Eski Türkçe Sözlük
Türk dilinin, öz Türkçe'nin köklerinden, bin yıl önceki halinden, güzel kapsamlı bir kelimeler, sözcükler dizini, Divânu Lügati't-Türk dizini.
TABA: yan, taraf, cihet; ". . . e, . . . e dogru. . . . e yan ına" aniamlarına ve Arapça "ila" ve "rağmen" karşılığında bir edat ve kelime — I, 94, 214. 425, 445; II, 103, 312; lil, 23, 216, 235, 272TABALAMAK: kınamak, ayıplamak — III, 322, 327TABAN: taban; deve tabanı — I, 400, 405TABANLAMAK: (deve) tepmek, III, 342TABANLIG: tabanlı, I, 499TABARU: . . . ya dogru, ". ya karşı anlamına edat — I, 445; III, 69, 440 tabızmak bilmece söylemek ve sormak — II, 164 bkz. tabuzmak, tapuzmakTABLAG: rıza, muvafakat — I, 462 bkz. taplagTABUZGU(NEÑ): bilmece. l, 489 bkz. tabuzguk, tapzug, tapzugukTABUZGUK: bilmece — I, 502; II, 164 bkz. tabuzgu, tapzug, tapzugukTABUZMAK: bilmece söylemek veya sormak, I, 462; II, 86 bkz. tab ızmak, tapuzmakTADA: on adımdan görülebilen yer parçası — III, 220 bkz. tataTADGUN: Fırat ve ona benzer akan dere — I, 438TADU: insanın tab'ı ve tabiatı — III, 220TADUN: bir yaşındaki buzağı, III, 171TADUN: tosuñ, iki yaşında olan sığır I, 400TAFARÇI: yük taşıyan — III, 149TAFRAK: çabuk, acele, kıvrak, çalı; kan — I, 468 bkz. tavrak, tofrak § tafrak i şçi; kıvrak, çalışkan işçi — I, 468TAG: dag, I, 89, 100, 148. 156, 160, 169, 173, 179. 185, 186, 190, 212, 224, 256, 277, 278, 292, 297, 312, 325, 398, 424, 451, 466, 494, 495, 498, 499; II, 43, 50, 61, 67, 68, 77, 103, 130, 157, 238, 275, 278, 283, 288, 294, 296, 355, 357; III, 18, 106, 124. 153, 195TAGAR: çuval, dağarcık, içerisine buğday ve başka şeyler konan nesne, harar — I, 17, 244, 411; II, 147, 306TAGAY: dayı — III, 238TAGIKMAK: dağa çıkmak, daga kaçmak, yozlaşmak — I, 192; II, 117TAGILMAK: (bıçak gibi keskin ; eyler) körle şmek — II, 129 bkz. tıgmak, tigmekTAGLAMAK: dağlamak — III, 294 taglatmak daglatmak — II, 344TAGNA: yava kasnı ağacı püsresi olup yogurtla kariştırılarak tutmaca katilan ve ona renk veren bir deva — I, 434TAGUZMAK: er etine dolgun, bodur ki; i — I, 504 bkz. takuzmakTAHÇEK: bir çeçit Çin ipeği. 'I, 476 bkz. taxtuTAH: tah salındıktan sonra doğanı veya ; ahini çagırmak için bir nida — I, 9; III, 117, 118TAXTU: eğrilmeıniş ham ipek, I, 416 bkz. tahçekTAKAGU: tavuk (cins adı) — I, 217, 447; III, II, 97 bkz. takuk § t ışı takagu; tavuk — I, 447TAKAGU: yılı Türkler'in on ikili yıllarından biri I, 346, 447TAKI: dahi. I, 73, 274, 412, 456, 468, 494; II, 110, 118, 177, 195, 263, 335, 356; III, 188, 226, 278, 378, 398 bkz. dakıTAKILMAK: takılmak, dizilmek — II, 129 takır takır ses blldiren bir kellme, I, 361 bkz. tikir tikirTAKMAK: takmak — II, 16, 17TAKTURMAK: taktırmak, dizdirmek — II, 174TAKUK: horoz, tavuk — II, 286; III, 114 bkz. takagu § takuk yal ıgıTAKUKLUG: tavuklu, I, 497TAKUZMAK: er etlne dolgun, bodur kişi — I, 504 bkz. taguzmakTAL: dal, yaş dal, I, 412; 11. 