrizi — 1, 411BAÇIG
: and, sözleşme. I, 371 bkz. bıçıg, bıçgasBAÇIG
: kılmak andlaşmak, ahidleşmek. I, 371BADAR
: gürültülü ses anlatan bir kelime, tekrarlanarak kullan ılır, "patır patır" gibidir — l, 360BADAR
: kılmak sesle çarpmak, itmek — I, 349BADGAMAK
: güreşte ayak yakalamak, çelme vurmak, III, 288, 289 bkz. bagdamakBADIÇ
: asma çardağı — I, 502 bkz. badıçBADIÇLIK
: yıgaç üzüm asmalarına çardak yapılmak üzere ayrılan agaç, I, 502BADIÇ
: asma çardağı, I, 295 bkz. badıçBADRARN
: bayram, sevinç ve eğlence günü — III, 176 bkz. bedrem, beyremBAG
: bağ, düğüm, bağlanacak ip vb. ; odun vb, ba ğlamları — I, 409; II, 21; III, 152, 153BAG
: bağ, üzüm asması — III, 152, 212BAGDAMAK
: güreşte sarmaya almak, sarmalamak, ayak yakalamak, çelme vurmak, II, 364; III, 276, 277, 289 bkz. badgamakBAGDATMAK
: güreşte sarmaya aldırmak — II, 327, 364, 365BAGIR
: bagır; karaciğer — I, 272, 360; III, 85, 255 § ya bagr ı; yayın orta yeri, I, 360BAGIRÇAK
: eşek semeri — I, 502BAGIRDAK
: kadın göğüslüğü . I, 502BAGIRLAK
: bağırtlak denen kuş, Pterocles, 1, 503, 505BAGIRLAMAK
: bağrına vurmak; yayın tutamagını düzeltmek — III, 331BAGIRLANMAK
: pıhtılaşmak, akar şey koyulaşmak, II, 264BAGIRLIG
: kimseyi dinlemeyen — I, 494 § bedükBAGIRLIG
: bagırsak merhametli; gönül alıcı — I, 502BAGIRSAMAK
: canı ciğer istemek — III, 332BAGIRSUK
: bağırsak — I, 502BAGIŞ
: parmakların ve başka uzuvların ek yerleri; kamış ve benzerlerinin boğumları, I, 367BAGIŞLALMAK
: bağışlanmak — III, 344 bkz. bagışlanmakBAGIŞLAMAK
: bağışlamak — III, 334, 355BAGIŞLANMAK
: bağışlanmak — III, 344 bkz. bagışlalmakBAGLAMAK
: bağlamak — III, 292, 309 bkz. boglamakBAGLANMAK
: bağlanmak — II, 238 bkz. boglanmakBAGLATMAK
: baglatmak, bohçalatmak, II, 341BAGNA
: merdiven basamağı — I, 434BAGRAM
: kum geniş büyük kumluk yer, I, 484BAGRIKMAK
: bağrı (ciğeri) göğüs kemiklerlne yapışmak — II, 227BAKA
: kurbağa, I, 73; III, 226 § müriğüz baka; kaplumbağa — III, 226BAKAÇUK
: bakanın küçültmesi, küçük baka; e ğe kemiği lle kol arasındaki et parçası — III, 226BAKAN
: halka, toka — I, 399, 432 bkz. k ılide §altun bakan; altın halka — I, 339BAKANAK
: çatal tırnaklıların iki tırnakları arası ve iki tırnaktan her biri — III, 177 bkz. bakayakBAKANLIG
: halkalı, tokalı, I, 499 § bakanlıg kadış; halkalı, tokalı kayış — I, 499BAKANUK
: at tırnaklarının ortasındaki tümsecik et parçası — III, 177 bkz. bakayukBAKATURMAK
: baka durmak — I, 73BAKAYAK
: çatal tırnaklıların iki tırnakları arası ve iki tırnaktan her blri — III, 177 bkz. bakanakBAKAYUK
: at tırnaklarının ortasındaki tümsecik, et parçası — III, 177 bkz. bakanukBAKIG
: bakma, bakış — I, 373BAKILMAK
: bakılmak — II, 131BAKINMAK
: bir şeyin sonuna bakmak ve düşünmek; beklemek, II, 142, 160BAKIR
: Çin parası — I, 361BAKIR
: bakır- I, 360BAKIRLIG
: bakırlı, I, 495 § bakırlıg tag; bakırlı dag — I, 495BAKIRMAK
: bağırmak — III, 186BAKIR
: sokum Merih yıldızı — I, 361, 398; III, 40BAKIŞ
: bakış, bakışma, gözle birbirine bakış — I, 367BAKIŞGAN
: herkese göz ucu ile bakan — I, 519BAKIŞMAK
: bakışmak (göz ucu ile)I, 170, 183; II, 103BAKITMAK
: baktırmak, bakıtmak — II, 308BAKKU
: tepe, yüksekçe yer — III, 226 bkz. bakuBAKLAN
: kuzı taze ve semiz kuzu — I, 444BAKMAK
: bakmak — I, 102, 192, 340, 425; II, 16, 26, 33, 144, 250. 292; III, 23, 194. 272, 295, 440BAKU
: tepe, yüksekçe yer, yoku ş — III, 219, 226 bkz. bakkuBAKURMAK
: baktırmak — II, 83BAL
: bal, II, 267, 354; 111. 103, 156. 338 bkz. ar ı yagıBALA
: kuş ve hayvan yavrusu — II, 274; III, 91, 232BALA
: bir adamın içlerinde (çok kere çiftlik i şlerlnde) yardımcısı, çırağı — III, 232BALALAMAK
: kuş yavrulamak — III, 92BALÇIK
: balçık, sıvık çamur — 1. 248, 267BALDIR
: çağı başında yapı1an iş ya da ilk olarak meydana gelen şey — I, 456BALDIR
: üvey — I, 456 § baldır ogul; üvey oğul — 1, 456 § baldır kız; üvey kız — I, 456BALDIR
: dağın burun gibi çıkan yeri — I, 456BALDIR
: kuzu llk doğan kuzu — I, 456BALDIR
: tarıg ilkbahar başında ekilen ekin — I, 456BALDIZ
: karının kendinden kilçük kız kardeşi — 1, 457; III, 7BALDU
: balta, I, 14, 418; III, 421BALIG
: yaralı, I, 192, 242, 252, 407BALIK
: çamur — I, 248 bkz.BALK
: balık kale, şehir — I, 379BALIK
: balık — 1. 73, 379; II, 216, 231, 233, 349BALIKÇIN
: balıkçıl kuşu, I, 512BALIKLANMAK
: balıklanmak; çamurlanmak; bir yerde kale yap ılrnak — II, 265BALIKLIG
: çamurlu yer, I, 498BALIKLIG
: balığı olan, balıklı — I, 498, 501BALIKMAK
: yaralanmak — II, 119BALIKSAMAK
: balık yemek istemek — III, 334BALK
: çamur — I, 379 bkz. balıkBALMAK
: bağlanmak, II, 27 bkz. banmakBALU
: balu — ninni — III, 232BAMAK
: bağlamak; örgü yapmak, III, 224, 247, 250BANDAL
: ağaçtan omuz başı şeklinde çıkarılan parça, bunu çocuklar al ıp yakarlar, geceleyin közünü blrbirlerine atarlar, Buna "ot bandal" denir — Çevgen oyununda oynan ır. I, 482BANMAK
: bağlanmak, II, 27 bkz. balmakBANZI
: bağ bozulduktan sonra asmaların üzerindeki üzüm kınntıları, neferneme — I, 422BAÑ
: bağırma — III, 355BAR
: var, mevcut. I, 44, 47, 84. 320, 341, 360, 373, 375, 427; II, 28, 40; III, 15, 147BAR
: büyük — III, 147BARAGAN
: çok varan, çok giden — I, 24, 33BARAK
: çok tüylü kôpek — 1. 377BARAKLIG
: köpeği olan kişi — I, 497, 501BARASI
: varılacak, gidilecek — I, 33 § baras ı yer; gidilecek yer — I, 33BARÇA
: bütün, hep — I, 210, 236, 399, 417; II, 213, 216, 312; III, 322BARÇIN
: — ipekli kumaş — I, 153, 175, 216, 358, 509; III, 17, 28. 143, 156, 335, 338, 394 § yolak barç ın; ; yol yol çizgili ipek kumaş — III, 17BARDAÇI
: gidici, varan — I, 24; II, 32, 48. 49BARDUKI
: vardığı, varışı — II, 42; III, 309BARGALI
: kaldı gideyazdı — I, 22BARGAN
: mersin ağacı yemişi — I, 438 bkz. bazganBARGAN
: varan, giden, gidicl — II, 53BARGU
: varılacak, gidilecek, I, 33; III, 211 §bargu yer; gidilecek yer — I, 33BARGUÇI
: varıcı, gidici — II, 49, 54BARGULUK
: gitmeyi hakeden (kimse) — I, 24; II, 56BARIG
: kokmuş şey (yalnız kullanılmaz) — I, 372bkz. bırıgBARIG
: gidiş — I, 24, 26, 27, 371; II, 55, 57, 58BARIGLI
: varmayı, gitmeyi, dileyen; varmak, gitmek üzere olan (kimse) — I, 25; II, 57BARIGSAMAK
: varmak, gitmek istemek — I, 281; III, 333 bkz. barsamakBARILMAK
: varılmak, gidilmek — II, 130, 139BARIMSINMAK
: gider gibi görünmek — II, 258, 259, 260BARINMAK
: gider varır görünmek — II, 141, 158BARINMAK
: aybaşı kanı boşanmak — II, 141BARIŞLIG
: varılan, gidilen (yer); konuk odas ı, I, 370BARIŞMAK
: birbirine gitmek, gitmekte yardım ve yarış etmek — II, 94BARK
: bark, mülk-III, 333BARKIN
: kişi kendini yolundan hiç bir şeyin alıkoymadığı yolcu — I, 440BARLIG
: mallı, zengln — III, 438BARMAK
: peyda olmak; vermek — III, 155 bkz. bermekBARMAK
: varmak, gitmek. I, 20, 22, 24, 26, 27, 37, 38, 40, 43, 46, 66, 74, 85, 87 , 88, 96, 134, 167, 281, 294, 319, 327, 340, 354, 371, 384, 392. 398, 399, 403, 423, 430, 435, 445, 484; II, 6, 31, 32, 34, 35, 36, 38, 40, 42, 43, 45, 46. 47, 49, 53, 55, 58, 59, 60,BAR
: mu var mış I, 430, 462BARS
: pars, I, 344 bkz. parsBARS
: pire, bit gibi ha/vanların ısırmasından hasıl olan kabarti — I, 348BARSAMAK
: varmak, gitmek istemek, I, 281 bkz. bar ıgsamakBARS
: bolmak kabarmak, I, 348BARS
: yılı Türkler'in on ikili hayvan takvimindeki y ıllardan biri, pars yılı. I, 344, 346BART
: su içilen bardak; şarap ve benzeri akıcı nesnelerin ölçüsü — I, 341 bkz. yartBART
: burt tutmak ansızın her yandan yakalamak, I, 341 bkz. yart yurt tutmakBARTURMAK
: vardırmak, göndermek I, 20; II, 171, 179; III, 424BARUÇI
: varıcı, gidici — II, 52BAR
: yigde iri iğde, Zizypha rubra — III, 147BASA
: sonra — III, 224BASAN
: ölü gömüldükten sonra yenilen yemek — I, 398, 399BASAR
: dağ sarımsağı — I, 360BASARLIG
: tag sarımsaklı dağ — I, 494BASIG
: gece baskını yapılacak olan ve ansızın düşmanın yakalanacağı yer — I, 372BASIKMAK
: düşman tarafından basılmak II, 116 bkz. bassıkmak basınçak er zayıf görülen, önem verilmeyen adam — I, 501BASINMAK
: zayıf görmek; basmak; kahretmek, II, 116, 142, 165BASIŞMAK
: basmakta yardım etmek — II, 100, 101BASMAK
: basmak, üzerine çökmek, yıkrnak — I, 434, 516; II, 10, 74, 119, 165BASRUK
: baskı, basrık — I, 466BASSIKMAK
: basılmak, baskına uğramak, II, 116, 119, 228 bkz. basıkmakBASTURMAK
: bastırmak; bağlamayı ve bastırmayı emretmek; bastırılmak — II, 171BASU
: demir tokmak, III, 224BASURMAK
: bastırmak, II, 77BASUT
: yardım; arka; acıyan; yardımcı — I, 354, 459Baş
: baş — I, 59, 70, 100. 102, 107, 125, 160, 171, 179, 193, 259, 273, 274, 290, 305, 307, 313, 336, 349, 384. 397, 399, 439, 492; II, 24, 105, 112, 135, 152, 153, 178, 179, 191, 233, 234, 281, 283, 293. 312, 326, 356; III, 9, 58, 64, 126, 133, 151. 169, 217, 230Baş
: yara — I, 191, 192, 272. 386; II, 72, 240, 291, 294, 317; III, 53, 62, 85, 96, 151, 283, 301, 406BaşAK
: okun veya mızragın ucuna geçirilen demir, temren; ok temreni, ok ba; a ğı — I, 378; II, 14, 129, 328; III, 220BaşAK
: pabuç, I, 378; III, 417 bkz. başmakBaşAKLAMAK
: başak, demir uç takmak, III, 337BaşAKLANMAK
: ok temrenlemek, oka temren takılmak — II, 264. 265BaşAKLIG
: başlı, temrenli — I, 497BaşAMAK
: kertik yapmak, kertiklemek; agaçlar birbirine dayal ı olarak konmak . III, 265, 266BaşGAK
: oyluk kemiklerinin üstü — I, 470BaşGAN
: 50-100 rıtl ağırlığında büyük bir balık — I, 438BaşGIL
: başı ak — I, 481 bkz. başıl § başgıl yılkı; başı ak, dört ayaklı hayvan — I, 481BaşIL
: tepesinde beyazı bulunan. I, 392 bkz. başgıl § başıl koy; tepesinde beyazı bulunan koyun — I, 392BaşLAG
: başıboş, bırakılmış — I, 461 § başlag yılkı; başıboş bırakılmış hayvan — I, 461 bkz. boş yılkıBaşLAMAK
: başlamak, kılavuzluk etmek, komutanlık etmek, III, 291, 292BaşLANMAK
: başlanmak; yönelmek; hayvan dağa doğru sürülmek; başaklanmak — II, 238; III; 235BaşLATMAK
: başlatmak, II, 341BaşLIG
: başlı, III, 227BaşLIG
: yaralı — II, 172BaşMAK
: pabuç — I, 378, 466; III, 417 bkz. ba şakBaşMAKLANMAK
: başmak sahibi olmak, II, 274BaşNAK
: er başında tulgası, eğninde zırhı olmayan kimse — I, 466BaşTAR
: orak — I, 455BATGA
: üzerinde külâh yapmak için yünve keçe kesilen tahta — I, 424BATIG
: batak; ırmak ve ırmağa benzer ; eylerin derin olan yerleri — I, 371BATLAMAK
: kolalamak — III, 291 bkz. patlamakBATMAK
: batmak, gözden kaybolmak, I, 528; II, 128, 293, 294BATMAN
: batman — I, 444BATMUL
: kara bibere benzer bir bitki, darü fülfül — I, 481 bkz. bibIi, butmulBATRAK
: ucuna bir ipek parçası takılan mızrak — I, 465 bkz. bayrakBATRUŞ
: bulanık, koyulaşmış (çorba vb — hakkında), I, 459 § batruş suv; bulanık su — I, 459BATRUŞMAK
: birbirini batırmak, batırışmak. II, 203BATSIG
: batı, garp — I, 463 § kün batsıg; gün batısı — I, 463BATURGAN
: saklayan (kimse) — I, 515BATURMAK
: saklamak; batırmak; bağlatnnak — II, 73; III, 192BAY
: zengin, I, 349; III, 158, 239BAYA
: az önce, I, 37BAYBAYUK
: kelebek kuşu — III, 179BAYIK
: doğru söz — III, 166BAYIN
: koyu kırmızı, gelincik çiçeği rengi — III, 20 bkz. yipin, yipkil, yipkinBAYNAK
: pislik, gübre. III, 175BAYRAK
: bayrak — II, 205; III, 183 bkz. batrakBAYUMAK
: zenginlemek, zenginleşmek. III, 274, 406BAYUTMAK
: zenginletnıek — II, 325BAZ
: yat, yabancı, garip. III, 148, 159 bkz. yatBAZGAN
: mersin ağacının yemişi — I, ''18bkz. barganBE
: koyun melemesi bildirir — III, 206BEÇEL
: sünnet edilmiş kadın; hadım edilmiş erkek; iğdiş edilmiş at ve başka hayvanlar — 1. 392BEÇKEM
: alâmet, belge; ipekten veya yaban s ığırı kuyruğundan yapılan alâmet olup savaş günlerinde yiğitler takınırlar — I, 483 bkz. perçemBEÇKEMLENMEK
: savaş gününde ve başka günlerde belge takınmak — II, 277BEÇKÜM
: evin sofası — I, 484BEDÜK
: büyük, I, 93, 360, 385, 499. 500 bkz. bedükBEDÜKLEMEK
: büyük saymak — III, 340BEDÜMEK
: büyümek — I, 319; III, 359BEDER
: burhan heykel — I, 436 bkz. bedez burhan, burhan, furxanBEDHEZ
: burhan heykel — I, 436 bkz. beder burhan, burhan, furxanBEDIZLIG
: ev süslü ev — I, 507BEDMEK
: göz zayıf görmek — III, 439BEDREM
: bayram, sevinç ve eğlence günü. I, 263, 484; III, 176 bkz. badram, beyrem § bedrem yer gönül açan yer — I, 484BEDÜK
: büyük — I, 94 bkz. bedükBEDÜTMEK
: büyütmek, II, 300, 301BEG
: bey, koca, evli erkek, I, 22, 35, 48, 49, 54, 64, 70, 78, 81, 82, 89, 97, 103, 168, 178, 182, 185, 199, 206, 212, 240, 249, 260, 274, 285, 287, 296, 300, 301, 302, 304, 320, 358, 362, 376, 378, 421. 424, 428, 462, 466, 486, 521; II, 8, 9, 10, 19, 21, 38, 75, 84,BEGEÇ
: beyceğiz (küçültme ile birlikte acıma ve sevme bildirir I, 357BEGLEMEK
: bey saymak, bey diye ad vermek — III, 292, 293BEGLENMEK
: kadın evlenmek, koca sahibl olmak, koca edinmek — II, 239, 254BEGLIG
: beylik — I, 362BEGSIK
: bey gibı, beye benzer, III, 128BEK
: muhkem, kavi, pek, sailam, sıkı — I, 333, 349, 455; III, 11 bkz. berkBEK
: bekeç tekinlerin sanı — I, 357BEKIŞMEK
: pekişmek, sağlamlaşmak. II, 105 bkz. beküşmekBEKITMEK
: pekitmek, sağlamlaştırmak II, 309 bkz. bekütmekBEKLEMEK
: beklemek, gözetmek; saklamak, hapsetmek; pekitmek; kapatmak — I, 504; III, 292, 445 bkz. berklemekBEKLENMEK
: bekişmek, sağlamlaşmak; kapanmak, kapatılmak; saklannnak — II, 239BEKLEŞMEK
: muahede yapmak, ahitleşmek; kapatmakta y»rdım etmek; beklemekte, gözetlemekte yardım etmek, II, 203, 204BEKLETMEK
: bağlatmak; hapsettirmek; bekletmek, gözettirmek — II, 341BEKMES
: pekmez — I, 440, 459 bkz. pekmesBEKNI