105; III. 156TALAGU: çabuk öldüren ağı; iç ağrısı — I, 447TALAK: dalak — I, 411 bkz. sulakTALAS: at yarı; ında, top ve çevgen oyununda çizilmi ş sınır ve gerilmiş ip — I, 366, 392 bkz. tasalTALBINMAK: (kuş) dalbınmak, çırpınmak — II, 239, 240 bkz. talpınmak, talpırmak, talpışmakTAL: bodlug boyu düzgünce kişi; (en çok) ince uzun cariyeler için kullan ılır — III, 156TALGAG: Insanı öldürecek derecede şiddetli tipi, II, 288TALGAN: ig sara, tutarık, I, 438TALGIRMAK: kar tipisi kopmak — II, 179 bkz. talgurmakTALGUÇ: hayvan sırtına yükletilen yükü sıkiştirmak için kullanılan agaç, I, 453TALGUK: baltanın sapını sıkıştırmak Içln çakılan çivi — I, 469TALGURMAK: kar tipisi kopmak — II, 179 bkz. talg ırmakTALGURMAK: (mide, iç) bulanmak, karışnrtak — II, 178, 179TALIG: tat, lezzet — I, 408TALKA: koruk — I, 179, 427 bkz. tarkaTALKALANMAK: koruklanmak, salkım koruk olmak, III, 201 talkan kavut, kavrulmu; dövülmü ş arpa — I, 440; II, 89, 154, 189, 190TALKIG: dağların çatıçtığı yer — I, 463TALKIG: işleri sürüncemede bırakma — I, 463TALKILMAK: itilmek, kakılmak, defedilmek, savulmak — II, 230TALKIMAK: ayıp sayılnnak. II, 304TALKIŞMAK: dürmekte ve bükmekte yardım etmek, II, 207TALKITMAK: işi geciktirmek; yükü çarpıtmak, çarpık yapmak; yükle ip arasına bir ağaç parçası koyarak yükü düzeltmek için bük türmek, II, 339 bkz. t ılkatmakTALKMAK: (talkamak) zarar vermek — I, 506TALKU: eğrilmiş, bükülmü; nesne — I, 427 § talku y ışıgTALPINMAK: (kuş) dalbınmak, çırpınmak — II, 239, 240 bkz. talbınmak, talpırmak, talpışmakTALPIRMAK: kanat çırpmak, dalbınmak — II, 173 bkz. talbınmak, talpınmak, talpışmakTALPIŞMAK: kanat çırpışmak, dalpışmak, dalgalanmak. II, 204, 205 bkz. talb ınmak, talpınmak, talpırmakTALU: seçme — III, 232 talulamak seçmek — III, 326, 347TALVIR: keklik- II, 173 tam duvar, dam, kale — I, 153, 172, 176, 214, 270, 307, 348, 398; II, 13, 22, 44, 108, 146, 147, 152, 174, 177, 231, 232, 242. 325, 354; III, 32, 54, 57, 74, 81, 82, 89, 93, 111, 137, 157, 267, 306 § tam ul ıTAMAK: boğaz, I, 33 bkz. tamgak tamar damar — l"362; III, 201 bkz. tam ır, tamurTAMA: tama damlaya damlaya — III, 360TAMÇIRMAK: damlamak, serpilmek — II, 201 bkz. tamçurmakTAMÇURMAK: sepelemek — II, 175 bkz. tamçırmakTAMDU: kuvvetli, alevli ateş, tuturuk — I, 418 bkz. tamdukTAMDUK: kuvvetli, alevli ate; , tuturuk — I, 418 bkz. tamduTAMDURMAK: yaktışmak. II, 176 bkz. tamturmakTAMGA: denize , göle veya dereye dökülen suyun bir kolu; gemilerin demlr att ıkları iskele veya liman — I, 424TAMGA: damga, hakanın ve başkalarının damgası, 1. 424TAMGAK: boğaz, damak — I, 33; 467, 469 bkz. tamakTAMGAKLAMAK: boğaza vurmak III, 351TAMGALAMAK: hakanın damgasını (turasını) vurmak, III, 353TAMGALIG: blr kişilik sofra; küçük ibrik; hakan ın damgası bulunan eşya — I, 527 bkz. tamgalıkTAMGALIK: küçük ibrlk; bir kişilik sofra; hakanın damgası bulunan eşya — I, 527 bkz. tamgalıgTAMGIRMAK: dannlayayaznıak — II, 179 bkz. tamgurmakTAMGURMAK: damlayayazmak. II, 179 bkz. tamgırmakTAMINDI: sıv su damlası, I, 450TAMINMAK: yağ çıkarmak, taktir etmek — II, 149TAMIR: damar, sinir , I, 495 bkz. tamar, tamurTAMIRLIG: damarlı — I, 495TAMIŞMAK: damlaşmak — II, 110, 111TAMITMAK: damlatmak — II, 311TAMMAK: damlamak — I, 60, 376; II, 26. 87; III, 123, 360TAMTURMAK: damlattirmak, damzııtmak. II, 175TAMTURMAK: yaktırmak — II, 176 bkz. tamdurmakTAMU: cehennem — III, 234TAMU: hele, cümlenln anlamını pekitme için gelen bir edat — I, 420TAMULAMAK: sıkılamak, sıkıştırmak, pekitmek — III, 327TAMUR: damar — I, 362 bkz. tamar, tamırTAMURGAN: her zaman kanayan, damlayan — I, 518, 524 bkz. yamurganTAMURMAK: (burun) kanamak, damlamak. II, 85 bkz. yamurmakTAMUZMAK: damlatmak, damzırmak — II, 86, 164TAN: sabah, ak; am esen serin esinti — III, 157TANÇAMAK: bozulmak, çürümek — III, 303 bkz. tançgamak, tanç ımak, tınçamak, tınçımak, tunçımakTANÇGAMAK: bozulmak, çürümek — III, 303 bkz. tançamak, tanç ımak, tınçımak, tunçımakTANÇIMAK: bozulmak, çürümekIII, 303 bkz. tançamak, tançgamak t ınçamak, tınçımak, tunçımakTANÇIŞMAK: bozulup kokuşmak II, 217TANÇU: lokma, tıkım, III, 392 bkz. tunçuTANÇULAMAK: (ağızda) çiğnemek, III, 352TANIŞMAK: birbirine karşı borçlarını inkâr etmek — II, 112TANMAK: inkâr etmek — III, 184TANTURMAK: inkâr ettirmek — II, 176TANUK: şahit, tanık, I, 18, 380; II, 37; III, 166TANUKLUK: şahitlik, tanıklık; tutak — I, 503TANULMAK: söz söylenmek, söz geçilmek; i şaret edilmek II, 130TANUMAK: danışmak; işaret etmek; söylemek, emretmek; tavsiye etmek — II, 112; III, 273 bkz. tanıışmak tanuşmakTANUTMAK: başkasına söz eriştirmeyi tavsiye ve emretmek — II, 312TAÑ: şaşacak, şaşılacak nesne, danılacak şey, acayip şey, I, 62; III, 355TAÑ: tan, sabah vakti. I, 170, 251; III, 355, 356 tañ eski zamanlardan kalm ış olan yapı — III, 356TAÑ: elek, III, 355TAÑ: atmak tan yeri ağarmak. III, 356TAÑILMAK: iple sarılmak. III, 395TAÑINMAK: bir sargı ile sarmak; bir işi başlı başına yapmak. III, 395TAÑIZMAK: şişmek. III, 392, 393TAÑLAMAK: danlamak, taaccüp etmek III, 403TAÑLAŞMAK: şaşmak, taaccüp etmek, I, 395; III, 398TAÑLATMAK: danlatmak, şaşırtmak — II, 350, 359TAÑMAK: bir şey ile sarmak, III, 390TAÑSUK: şaşılacak, acayip; nefis — III, 382TAÑ: tuñ etmek "tan tan" diye ses vermek — III, 357 bkz. dañ duñ etmekTAÑUK: hakanlara sefer ve benzeri zamanlarda yemek ve ipek kuma ş gibi şeylerden verilen armağan — III, 365TAÑUK: çevgen oyünunda topu gerilen ipten geçirebilene verilen ipek kuma ş — III, 365TAÑUK: savaşta mızrakların ve bayrakların uçlarına takılan ipek kuma; — III, 365 tap elverir, yeter, I, 318TAP: yaralama veya dövme izleri . III, 145TAP: bolmak elvermek, yetmek — I, 318TAPÇAN: erişilemeyen üzüm salkımlarını kesmek için toplayının üzerlne çıktığı sofra biçiminde üç ayaklı bir nesne — I, 435 bkz. tapçañTAPÇAÑ: eri; ilemeyen üzüm salkımlarını kesmek için toplayanın üzerlne çıktığı sofra biçiminde üç ayaklı bir nesne — III, 385 bkz. tapçanTAPÇURMAK: tapşırmak, ulaştırmak, teslim etmek — II, 175 