: buğday, darı, arpa gibl şeylerden yapılan içki; boza — I, 434; III, 60, 81BEKREŞMEK
: pekişmek. III, 278 bkz. bekrişmekBEKRIŞMEK
: peklimek — III, 278 bkz. bekreşmekBEK
: turmak yerinde, sağlam durmak, I, 455BEKÜMEK
: berkişmek — III, 270BEKÜŞMEK
: pekişmek, sağlamlaşmak. II, 105 bkz. bekişmekBEKÜT
: gizli, saklı — III, 8 bkz. yaşut (yalnız kullanılmaz "yaşut" ile birlikte gelir)BEKÜTMEK
: pekitmek, sağlamlaştırmak. II, 309 bkz. bekitmekBELEK
: armağan, konuğun hısımlarına getirdiği armağan, bir yerden başka yere gönderilen armağan. I, 385, 408BELEKLEMEK
: armağan kılmak, vermek, hediye etmek, I, 307; III, 340 bkz. beliklemekBELELMEK
: batmak, bir şeye bulanmak, III, 196BELEMEK
: koyun melemek — III, 206, 270BELGÜ
: alâmet, nişan, im, belge, I, 427, 428BELGÜLÜG
: belli- I, 354, 384, 528; II, 40; III, 160BELGÜRMEK
: meydana çıkmak, belirnnek, açığa çıkmak — 1. 387; II, 172BELIK
: yara yoklamak için kullanılan mil — I, 385BELIK
: fitil, kandil fitill — I, 267, 385; II, 323BELIKLEMEK
: armağan kılmak — I, 304 bkz. beleklemekBELIKLIK
: kebez fitillik, fitll yapmak için hazırlanmış olan pamuk — I, 510BELIÑ
: düşman gelmesi yüzünden halka düşen ürküntü ve korku — III, 370BELIÑÇI
: çok korkak, çok ürkek — III, 371BELIÑLEMEK
: belinlemek, korku ile uykusundan s ıçramak, hayvan habersizce bir şeyden korkup sıçrayarak ürkmek, III, 409BEL
: kılmak bir kimseye dileğinden çok yemek vermek — III, 133BEN
: ben — I, 31, 339 bkz. menBENEK
: bakır para, I, 386BENEK
: tane, habbe — I, 386BERGE
: kamçı, III, 323 bkz. berkeBERK
: muhafaza edilmiş, tahkim edilmiş, sağlam — I, 349; III, 445 bkz. bekBERKE
: döğme, sürmek için kullanılan deynek, kamçı — I, 427 bkz. bergeBERKITMEK
: berkitmek, sağlamlaştırmak — II, 340BERKLEMEK
: saklamak, hapsetmek — III, 445, 446 bkz. beklemekBERKELENMEK
: kanla dolmak; kamçı sahibi olmak, III, 201, 202BERKLETMEK
: korutmak, muhafaza ettirmek, korumakla emretmek — III, 424BERTINMEK
: berelenmek; el yorgunluğu peyda etmek, II, 237BERTIŞMEK
: sertleşmek, birbirini kesmek ve yaralamak, II, 203BERTLENMEK
: hırkalanmak, hırka giymek — III, 200 bkz. bertülenmekBERTMEK
: berelemek — III, 425BERTÜ
: hırka, pardesü — I, 416 bkz. partu bertülenmek h ırkalanmak, hırka giymek — III, 200 bkz. bertlenmekBERÜ
: beri, tarafına. I, 35, 219; II, 55, 259; III, 65, 212, 245BESBEL
: bir tel iplik, bir söğüm iplik I, 481BEŞ
: sayıda beş — I, 121. 132; III. 125, 449BEŞINÇ
: sayıda beşinci — I, 132; III, 449BEYREM
: bayram, sevinç ve eğlence günü. I, 484; III, 176 bkz. badram, bedremBEZEK
: nakış, I, 385, 412; II, 99BEZELMEK
: bezenmek, nakışlanmak. II, 131 bkz. bezenmekBEZEMEK
: bezemek, nakışlamak. III, 263BEZENMEK
: süslenmek, bezenmek — II, 142, 155 bkz. bezelmekBEZEŞMEK
: nakşetmekte yardım ve yarış etmek, II, 99BEZETGEN
: daima bezeten — II, 319BEZETMEK
: bezetmek, süsletmek, II, 305, 318BEZGEK
: titreme, tltreticl sitma — II, 289, 305 bkz. bezigBEZIG
: titreme. , 385 bkz. bezgekBEZINÇ
: ipek ve yün yumağı — III, 373B(E)Z(I)NÇ
: dalları ve yaprakları kızıl olup, bağlarda biten ve ilâç olarak yenen bir bitki — III, 373BEZITMEK
: Titretmek II, 305BEZMEK
: titremek — I, 385; II, 8BEG
: koca — III, 133 bkz. beg bel bel, III, 133BELEMEK
: belemek, beşige bağlamak; bu!aştırmak, III, 270BERGIL
: borç, verecek — I, 427BERIGLI
: vermek isteyen, II, 58BERIGSEMEK
: vermek istemek; vere yazmak — III, 334BERILMEK
: verilmek — II, 131BERIM
: verim, borç, verecek, I, 409; II, 185, 214; III, 288BERIMÇI
: borçlu, I, 75, 409BERIMLIG
: verimli; borçlu — I, 240BERIŞMEK
: verişmek II, 94, 95BERMEK
: vermek, gelmek bkz. barmak — I, 35, 63, 79, 97, 102. 120, 128, 130, 131, 210, 219. 243 274, 320, 321, 354, 357, 459, 498; II, 61, 83. 249, 343; III, 14, 46, 129, 133, 145, 166, 180, 212, 217, 220, 222, 226, 333, 355, 359, 362, 364, 371, 372, 448, 449BERT
: efendisinin köleden her yıl aldığı vergi — I, 341BEŞIK
: (beşik) beşik, I, 236, 248, 261, 275, 408; III, 58, 78, 185BEŞIKLIĞ
: uragut beşikli, emzikli kadın — I, 509BEZ
: bez; etle deri arasında bulunan bez — III, 123BIÇASI
: biçecek, kesecek — I, 14; II, 70 § y ıgaç bıçası neñBIÇGAS
: üluslar vb — arasında yapılan and ve bağlantı — I, 459 bkz. baçıg, bıçıgBIÇGIL
: eldeki, ayaktaki çatlaklar, b ıçılgın; yerdeki yarıklar ve çatlaklıklar — I, 480 bkz. bıçılgan § bıçgıl yerBIÇGU
: bıçkı, bıçak, I, 13; II, 69BIÇGUÇ
: makas, sındı — I, 452BIÇIG
: and, sözleşme — I, 371 bkzBIÇILGAN
: elde, ayakta ve yeryüzünde olan yar ıklıklar I, 519 bkz. bıçgılBIÇILMAK
: kesilmek, blçilmek — I, 15; II, 122, 356BIÇIM
: kesim, dilim, I, 15, 395BIÇINMAK
: kendi için doğramak; kendini dograr gibi göstermek; kendi ba şına doğramak — II, 141BIÇIŞ
: büyüklerin konukluğuna, düğününe, davetine gidenlere verilen ipekll kuma ş — I, 366BIÇIŞMAK
: biçmekte ve kesmekte yardım ve yarış etmek, II. 91, 92BIÇMA
: biçme, kesme, I, 431 § bıçma yorınçga; biçilmiş yonca — I, 431BIÇMAK
: kesmek, kestirmek I, 13, 15, 282, 338, 427, 434; II, 4, 268BIÇTURMAK
: biçtirmek, kestirmek — II, 171BIÇUK
: keslk, parçalanmış her çeyin yarısı, buçuk — I, 377BIDIK
: bıyık, I, 377BIGRIG
: çuval, dağarcık, tulum gibi ; eylerin tıka basa dolu olmasından sonra bu gibi şeylerde olan girinti ve çıkıntı — I, 461 bkz. bıgrıl,BUGRIL
: bıgrıl tulum ve benzeri kapların dolunca hasıl ettiği büküntü, girinti ve çıkıntı — I, 481 bkz. bugrıl,BIGRIG
: bıkın böğür, boş böğür, I, 399BILDIR
: bıldır, geçen yıl, I, 456BIRIG
: kokmuş — I, 372 bkz. barıgBIRKIG
: atin veya eşeğin genizden ses çıkarması — I, 461 § at bırkıgı; atın ve eşeğin genizden ses çıkarması — I, 33BIRKIRMAK
: homurdanmak, genizden ses çıkarmak — II, 171BIRUK
: teşrifatçı, hakanın yanına, aşamasına göre büyükleri alan ve yer gösteren adarn ın adı — (aslı buyruktur), I, 378BI
: kısrak, III, 88, 206. 310BI
: böy denen böcek — III, 206 bkz. bög, böyBIBLI
: darü fülfül 430 bkz. batmul, butmulBIÇEK
: bıçak — I, 384, 473; II, 176, 196, 231, 260, 262, 271, 293, 310, 317, 325; III, 18. 82, 91, 126, 169. 254, 270, 273, 299, 350, 420, 442BIÇEKLEMEK
: bıçaklamak, bıçakla vurmak. III, 340BIÇEKLENMEK
: bıçak sahibi olmak — II, 265BIÇIN
: maymun — I, 346, 409BIÇIN
: yılı Türkler'in on ikili yıllarından biri. I, 346, 409BILDÜZMEK
: bildirmek, öğretmek — II, 202BILE
: ile, beraber. I, 44, 82, 100, 170, 237, 242, 248, 354, 389, 417, 430, 434, 469, 528; II, 5, 22, 28, 79, 97, 128, 176, 212, 214, 215, 219, 226, 343; III, 11, 15, 22, 66, 71, 101, 166, 392, 393, 443BILEGÜ
: bileği — I, 447BILEK
: bilek, I, 325, 385, 518; II, 148, 214BILEKLIG
: bilekli, güçlü kuvvetli — I, 509, 511BILEMEK
: bilemek, II. 260, 325; III, 270, 272BILEMSINMEK
: biler görünmek — II, 260, 262BILETMEK
: biletmek — II, 310, 325BILEZÜK
: vez)k, I, 518; II, 82BILEZÜKLENMEK
: bllezik takınmak — III, 205BILGE
: bilge, hakim; akıllı, bilgin, alim — I, II, 51. 88, 207, 385, 388, 419. 428; III, 45, 46, 59, 137, 155, 158, 212, 303, 370, 380, 440 § bilge beg; bilgin, ak ıllı ve hakim bey — I, 428 § bügüBILGE
: akıllı kişi, I, 428 § külüg bilge; ünlü ki şi — 1. 428BILGEDMEK
: akıllanmak — II, 340, 341 bkz. bilgetmekBILGELENMEK
: akıllanmak, akıllılaşmak — III, 202BILGETMEK
: akıllanmak — II, 340 bkz. bilgedmekBILGIMSINMEK
: kendini akıllı gösternnek — III, 202BILIG
: akıl, us; hikmet; bilgi — I, 61, 89, 92, 119, 140, 232, 252, 261, 385, 386, 467. 511; II, 22, 148. 243; III, 81, 228, 358, 385, 393BILIGIN
: bilgi ile, II, 91BILIGLIG
: bilgili — I, 510BILIGSEMEK
: akıllanmak; akıllı olmak istemek — III, 334BILIGSLZLIK
: bilgisizlik — I, 440BILIMSINMEK
: bilir görünmek — I, 262BILINÇEK
: bir zaman sonra hırsızın veya başkasının elinde bulunan her çalınmış malın adı — I, 510 § bilinçek neñBILINMEK
: kendi işini bilmek; itiraf etmek; bilinmek, anla şılmak — II, 23, 143, 228BILIŞ
: biliş, tanış; bilen, bilici — I, 12, 367BILIŞMEK
: bilişmek, tanışmak, II, 107; III, 71, 188BILMEDÜK
: bilinmemiş, tanınmamış, bilinmeyen, tanınmayan — III, 160BILMEK
: bilmek I, . 11, 12, 22, 38, 44, 63, 127, 212, 300, 332, 394, 425, 456, 510; II, 22; III, 20, 222, 233, 259, 359, 372BILMIŞ
: bilinmiş, tanınmış, bilinen tanınan — III, 160BILSIKMEK
: bilinmek I, 21BILTÜRMEK
: ögretmek, bildirmek — II, 176BIR
: bir — I, 15, 48, 50, 75, 107, 185, 186, 187, 189, 196, 219, 231, 232, 237, 239, 241, 258, 274, 283, 288, 296, 318, 321, 322, 329, 341, 349, 358, 369, 373. 382, 385, 387, 389. 391, 395, 396, 397, 398, 427, 429. 444, 523; II, 26, 42, 89, 92, 93, 94, 103, 107,BIRIN
: birin birer birer — III, 360BIRINÇ
: sayıda birinciIII, 373BIRLE
: ile, beraber — I, 49, 61, 157, 167, 177, 180. 181, 182, 184, 185, 186, 190, 221, 231, 233, 234, 235, 236, 237, 240, 242, 333, 367, 371, 414, 424, 430, 474, 518, 519, 520; II, 3, 26, 77, 87, 88, 89, 91, 92, 93, 95, 96, 97, 98, 99, 100, 102, 106, 107, 108, III,BIRTEM
: uzun müddet — I, 484BISTE
: tecimeni evinde konuklatıp onun mallarını satıveren ve koyunlarını toplayan ve tecimen giderken yirmi koyunda bir alan şahıs — III, 71BISTIK
: eğrilmek üzere hazırlanmış, atılmış pamuk sümeği I, 476 bkz. pistikBISTIK
: fitil-I, 476 bkz. pistikBIT
: bit — I, 320, III, 291 § tarıg biti tahıl biti — I, 320BITI
: gökten inen kitaplardan her biri. III, 217BITIG
: yazma, yazı, bkz. bitikBITIGÜ
: Türk diviti ve başka divitler. III, 174BITIK
: kitap; mektup, yazma, yazı, yazış; yazılı şey, kâğıt, |, 71, 156, 186, 197, 202, 212, 226, 232, 302, 384, 459; II, 7, 21, 39, 75, 88, 95, 113, 119. 127, 131, 133, 139, 140, 145. 149, 160, 298, 318, 320, 321, 325, 333; III, 59. 64, 94, 105, 254, 305, 353, 43BITIK(G)
: muska, afsun, üfrük — I, 384; III, 164BITIKLIG
: yazı yazılacak nesne sahibi — I, 508, 511BITIKLIK
: yazı yazılmak için hazırlenan şey — I, 508BITILGEN
: daima yazılan — I, 521BITILMEK
: yazılmak. II, 119, 139, 160; III, 119BITİMEK
: yazmak — II, 325BITINMEK
: yazılmak, yazınmak, kendisi için başkasının yardımı olmaksızın yazmak, II, 139, 140, 141, 160BITIŞMEK
: yazmakta yardım ve yarış etmek — II, 88, 113BITIŞMEK
: ikrar etmek, II, 88BITITDECI
: yazdırıcı. II, 318BITITEÇI
: yazdırıcı — II, 318BITITGÜ
: yazdıracak — II, 321 § bitig bititgü oruñ; yazı' yazdıracak yer — II, 321BITITKÜÇI
: yazdırıcı. II, 318BITITMEK
: yazdırmak — II, 298, 299, 312, 325BITITMIŞ
: yazılmış — II, 320 § bititmiş bitik; yazılmış yazı, eser — II, 320BITLEMEK
: bit aramak — III, 291BITRIK
: fıstık — 1. 476 bkz. buturgakBITRIK
: kadınların avret yerinde bulunan dilcik, d ılak — I, 476BIZ
: biz, I, 24, 25, 46, 94, 325, 341, 452, 509; II, 61, 66. 68, 274; III, 370 bkz. mizBIZI
: ekmeğin üzerinde yanmaktan dolayı peyda olan siyahlık — III, 223BOD
: boy — I, 412 bkz. bodBODUG
: renk; boya — I, 175 bkz. bodugBOD
: boy, kamet — III, 121, 216 bkz. bodBOD
: toy kuşu — III, 121BOD
: misk ile râmek'ten yapılan şey — III, 121 §bod moncuk; cariyelerin misk ile râmekten yaparak takındıkları boncuk — III, 121BODLUG
: boylu, III, 121, 138, 156BODUG
: boya; kına — II, II, 304 bkz. bodugBODUMAK
: boyamak; yapıştırmak — III, 260BOG
: bohça, boğ, eşya konan heybe — II, 133, 141; III, 127BOGARMAK
: ağaca kertik kertmek, II, 80 bkz. bogramakBOGAZ
: boğaz, I, 364; II, 244 bkz. boguzBOGIM
: boğum — I, 395 bkz. bogum, bogunBOGLAMAK
: boğlamak, bohçalamak — III, 292 bkz. baglamakBOGLANMAK
: bohçalanmak, II, 239 bkz. baglanmakBOGLUNMAK
: boğulmak, II, 239BOGMAK
: boğmak, I, 86; II, 14, 24, 173; III, 406BOGMAK
: gömlek düğmesi. I, 466BOGMAK
: gerdanlık, gelin gerdanlığı — I, 466BOGMAKLALMAK
: düğmelenmek — III, 350 bkz. bogmaklamak, bogmaklanmakBOGMAKLAMAK
: düğmelenmek — III, 350, 351bkz. bogmaklalmak, bogmaklanmak bogmaklanmakBOGNAKLANMAK
: bulut parça parça olmak — II, 274BOGRA
: her hayvanın aygırı, boğa, deve aygırı, pohur — I, 187, 188, 420, 443, 521, 11. 223, 287, 334; III, 254, 282, 293BOGRALANMAK
: pohurlanmak, pohurlaşmak — III, 200, 201BOGRAMAK
: ağaçta kertik kertmek — II, 80; III, 277 bkz. bogarmakBOGRUŞMAK
: ağaç yontmakta yardım ve yarış etmek — II, 203BOGSUK
: kölelerin boyunlanna geçirilen lâle — I, 465 bkz. bohsukBOGTURMAK
: boğdurmak, II, 171BOGULMAK
: boğulmak, II, 131BOGUM
: boğum — I, 399 bkz. bogım, bogunBOGUN
: boğum — I, 399 bkz. bogım, bogumBOGUNDI
: hayvanların sidikliği, mesane (yalnız hayvanların, insanların değil) . 1, 449 bogunmakBOGURDA
: saç kıvırcık saç — I, 488BOGUŞMAK
: birbirini boğmak — II, 101BOG(U)Z
: boğaz — II, 24, 130, 290, 306; III, 264 bkz. bogazBOXSUK
: kölelerin boyunlarına geçirilen lâle — I, 465 bkz. bogsukBOXSUKLANMAK
: eli boynuna bağlanmak — II, 272BOXTAY
: elbise bohçası, heybesi — III, 239 bkz; boxtuyBOXTUY
: elbise bohçası, heybesi — III, 239 bkz. boxtayBOK
: bok — III, 129BOKA
: boğa — II, 79; III, 226BOKADMAK
: boğalanmak, boğa olmak, II, 308 bkz. bokatmakBOKATMAK
: boğalanmak, boğa 0111^. II, 308 bkz. bokadmakBOKLAMAK
: boklamak, pislemek — III, 292BOLGU
: olma, oluş — I, 139BOLMAGU
: olmayacak (iş vb. ) — § boldiñ erinçBOLMAGU
: ; olmayacak bir şey oldun — III, 245BOLMAK
: olmak — I, 26, 36, 37, 42, 47, 49, 51, 53, 54, 55, 59, 62, 64, 66, 69, 75, 79, 82, 89, 92, 93, 95, 104, 115, 138, 139, 186, 192, 200, 205, , 219, 243, 250, 251, 252, 288. 307, 309, 318, 322, 325, 326, 330, 333, 342, 348, 349, 358, 369, 390, 400, 402, 410, 42BOLMIŞ
: olmuş — I, 93 § bolmuş aş; olmuş (pişmiş) yemek — I, 93BOLUŞ
: sözle yardım — I, 367BOLUŞ
: kılmak sözle yardım etmek — I, 367BOLUŞMAK
: birinden yana çıkmak, birinin dileğine uymak — II, 108BOR
: şarap, süci — III, 119, 121BORGUY
: üflenerek öttürülen boru — III, 241BORI
: ok ucuna geçirilen temren oyu ğu halkası; hokka ve taş gibi şeylerin yarılmaması için ağızlarına geçirilen halka — III, 220BORIK
: huy, gidiş — I, 378 bkz. yorık, yorukBOŞ
: boş hür, ergin; boşanmış; sölpük, pörsük gevşek; salıverilmiş, boşaltılmış. I, 330; III, 124, 125 § boş yılkı; başıboş salınmış hayvan sürüsü, I, 330 bkz. ba şlag yılkı — I, 461 § ol işler boş; o kadın boştur; — o kadını boşadı, bıraktı, unuttu, I, 330BOŞANMAK
: (kadın) boşamak, bağı çözülmek, II, 142BOŞATMAK
: boşaltmak; çözmek, çözülmek, bırakılmak, (kadın) boşatmak — II, 306, 307BOŞGUNMAK
: boş kalmak, boş olmak, işten yorulmak — II, 238 bkz. boşunmakBOŞ
: kılmak bırakmak, azat etmek, I, 330BOŞLAGLANMAK
: kızmak, öğüt tutmanıak — II, 272BOŞUG
: hanın, elçiye dönmesi için izin vermesi, izin — I, 372 §BOŞUG
: aşı izin yemeği, I, 372BOŞUGU
: salıverme zamanı, I, 446BOŞUMAK
: boşalmak; boşanmak, çôzulmek, gevşemek; izln verip bırakmak; boşamak — III, 266BOŞUNMAK
: boşalmak — II, 238 bkz. boşgunmakBOŞUTGAN
: çok yumuşaklık (ishal) veren, çok yumuşatan — I, 514BOŞUTMAK
: bırakmak, boş bırakmak, serbest bırakmak; yumuşaklık, (ishal) vermek, I, 210BOTU
: potuk, deve yavrusu — I, 120; II, 341 bkz. botukBOTUK
: potuk, deve yavrusu — III, 218 bkz. botuBOY
: boy, ulus, kavim, kabile, aşiret; hısım — I, 44, 51, 237, 238, 338; II, 209, 274, 316; III, 141BOY
: yenilen bir ot, poy otu — III, 141BOYIN
: boyun, tutamak, III, 169 bkz. boyunBOYMAŞMAK
: dolaşmak, açılmamak (ip gibi şeyler ve işler), karışmak — III, 194BOYMUL
: boynunda beyazlık olan hayvan, moymul — III, 176BOYNAK
: dağ boynu, belen — III, 175BOYNAK
: yılana ağı veren keler, III, 175BOYNAMAK
: kurulmak, gururlanmak, böbürlen-mek, mağrur olmak, dik başlı o1mak — I, 226; III. 377BOYNATMAK
: dik başlılık ettirmek — II, 357BOYUN
: boyun — I, 127, 213, 370, 518; II, 3, 74, 76, 164, 180, 218, 219, 233, 235, 236; III, 194, 230, 248, 288, 325. 427, 431 bkz. boyınBOYUNDURUK
: boyunduruk — III, 179BOYUNLAMAK
: boyuna vurmak — III, 145BOZ
: boz reflk — II, 12; III, 122, 224BOZLAMAK
: ses vermek, bağırmak; bozlamak — I, 120; III, 291BOZLATMAK
: böğürtmek, II, 341BOZMAK
: bozmak, yıkmak — II, 8BOZUK
: bozuk, kırık yıkık, I, 378BOZULMAK
: bozulmak, yıkılmak — II, 131BOZUŞMAK
: bozmakta yardım ve yarış etmek, II, 99BÖG
: bir çeşit örümcek, böğ — III, 131, 141 bkz. bi, böyBÖGRÜL
: bögrü ak olan hayvan — I, 481 § bögrül at; bö ğürleri ak olan at — I, 481BÖGÜR
: böğrek, böbrek — I, 316BÖGÜRLEMEK
: böğüre vurmak; harp safını karşılaşmadan sağ veya soldan vurup yenmek — III, 332, 345BÖK
: aşığın sırtının, tümseğinin yukarı gelmesi, III, 130 bkz. çik bökBÖKE
: turmak bükülmek, eğilmek III, 231BÖKMEK
: eğilerek yere kapanmak, yemekten b ıkıp, doyup usanmak, bıkmak, gözü doymak, kanmak. II, 18, 19 bkz. bükmekBÖKÜTMEK
: doyurmak, bıktırmak II, 309BÖLÜK
: bölük-I, 385BÖLÜKMEK
: hayvanlar bölüklere aynlmak — II, 118BÖÑ
: iri yarı, yoğun, obur — III, 354BÖÑ
: ağır bir şeyin düşmesiyle çıkan ses — III, 354BÖRI
: kurt — I, 36BÖRK
: başlık, külâh, börk, I, 349; II, 93, 281, 303; III, 175, 200, 336, 351, 361 § kuturmaBÖRK
: önde, arkada iki kanadı bulunan külâh — I, 490 § sukarlaç börk uzun külâh — I, 493 § kad ıglıg börk kenarlı, kıyılı külãh — I, 496BÖRKÇI
: takkeci, serpuşçu, külâh yapan ve satan — I, 26; II, 41, 52BÖRLEYÜ
: kurt gibi I, 189BÖRÜÑ
: suların yerde yaptığı yarıklar — III, 370BÖY
: bir çeşit örümcek — III, 141, 206 bkz. bi, bögBÖZ
: bez — I, 21, 49, 117, 152, 382, 477; II, 129, 308, 337, 345, 365; III, 51, 69, 101, 122, 198, 208, 291, 296, 352BU
: bu — I, 34, 36, 46, 49, 64, 72, 74, 77, 94, 126, 128, 132, 136, 141, 154, 155, 156, 157, 158, 159, 186, 190, 193, 197, 204, 230, 235, 238, 244, 246, 253, 255, 259, 266, 270, 288, 291, 292, 294, 297, 313, 315, 318, 323, 326, 329, 340, 362, 373, 374, 376, 391,BU
: buğ, buhar, bugu — III, 206BUÇ
: buç kuşun ötmesi için "güzel güzel" yerinde söylenen bir söz, II, 290BUÇGAK
: bucak; açı, zaviye ve benzeri — I, 465BUÇGAK
: kesilmiş hayvan derisinden çarık yapılan uçlar — I, 465BUÇGAK
: kutur — I, 465BUÇGAKLANMAK
: köşelenmek — II, 273BUÇI
: bir çeşit kubuz; iyi ses veren, çok inleyen ut — III, 173, 219BUÇ
: kubuz inleyen utlardan bir ut — III, 173BUDGAY
: buğday — III, 240 bkz. bugdayBUDUN
: halk, ulus kavim, I, 155, 238, 239. 241, 352, 438, 439; II, 216, 223, 250; III, 398, 420 bkz. budun, buyun § budun başkanıBUDUNLUG
: bukunlug ulusu, oymağı olan — I, 499BUDURSIN
: bıldırcın — I, 513BUDMAK
: buymak, donmak ve ölmek — III, 439BUDUN
: halk, kavim, ulus — I, 45, 231. 398, 466, 512; II, 110, 127, 211, 216; III, 4, 47, 69. 75, 80, 90, 147, 185 bkz. budun, buyunBUDUŞMAK
: bir şey açılmak, ayrılmak (eğri bacaklar gibi), ap; ak olmak — II, 93BUDUTMAK
: soğukta dondurarak öldürmek — II, 302 bkz. yudutmakBUGA
: Hindistan'dan getirilen bir ilâç, III, 224BUGDAY
: buğday — II, 235, 319, 363; III, 4, 73, 240, 254, 325 bkz. budgayBUGRIL
: tulum ve tuluma benzer dolu kapların hasıl ettiği büküntü, girinti ve çıkıntı. I, 481 bkz. bıgrıg, bıgrılBUXSAMAK
: kabul etmemek; zorla yapmak — III, 284BUXSATMAK
: dik başlılık ettirmek, II, 335BUXSI
: pişmiş buğday ile badem içl üzerine bal ve süt ile yap ılmı; bulamaç dökülerek meydana getirilen bir yemek — I, 423BUXSUM
: boza, darıdan yapılan bir içki — I, 485BUJIN
: çöpleme denilen ağılı bir ot — I, 398BUK
: içi boş şeylerin yere düşerken çıkardıkları ses — III, 129BUKAÇ
: su kabı, topraktan yapılan çömlek ve benzeri şeyler, I, 357, 411BUKAGU
: hırsızların ellerlne vurulan kelepçe — I, 446BUKAK
: kuş kursagı. II, 285BUKMAK
: bükmek, kıvırmak, II, 16BUKRAMAK
: hayvan sıçramak, çamışlık etmek — III, 279 bkz. bukrımakBUKRIMAK
: hayvan sıçramak, çamışlık etmek — III, 279 bkz. bukramakBUKUK
: çiçek topluluğu; çiçek tomurcuğu. II, 285BUKUK
: boğazın iki yanında deri ile et arasında peyda olan et bezleri — II, 285BUKUKLANMAK
: tomurcuklanmak, kabarmak — I, 437; II, 285BUKUKLUG
: er boğazı urlu adam, I, 497BUKULMAK
: bükülmek, burkulmak, toplannnak — II, 131, 132BUKUNMAK
: bükmek, kıvırmak — II, 142, 143BUKURMAK
: indirmek — II, 82, 83BUKURSI
: sapan demiri. III, 242BULADMAK
: tencere buğusunda pişirtmek — II, 310 bkz. bulatmakBULAK
: at boyu kısa, sırtı geniş at — I, 379BULAMAK
: pişirmek — III, 270BULAN
: Kıpçak illerinde avlanan büyük bir yaban hayvan ı — I, 413BULATMAK
: tencere buğusunda pişirtmek — II, 310 bkz. buladmakBULDUKMAK
: bulunmak — II, 227BULDUNI
: içerisine yaş ya da kuru üzüm konan hoşmerim — I, 492BULDUR
: buldur güldür güldür, I, 456BULDUR
: buldur etmek güldür güldür etmek — l, 456BULDUZMAK
: buldurmak — II, 202BULGAK
: düşman gelmesi yüzünden halk arasına düşen karışıklık — I, 467 bkz. bulga;BULGAK
: bulanık — III, 320 bkz. bulgayukBULGAMA
: yağsız ve tatsız bulamaç — I, 491BULGAMAK
: bulandırmak, karıştırmak, bulanıp kusayaznnak; öfkelendirmek — III, 289, 320BULGAMAK
: can sıkmak (yalnız kullanılmaz). III, 291 § bulgamak telgemek can s ıkmak — III, 291BULGANMAK
: bulanmak; kızmak, öfkelenmek; karışmak, II, 238, 242; III, 21BULGAŞ
: düşman gelmesi üzerine halk arasına düşen karışıklık. I, 460 bkz. bulgakBULGAYUK
: bulanık — III, 179 bkz. bulgakBULGUNA
: ılgın ağacına benzer gevrek, kırmızı bir agaçtır, develer yer, I, 492 bkz. malgunaBULIT
: bulut — I, 138, 139, 173, 186, 212, 251. 257, 258, 354, 376; II, 222, 223; III, 50, 147, 282, 298, 319, 398 bkz. bulutBULITLANMAK
: bulutlanmak — II, 264BULMADUK
: bulunmamı; — I, 419BULMAK
: bulmak — I, 123, 215, 304, 360, 384, 398, 407, 445, 463, 508; II, 21, 22. 29, 316; III, 12, 90, 440BULMIŞ
: bulunmuş — III, 361BULNAMAK
: esir etmek, tutsak etmek — I, 60, III, 29, 301BULNATMAK
: esir ettirnnek — II, 350BULUN
: esir, tutsak, I, 215, 307, 399; II, 150, 307; III, 63, 85, 97BULUÑ
: köşe, bucak, zavlye — II, 371BULUNMAK
: bulunmak — II, 143BULUŞ
: kişinin yaptığı bir işten elde ettiği kazancı, kâr — I, 367BULUŞMAK
: buluşmak, II, 107, 110BULUT
: bulut — III, 39, 190, 217 bkz. bul ıtBURBAG
: işi uzatma, işi yarına bırakma, sürüncemede bırakma — I, 461 bkz. yurbagBURBALMAK
: karışmak, II, 228, 229BURBAMAK
: işi sallamak, savsaklamak, üzerine du şmemek — III, 275 bkz. buybamak, yubalmak, yubamak, yubanmakBURBaşMAK
: karışmak — II, 203, 227BURBATMAK
: karıştırmak ve geciktirmek — II, 327 bkz. yap yup k ılmak, yubatmak, yubılamak, yuplamakBURÇAK
: burçak — I, 466BURÇAK
: ter taneleri — I, 466BURÇAKLANMAK
: burçaklanmak; (akar hakkında) tane tane akmak, burçak burçak olmak, l, 466; II, 273, 279BURDUZ
: bahçe, bostan — I, 457 (öz Türkçe de ğil)BURXAN
: put, buda — I, 343, 436, III, 84 bkz. beder burhan, bedez burhan, furhanBURIŞ
: deride ve elblsedeki buruşukluk, I, 367 bkz. burkugBURKI
: ekşi yüz, kırışık I, 18, 427BURKITMAK
: (yüz) buruşturmak, ekşitnnek — II, 339BURKUG
: deri ve deri gibi şeylerin büzülmesi — I, 461 bkz. bur ışBURKURMAK
: buruşmak, büzülmek. II, 171, 188BURMAK
: kokmak (iyi), buğusu yükselmek, buğulanmak — II, 6; III, 180BURSLAN
: aslında "bebür" denen hayvan; erkek ad ı — III, 418BURT
: kâbus, karabasan — I, 341; II, 10 § köti burt; kâbus, I, 341BURTA
: altın kırıntıları. I, 416BURTALAMAK
: altın varaklar veya kınntılar yapıştırmak — III, 351, 352BURTALANMAK
: altın kırıklan lle süslenmek — III, 200BURUN
: burun, öne doğru çıkınti yapan yer; önce — I, 375, 398, 412, 515. 518, 524, II, 85, 313; III, 107, 273 § kıval burunBURUNDUK
: /ular, buruna geçirilen yular, burunduruk, I, 501; II, 16 buru ışg ok atımı yer — llt, 370BURUNLAMAK
: buruna vurmak, III, 341, 342 buruşmak (yüz) buru; mak — II, 94 burutmak buğulandırmak, kokutarak yellenmek — II, 302BUŞAK
: içi sıkıntılı, mükedder I, 154, 378 bkz. buşgan, puşakBUŞGAN
: içi sıkıntılı, mükedder — I, 154 bkz. buşak, puşakBUŞGUT
: çırak — I, 451BUŞGUTLANMAK
: çırak, çömez sahibi olmak — II, 270 bkz. tu şgutlanmakBUŞMAK
: sıkılmak, can sıkılmak, usanmak — I, 373; II, 12, 145; III, 262 bkz. pu şmakBUŞUG
: can sıkıntısı. I, 373 bkz. puşugBUŞULGAN
: (ş) eli işe yatkın — III, 53BUŞURMAK
: can sıkmak — II, 78BUT
: but, I, 254; III, 120BUT
: değerli ve büyük peruze — III, 120BUT
: büyük bir adamın armağanını getirene verilen bahşiş, III, 120BUTAK
: budak, dal — I, 44, 159, 168, 277, 377; II, 264 bkz. but ıkBUTAKLAMAK
: budamak — III, 336, 337 bkz. butıklamak, butımakBUTAKLANMAK
: budaklanmak, tomurcuklanmak, kollar ı ayrılmak. II, 264, 269BUTANMAK
: budanmak — II, 141BUTAR
: hasır dokumasında kullanılan ip, I, 360BUTIK
: budak, dal, ağaç — I, 377; III, 19, 55, 58, 78, 83, 95 bkz. butakBUTIK
: küçük testi, kırba, boduç — I, 377BUTIK
: atın ayak derisi çıkarılarak yapılan tulum, I, 377BUTIKLAMAK
: budamak — III, 336, 337 bkz. butaklamak, but ımakBUTIMAK
: budamak — III, 337BUTLAMAK
: buduna varmak; budunu ısırmak, III, 291BUTLU
: devenin burnuna geçirilen burunsal ık; (deve) burnundaki yumuşak yer, I, 430; II, 16BUTMUL
: karabibere benzer bir bitki, darü fülfül I, 481 bkz. batmul, bibliBUTURGAK
: pıtrak, fıstık biçlminde çengelli bir diken-I, 502 bkz. bitrikBUYBAMAK
: savsaklamak, yüz üstü bırakmak — III, 310 bkz. burbamak, yubamakBUYUN
: kavim, ulus — III, 169 bkz. budun, budunBUYURMAK
: buyurmak, emretmek III, 186 buz buz, I, 186, 353, 425; II, 214, 346; III, 123, 297BUZAGU
: buzağı I, 59, 446, 528; III, 91BUZAGULAMAK
: buzağılamak, buzağı doğurmak — III, 91BUZLUK
: buzluk, içerisine buz konularak yaz için saklanan yer, I, 466BUZTILI
: sıçan gibi küçük bir hayvan — I, 446BÜDIK
: oynayış, zıplayış, raks — I, 412 bkz. büdikBÜDIK
: oyun, raks, III, 259 bkz. büdikBÜDIMEK
: oynamak, raksetmek, III, 259BÜDÜŞMEK
: oyunda ve raksta yarışmak. II, 93BÜDÜTMEK
: oynatmak. II, 302BÜGDE
: hançer — I, 31, 418; III, 272 bkz. bükteBÜGDELEMEK
: hançerlemek, III, 352 bkz. bükdelemekBÜGLÜNMEK
: toplanmak, birikmek. II, 239BÜGMEK
: durdurmak, hareketine mani olmak; kapanmak, sed çekilmek, toplanmak; bükülmek, I, 100; II, 19 bkz. bükmekBÜGRI
: (bukri) eğri büğrü — I, 219. 420BÜGÜ
: bilgin, akıllı, hakim. I, 428; III, 228, 303 bkz. büküBÜGÜ
: bilge akıllı — III, 228BÜGÜLMEK
: büğenmek, önü büğenerek toplanmak ve çoğalmak — II, 132BÜGÜŞMEK
: su büğemekte yardım ve yarış etmek, II, 105BÜK
: bük , sık ağaçlık — I, 245, 260, 333BÜK
: köşe, bucak, I, 333BÜK
: tomurcuk. I, 233BÜKDELEMEK
: hançerlemek. III, 352 bkz. bügdelemekBÜKE
: ejderha, büyük yılan — III, 227BÜKEN
: karpuz, hint kavunu — I, 399BÜKIN
: erliksiz, puluç, I, 399BÜKLÜNMEK
: kıvrılmak — II, 239BÜKMEK
: durdurmak, toplanmak, bükmek I, 100 bkz. bügmekBÜKMEK
: yere kapanmak, yemekten doyup, usanmak, doymak, kanmak, II, 18, 19 bkz. bökmekBILKSEK
: kadının göğsü ile boynu arasında gerdanlık takılan yeri. I, 476BÜKSÜKLENMEK
: kızda meme tomurmak — II, 277BÜKSÜLMEK
: çatlamak, yanlmak — II, 229BÜKTE
: hançer-I, 31 bkz. bügdeBÜKTEL
: orta boylu (insan hakkında); yassı arkalı, oturamaklı (at hakkında). I, 481BÜKTIR
: dağlardaki çukur ve sert yerler; da ğların inişli çıkışlı yerleri, I, 455, 456BÜKÜ
: bilgin, akıllı, hakim. III, 228 bkz. bügüBÜKÜ
: bilge bilgin, akılli, hâkim. III, 228BÜKÜLMEK