bkz. tapşurmakTAPI: bir şeye razı olma — III, 216TAPI: ne uzun ne kısa, orta — III, 216TAPINDAÇI: tapan, tapınan — II, 168TAPINGAN: tapınan, daima tapan, II, 168TAPINGUÇI: tapan, tapınan, II, 168TAPINGULUK: tapınmaya hakkı olan — II, 169TAPINIGLI: tapan, tapınan. II, 169TAPINMAK: tapmak, tapınmak, hizmet etmek — II, 140, 160, 161, 167, 168TAPIŞ: iki kişinin işlerini birbirine tapşırması, vekilleşme, yekeleşme — I, 367TAPLAG: rıza, muvafakat — I, 462 bkz. tablagTAPLAMAK: kabul etmek, razı olmak — III, 293TAPLAŞMAK: bir işe razı olmak, uzlaşmak II, 206 bkz. tepleşmekTAPLATMAK: razı etmek — II, 341TAPLUK: yer yarıkları — I, 467TAPMAK: tapmak, hizmet etmek; bulmak, sezmek — I, 425; II, 3; III, 222TAPRAŞMAK: sıçraşmak (yalnız deve için ). II, 217TAPRIMAK: sıçramak (yalnız deve için)III, 277TAPŞURMAK: tapşırmak, ulaştırmak, teslim etmek, II, 175 bkz. tapçurmakTAP: tap çabuk çabuk — III, 145TAPUG: hizmet, tapma, tapı — I, 373, 376; II, 168; III, 58, 251TAPUGÇI: hizmetçi — I, 376TAPUGLUG: devamlı hizmeti olan — I, 495TAPUGSAK: hizmet eden, hizmet etmeyl seven — II, 168; III, 377TAPULMAK: (kaybolan şey) bulunmak, II, 119TAPUZMAK: bilmece sormak ve seylemek — I, 462 bkz. tab ızmak, tabuzmakTAPZUG: bilmece — I, 462 bkz. tabuzgu, tabuzguk, tapzugukTAPZUGUK: halkın birbirini sınamaya çektikleri bilmece — I, 462, bkz. tabuzgu, tabuzguk, tapzugTAR: dar — III, 97, 148. 259TAR: kelek, (ırmaklarda) sal, III, 148, 157TAR: yağ tortusu — III, 148TARALMAK: taranmak, II, 126TARAMAK: taramak, dağıtılmak, I, 14TARANMAK: taranmak, kendini yardımsız taramak. II, 145TARASLAMAK: bir şeyi kuvvet ile dağitmak — III, 332TARGAK: tarak, I, 14, 467TARGIL: (attan ba; ka her hayvan için) alaca — I, 15, 482 § targ ıl yılkı; alaca hayvan — I, 482TARHAN: islamlık'tan önce verilmi; olan bir addır, "bey" demektir. I, 436TANDAÇI: çiftçi — II, 51 bkz. tarıgçıTARIG: ekin, bitki, arpa, buğday, tane, tohum, zahire. I, 19, 140, 154, 165, 168, 187, 193. 194, 198, 203. 208, 212, 213, 223, 256, 293. 302, 320, 373, 499, 509, 514; II, 49, 74, 81, 82, 106, 124, 125. 126, 145, 159. 162, 204, 212, 219, 232, 238, 240, 259, 263, 307, 319,TARIG: biti tahıla düşen ufak hayvan — I, 320TARIGÇI: çiftçi, ekinci. II, 49. 51; III, 242 bkz. tar ıdaçıTARIGLAG: tohum ekilecek yer, tarla, ekerge — I, 496, 500TARIGLANMAK: ekin sahibi olmak — Il, 269TARIGLIG: ek!n bulunan yer, ambar — I, 496 § tar ıglıg ev; buğdaylı ev — I, 501TARIGLIG: yer ambar — I, 496, 501TARIGLIK: ambar — I, 503TARIKMAK: daralmak — II, 115TARILMAK: (bir nesne, ötekisi içine) da ğılmak, yayılmak; ayrtlmak — I, 15; II, 126. 