: bükülmek; kesilmek — I, 437; II, 132, 285BÜKÜM
: etük kadın pabucu, I, 395 bkz. mükim, mükinBÜKÜN
: kör bağırsak — I, 399BÜKÜŞMEK
: bükmekte yardım etmek, II, 105BÜL
: zaman geçerek eskiyen herhangi bir şey, 1, 335 § bül at; ayakları sekili olan, ayaklarında aklık bulunan at — I, 335 § bül tarıg; üzerinden yıllar geçerek tadı bozulan tahıl — I, 335BÜN
: çorba, I, 31 bkz. münBÜRGE
: pire — I, 427BÜRGE
: kişi bir yerde durmayan, zevzek, taşkın kimse I, 427BÜRGELENMEK
: öfkeden pire gibi sıçramak, pirelenmek. III, 202BÜRME
: don, torba gibi şeylerin ağı — II, 94BÜRMEK
: büzmek — II, 6BÜRÜK
: sofra başı, şalvar uçkuru gibı şeylerde bulunan yuvar-lak ip ve iplikler — I, 385BÜRÜLMEK
: buruşturulmak, bükülmek. II, 131BÜRÜNÇÜK
: bürüncük, kadın baş örtüsü — I, 510; II, 151BÜRÜNMEK
: bürünmek. II, 141BÜRÜŞMEK
: yuvarlak ; ey dikmekte yardım etmek, II, 94BÜSKEÇ
: çörek — I, 452 bkz. püşkelBÜSTELI
: kara pazı denen sebze, I, 493 bkz. püstüliBÜŞINÇEK
: üzüm salkımı, I, 506BÜTE
: çok anlamına bir kelime; kısa zaman, III, 217 bkz. kibeBÜTKÜ
: kaka, büyük abdest (çocuklara söylenir) — I, 430BÜTMEK
: ses kısılmak, alçalmak; borcu veya alaca ğı gerçekleşmek; yara kapanmak; sona ermek, yok olmak; bir şeye inanmak, ikrar etmek — I, 219; II, 294; III, 137, 166. 240BÜTMEK
: bitmek (nüşvü nema), yaratılmak, doğmak — II, 294BÜTMIŞ
: kapanmış, iyileşmiş (yara) — I, 245 bkz. yetmişBÜTRÜŞMEK
: muhâkeme olmak ve şahit getirmek. II, 203BÜTSEMEK
: iyileşmeğe yaklaşmak — III, 284BÜTÜGE
: patlıcan, I, 447BÜTÜN
: doğru, dürüst, sahih; bütün — I, 224, 398BÜTÜNLEMEK
: gerçekliğini aramak, III, 341BÜTÜRMEK
: sağaltmak, sağlam hale koymak; alacağını tanıklamak, ispat etmek — II, 72, 73 bkz. pötürmek;CILDAY
: atların gögsünde çıkan bir hastalık. III, 240 bkz. çildekCIGI
: sağlam (dikişte) — III, 229 bkz. yi, yigiCINCÜ
: inci. I, 31, 417; III, 30, 229 bkz. yincü yinçü, yünçüCUGDU:
DEVENIN
: uzamış olan 10/11. I, 31 bkz.YOGDU
: yogru, yogruy,CÜVÜT
: boya, III, 16ÎÇA
: benzetme edatı — III, 207 bkz. çe çabak Türk gölünde bulunan ufak bir bal ık — I, 381ÇABAK
: er soysuz, mayası bozuk, sütsüz adam, I, 381ÇAÇIR
: çadır — I, 406 bkz. çaşır, çatırÇADAN
: çiyan, kuyruğu örü, akrep — I, 409; III, 367ÇAFLI
: şahin — I, 431ÇAG
: çug gürültü, çar çur — III, 128ÇAGI
: gürültü — III, 225 bkz. çogı, çugıÇAGIG
: kamçı, sırım II, 210 bkz. çavıgÇAGILAMAK
: bağırmak, çağırmak. III, 324 bkz. çogılamakÇAGILAMAK
: çağlamak. III, 324 bkz. jagılamak, şagılamakÇAGIR
: şarap, şıra — I, 363; II, 336; III, 286, 385ÇAGIR
: dar yol, küçük yol, çığır — I, 363 bkz. çıgırÇAGIRLAMAK
: şıra yapmak; şıra içmek — III, 331ÇAGIRLANMAK
: şıra veya şarap sahibi olmak — II, 267ÇAGIRLIG
: şaraplı, şarabı olan — I, 494ÇAGLANMAK
: börtmek; yarı pişmek (et) — II, 245ÇAGMUR
: şalgam — I, 16, 457 bkz. çamgurÇAGRI
: doğan kuşu; çakır ku; u — I, 421; II, 343; III, 332ÇAGRUK
: sertleşen, katila; an — I, 469ÇAXA
: çakmak, I, 9ÇAXŞAK
: dağ tepelerindeki taşlık yer — I, 469ÇAXŞAK
: kurutulmuş kaysı, üzüm gibi meyveler, I, 469ÇAXŞAMAK
: çağıl çuğul etmek, takılan süs eşyası ses vermek — III, 286ÇAXŞU
: filiz herç çakses anlatan bir söz — I, 333ÇAK
: bir şeyin özunü, aynını bildiren kelime, "tam, işte, aynı" sözleri gibi — I, 333ÇAK
: çuk odun, ceviz, kemik gibi çeylerin k ırılmasından çıkan ses, I, 333ÇAK
: çuk etmek odun, ceviz, kemik gibi şeyler kırılırken ses çıkarmak — I, 333ÇAK
: etmek ses çıkarmak — I, 333ÇAKILMAK
: çakılmak; ateş çakmak; eri; tirilmek — II, 133ÇAKINMAK
: çakınmak, kendisi için çakmak — II, 149ÇAKIR
: gök gözlü, çakır gözlü, çakır — I, 363ÇAKIŞMAK
: çakmakta yardım ve yarış etmek — II, 104ÇAKLANMAK
: çalkamak — I, 513ÇAKMAK
: çakmak; erişmek, II, 17, 23; III, 26ÇAKMAK
: (kuş) aşağı inmek — III, 46 bkz. çokmak, çukmakÇAKMAK
: çakmak (yakma aracı) — I, 469; II, 17, 104, 133, 149, 181; III, 26ÇAKRAK
: kel, daz, 1. 469ÇAKRATMAK
: gözü çakırlaştırmak — II, 334ÇAKRIŞMAK
: çağrışmak — II, 209ÇAKTURMAK
: çaktırmak; iki kişiyi kızı; tırmak — II, 181ÇAL
: alaca, kır — III, 156ÇALAÑ
: geveze, bağıran, çalçene — III, 371 § çalañ ba şı; çalçene, bağıran kişi — III, 371ÇALAÑ
: yanmış gibi siyah, ot bitmeyen, çorak yer — III, 371ÇALDIR
: çaldır ses ifade eden bir söz — I, 457ÇALDIR
: çaldır etmek çaldır çaldır etmek I, 457ÇALDRAMAK
: ; ağıl çuğul etmek, ses vermek, III, 447, 448ÇALGAY
: ku; kanadının uçları — III, 241ÇALIG
: yitik arama; bey|erln önemli bir işi çıktığında gelmeleri için köylere, obalara gönderdi ğl haber, I, 374ÇALINMAK
: kendini yere atmak; kulağına söz erişmek; anklannnak, zayıflamak — II, 149, 150ÇALIŞ
: çelme, güreş — I, 368ÇALIŞMAK
: bir şeyin çatlakları, ekleri, araları açılmak; güreşmek. II, 108, 114ÇALKAN
: yaranın bir yerden başka blr yere yürümesi veya 20^651. I, 441ÇALK
: çulk itmenin çıkardıgı ses, I, 349ÇALK
: çulk kılmak itmek, çarpmak — I, 349ÇALMA
: kerme, kemre, koyun ağıllarında veya deve ahırlarında toplanıp, kurutularak kışın yakmak Içln kesilen kesek, kuru tezek, I, 433ÇALMAK
: yere çalmak, vurmak, yenmekÇALPAK
: kir, pislik — 1. 470 § çalpak i ş; karışık iş — I, 470ÇALPAÑ
: sıvık çamur — III, 385ÇALPAŞMAK
: çarpışmak, mücadele etmek; sertleşmek; bir şey kötüleşip pisleşmek — II, 207ÇALPUŞLANMAK
: yapışkan olmak, çelpeklenmek. II, 271ÇALTURMAK
: yere çeldirmek, yere çaldırmak; aratmak, aramasını emretmek; işittirmek için çağrılmak. II, 182ÇAMGUK
: koğucu, kovcu — I, 470ÇAMGUR
: şalgam, I, 457 bkz.ÇAGMUR
: çamı gürültü, bağırtı (yalnız kullanılmaz, "çogı" ile gelir). III, 234ÇAMRAK
: çoluk çocuk, I, 469 bkz. çar çarmakÇANAK
: kekez kimse, korkak, gevşek, I, 358ÇANAK
: kap kacak, çanak, tuzluk ve tuzlu ğa benzer ağaçtan oyulmuş kap — I, 84, 381; III, 32, 109 bkz ayakÇANAKLAMAK
: birini arık (zayıf) saymak veya bulmak; arıklığa, gevşekliğe, kekezliğe nispet etmek — III, 330 ça(n)aklık kekezlik, gevşeklik, perişanlık — I, 503ÇANÇU
: erişte hamuru açılan oklava — I, 417ÇANDIŞMAK
: birbirine sertleşmek, birbirinden kaçınmak, çekinmek — II, 207, 208ÇAÑILAMAK
: döğülerek çenilemek; kötü söyleyip ba ğırmak — III, 404ÇANKA
: bir çeşit tuzak — I, 427ÇANTURMAK
: caydırmak — II, 182 bkz. çındu — turmakÇAP
: çap ses bildiren bir kelime, vurulan kamç ının ve dudağın şıpırdamasında çıkar — I, 318ÇAP
: çap yemek şapır şupur yemek — I, 318ÇAPGUT
: çaput, ; ilte — I, 451ÇAPILMAK
: Ince, iyi yumuşak çamurla sıvamak; boynu vurulmak — II, 119ÇAPINMAK
: kamçılamak; yüzmek, II, 149ÇAPITGAN
: çok saldıran — I, 513 çapıtgan er cellât, boyun vurnn, I, 513 çap ıtmak saldırmak, vurdurmak, II, 298 çapmak yüzmek; arı çamurla sıvamak; vurmak — II, 3, 149ÇAPSAMAK
: yüzmek istemek III, 284ÇAPTURMAK
: suda yüzdürmek; çamurla sıvatmak; boyun vurdurmak, II, 180ÇAR
: çar herhangi bir akarın çıkardıgı ses, I, 324 bkz. şar şarÇAR
: çarmak çoluk çocuk — I, 469; II, 148, bkz. çamrakÇARÇUR
: abur cubur — I, 323ÇARÇUR
: yemek eline geçeni yemek, bir şey bırakmamak, I, 323ÇARLAMAK
: cırlamak, ağlamak, bağırmak — III, 295 bkz. çoglamakÇARLAŞMAK
: ağlaşmak, bağrı; mak, kükremek — II, 210ÇARLATMAK
: cırlatmak, ağlatmak — II, 344ÇARS
: çars ses ifade eden bir kellme — I, 348ÇARS
: çars urmak çat çat dövmek — I, 348ÇART
: parça, I, 341ÇART
: çurt her şeyln ufağı, döküntusü — I, 341ÇARUK
: çarık — I, 318ÇARUKLAMAK
: çarıklamak, Türk çarığı giymek; çaruk boyuna nispet etmek, III, 337, 338ÇARUKLANMAK
: çarıklanmak — II, 266ÇARUKLUG
: çarıklı. I, 497ÇARUKLUK
: çarık yapılmak üzere yapılmış deri — I, 503ÇARUN
: çınar agacı — I, 414 bkz. çünük, şünükÇAŞIR
: çadır — I, 406 bkz. çaçır, çatırÇAT
: kuyu — III, 146ÇAT
: çat bir şeyin düştüğü zaman çıkardığı sesi anlatır — I, 320ÇATLLAMAK
: şaklamak. III, 323ÇATIR
: çadır, I, 406 bkz. çaçır, çaşır çatır nı; adır — I, 406ÇATMAK
: kuzuyu koyuna katmak, II, 294ÇATPA
: köy muhtarının ırmak, çeşme sularının yollarını kazmaya gitmeyen kimseterden aldığı tutu, I, 416ÇATUK
: Çin'den getirilen bir balık boynuzu — III, 218ÇAV
: şöhret, ; an; ses, I, 45; II, 250ÇAVA
: delikanlılara verilen adlardan — III, 225ÇAVAR
: ateş yakmaya yarıyacak nesne, tuturak, I, 17, 411ÇAVAR
: çuvar ateş yakmaya yarıyacak nesne, tuturak — I, 411ÇAVARLIG
: yer yavşan gibi tuturak yapmaya yarar odun bulunan yer — I, 495ÇAVIG
: kamçı, kamçı ucu, I, 374; II, 231 bkz. çagıgÇAVJU
: dalı, budağı, meyvesi kırmızı bir ağaç olup meyvesi acıdır — Kadınların parmağı kırmızılıkta buna benzetilir, I, 422ÇAVLANMAK
: sanlanmak, şöhretlenmek, ün sahibi olmakII, 245; III, 200ÇAVLI
: ateş yakılan meyve kabukları, III, 442ÇAVUŞ
: çavuş, savaşta safları düzelten ve askeri zulüm etmeğe bırakmayan kimse. I, 368 çaydam yatağa doldurulan veya yağmurluk yapılan Ince keçe — III, 176 bkz. çiydemÇE
: benzetme edatı, III, 207 bkz. çaÇEÇEK
: çiçek I, 119, 179, 193, 233. 388 437; II, 122, 285ÇEÇEKLENMEK
: çiçeklenmek II, 266ÇEÇEKLIK
: çiçeklik, I, 508ÇEÇGE
: çulha tarağı, I, 429ÇEFŞEÑ
: koyun kırpılan makas, kırkı — III, 385ÇEK
: çizgili, kumaş gibi bir pamuk dokuma — III, 155ÇEK
: çük malın en değersizi, kıvır zıvır, I, 334ÇEKEK
: çiçek hastalığı, I, 388ÇEKIK
: nokta — II, 149, 181, 287 bkz. çikikÇEKIK
: küçük çocuk çükü — II, 287 bkz. çübekÇEKIK
: serçeye benzer alacalı bir kuş ki siyah kayalıklarda bulunur — II, 287ÇEKILMEK
: kitap (10^^111^. II, 133, 134ÇEKLNMEK
: kendisi için kitaba nokta koymak — II, 149ÇEKINMEK
: bohça bağlamayı üzerine almak, kendi kendine ba ğlamak, II, 149ÇEKIŞMEK
: nokta koymakta yardım ve yarışetmek — II, 107ÇEKLEŞMEK
: kur'a çekmek — II, 210ÇEKMEK
: kitap noktalamak; attan kan almak; s ıkılan oku çekmek — II, 21ÇEKMEK
: çekerek bağlamak — II, 21 bkz. çıkmakÇEKREK
: kapa yünden yapılan kölelerin giydigi cepsiz blr kaftan — I, 477ÇEKTÜRMEK
: noktalatmak; kan aldırmak — II, 181ÇEKÜK
: çekiç — II, 287ÇEKÜN
: ada tavşanı yavrusu, göcen — I, 402ÇEKÜRGE
: çekirge — I, 490ÇELIÑ
: çini; Çin'den gelme — III, 371 § çeliñ ayak; Çin kâsesi, III, 371ÇELPEK
: göz çapağı — I, 477ÇELPEKLENMEK
: çapaklanmak, II, 277, 279 çeuğ zil, çalpara — III, 357 çeñel er şer adam, şerli adam — II, 290 çeışğlik sarmaşık otu, III, 383ÇEÑLI
: merigli birçocukoyunu; salıncak — III, 379ÇEÑŞÜ
: küçük hırka — III, 378ÇEPIŞ
: altı aylık keçi yavrusu, çepiç — I, 368ÇEPIŞLENMEK
: çepiç olmak, çepiç haline gelmek, II, 266ÇER
: vücudun ağırlığını bildiren bir kelime, I, 322ÇER
: savaşta karşılıklı duran saflar — I, 323ÇER
: vakit, I, 323ÇERIG
: asker, asker dizisi, ordu, I, 123, 128, 323, 388, 442, 519; II, 97, 103, 209; III, 332ÇERIK
: her şeyin karşısı; her şeyin vakti, sırası, I, 388ÇERKEŞMEK
: saf haline gelmek, sıralanmak, dizilmek, düzelmek. I, 179, 442; II, 209, 210, 283, 303ÇERLENMEK
: vücut ağırlaşmak, agrımak, hastalanmak — I, 322; 11. 244, 245ÇERLETMEK
: bozmak; ajrıtmak; ağırlık vermek — II, 345ÇERLIK
: karşı, I, 323ÇERLIK
: vakit — I, 323ÇERMELMEK
: bir ; eyln ucu kıvrılmak, bükülmek — II, 231ÇERMEŞMEK
: bükmekte yardım ve yarış etmek — II, 210ÇERMETMEK
: bir şey fltil gibi bükülmek; ördürülmek. II, 349ÇERTILMEK
: yok edilmek; ortadan yok olmak, ölmek, kaybolmak, uzakla şmak, elden çıkmak — I, 103; II, 148, 229; III, 41ÇEŞ
: perüze, firuze — I, 330; II, 79, 192ÇEŞKEL
: çanak çömlek — I, 482ÇETGEN
: gem dizgini — I, 443ÇETÜK
: kedi — I, 388; III, 127 bkz. muş § küvükÇETÜK
: ; erkek kedi — I, 388ÇEVRÜLMEK
: çevrilmek, döndürülmek. II, 230ÇEVRÜŞMEK
: çevrlşmek. II, 208ÇEVŞEÑ
: gözü sulu, gôzü her zaman akan ki şi — III, 385ÇEVÜRGEN
: her zaman çevlren, I, 522ÇEVTIRMEK
: çevirmek, bir şeyi sol elin baş parmagı üzerinde çevirmek — II, 82ÇETMEK
: eri; mek — II, 314 bkz. yetmek, yetmekÇIBIK
: çubuk, yaş olan dal, I, 318ÇIBIKLAMAK
: taze çubukla vurmak. III, 337ÇIBIRTMAK
: çırpıçtırmak, taze ; ubukla döğmek — III, 430ÇIÇALAK
: serçe parmak, sırça parmak, I, 487ÇIÇAMUK
: yüzük parmağı — I, 487ÇIF
: hurma ve üzüm gibi şeylerin şırasının çömlek veya benzerlerinde kaynamas ından çıkan ses — I, 332ÇIFILAMAK
: çığıl çığıl ses verı — nek, şıra kaynarken ses vermek. III, 325ÇIG
: göçebelerin sele sazı (çığ otu) lle yaptıkları çadır örtüsü — III, 128ÇIG
: bir Türk arşını, Arap arşının üçte ikisi kadardır, göçebeler bununla bez ölçerler — III, 128ÇIGAN
: fakir, yoksul — I, 31 bkz. çıgayÇIGAY
: fakir, yoksul — I, 31, 214, 248, 349; III, 238, 239 bkz. ç ıganÇIGIL
: tıgıl ses bildiren bir söz — I, 393ÇIGIL
: tıgıl kılmak çığıl çığıl etmek, I, 393ÇIGILVAR
: okı bir çeşlt küçük ok — I, 493, 494ÇIGIR
: daryol, küçükyol, çığır, I, 363 bkz. çagırÇIGIRLAMAK
: çığır açmak; çığır açmağa yönelmek; karda ayağıyla yol açmak — III, 331ÇIGIRLANMAK
: çığırlar peyda olmak — II, 267ÇIGLAMAK
: Türk arşını ile ölçmek — III, 296ÇIGLANMAK
: ölçülmek — III, 198 çıglatmak uzunluk ölçtürmek — II, 345ÇIGMAK
: dürmek, çıkınlamak, bağlamak, II, 14, 15ÇIGRI
: çıkrık, değirmen, çark, dolap gibi şeylerin çıkrığı, ip çıkrığı ve her türlü makara; değre, felek — I, 421, II, 82, 230, 241, 255. 303 § kök ç ıgrısı; felek, gök değresi- I, 421ÇIGRITMAK
: çiğnetmek; çiğneterek sertleştirmek; işte pişirmek (insan için) — II, 333ÇIGRUMAK
: gevşek şey sertleşmek, III, 280ÇIXANSI
: nakışlı bir Çin ipeklisi — I, 489 bkz. ç ıxansı, çınaxsıÇIXŞANSI
: nakışlı bir Çin ipeklisi — I, 489 bkz. ç ıxansı, çınaxsıÇIJMAK
: binilmek veya yüklenmek istenen yag ırlı hayvan eğinmek. II, 9 bkz. çijtürmekÇIK
: inciten ve korkutan kişiye karşı koyamayacak adama söylenen bir korkutma deyimi — III, 130ÇIKAN
: yiğen, hala ve teyze oğlu — I, 402ÇIKARMAK
: çıkarmak — II, 83ÇIKILMAK
: çıkılmak, II, 133ÇIKI
: ; menfaat, çıkar — I, 368ÇIKIŞMAK
: çıkmakta yardım ve yarış etmek — II, 104ÇIKMAK
: çıkmak — I, 81, 305, 343, 362, 420, 424; II, 17, 18, 116, 246; III, 16, 120, 144, 161 bkz. taşıkmak, tışıkmakÇIKMAK
: çekerek bağlamak, II, 21 bkz. çekmekÇIKMAK
: nemlenmek — III, 183, 184ÇIKRAMAK
: gıcırdamak. III, 280ÇIKRAŞMAK
: çokça gıcırdamak, çıkırdamak — II, 209ÇIKRATMAK
: gıcırdatmak (diş, kapı, kalem gibi şeyler), II, 334ÇIKRIŞMAK
: çıkarmakta yardım ve yarış etmek (bir şeyi çıkarmak, meydana çıkarmak gibi). II, 208, 209ÇIKTURMAK
: çıkartmak — II, 181ÇIKTURMAK
: ıslatmak, ıslak yere koymak — II, 181ÇILANMAK
: yaşlıktan ıslanmak; at terlemek — II, 150ÇILAŞMAK
: ıslatmakta yardım etmek, II, 108ÇILATMAK
: ıslattırmak, atı terletmek — II, 310 bkz. çıylatmakÇILDAMAK
: çıldır çıldır etmek — III, 281 bkz. çılramakÇILRAMAK
: çıldır çıldır etmek, III, 281 bkz. çıldamakÇILRATMAK
: seslendirmek, çığıl çığıl ettirmek — II, 333ÇIMGUKLANMAK
: koğcu (dedikoducu) olmak — II, 275ÇIN
: doğru, gerçek, sahih, I, 86. 339; III, 138 § ç ın bütün kişi; kendine güvenilebilen, do ğru dürüst kişi, I, 398ÇINAXSI
: nakışlı bir Çln ipeklisi, I, 489 bkz. ç ıxansı, çıxşansıÇINDAN
: sandal ağacı — I, 436; 11 , 122ÇINDAN
: at kula renkli at — I, 436 çınduturmak caydırmak — II, 182 bkz. çanturmakÇIÑARMAK
: araştırmak, tahkik etmek — II, 182ÇINIKMAK
: gerçekleşmek — II, 117ÇINLAMAK
: tahkik etmek, gerçekliğini araştırmak — III, 296ÇINLATMAK
: gerçekleştirmek, tasdik ettirmek — II, 345ÇIÑ
: çınlama, çan ve leğen gibi ; eylerln verdiği ses, III, 357 bkz. çirigÇIÑ
: etmek çınlamak — III, 357ÇIÑIL
: çıñıl bir şeyin çingil çingil ses ç ıkarması, III, 366ÇIÑIL
: çıñıl etmek çingil çlngil etmek — III, 366ÇIÑRAK
: gür ve pürüzsüz ses, III, 383ÇIÑRAMAK
: çınlamak III, 402ÇIÑRATMAK
: çınlatmak — II, 358ÇIP
: her ince ve yumuşak dal — I, 318ÇIPIKAN
: innap, vücutta çıkan kırmızılık — I, 448 bkz. çıpkanÇIPKAN
: innap, Zizyphus vulgarls; vücutta ç ıkan kırmızılık — I, 448 bkz. çıpıkanÇIR
: elbise yırtmakta, yırtılmakta çıkan ses — I, 323ÇIRGUY
: ok temreninin şişkince olan yeri — III, 241ÇIRGUY
: elbise kuşağının geçeceğl iki taraflı köprücük — III, 241ÇIVI
: cinlerden blr bölük — III, 225ÇIYLATMAK
: ıslattırmak, at terletmek, II, 310 bkz. çılatmakÇI
: toprakta yaşlık, yaş — III, 207ÇIBEK
: karguy delice doğan, moymul, at-macaya benzeı- bir ku; — I, 388; 111. 241ÇIBEK
: karkuy delice doğan, moymul, at-macaya benzeı- bir ku; — I, 388; 111. 241ÇIBEK
: kırguy delice doğan, moymul, at-macaya benzeı- bir ku; — I, 388; 111. 241ÇIBEK
: kırkuy delice doğan, moymul, at-macaya benzeı- bir ku; — I, 388; 111. 241ÇIFŞEÑ
: ekşi, ekşimiş III, 385ÇIGILLEMEK
: Çiğil*lerden saymak, Çigil'lere nisbet etmek — III, 345ÇIGILLENMEK
: Çiğil kılıgına girmek, II, 269ÇIGILMEK
: düğüm sıkıştırılmak, ip düğümlenmek — II, 134 bkz. çiklişmek, çiktürmekÇIGIR
: çigir ekmek içerisinde taş kırıntıları olduğu zaman di; in ezemeyerek çıkardığı ses, I, 363ÇIGIT
: pamuk çekirdeği — I, 356ÇIGNE
: mala, çiftçilerin "sürgü" dedikleri aygit — I, 435 bkz. çikneÇIJ
: demir çivi, zırh çivileri ucu — III, 123, 214ÇIJTÜRMEK
: hayyan yükten belini çökertmek — II, 180 bkz. ; ıjmakÇIK
: bök aşığın sırtının tüseğinin yukarı gelmesi — III, 130 bkz. bökÇIK
: çik oğlağı çağırmak ve gütmek için kullamlan bir söz — I, 334 bkz. çilik çilikÇIKIK
: nokta — II, 107 bkz. çekikÇIKIN
: ibrişim. I, 414ÇIKIN
: üzüm bağlarında biten hayvanların yediği başaklı bir ot — I, 414ÇIKLIŞMEK
: sıkışmak, düğüm sıkışmak — II, 210 bkz. çigilmek, çiktürmekÇIKNE
: çiftçilerin "sürgü" dedikleri ayg ıt — III, 301 bkz. çigneÇIKNEMEK
: sıkı dikmek, altın tellerle (yani kılaptan denen altın sarılı tellerle) ipek kumaş üzerine nakış işlemek; yere sürgü çekmek, I, 414; III, 301ÇIKREMEK
: bir şeydekl yabancı şey gıcırdamak — III, 280, 281ÇIKTEN
: eğer örtüsü — I, 435ÇIK
: turmak aşık oyununda aşık yan yatınca çukur tarafı yukarı gelmek — I, 334ÇIKTÜRMEK
: sıkıştırmak, düğüm sıkıştırmak, II, 180 bkz. çigilmek çikli şmek —ÇIL
: çokluk bildiren sıfat edatı — III, 56, 57ÇIL
: bere, döğmek yüzünden deri üzerinde olan iz — I, 336; III, 134ÇIL
: çirkinlik, çil — III, 134ÇILDEK
: atın göğsünde çıkan bir çıban — I, 477 bkz. cıldayÇILE
: öğrekteki atın yaş gübresl, III, 233ÇILEMEK
: yaşartmak, ıslatmak — III, 271ÇILGÜ
: at al at — I, 430ÇILIK
: çilik oğlağı çağırmak için kullanılan bir söz-I, 388 bkz. çik çikÇIM
: bir şeyin çiğ veya ya; olmasında obartma istenildiği zaman kullanılan bir edat — I, 338 §çim yig et; çim çig et — I, 338 § çim öl ton; çip ıslak elbise — I, 338ÇIM
: ayrık otu — I, 338ÇINIŞTÜRÜK
: bir ağaç meyvesi (fındığa benzer, kırmızımsı beyazı olur, ilk yazda yetişir, yenir), I, 530ÇINÜŞTÜRÜKSEMEK
: canı "cinüştürük" istemek — I, 280ÇIÑ
: iyice, büsbütün. III, 357 § çiñ tolu; iyice dolu, büsbütün dolu — III, 357ÇIÑ
: leğen ve benzeri şeylerin çıkardığı ses — III, 370 bkz. çıñÇIR
: yag — I, 323ÇIRT
: ses ifade eden bir söz — I, 341 §çirt sudmak; di şler arasından "çirt" diye tükürük ç ıkamak — I, 341ÇIŞ
: çiş kadın çocuğu işetmek istediği zaman söyler; at hakkında da böyledlr, I, 331ÇIŞEMEK
: çişemek, çiş etmek, pislemek (çocuklarda) — III, 267ÇIŞETMEK
: çiş ettirmek, abdest bozdurmak — II, 307ÇIT
: kamıştan veya dikenden yapılmış duvar veya hüğ, çardak, I, 320ÇIT
: üzeri alaca nakışlı Çin ipeklisl, III. 120ÇIVGIN
: yağlı, doyurucu, besleyici — I, 443 bkz. kevgin § çivgin a ş; besleylci yemek — I, 443 § çivgin ot; hayvanları semirten ot — I, 443ÇIVGÜNLENMEK
: vücuda yararlı besleyici bulmak — II, 278ÇIYDEM
: yatağa doldurulan veya yağmurluk yapılan ince keçe — III, 176 bkz. çaydamÇOBULMAK
: elmanın yarısı, blr ; akı, elma kakı, 1, 503ÇOCUK
: domuz yavrusu; herşeyin küçüğu — I, 381 çodın tunç ve çözülmüş bakır, bakır — I, 409 § çoğın esiç; bakır tencere — I, 409ÇOG
: eşya konan heybe, bohça — III, 128ÇOG
: ateş alevi, ateş yalını, güneşin yalını, saçaklarL III, 128ÇOGI
: savaş — I, 41ÇOGI
: gürültü, bağırtı. III, 225, 234 bkz. çagı, çugıÇOGILAMAK
: bağırmak, çağırmak — III, 324, 325 bkz. çagılamakÇOGLAMAK
: fil bağırmak — III, 295 bkz. çarlamakÇOGLAMAK
: bağlamak, bohçalamak, III, 295, 296ÇOGLANMAK
: ateş yalınlanmak, güne; yalını yere düşmek — II, 245ÇOGLANMAK
: toplanmak, akışarak toplanmak — II, 245ÇOGLANMAK
: bağlanmak, heybelenmek — III, 198ÇOGLATMAK
: bohçalatmak, sardırmak, II, 345ÇOGMAK
: sarmak, sıkı bağlamak — I, 210ÇOGULMAK
: bağlanmak, bohçalanmak — II, 133 çok kötü, alçak — III, 130ÇOKMAK
: süzülüp inmek, konmak — Il, 17; III, 46 bkz. çakmak, çukmakÇOKMAKLANMAK
: yılan çöreklenmek II, 275, 279ÇOKRAMAK
: (pınarda su ve tencerede bir şey) kaynamak — III, 280ÇOKRAMA
: yul suyu çok olan, fışkıran kaynak; fışkırma I, 492; III, 4ÇOKRAŞMAK
: çoğalmak ve dalgaIanmak. II, 208ÇOKRATMAK
: kaynatmak. II, 333, 334ÇOKTURMAK
: saldırtmak, üzerine indirtmek II, 181ÇOLAK
: çolak — I, 381ÇOMAK
: asâ, çomak, I, 381ÇOMAK
: üygurlar'ca ve bütün Müslüman olmayan halk taraf ından Müslümanlar'a verilen ad, Müslüman . I, 381; II, 3 § çomak eri; Müslüman. I, 381ÇOR
: avret yeri bitişik olan kadın, sarılgan bitki — III, 121, 122ÇOVLI
: tutmaç süzgeci, III, 442ÇÖGEN
: topu çekmek için kullanılan ucu eğri bir değnek, çevgen — I, 187, 223, 242, 402ÇÖJÜLMEK
: gevşek ip gerilmek; uzayıp silnmek — II, 132 bkz. çüjülmekÇÖK
: çök deveyi ıhtırmak için kullanılır bir söz — I, 334ÇÖKDI
: kulağın altında "kafa baltası" denen yer — I, 418ÇÖKMEK
: diz çökmek, dibe çökmek — II, 21, 33ÇÖKTÜRMEK
: çöktürmek, maden ayırıp çök-türmek — II, 181, 182ÇÖKÜRMEK
: çökermek, ıhtırmak — II, 84ÇÖKÜT
: kısa — I, 356 çökütlük kısalık, cücelik. I, 506ÇÖMÇE
: kepçe, çömçe — I, 417ÇÖMGEN
: her zaman dalan, I, 401ÇÖMMEK
: dalmak, çimmek I, 401ÇÖÑEK
: çömçe, kutu — II, 290ÇÖP
: tutmaç parçası — I, 318ÇÖP
: şarabın tortusu, her şeyin çöküntüsü, çöp, çör çöp; herhangi bir şeyin çökeli I, 318; III, 119ÇÖP
: çep kişiler değersiz kimseler. I, 318ÇÖPIK
: meyve yenildikten sonra atılan şey, çör çöp — I, 390 bkz. şöpikÇÖREK
: çörek — I, 388ÇÖREKLEMEK
: çörek yapmak — III, 340ÇUBARTMAK
: çalıp, soyup çıplak bırakmak, cıbırlatmak — III, 429, 430 bkz. çubartus ımakÇUBARTUSIMAK
: çalıp soymak ve çıplak bırakmak, III, 430 bkz. çubartmakÇUFGA
: çabuk gitmek isteyen bir postac ının, yoldan alıp başkasını buluncuya değin binip gittigi at — 1. 424ÇUFGA
: kılavuz, başbuğ — I, 424ÇUGI
: gürültü — III, 128 bkz. çagı, çogıÇUGLAN
: Karluk büyüklerinnin adlarından — I, 444ÇUGURDAN
: uçurum, yar — I, 512ÇUH
: çuh atı yürütnnek ve azarlamak için ç ıkarılan ses — III, 117, 118ÇUKMAK
: süzülüp inmek, konmak — bkz. çakmak, çokmakÇUKMIN
: kurabiye blçlminde yapılan bir ekmek, çömlekte su buğusunda pişirillr — I, 444ÇUKUBARI
: pota yapılan çamur, lüleci çamuru — III, 243 bkz. hukubar ıÇULBUŞ
: elbiseye ve ele yapi{an meyve yap ı; kanlığı — I, 460ÇULIK
: çulluk, öveyik büyüklugünde alacal ı bir su kuşu — I, 381ÇULIMAN
: su birikintisi — I, 448ÇULUMAN
: ış içinden çıkılamayan iş, çepreşik iş — I, 448ÇULK
: cılk, büsbütün, dibelik. I, 349 § çulk esgürük (esrük); c ılk sarhoş, bütün bütün sarhoş — I, 349ÇULKUY
: bir tarafa çarpılmı; — III, 242 § çulkuy elig; eli çolak, III, 242 § çulkuy etük; topu ğu çarpık papuç — III, 242ÇUMALI
: karınca — I, 448ÇUMGUK
: ayağı ve başı kızıl, kanadında ak tüy olan karga, ala karga — I, 33, 470 bkz. çumukÇUMILI
: bolmak sıcaktan göz kararmak, I, 448ÇUMMAK
: insan suya dalmak — II, 26ÇUMRUŞMAK
: dalmakta yardım ve yarış etmek — II, 208ÇUMTURMAK
: çimdirmek II, 182 çumuk ala karga — I, 33, 470 bkz. çumgukÇUMURMAK
: suya daldırıp batırmak — II, 85ÇUMUŞLUK
: aptesane, ayakyolu — I, 503ÇUMUŞMAK
: suya dalmakta yarış etmek, I, 441; II, 111ÇUNMAK
: yıkanmak, II, 314 bzÇUPAN
: köy büyüğünün (muhtarının) yamağı, gizir. I, 402ÇUPRA
: eski elbise — I, 421ÇURAM
: diğerlerinden daha uzağa glden yegnl bir ok atılı; ı — I, 412 § çuram okı; dlğerlerinden daha uzağa gidecek ; ekilde atılan ok, l, 413ÇUR
: çur hayvan sagılırken sütün kapta çıkardığı ses, I, 485 bkz. çür çür § tevl emgi çur çur; hayvan sağılırken sütün kapta çıkardığı ses (deve için), I, 485ÇURNI
: Türk hekimlerinin yaptikları sürgünlük ilâcı — 1. 435ÇUTUR
: huyu kötü, I, 363ÇUVAŞ
: çadır — I, 195; II, 7. 190; III, 60ÇUVI
: Hotan töresince hakandan iki derece a şağı kimselere verilen ungun — III, 225ÇUVLAMAK
: börtmek, iyi pişmemek — III, 296ÇUVŞAMAK
: kaynamak ve köpüklenmek; karn ı yanmak ve ekşimek — III, 286ÇUVŞATMAK
: ekşitmek, II, 336, 337ÇUZ
: yaldızlı kırmızı renkli bir Çin kumaşı — I, 325ÇÜ(ÇU)
: emirde (olumlu ve olumsuz) pekitme bildiren bir edat-III, 207 bkz. şu, şüÇÜBEK
: çocuk çükü — I, 388 bkz. çekikÇÜBÜR
: keçi kılı-I, 363ÇÜBÜR
: çebür abur cubur, malın kötüsü ve değersizi — I, 363ÇÜBÜRLENMEK
: keçi kıllanmak, keçinin kılı bitmek — II, 266 bkz. çüpürlenmekÇÜJMEK
: çekerek uzatmak, uzunluğunaçekmek. II, 9ÇÜJTÜRMEK
: gerdirmek, çektirmek, II, 180ÇÜJÜLMEK
: gerilmek, gevşek ip gerilmek, sakız veya macun gibi şeyler uzayıp sünmek — II, 132 bkz. çöjülmek ;ÇÜKREKLENMEK
: yün elbise sahibi olmak ve giymek. II, 277ÇÜLÜKMEK
: bozulmak, perişanlaşmak. II, 118, 119, 166ÇÜMERÜK
: kişi her zaman gözü sulanan, gözü az gören adam — I, 488ÇÜMGEN
: çimenlik, ayrıkotu, Panlcum dactylon —ÇÜMMEK
: ördek suya iylce dalmak — II, 26ÇÜMTÜRMEK
: suya daha derin daldırmak, II, 182ÇÜMÜRMEK
: suya derin daldırmak — II, 85ÇÜMÜŞMEK
: suya daha derin daldırmakta yarış etmek — II, 111ÇILNÜK
: çınar ağacı, I, 388 bkz. çarun, şünilkÇÜPÜRLENMEK
: keçi kıllanmak II, 266 bkz. çübürlenmekÇÜR
: menfaat — I, 323ÇÜR
: çür süt sağılırken kapta çıkardığı ses, herhangi bir akarın çıkardığı ses — I, 323 bkz. çur çurÇÜRKÜ
: çiş (çocuklar için). I, 430ÇÜRLEMEK
: menfaat elde etmek, I, 323ÇÜRLENMEK
: faydalanmak — II, 245 çürletmek aşırtmak. II, 345ÇÜŞEK
: ot, çayır — I, 389ÇÜVÜT
: boya. III, 162 bkz. çüvüt § kızıl çüvüt; kızıl boya, zindfre, sülüğen — III, 162 § alçüvüt; al boya — 111. 162 § kök çüvüt; lacivert boya — III, 162 § ya şıl çüvüt; yeşil boya — III, 162 § sarıg çüvüt; sarı boya, zırnık. III, 162ÇÜVÜT
: boya — III, 162 bkz. — çüvütDAG
: atlara ve başkalarına vurulan dağ, dağlamak — III. 153DAG
: yok, değil III, 153 bkz. dag ol, dag, tegülDAG
: ol değil — I, 393, III, 153 bkz. dag, dag, tegülDAKI
: dahi, II, 195 bkz. takıDAÑ
: dan diye ses verme. II, 357DANGAL
: saman kesmiği — III, 384DAÑ
: duñ etmek "dan dun" diye ses vermek — III, 357 bkz. tañ tuñ etmek-daş (-deş) iştirak, yakınlık gösteren bir ek — I, 407DAVA
: ılgın ağacı meyvesi. III, 237DAVA
: yün sümeği — III, 237DEDE
: baba, III, 220DEVE
: deve — II, 195; III, 225 bkz. devey, teve, tevey, teve, tevey, tevi, tiviDEVEY
: deve — I, 31 bkz. deve, teve, tevey, teve, tevey, tev!, tiviDIDEK
: gelin giderken yat kimselere görünmemek için örtülen örtü — I, 408DIDIM
: geline gerdek gecesi giydirilen taç — I, 397DIK
: dik — I, 334DIK
: turmak dik durmak — I, 334DÜK
: şu kadar, birkaçI, 334; III, 367 § dük miñDÜK
: urmak yumruğu ile yavaşçavurmak — I, 334DÜLEK
: ağzı kırık saksı ve testi, I, 389DÜNÜŞGE
: sülüklü pancar denen sebze — I, 490DAG
: yok, değil, III, 153 bkz. dag, dag ol, tegülEBEK
: (çocuk dilinde) ekmek — I, 68EÇ
: eç atları gayrete getirmek ve sıkıştırmak için çıkarılan ş65. II, 282 bkz. heç heçEÇE
: büyük kız kardeş — I, 86 bkz. eke, ezeEÇI
: yaşlı kadın, hanım nine — I, 87 bkz. açıEÇKÜ
: keçi — I, 95, 128; II, 14, 117, 266 bkz. keçiEDERMEK
: aramak — III, 11 bkz. edermekEDIN
: başka, dışında. III, 11 bkz. adın, adın, adruk, ayrukED
: ipekli kumaş ve benzeri gibi dokuma cinsinden sanat eseri olan her şey — I, 79 bkz. adEDER
: eğer, hayvan eğeri — II, 224, 253, 283, 327; III, 300EDERGEN
: çok arıyan; hakkını arayan — I, 157EDERLEMEK
: eğerlemek — I, 300 ederlig eğerli, eğeri olan, I, 151EDERLIK
: üzerine eğer konulan ağaç — I, 151EDERMEK
: aramak, takip etmek, kovalamak — I, 447 bkz. edermekEDGERMEK
: iyi görmek, iyi bulmak, kulak asmak, dinlemek; düzeltmek, onatlamak — I, 227, 237; II, 29EDGÜ
: iyi. I, 34, 64, 79 , 114. 128 177, 221, 319, 386, 428, 432, 458, 523. 524; II, 153; III, 43. 155, 161, 214, 367, 374, 384, 435 § edgü yavlak; iyi kötü — I, 432EDGÜLÜG( — K)
: iyiIik. I, 44, 129, 158, 420; II, 26, 91, 112EDIRMEK
: ayırıp seçmek, ayırmak, I, 177, 178 bkz. adırmak, ödürmek, ödürmek, udurmak, üdürmekEDIZ
: yüksek, yüksek yer, her şeyin yükseği — I, 55, 94, 122 § ediz tag; geçit vermeyen da ğ — I, 55EDIZLENMEK
: engel ve sarp saymak — I, 292, 293EDIZLIK
: yükseklik. I, 152EDLELMEK
: ıslah olunmak; araştırılmak. I, 295EDLEMEK
: ülkü yapmak, değer vermek, ehemmiyet vermek, aklına getirmek; tesir etmek, I, 86. 286; III, 155EDLENMEK
: bir şey bir dllek için kullanılmak, bir şey dilek edinilmek. I, 257EDLEŞMEK
: saygı dolayısıyle birbirini aramak, I, . 239EDLETMEK
: iyileştirmek, ıslah ettirnıek — I, 264EDLIG
: faydalanılan, faydalı. I, 103EĞMEK
: ( — admak) yaradılış gösteren isimlerden fiil yapma edat ı — II, 340EDNETMEK
: değişmek, bulunduğu halden başka bir hale girmek. I, 266,EF
: ev, III, 207, 212, 266, 313, 314 bkz. ev, ev, öv, üv, üvEGET
: gerdek gecesi gelin içln gönderilen hizmetçi kad ın — I, 51EGETLEMEK
: cariye göndermek, birisi ile birlikte güveyin evine hizmetçi göndermek — I, 299 egetlenmek gelin kendisi ile birllkte gönderllen cariye sahibi olmak, I, 291EGETLIG
: cariye sahibi gelin — l — 151EGETLIK
: kara baş gerdek gecesi gelinle birlikte gönderilen hizmetçi kad ın, sağdıç kadın — I, 150EGILGEN
: daima eğilen, eğilebllen — I, 159EGILMEK
: eğilmek I, 198; III, 215EGIN
: eğin, sırt — I, 77, 110EGIN
: eni bir buçuk karış, uzunluğu dört arşın gelen bir bez — I, 78EGIR
: karın ağrısını sağaltmak için kullanılan bir kök (ilâç), Acorus calamus — I, 53EGIRGEN
: çok eğiren — I, 158EGIRMEK
: sevketmek; döndürmek, eğirmek, çevirmek; bir yeri kuşatmak, sarmak. I, 178, 179; II, 13, 137EGIRSEMEK
: egir (ilâç) kullanmak ıstemek — I, 302EGIRSEMEK
: eğirmek istemek, (çevirmek, bir yeri ku şatmak) istemek — I, 302EGIRTMEK
: eğirtmek; kalenin etrafını kuşatmayı emretmek — III, 428EGIŞ
: maden eritildiği zaman çıkan pislik, I, 122EGIŞMEK
: çevgen eğmekte yardım ve yarış etmek — I, 187EGIT
: nazar değmennesi için çocukların yüzüne sürülen bir ilâç, bu ilâç safrana blrtak ım şeyler katılarak yapılır. I, 51EGLEŞMEK
: birbirine uyup durmak; bir şeyi ayakla çlğnemekte birblrine yardım etmek. , I, 241 bkz. iklemek, ikleşmek, yiklemekEGME
: evin kemeri. I, 130EGMEK
: eğmek I, 100, 168EGRI
: eğri, I, 127, 458EGRIK
: egirtilen ip, egrilmiş ip — I, 105EGRILMEK
: kale ku; atılmak, sarılmak; ip eğrilmek, I, 248EGRIM
: düden, suyun toplanıp kaynıyarak dönerek aktığı yer — I, 107EGRIMLENMEK
: (su göllerde) eğreklenmek, kaynayarak ve akarak dönmek, düdenlenmek I, 314EGRINMEK
: kendi için eğirmek, kendini eğirir gibi göstermek — I, 253EGRIŞMEK
: bir yeri sarmakta, kuşatmakta yar-, dım etmek, ip eğirmekte yardım ve yarış etmek — I, 186, 236EGSEMEK
: eğmek istemek — I, 277EGTÜRMEK
: eğdirmek, I, 223EGÜRGEN
: taneleri olan bir bitki, Karluklar bunu yerler — I, 158EKDI
: sığır, koyun gibi hayvanların kesildiği yer, mezbaha — I, 125EKDÜ
: kılıç kını ve benzeri şeyleri oymakta kullanılan ucu eğri bıçak, I, 125EKE
: büyük kız kardeş, koca vey» karının kendinden büyük kız kardeşi, I, 68, 90; III, 7 bkz. eçe, ezeEKEÇ
: akıllı küçük kız, büyüklük eseri gösteren küçük k ız, I, 52EKEK
: ortaya düşmüş. I, 78 § ekek işler; ortaya düşmüş kadın — I, 78EKEK
: işlerlik kadının arsızlığı, yüzsüzlüğü — I, 153EKEKLEMEK
: söğmek, "ortaya düşmüş karı"demek, kötülüğe nispet etmek — I, 306, 307EKELEMEK
: abla diye aytamak, "büyük k ızkardeş, abla" demek, I, 310EKEME
: bir çeşit çalgı, III, 174 bkz. ikemeEKILMEK
: ekilmek I, 198EKIM
: bir kez ekilecek kadar olan yer — I, 75EKIN
: çiftlik, ekin ekilen yer, I, 78EKINDI
: öbürü, öteki — III, 75, 103 bkz. ikindiEKINDI
: tarıg ekilen tohum, I, 140EKINMEK
: ekinmek, kendisi için ekmek — I, 203EKIŞMEK
: ekmekte yardım ve yarış etmek — I, 187EKITMEK
: ektirmek — I, 212, 213EKLEMEK
: çiğnemek, basmak — III, 443 bkz. erklemekEKMEK
: bir şey ekmek — I, 64, 168EKSÜK
: eksik, I, 105 § eksük yarmak; eksik para — I, 105EKSÜMEK
: eksilmek. I, 278, 326EKŞIG
: ekşi, I, 105EKTÜRMEK
: ektirmek, I, 223ELDIRI
: oğlak derisi, I, 127 bkz. elriELDRÜK
: üzerlik otu ve tohumu; Peganum harmala — III, 12, 412, bkz. ilrük, y ıdıg ot, yüzerllkELGELMEK
: elenmek — I, 250ELGEMEK
: elemek — I, 284ELGENMEK
: kendisi içln elemek — I, 255ELGEŞMEK
: elemekte yardım ve yarı; etmek, I. 238ELGETMEK
: eletmek — I, 264ELIG
: el — I, 72, 82, 134, 164, 197, 202, 242, 253, 288, 410, 448; II, 44, 78, 82, 105, 123, 134, 135, 147, 158, 231, 237, 238, 271, 292, 328, 346; III, 53, 62, 63, 79, 124, 134, 142, 154, 193, 242. 297, 307, 425 § oñ elig; sag el — I, 72 § sag elig; sa ğ el — I, 72 § sol elig;ELIGLIG
: elli, eli olan — I, 336ELIGLIK
: eldiven, elcik — I, 153ELIKLEMEK
: alay etmek, I, 307 bkz. elük —ELKIN
: yelici, koşan; konuk, misafir, yolcu, seyyah — I, 31, 44, 102; II, 242; III, 37, 85 bkz. yelkin, yelkinELRI
: oğlak derisi. I, 127 bkz. eldiriELŞEMEK
: acıkmaktan dolayı göz kararmak — I, 283 bkz. ölşemekELŞETMEK
: açlıktan gözünü karartmak, I, 263 bkz. öl şetmekELÜK
: alay etme, maskaraya alma — I, 122 bkz. eliklemekELVIRMEK
: sıçramak, atılmak — I, 226 bkz. alvırmakEM
: kadının dişilik aygıtı, am — I, 38, 335EM
: ilaç. I, 38, 95, 407; II, 363; III, 157EMÇI
: ilâç yapan adam, eczacı, I, 38; III, 252EMDI
: şimdi. I, 36, 37, 41, 46, 74, 125, 192, 200, 367, 380, 442, 498; II, 110, 209, 264; III, 356, 372 bkz. imdi emeçlemekEMEK
: olmak I, 494; II, 29EMET
: evet — I, 51; III, 8 bkz. evet, evet, yemetEMGEK
: emek, zahmet, I, 110, 205, 420; II, 121, 130, 228, 233, 288; III, 372EMGEKLENMEK
: zahmetli saymak, I, 315EMGEMEK
: emek çekmek, zahmet çekmek — I, 284, 362EMGENMEK
: emenmek, zahmet çekmek — I, 255EMGEŞMEK
: birbiri yüzünden zahmet çekmek — I, 238EMGETMEK
: yordurmak, emek çektirmek — I, 264EMIK
: (emig) meme — I, 72, 407; II, 70 § tevi emiki; deve memesi, I, 485 emik ılık, soğuduktan sonra ısınıp sıcaklığı artmayan — I, 72 § emik kün; ılık gün. I, 72EMIKDEŞ
: bir memeden emen iki çocuk, süt karde ş, I, 407EMIKLEMEK
: memesine vurmak, I, 308EMIGLIG
: işler emzikli kadın — I, 153EMIR
: kırağı, sis — I, 54 bkz. amır, imir, iñirEMIRÇGE
: kıkırdak, III, 442EMITMEK
: eğilmek, meyletmek — I, 69, 214; II, 312. 325EMLELMEK
: ilaçlanmak I, 296EMLEMEK
: ilâçlamak, sağaltmak (yalnız kullanılmaz, "samlamak" ile beraber gelir), I, 287, 380; III, 85, 295, 298EMLENMEK
: kendine ilâç etmek — I, 259EMLEŞMEK
: ilâçlanmak — I, 242EMLETMEK
: ilâçlatmak, ilâç ettirmek — I, 266; II, 363EMMEK
: emmek I, 169EMRIMEK
: kaşımak — I, 275EMRIŞMEK
: uyuz vb — şeylerden dolayı kaşınmak, deri karıncalanmak — I, 236, 463EMRITMEK
: kaçıma ve gidiştirme yüzünden gıdıklaniTiak — I, 261, 262EMRÜLMEK
: (kaynayan tencere, insan solu ğu) senmek, çekilmek — I, 53, 248, 249 bkz. amrulmakEMRÜLMEK
: yatıştırmak, dindirmek — III, 428, 429 bkz. amrulmak, amrutmakEM
: sem ilãç — I, 407 bkz. samlamak, semEMSEMEK
: emmek istemek — I, 278EMŞEN
: (amşan) kuzu derisi, kürk yapılan deri, I, 109EMÜRMEK
: emzirmek — III, 264 bkz. emilzmekEMÜZMEK
: emzirmek I, 180; II, 264 bkz. emürmekENDEK
: satıh, bir nesnenin üst yanı; dam — I, 105ENDIK
: şaşkın — I, 106 § endik er; budala adam — I, 105ENÜÇ
: göze inen perde — I, 52ENÜÇLEMEK
: göze inen perdeye ilâç koyn ıak, I, 299, 300ENÜÇLENMEK
: göze perde inmek, I, 291ENÜK
: hayvan yavrusu, enik, arslan, s ırtlan, kurt, köpek yavruları. I, 72ENÜKLEMEK
: eniklemek, yavrulamak — I, 308; III. 92ENÜKLENMEK
: eniklemek, enik sahibi olmak, I, 294ENÜKLÜG
: yavrulu — I, 153EÑEK
: ağzın iki yanında, azıların bittiği yer, avurt — I, 135EÑEK
: kadınların baş örtülerini bağladıklan ip — I, 135EÑITMEK
: şa; ırtmak — II, 274 bkz. angıtmakEÑLIK
: kadınlann yanaklarına sürdükleri allık — I, 115EÑGMEGÜ
: imtihan, sınav — I, 252EÑMEK
: şaşmak — I, 174, 252EÑREŞMEK
: canı sıkılmak, inlemek, mızmızlanmak (çocuk hakkında) — I, 258, 289; III, 39EÑTÜRMEK
: işinde şaşırtmak, dandırnnak — I, 290EP
: pekitme ve obartma edatı — I, 34EPMEK
: ekmek — I, 101ER
: er, erkek, adam — I, 16, 21, 24, 33, 34, 35, 36. 37, 38, 49, 54, 63, 71, 99, 104, 124, 128, 139, 146, 147, 148, 152, 154, 155, 156, 157, 158, 160, 162, 164. 166, 167, 168, 169, 170, 172, 174, 178, 181, 190, 191. 192, 194, 195, 196. 198, 199, 200, 201, 205, 216ERDEM
: fazilet, edep, terbiye; hüner — I, 51, 89, 103, 107, 252; 336, II, 97, 229, 243, 343; III, 41, 133, 143, 211, 303, 440 bkz. erdemERDINI
: iri 100. I, 71, 141ERDEM
: fazilet, edep, terbiye; hüner. I, 482 II, 8 bkz. erdemEREĞMEK
: erkekleşmek, I, 208 bkz. arıtmak, eretmekEREN
: erin kural dışı çoğul şekli, I, 45, 74, 76, 85, 149, 183, 187, 210, 229, 230, 247, 359, 362. 370 384, 518; II, 17, 83, 101, 104, 220; III, 119. 155 230, 378, 393, 406 § kurç eren; dayanıklı, yiğit adam — I, 343ERENTÜZ
: Terazi yıldızı; Müşteri yıldızı — I, 76; III, 40 bkz. Karakuş, Karakuş yulduzERETMEK
: taşağı çıkarmak, iğdiş etmek; çocuğu sünnet etmek; erkekleşmek. I, 208 bkz. arıtmak, eredmekERGÜRMEK
: eritmek. I, 227; II, 198ERGÜRMEK
: erişmek, vaktinde yetişmek — I, 227, 228ERIK
: yağ ve yağa benzer eriyen şey, erimiş. I, 70ERIK
: yüğrük. I, 139 § erik yılkı; yorga hayvan — 1, 70 § erik at; yürüyen at — I, 70 § erik er; becerikli, yürekli adam — I, 70ERIKLIK
: hayvanın istekliliği, I, 152ERIMEK
: erimek III, 367 bkz. erilmekERINÇ
: olur ki, belki — I, 132; III, 65, 245, 309, 449ERINÇIL
: günah, bkz. I, 134 arınçuERIÑEN
: ergen, bekâr — I, 117ERINMEK
: erinmek, üşenmek — I, 201ERITMEK
: eritmek. I, 208 bkz. erütmekERK
: saltanat, sözü ve buyruğu geçerlik, kudret, iktidar, gücü yeterllk, I, 43ERKEÇ
: erkeç, genç teke — I, 95ERKEK
: her hayvanın erkeğl — I, 111; II, 102; III, 6, 178 § erkek takaguERKEN
: iken anlamına hal bildiren edat — I, 108, 121, 376, 526; II, 68, 249, 301, 333; III, 168, 317ERKEN
: erken — I, 389ERKI
: şüphe ve sorgu bildlren edat — I, 129ERKLEMEK
: çiğnemek, basttiak. III, 443 bkz. eklemekERKÜZ
: suv ilkbahara doğru karların ve buzların erimesinden hasıl olan su — I, 96ERLENMEK
: kadın evlenmek, er sahibi olmak — I, 257ERLEŞMEK
: erkeklikte yarış etmek, I, 239ERLIK
: erkeklik. I, 104ERMEGIL
: tembel, eringen — I, 42, 70, 138ERMEGÜRMEK
: tembelleşmek — III, 349ERMEK
: olmak, imek — I, 24, 25, 74, 89, 109, 164, 215, 384, 399, 418, 430, 458, 516; II, 56, 57, 74, 169, 256. 257, 297, 320, 361; III, 38. 44, 168, 218, 219, 315. 333, 385 bkz. ermekERNEK
: parmak — I, 104 bkz. errigekERÑEK
: parmak. I, 104, 121, 248; III, 130, 443 bkz. ernekERÑEYÜ
: altı parmaklı adam — I, 136ERÑEYÜ
: çok kısa boylu, cüce — I, 136ERRE
: sidik; eşek kaşandırılmak istendiği zaman iki üç kere bu söz söylenir — I, 38ERSEK
: ortaya düşmüş azgın kadın, orospu — I, 104; II, 56ERSEKLENMEK
: kadın azgınlığından erkek isternek — I, 314ERSIG
: ere benzeyen, erkek gfbı, III, 128ERSINMEK
: erkekleşmek I, 253ERTIK
: işlek yol, I, 103ERTIŞMEK
: geçmekte yarış etmek — I, 231ERTMEK
: geçmek-III, 233, 425, 427ERTTINI
: özük bedeni inci gibi kadın, I, 141ERTÜRMEK
: vazgeçmek, bağışlamak, kabullenmek; geçirmek — I, 220ERÜK
: kendisiyle deri sepilenen nesne — I, 70ERÜK
: ; eftali, kaysı, erik gibi meyvelere verilen genel ad — I, 69, 318; II, 282 § tülüg erükERÜKLEMEK
: sepilemek. I, 70, 306ERNKLENMEK
: eriklenmek, erik meyvesi vermek, I, 294; III, 348ERÜKLÜK
: eriklik, erik bahçesi I, 152ERÜKSEMEK
: eriksemek, canı erik istemek — I, 303ERÜMEK
: erimek. II, 198; III, 252 bkz. erimekERÜŞMEK
: erimek; erişmek — I, 182, 186 bkz. aruşmakERÜTMEK
: eritmek — I, 208 bkz. eritmekES
: fenalık, kötülük, ayıp şey; avret yeri. I, 210ES
: yırtıcı, vahşş hayvanların avı, payı — I, 17, 36; III, 46ESBERI
: külde pişirilen bir çeşit ekmek — I, 141ESEN
: sağ, salim — I, 62, 77ESENLEMEK
: selamlamak I, 308ESGÜRÜK
: sarhoş, I, 349 bkz. esrükESILMEK
: uzamak, uzatılmak. I, 196 bkz. asılmakESIN
: esinti, rüzgâr, I, 77, 165, 266, 288; II, 223; III, 147ESINMEK
: bir şeyi çekmek, germek, uzatmak, I, 201 bkz. as ınmakESIRGEMEK
: acımak, eseflenmek — I, 306ESIRGENMEK
: acınmak — i, 291ESIŞMEK
: ip ve benzeri şeyleri (çekmek, germek ve uzatmakta) yard ım ve yarış etmek — I, 185ESITMEK
: uzatmak — I, 209ESIZ
: yazık, esef, III, 51 bkz. essiz, ısız, ıssız, isizESIZLIG
: fenalık, kötülük, haşarılık — III, 161 bkz. ısızlık, ıssızlık, isizlikESKI
: eski, I, 129ESKIRMEK
: eskimek, I, 228ESKÜ
: kalbur, elek, I, 129ESLINMEK
: bir şey bir şeye takılmak — I, 258, 259 bkz. aslınmakESMEK
: esmek; kalburlayarak savurrnak; uzatmak — I, 165ESNEMEK
: esmek; esnemek, I, 288; II, 223; III, 147ESNETMEK
: estirmek; esnetmek — I, 266, 267ESRI
: kaplan; tekir renk, kaplan rengi — I, 126 bkz. asr ı § esri yışık; alaca, iki renkli ip — I, 126ESRILEMEK
: nakışlamak, süslemek — I, 316ESRÜK
: sarhoş — I, 105, 194; II, 213, 289; III, 281 bkz. esgürükESSIZ
: acınmaa — nlatır, yazık, vah — I, 143; II, 188 bkz. esiz, ısız, ıssız, isizESTÜRMEK
: uzattırmak, çektirmek, gerdirmek; elettirmek, I, 221ESÜRTMEK
: sarhoş etmek — III, 427EŞ
: eş, arkadaş — I, 47, 458EŞEK
: eşek — II, 246 bkz. eşgek, eşyekEŞGEK
: eşek — I, III, 114 bkz. eşek, eşyekEŞGEKLENMEK
: eşek sahibi olmak — I, 315ESIÇ
: tencere, çömlek — I, 52, 166, 223, 248, 258, 313, 323, 327, 357, 409, 411, 514, 518; II, 12, 72, 78, 178. 201, 253, 302, 333, 356, 357; III, 142. 191, 206, 249, 280, 409, 430 bkz. a şaç, aşıç § eşiç bukaç; tencere, bardak, tas — I, 357, 411EŞIÇLENMEK
: tencere sahibi olmak — I, 291EŞIK
: eşik- I, 42EŞIKLIK
: eşiklik I, 152 § eşiklik yıgaç; eşik yapmak için hazırlanan ağaç — I, 152EŞILGEN
: daima eşilen — I, 158EŞILGEN
: her zaman uzayan, çekılen — I, 158EŞILMEK
: eşilmek I, 197EŞILMEK
: uzamak — I, 158EŞIŞMEK
: toprak eşmekte yardım ve yarış et-mek, I, 185EŞITMEK
: eştirmek, araştırmak — I, 211 bkz. üşetmekEŞITTÜRMEK
: işittirmek — I, 222 bkz. eştlirmekEŞKIN
: uzun yol — I, 109EŞKINCI
: koşa koşa glden at postası — I, 109EŞKIN
: toprak akıp inen, üğünen toprak — I, 109EŞKÜRTI
: ipekli, nakı; lı Çin kuma; ı — I, 145EŞLIG
: genç kadından eşi bulunan kimse, eşli, eş sahibi I, 47EŞMEK
: eşmek; taşmak; (at hakkında) yorga yürümek — I, 166EŞTILMEK
: işitilmek; I, 246EŞTÜRMEK
: eştirmek — I, 222EŞTÜRMEK
: işittirmek — I, 221 bkz. eşittürmekEŞÜK
: büyüklerin ölümünde mezarları üstüne serilmek üzere gönderilen ıpek kumaş; bu kumaş sonra parçalanarak fakirlere da ğıtılır, I, 72EŞÜK
: bürgü, örtü, üste giyinilen, bürünülen her nesne — I, 14, 72EŞÜKLIG
: bürgülük kumaş sahibi. I, 153EŞÜKLIK
: barçın bürgu yapılmak için hazırlan-mış olan ipekli kuma; — I, 153EŞÜLMEK
: örtülmek, örtünmek — I, 197 bkz. aşulmakEŞÜMEK
: örtmek, bürümek, I, 14; III, 253, 254EŞÜTMEK
: örttürmek — I, 210 bkz. aşutmakEŞYEK
: eşek, I, III, 114, 244, 311, 492; III, 62, 326, 330 bkz. e şek, eşgekET
: et, I, 35. 36, 95, 169, 173, 177, 184, 196, 209, 220, 223, 236, 323, 338, 348, 379, 397, 401, 429, 444, 479, 485, 495; II, 4, 15, 78, 102, 120, 126, 129, 141, 156, 157, 174, 211, 217, 222, 230, 240, 243, 245, 248, 252, 254, 281, 282, 292, 293, 342, 348; III, 7, 16. 23,ETÇI
: kasap, II, 48, 49ETEÇ
: çocukların ceviz oynadığı çukur, I, 52 bkz. etiçETEÇLIK
: ceviz oynamak için çukur aç ılmış yer — I, 151ETEK
: etek — I, 68ETEKLENMEK
: eteklenmek — I, 294ETEKLIG
: etekli, eteği olan, I, 122ETEKLIK
: eteklik I, 152ETETMEK
: sıkıntıya koymak — I, 207ETIÇ
: çocukların ceviz oynadıkları çukur — I, 52 bkz. eteçETIK
: pabuç, mest — III, 283 bkz. etükETIKMEK
: (çocük) yetişmek, tombullaşmak, büyümek. I, 192ETILGEN
: her zaman düzelen — I, 158ETILGEN
: atlarda bulunan bir hastalık — I, 158ETILGEN
: sayılgan birçok işlere giren, çıkan, I, 158ETIZ
: iki dere arasındaki su geçecek sed — I, 54 bkz. at ızETIZLEMEK
: ark açmak, set yapmak, topragı parçalara ayırmak, evlek yapmak — I, 301 bkz. atızlamakETIZLENMEK
: parçalara ayrılmak, (tarla hakkında) maşalaya ayırnnak — I, 292 bkz. atızlanmakETLELMEK
: et yapılmak — I, 295ETLEMEK
: etlik yapmak, et yapmak, I, 284, 285ETLENMEK
: etlenmek, şişmanlamak — I, 256, 285ETLETMEK
: kestirip et haline getirtmek, I, 264ETLIG
: kişi etli, şişman. I, 101ETLIG
: ki ; i et sahibi olan kimse — I, 101ETLIK
: et asılacak çengel, I, 101ETLIK
: kesilmek için hazırlanan koyun — I, 101 § etlik koy; etlik koyun, I, 101ETMEK
: (etmek) yenecek ekmek I, 102, 166, 197, 202, 211, 247, 262, 329, 391; II, 28, 30, 98, 112, 138, 197, 235; III, 93, 223, 280, 287, 304, 352, 426, 428ETMEKÇI
: ekmekçi — II, 48, 49ETMEKLENMEK
: ekmek sahibi olmak — I, 314ETREK
: rengi kızıla çalan sarı adam — I, 101ETSEMEK
: canı et istemek — I, 275, 279ETSETMEK
: ete istek getirtmek, I, 262ETÜK
: pabuç, edik, I, 68, 218, 395; II, 49, 315; III, 97, 242, 426, 430 bkz. etik § bükümETÜK
: ; kadın ayakkabısı — I, 395ETÜKÇI
: pabuççu, kavaf — II, 49ETÜKLENMEK
: ayakkabı, edlk sahibi olmak, I, 294; III, 348ETÜKLÜK
: sagrı ayakkabı yapmak için ayrılan sahtiyan I, 152ET
: yer yumuşak yer — I, 35ETYIN
: vücut — I, 463EV
: ev, I, 32, 211, 516 bkz. ef, ev, öv, üv, üv § ev k ızı; aile kızı — I, 326EVET
: evet, peki — I, 51 bkz. emet, evet, yemetEVIN
: tane, I, 84 bkz. evinEVLEŞMEK
: evini ortaya koyup kumar oynamak, I, 240, 241EVLIG
: ev sahibi. II, 106, 176EVLÜK
: kadın, I, 251EV
: ev — I, 24, 25, 32, 33, 37, 38, 85, 104, 124, 147, 148, 169, 191, 197, 214, 225, 226, 227, 231, 251, 253, 257, 281, 283, 293, 298, 323, 343, 370, 375, 377, 378, 384, 422, 435, 446, 447, 464, 495, 496, 498, 499, 501, 504, 507, 514, 515; II, 3, 4, 6, 8. 17, 1EVDILMEK
: ele geçirilmek, toplanmak — I, 246EVDIMEK
: toplamak — I, 273EVDINMEK
: toplamak, toplamayı üzerlne al — mak, kendi kendisine toplamak — I, 251; II, 254EVET
: evet, peki, I, 51 bkz. emet, evet, yemetEVIN
: tane — I, 77, 84 bkz. evinEVLENMEK
: hâlelenmek; kendine ev edinmek — 1. 258, 259EVLENMEK
: evlenmek — III, 87EVLEŞMEK
: toplanmak, yığılmak — I, 240 bkz. avlaşmakEVMEK
: bir şeyin etrafına koşuşmak I, 167EVRIŞMEK
: uğraşmak, çabalaşmak, bir işin üstüne düşmek; çevirmekte ve bir şeyin altını üstne getirmekte yardım etmek, I, 235, 248EVRÜLMEK
: yönelinen yerden çevrilmek. I, 248EVSEMEK
: evini özlemek. I, 277, 279EVSETMEK
: evini özletmek, Istetmek, I, 262EVSINMEK
: evi benimsemek, kendi evi saymak. I, 253, 258EVŞÜK
: bir adama sonradan gelen hal, hastal ık ve benzeri, arıza; evin merteği, direği — I, 105EVŞÜKGEN
: tevürgen her zaman evirip çeviren, güç işleri başaran — I, 157, 521EVÜRGEN
: tevürgen her zaman evirip çeviren — I, 521EVÜRMEK
: çevirmek, evirmek, döndürmek, altını üstüne getirmek, I, 178; II, 82EVÜSGÜ
: savurma aygıtı — I, 13EVÜŞMEK
: savurmak — I, 13EVZEMEK
: koğlamak, müzevirlik etmek I, 275EYEGÜ
: her hayvanın eyeğisi, eye kemiği, kaburga; yan; çadırın yanı, I, 137; III, 174, 425EYEGÜ
: yer dağın ortası — I, 137EYLE
: öyle — I, 113, 166; III, 186EYMENMEK
: utanmak; çekinmek — I, 270; III, 377EZE
: buyük kız kardeş, I, 90 bkz. ece, ekeEZIK
: uzunlamasına çizik, tırnak yarası — I, 71 bkz. az, izEZITMEK
: uzunluğuna yirmek, I, 209EZMEK
: kazımak, sıyırmak — I, 165EZTÜRMEK
: yirdirmek-I, 220EL
: i1, vilâyet — I, 48, 106, 168, 219, 354; II, 9, 10, 18, 25. 29, 238EL
: atı anlatır bir isim — I, 48 el açıklık, boşluk — I, 48EL
: kötü, değersiz. |, 49 el iki bey arasında barışıklık — I, 49EL
: başı ata bakan, seyis — I, 49EL
: bolmak sulh olmak, banşmak — I, 49EL
: kuş kartala benzeyen alacalı bir kuş — I, 49EN
: çukur; iniş. I, 49; III, 4 bkz. in § en yerEN
: en, yan tarafa olan genişlik, yan — I, 49ENEMEK
: enemek; kulaktan bir parçasını keserek imlemek III, 256ENETMEK
: enetmek; kulağın bir parçasını keserek imletmek — I, 215ER
: delik açmak için kullanılan aygıt, delgiç, I, 45ER
: yer — I, 45 bkz. yerER
: yerin güneye bakan güneşli tarafı — I, 464 bkz. irERILMEK
: gedilmek, gedik açılmak; eksikleşmek — I, 270ERIN
: dudak, I, 70, 77 bkz. ir(i)nERINÇ
: iyi ya; ayı; , nimet içinde geçiniş, nimet, bolluk, I, 46, 132; III, 449 bkz. erinjERINÇÜ
: günah — I, 134 bkz. arınçuERINJ
: nimet, bolluk, I, 132; III, 449 bkz. erinçERLE
: yurtluk, yurt tutulan yeı\ III, 251 bkz. irleERMEK
: i. rkilmek, yalnızlık duymak; (duvar) yarmak — I, 172, 173ERMEK
: olmak, imek, I, 24 bkz. ermekERTE
: erte — I, 124ERTELEMEK
: erken başlamak — I, 316 bkz. ırtalamakESILMEK
: eksilmek. I, 270EŞITMEK
: işitmek. I, 212, 508, bkz. işitmekETILMEK
: düzelmek; edilmek, yapılmak — I, 53, 442; II, 209ETINMEK
: edlnmek, hazırlanmak — I, 82ETIŞMEK
: bariştırmak, beraber yapmak — I, 76ETMEK
: (yardımcı fiil) yapmak, etmek, eylemek, kılmak — I, 171, 324, 332, 333. 342 361. 456, 457, 486; 11. 25; 111. 128 129, 130, 357, 366, 370ETTÜRMEK
: büktürmek — I, 267, 268 bkz. iytürmekETTÜRMEK
: onartmak, düzeltmeyi emretmek. I, 217, 218EVEK
: acele, ivme; aceleci, iven — I, 77, 104, 387; II, 13, 19 § evek er; aceleci adam, I, 122EVEKLIK
: işlerde ivme, acelecillk — I, 153EVET
: acele, ivnne — III, 26EVILMEK
: ivilmek, acele edilmek. I, 271EVIŞMEK
: koşu; mak, acele edl; mek — I, 186EVMEK
: acele etmek, I, 167 . 168; II, 12; III, 26, 183EVSEMEK
: ivmek, acele etmek (lstemek) — I, 277FURXAN
: put — I, 343 bkz. burxan, beder burxan bedez burxan —FURHAN
: evi put evi, puthane — I, 343,GE
: zarf (mefulüileyh) edatı — III, 212, .GERÜ
: . . . doğru III, 251GEŞÜR
: havuç, I, 431 bkz. gezer, gizri, sar ıg, turmaGEZER
: havuç, I, 431 bkz. geşür, gizri, sarıg turmaGIZRI
: havuç. I, 431 bkz. geşür, gezer, sarıg turmaGINE
: küçültme eki — III, 359 bkz. — kıya, -kiyeGU
: fiillerin emir kipi üzerine gelerek zaman, yer ve ayg ıt ismi yapan edat — III, 211HANA
: ana, I, 32 bkz. anaHATA
: ata, I, 32 bkz. ataHEÇ
: heç atları gayrete getirmek ve sıkıştırmak çıkarılan ses I, 321; II, 282 bkz. eç eçHOÇ
: hoç keçilergüdülüp sürülürken söylenen, — II, 282HUKUBARI
: pota yapılan çamur, lülecl çamuru — için ç ıkarılan ses, III, 243 bkz. çukubanXAFSI
: hokka — I, 423XAKAN
: Afrasyab'a verilen ungun, III, 157XAMIR
: emir, bey — I, 112XAN
: han, Türkler'in en büyük başbuğu, Afrasyab oğullarına verilen ungun — I, 63, 82, 199, 255, 271, 410, 427, 459; II, 3, 7, 190, 273, 288; III, 60, 127, 141, 157, 266. 327, 368XANDA
: nerede — I, 46, 418; III, 69, 173, 218 bkz. kanda, kayda, kayudaXASNI
: çocukları semirtmek için bir kese içine konularak a ğızlarına verilen bir deva, Hin-distan'dan gelir — I, 435XAYU
: hangi, hani, I, 31; III, 218, 237, 367 bkz. kanu, kayuXIYAR
: maraz ücretle çalışan adam, ırgat — I, 411 bkz. marazXIZ
: kız — III, 218 bkz. kırkın, kırnak, kızXULIÑ
: Çin'den getirilen birçok renkleri olan ipek kuma ş, III, 371XUMARU
: andaç olarak verilen mal, ölen büyük bir adam ın malından hakana ayrılan güzel parça, uzağa giden adamın hısımlarına bıraktığı mal I, 445XUMARU
: miras I, 445; III, 440XUMARULANMAK
: mirasa konmak; dostunun veya ba şkasının malından kendine azık edin-mek, III, 205XUN
: kaba, faydasız. III, 138XUN
: xara ışlamak kaba, faydasız iş i; lemek — III, 138XÜÇÜNEK
: kırlangıç dahi denilen benekli, güzel kokulu küçük kavun, y ılkıç — I, 488IÇGIN
: kaçırmak; kaybedilmek, yok edilmek, elden gitmek; yellen^iek. I, 253, 254; III, 307IDILMAK
: salıverilmek, boşanmak — I, 194IDINÇU
: saç erkeğin sonradan bırakılan saçı — I, 133IDINÇU
: yılkı yük vurulmayarak bırakılan hayvan — I, 134IDIŞMAK
: birbirine armağan vermek, armaganlaşmak ve bunda yarış etmek — I, 182IDMAK
: salmak, gôndermek, serbest bırakmak, I, 210, 421; III, 172, 230, 343, 438 bkz. tonatmak, tonıdmakIDSAMAK
: göndermek istemek — I, 276IDU
: zaruret, zahmet — I, 110IDUK
: kutlu ve mübarek olan; aslında sahibininyaptığı bir adak için saklanarak yünü k ırkılmayan, sütü sagılmayan, yük vurulmayarakbaşıboş bırakılan, salıverilen her hayvana bu ad verilir. I, 65IDUK
: tag geçitsiz sıra dağlar — I, 65IGLAMAK
: ağlamak — I, 286, 287 bkz. yıglamakIGLAŞMAK
: ağla; mak — I, 240 bkz. yıglaşmakIJMAKLANMAK
: bir yerde veya bir şeyde çok şap bulunmak; kelliği artmak, azmak — I, 313bkz. ajmukIK
: soğuk su içilerek üzerine ekmek yenildikte gögsü kabartarakç ıkan bir hıçkırık, hık — I, 37IKILAÇ
: asil, yüğrük at — I, 139IK
: tutmak hıçkırık tutmak, hık tutmak — I, 37ILDURMAK
: indirmek I, 224ILIG
: ılık, I, 31, 64 bkz. yılıgILIMGA
: hakanın mektuplarını Türk yazısıyle yazan kimse — I, 143 bkz. al ımgaILINMAK
: ilişmek, tutulmak, uğramak, takılmak — I, 204; II, 288; III, 358 bkz. ilinmekILIŞMAK
: inmekte yarış etmek, ini; mek — I, 190ILIŞMAK
: blrbirine ilişmek; çatışmak; asmakta yardım etmek I, 188, 190 bkz. ilişmekILMAK
: inmek — 1. 169, 175; III, 69, 220 bkz. inmekILSAMAK
: inmek istemek — I, 278 bkz. insemekIMGA
: malmüdürü, tahsildar, hazinedar. I, 128INAL
: anası hatun (kökten), babası ortalık adamı olan bütün gençlere verilen ungun, I, 122INANÇ
: güvenilen, inanılan, I, 133; III, 450 § ınanç beg; inanılan, güvenilen bey — I, 133, 206INANMAK
: inanmak, güvenmek — I, 206; III, 161INIŞMAK
: inişmek I, 190IÑAN
: dişi deve — I, 120, 289 bkz. iñenIÑRAMAK
: deve inlemek — I, 120IÑRANMAK
: inlemek — I, 289IÑRAŞMAK
: inleşmek III, 398IÑRATMAK
: inletmek, II, 357, 358IR
: ır, ırlama — III, 4 bkz. yırIR
: utanma bildiren bir söz — I, 36 bkz. ıra, ırra, irIRA
: utanma — I, 39 bkz. ır, ırra, irIR
: bulmak utanmak. I, 36IRGAG
: donmu; olan buzu, buzluga çeklp getirmek için kullan ılan kanca, I, 141IRGALMAK
: sallanmak, ırgalanmak. I, 249IRGAMAK
: sallamak, ırgalamak, I, 283; III, 316, 321IRGANMAK
: ırgalanmak — I, 254IRGAŞMAK
: ırgalamakta yardım ve yarış etmek — II, 322IRGATMAK
: ırgalatmak, sallatmak — I, 263IRK
: kâhinlik, fal, yürektekini d ı; arı çıkarma, I, 42IRKLAMAK
: kâhinlik etmek, ırk (fal)a bakmak — III, 443IRRA
: utanma — I, 39 bkz. ır, ıra, irIRTALAMAK
: erken başlamak — I, 316 bkz. ertelemekISINMAK
: ısınmak; sevmek — I, 201, 202 bkz. isinmekISIRGAN
: ısırgan, çok tsıran — I, 156ISIRMAK
: ısırmak, sokmak — I, 178; II, 329ISIRTMAK
: ısırtmak — III, 428ISIŞMAK
: ısınmak, bir nesnenln bütün parçalar ı arasına sıcaklık yayılmak, I, 185 bkz. isişmekISIZ
: ele, avuca sığmayan, haşarı çocuk, utanmaz, arsız, ırsız, fena, kötü — I, 122, 386; II, 117 bkz; esiz, essiz, ıssız, isizISIZLIK
: fenalık, kötülük, haşarılık. III, 161 bkz. esizlig, ıssızlık, isizlik ıslanmak ; islenmek — I, 298 bkz. işlenmekISRIK
: çocukları perilere ve göz dokunmasına karşı afsunlamak için ilâç yapıldığı zaman tekrarlanarak söylenir. I, 99ISRILMAK
: ısırılmak, I, 247ISRIM
: kişi suratsız, sıkıntilı adam — I, 107ISRINMAK
: öfkelenip derlenmek, toplanmak, çekilmek, büzülmek — (Bu kellme sebzelere iyice pi şmeden soğuk su konmasıyle pişme yerek çiğ kalması, sinirsek olması halinde 50/10^. Yumuşak huylu bir kimsenin ser-telmesi de bôyledir) — I, 251, 252ISRIŞMAK
: ısırışmak — I, 234, 285ISRUMAK
: ısırmak — I, 163ISSIZ
: kişi yüzsüz, lyilik bilmez adam — I, 142 bkz. esiz, essiz, ısız, isizISSIZLIK
: , fenalık, kötülük, haşarılık. III, 161 bkz. esizlig, ısızlık, isizlikIŞ
: iş — I, 47, 53, 64, 141, 146, 147, 155, 156, 157, 158, 168, 171, 179, 186, 187, 190, 193, 197, 201, 204, 209, 217, 220, 221. 230, 235, 238. 244, 255, 270, 271, 272, 295, 300, 307, 313, 315, 316, 320, 348, 368, 376, 391, 410, 428, 448, 459, 462, 470, 494, 52IŞÇI
: işçi — I, 468 § tarfak ışçı; kıvrak, çalışkan işçi — I, 468IŞGUNMAK
: Fársça'sı "aşhun" Arapçası el-rşbâs olan bitki — I, 18, 109IŞ
: küdük iş güç — I, 391IŞLAMAK
: işlemek — III, 138 bkz. işlemekIŞLAR
: kadın — II, 150, . 171 bkz. işiler, işlerIŞLIG
: i; sahibi olan (kimse). I, 495, 509 § ışlıg küdüglüg; işli, güçlü — 1. 509IT
: it, köpek — I, 35. 116, 156, 157, 164, 178, 228, 294, 308, 336, 346, 363, 365. 375, 483; II, 7, 8. 10, 16, 24, 73, 84, 177, 221. 292, 298, 305; III, 23. 70, 73, 214. 232, 255, 262, 291, 294, 300, 324, 353, 404, 405, 410, 429ITLAMAK
: köpekletmek, söğmek- I, 285, 286ITLIG
: itli, köpekli I, 98ITLIG
: yılı Türkler'ln on Ikill yıllarından biri — I, 346IVIK
: kırlarda, taşlı yerlerde yaşıyan geyik — I, 67, 239, 265IVRIK
: ibrik I. 99, 100; III, 131IYINMAK
: ıkınmak, I, 269ÎÇ
: iç — I, 35, 91, 225, 245; II, 208IÇEGÜ
: kaburga kemiklerinin iç tarafında bu — lunan şeylerin adı, II, içirik I, 137IÇ
: et ciğere bitişik olan ince et — I, 35IÇGERMEK
: içeriye koymak; suçlarını sôylemek, koğlamak — I, 227IÇI
: yaşça büyük olan erkek karde ş; kocanınyaşça büyük erkek kardeşL I, 87; III, 7IÇIKMEK
: savaşta kendi dileğiyle teslim olmak — I, 192; II, 118IÇILMEK
: içilmek . I, 194IÇIN
: ara, iç anlamını bildiren birek, I, 76, 230IÇIŞMEK
: içişmek, içmekte yardım ve yarış etmek, I, 181 içkin er düşmanlardan iken bu yana geçen, kendisine dokunulmayan, baysall ık verilen kişi, mülteci — I, 108IÇKUR
: iç kuşağı, uçkur, I, 35, 324IÇKÜ
: içki, içilen şey, I, 128 içlemek iç geçirmek, astarlamak, I, 286IÇLENMEK
: içlenmek, tanelenmek, içi olmak — I, 256, 257IÇLIK
: eger keçesi, içlik, I, 102, 104IÇMEK
: içmek, bir şeyi içmek veya sorup içine çekmek. I, 35, 47, 142, 164, 192; II, 6IÇMEK
: kuzu derisinden yapılmış olan kürk — I, 102IÇMEKLENMEK
: kuzu kürkü giymek 've buna sahip olmak, I, 314IÇRE
: de, içinde, içerisinde. I, 223, 367, 393; II, 83, 250; III, 235, 247, 339, 448IÇRÜŞMEK
: içirişmek, içı'rmekte yardım ve yarış etmek, I, 233IÇSEMEK
: içmek 1516010^I, 20, 276IÇ
: söz yürekteki gizli şey, sır — I, 35IÇTONLAMAK
: iç donu giymek — I, 314 bkz. iştonlanmakIÇTÜRMEK
: içirmek, su içirmek, I, 218; II, 173IÇÜK
: samur, tegin gibi hayvanların derisinden yapılan kürk, I, 69IÇÜKLEMEK
: samur, teğin gibi hayvanların kürkünden urbasına iç geçirmek, iç kaplatmak, I, 305IÇÜRGEN
: çok içiren — I, 157IÇÜRMEK
: içirmek I, 47, 177. 218; II, 173IDIŞ
: kadeh, tas, bardak, tencere gibi her nevi kap — I, 61 bkz. idi şIDI
: sahip, efendi; Tan^ı. I, 87. 320, 330, 410; II, 243IDIŞ
: kadeh, kap; mal mülk, III, 61, 131, 232 bkz. idi şIDRIK
: katı nesne — I, 102 bkz. irikIG
: iğ, I, 48, 85 bkz. ik, yig, yikIG
: hastalık. I, 48, 296; III, 30, 224, 278, 281IGÇIL
: hasta, III, 57IGEMEK
: eğelemek, gıcırdatmak, III, 254, 255IGEMEK
: inat etmek, III, 255IGENMEK
: benimsemek; (kısrak) gebe kalmak; çamışlaşmak, harınlaşmak; çekinmek — I, 104, , 200, 203IGEŞMEK
: arka olmak, güvenmek — I, 187IGEŞMEK
: eğelemekte yardım ve yarı; etmek; çarpışmak, ısırı; mak, boğufmak — I, 187, 188; II, 287IGIŞ
: harınlaşan, inatlaşan hayvan, at — I, 122IGLELMEK
: hastalanmak, I, 296IGLEMEK
: hasta olmak — I, 287, 380IGLENMEK
: bir parça hastalanmakIGLEŞMEK
: hastalaşmak — I, 241IGLETMEK
: hastalandırmak — I, 266IGLIG
: hasta — I, 79, 196, 273; II, 351IK
: iğ — III, 144 bkz. ig, yig, yikIKDILMEK
: terbiye edilmek, eğitllmek; beslenlenmek — I, 246IKDI
: ; anaları bir olan — III, 382IKDÜK
: peynlr gibi süt ve yoğurttan yapılıp yenen bir azık, I, 105IKEME
: bir çeşit saz, kubuz gibi çalınan bir çalgı — I, 137; III, 174 bkz. ekemeIKI
: sayıda iki; ikisi I, 49, 131, 233, 256; II, 45, 251; III, 45, 101, 244, 363, 382 bkz. ikkiIKIDMEK
: terbiye etmek, eğitmek, yetlştirmek, I, 213 bkz. ikitmekIKINÇ
: sayıda 1^1110. I, 131, 132; III, 449IKINDI
: bazısı, öteki, ikinci — I, 140, 185, 186, 231, 238. 239; II, 89, 103, 203, 214, 217 bkz. ekindiIKINDI
: ikindi, I, 140IKIRÇKÜN
: tereddüt, ikircim; tereddütlü, ikircimli. III, 419IKIT
: yalan — I, 51IKITMEK
: terbiye etmek, yetiştirmek . I, 213 bkz. ikidmekIKKI
: iki, birblri, ikisi, iklden her biri — I, 182, 187, 188. 189, 234, 237, 239. 268, 270, 308, 317, 410, 519; II, 17, 88, 89, 93, 98, 99, 101, 102, 104, 105, 107, 108, 109, 112, 196, 203, 206, 207, 209. 211, 215, 217, 218, 220, 221, 222, 224, 258, 287; III, 71,IKKIZ
: ikiz, I, 143 § ikkiz oglan; ikiz çocuk — I, 143IKLEMEK
: çiğnemek, basmak — I, 287, 380; III, 310 bkz. egle şmek, ikleşmek, yiklemekIKLEŞMEK
: birbirine uyup durmak, bir şeyi ayakla çiğnemekte birbirine yardırn etmek, I, 241 bkz. egleşmek, iklemek, yiklemekIKLETMEK
: çiğnetmek, bastırmak — I, 265IKTÜ
: ekti, elde beslenen hayvan, I, 114IKTÜLEMEK
: ot vermek; beslemek — I, 317ILEL
: (beylere ve hanlara cevap verilirken) evet — I, 78ILENÇ
: düşüncesinin yanlışlığı belli olan bir ki-şinin bir iş üzerine sözsöy]emesini kınama; ayıplama, tekdir, çıkışma — I, 133, 204; III, 450ILENMEK
: kötü dua etmek, ilenmek; ayıplamak, tekdir etmek, I, 204, 205ILERMEK
: göze ilişmek, belirmek, gôrünmek — I, 179; II, 283ILERSÜK
: şalvar uçkuru — I, 152ILERTMEK
: iliştirmek, iliştirtmek. III, 427, 428ILETMEK
: iletmek, götürmek — I, 214, 369; II, 263ILIK
: ilik I, 72. bkz. yilikILI
: kapug iliştirilivermiş, anahtarsız açılabilen kapı — I, 92ILINMEK
: tutulmak, yakalanmak — I, 204, 205, 206; II, 288; III, 358 bkz. ılınmakILIŞMEK
: birbirine ilişmek; çatışmak; asmakta yardım ve yarış etmek — I, 188, 190 bkz. ılışmakILK
: ilk, her şeyin evveli — I, 43ILMEK
: ilişmek I, 169ILRÜK
: üzerlik tohumu, Peganum harmala — I, 105 bkz. eldrük, y ıdıg ot, yüzerlikILTÜRMEK
: iliştirtmek, astirtmak — I, 224IM
: parola, orduda başbuğun askerler arasına silâh veya kuş adlarından birini belge olarak koyduğu kelimeler — I, 38IMDI
: şimdi. I, 36, 37, 41 bkz. emdiIMIR
: aydınlıkla karanlığın birbirine karışması — I, 94 bkz. emir, imir, iriğirIMLELMEK
: gôz kırpmakla ve buna benzer şeyle işmar olunmak — I, 296IMLEMEK
: işmar etmek, işaret etmek, göstertmek — 1. 82, 287, 288; III, 84, 295, 310 bkz. yimlemekIMLEŞMEK
: işaretleşmek — I, 242IMLETMEK
: işaret ettirmek — I, 266IMREN
: yurttaşlardan toplanan her yığnak — I, 88, 107IMTILI
: düşünüp taçınılmadan birdenbire yapılma. I, 141IN
: çukur — I, 49 bkz. enIN
: yırtıcı hayvan ini. I, 49, 55 bkz. yın, yinIN
: koyun pisliği — I, 49 bkz. yinINÇ
: rahat, içi sakin, yüreği dölek — I, 74; III, 437INÇIKMEK
: duygusu gitmek, bayılmak, büzülmek, titremek — I, 243, 244INEGIL
: vücut içerisinde, göbek kar şısında kulunca benzer bir hastal ık — I, 137INI
: yaşça küçük kardeş, kocanın küçük erkek kardeşi — I, 93; III, 7INILMEK
: inilmek. II, 130INMEK
: inmek I, 169; II, 204; III, 61 bkz. ılmakINSEMEK
: inmek istemek — I, 278 bkz. ılsamakIÑEK
: 1116^I, 111; III, 91 iñek kaplumba ğanın dişisi — I, 111IÑEK
: küçi küçü otu tohunnu — III, 121IÑEN
: dişi deve, I, 120, 289 bkz. ıñanIÑES
: kişi yabancı gibi sağına, soluna bakan adam — I, 94IÑIR
: aydınlıkla karanlığın birblrine karışması, alaca karanlık. l, 94 bkz. amır, emir, imirIÑLIÇ
: kebapla yenir, sarımsağa benzer blr dağ otu — I, 115IPRÜK
: içerisine pekllk gelene (içlni sürdürmek için) yo ğurt ile süt karıştırılarak verllen ilâç — I, 101IR
: yerin güney, güneşli yanı — I, 464 bkz. erIR
: utanma bildiren bir söz, I, 36 bkz. ır, ıra, ırraIR
: bolmak utanmak, I, 36IRDEMEK
: aramak — III, 228IRIK
: katı olan nesne — I, 71, 102 bkz. idrikIRIK
: kel ve uyuzun kafası — I, 71IRIK
: erpik ve eski olan her nesne, I, 70IRIK
: otuñ odun kırıkları, kıymık I, 70IRILMEK
: kaygıdan titremek, kendi kendini yermek — I, 196 bkz. ar ılmakIR(I)N
: dudaklar, ağız — III, 74 bkz. erin iririg 11-10. I, 135; III, 59IRK
: dört yaşına girmek üzere bulunan koyun — I. 43IRKEKLENMEK
: dalgalanmak; erkek olmaki ür-permek — I, 315 bkz. erkeklenmekIRKEŞMEK
: topla; mak. I, 144 bkz. irkişmekIRKILMEK
: toplanmak, çoğalmak I, 249IRKIN
: irkilen, iriken şey — I, 108 § irkin yagmur; günlerce süren ya ğmur, I, 108 § irkin suv; irkinti su — \, 108IRKINMEK
: irkmek, mal irkmek, kendisi için toplamak — I, 254, 255IRKIŞMEK
: irkmekte yardım ve yarış etmek, toplaşmak — I, 238, 325 bkz. irkeşmekIRKMEK
: toplamak — III, 420IRLE
: yurtluk, yurt tutulan yeı\ III, 251 bkz. erleIRPELMEK
: bıçkı ile biçilmek, bo2ulmak — I, 244IRPEMEK
: bıçkılamak, biçmek, bozmak — I, 271IRPETMEK
: bıçkı ile biçtirmek, bozdurmak. I, 260IRTELMEK
: aranmak, araştırılmak; istenmek. I, 245IRTEMEK
: arkasına düşmek; istemek — I, 245, 272; III, 356 bkz. istemekIRTEŞ
: araştırma, irdeme; isteme; iş hususunda vaki olan bahis, dögü ş, kavga, I, 97, 402; II, 214; III, 416IRTEŞ
: kopmak bahis kızı; mak — I, 97IRTEŞMEK
: araştırmak. I, 230IRTETMEK
: istetmek, aratmak, I, 260IRÜK
: duvar ve duvara benzer şeylerdeki gedik — I, 70IRVI
: Hindistan'dan gelir bir ilâç — I, 128IRVI
: ince uzun — I, 128 § irvi kulak; ince uzun kulak — I, 128ISIG
: sıcak — 1. 72; III, 400ISIGLEMEK
: çok sıcakta gitmek — I, 306ISIGLENMEK
: bir şeyi sıcak bulmak — I, 294ISIGLIK
: sıcaklık. I, 152ISIGLIK
: sevda — I, 152ISIG
: yer uzayıp giden bozkır — I, 72ISIMEK
: ısınmak — III, 253ISINMEK
: ısınmak; sevmek — I, 201, 202 bkz. ısınmakISIRGENMEK
: sıcak yüzünden isiriklenmek — I, 290ISIŞMEK
: ısınmak, bir nesnenin bütün parçalar ı arasına sıcaklık yayılmak — I, 185 bkz. ısışmakISITMEK
: ısıtrnak; ısıtmaya tutulmak — I, 209, 210ISIZ
: kötü, fena — II, 91 bkz. esiz, essiz, ısız, ıssız,ISIZLENMEK
: sevimsizleşmek, yaramazlaşmak — I, 293ISIZLIK
: şer, kötülük I, 152 bkz. esizllg, ısızlık, ıssızlık, isizlikISKEMEK
: ditmek — I, 284ISKENMEK
: (kıl, ot vb — hakkında) koparmak, yolmak, ditmek — I, 255ISRE
: aşağı; sonra, I, 126ISTEK
: istek; ara; tırma — I, 120ISTEK
: kopmak istek gelmek, I, 120ISTELMEK
: istenmek, aranmak, I, 246 iSTEMEK
: istemek, arkasına düşmek, aramak — I, 272 bkz. irtemekISTETMEK
: istetmek, aranması için arkasından adam göndermek. I, 260IŞ
: is, kandil dumanı — I, 37IŞ
: iş — I, 132, 253, 265; II, 166, 315; III, 68 bkz. ışIŞ
: bolmak islenmek, klrlenmek — I, 37IŞENMEK
: güvenmek, inanmak I, 202IŞILER
: kadın — I, 117 bkz. ışlar, işlerIŞILMEK
: işe yatmak, işe yordam hasıl etmek — I, 197 bkz. yişilmek, yuşılmak, yuşulmak, yüşilmek, yüşülmekIŞITMEK
: işküm saraylarda hanlar 1çin kurulan, büyük çanak gibi ayaks ız sofra — I, 107IŞLELMEK
: işlenmek — I, 295IŞLEMEK
: işlemek, I, 286 bkz. ışlamakIŞLENMEK
: Islenmek, dumanla örtülmek, tütsülenmek; kendini i ş yapar göstermek — I, 297. 298; II, 72 bkz. ıslanmakIŞLER
: kadın — I, 117, 153, 158, 314, 330, 477; III, 18, 57, 205, 432 bkz. ışlar, işilerIŞLEŞMEK
: iş yapmakta yarış ve yardım etmek, I, 240IŞLETMEK
: işletmek I, 265IŞTONLANMAK
: iç donu giymek, I, 314, 315 bkz. içtonlanmakITEGÜ
: değirmende dönen taşın üzerlne bindirilen ağaç parçası, ünun biraz kalın olması istenirse taş, bununla biraz yukarı kaldırılır, ince olması istenirse aşağı indirilir, I, 137ITILMEK
: itilmek, defedilmek; serpilmek, büyümek; imeklemek; sürünmek I, 193; II, 139ITINÇÜ
: nerig itilen nesne, I, 133ITINDI
: neñ itilmiş nesne, itik — I, 140ITINMEK
: itilmek, sürünmek II, 139İTİŞ
: itişme, iki kişi arasında elle müdafaa — I, 61ITIŞMEK
: itişmek, bir şeyi müdafaada yardım ve yarış etmek I, 180ITLINMEK
: itilmek — I, 256ITLIŞMEK
: itilmek, itilişmek, I, 239ITMCK
: itmek. , I, 171; III, 137, 251ITSEMEK
: itmek istemek, itsemek — I, 276IYTÜRMEK
: büktürmek — I, 267, 268 bkz. ettürmek —IZ
: yerde ve deride uzunlamasına olan çizik, 80 bkz. az, ezikIZDERIG
: balık avlanan bir çeşit ağ, I, 116IZI
: öbür yıl, gelecek yıldan sonrakl yılı, 89IZLIK
: kesilen hayvanların derisinden yapılan Türk çarığı. I, 104JAGILAMAK
: çağlamak, III, 324, 325 bkz. çagılamak, şagılamak