209; III, 6TARILMAK: ekilmek — II, 126 tarım tekinlere ve Afrasyab soyundan olan hatunlara ve bunlar ın çocuklarına karşı söylenen bir kelime, Hakanlı hanları oğullarından başkasına söylenmez — I, 396 § altun ta rım; büyük kadınların ungunu — I, 396TARIM: göllere, kumluklara dökülen çay kollar ı — I, 396TARIMAK: (ekin) ekmek — III, 262TARIMLAMAK: ırmağı bir adadan öbür adaya atlamak suretiyle geçmek — III, 341TARIMSINMAK: ekin eker görünmek — II, 259TARINMAK: yalnız başına ekmek; ekin eker görünmek II, 145, 159TARIRKU: otları birbirine karışmamı; olan yer, otu az yer — I, 489TARITGAN: ekincilik eden — I, 514; II, 319TARITGU: (ekin) ekecek — II, 321TARITIGLI: çiftçllik etmek üzere olan — II, 320TARITIGLIK: çiftçllik yapmak hakkı olan — II, 320TARITIGSAK: çiftçiliğe düşkün olan — II, 319TARITMAK: eklncilik etmek, ektirmek — I, 514TARKA: koruk- I, 427 bkz. talkaTARMAK: dağıtmak, yaymak, ayırmak — I, 399; III, 180, 260 bkz. taramakTARMAK: yırtıcı hayvanların pençesi. I, 467TARMAKLANMAK: kol kol kuş pençesi glbl akın etmek; pençe sahibi olmak (ku ş); kol kol olmak (su) — II, 274 bkz. tarmutlanmakTARMAMAK: tirmalamak — II, 364TARMAŞMAK: tirmalaşmak, birlikte kaşınmak — II, 207 bkz. tırmaşmakTARMATMAK: tırmalatmak — II, 349, 364TARMAZ: ; en hıyarı — I, 457 bkz. turmuzTARMUT: dağların tepelerl, derelerl, I, 451TARMUTLANMAK: (su) kollara ayrılmak — II, 270 bkz. tarmaklanmakTARTAR: kumruya benzer bir kuş — I, 485TARTIG: yük ipi, denk sargısı; blr iş çıkması üzerine hakanın adamlarını çağırması — I, 462TARTIGÇI: davetçi — I, 462TARTILMAK: tartılmak; gerllemek ve çekilmek — II. 229, 237TARTIN: ylyecek, başka bir yerden getirilen zahire — I, 435; III, 426TARTINMAK: 6zlemek; acınmak; götürür görünmek, II, 240TARTIŞMAK: tartışmak, taıtmada yardım etmek; germekte yardım etmek; birblrinl cezbetmekte ve çekmekte ve kurmakta yardımetmek; sızlamak, I, 230; II, 205; III, 255TARTMAK: tartmak; cezbetmek; çekmek, uzatmak, germek; getirmek, almak, ç ıkarmak, III, 426TARUMAK: daralmak — III, 261 262TARUNMAK: canı sıkılmak, usannnak, sıkılmak — II, 145TARUS: evin çatısı — I, 366; II, 105TARUSLAMAK: çatı yapmak, III, 332TARUTMAK: darla; tırmak — II, 302 —TAS: her nesnenin kötüsü, bayağısı, I, 329TASAL: çevgen oyununda çlzilmlş sınır — I, 392 bkz. talasTASGAMAK: tokatlamak — III, 287, 288TASGAŞMAK: tokatlaşmak; tokatlamakta yardım ve yarış etmek, II, 220 bkz. yasgaşmakTASGATMAK: tokatlatmak, II, 338TAŞ: taş, kaya, I, 135, 163, 254, 256, 276, 517; II, 7, 14, 23, 129, 133. 184, 234; III, 58, 152, 187, 280. 282 286, 372, 375. 426 435, 447, 448TAŞ: dış, taşra, gurbet; geniş açıklık; yazı; yabancı yer — I, 91, 435; II, 74; III, 152TAŞAK: erkeklik aygıtı. I, 380, 438; III, 267TAŞAKLIG: taşaklı — I, 497TAŞGURN: -ıak taşayazmak, II, 178, 201TAŞIKMAK: dışarı çıkmak — II, 116 bkz. çıkmak, tışıkmakTAŞIRKAN: közlüg patlak gözlü, lokma gözlü — I, 521TAŞIRMAK: tafirmak — I, 521TAŞITGAN: daima taşıtan, taşınan — I, 514TAŞITMAK: taşitmak — II, 307TAŞLAMAK: taşlamak; gurbete gitmek, dışarılıklı olmak, III, 294TAŞLATMAK: taşlatmak; taşraya yollamak. II, 343TAŞMAK: taşmak — II, 12TAŞRA: dışarı — I, 424TAŞUG: taşınabilen mal, eşya, menkul mal — I, 411TAŞUMAK: taşımak; çıkarıp atmak, kovmak — I, 102; III, 266TAŞURGAN: daima ta; ıran — I, 518TAŞURMAK: taşırmak, II, 78TAŞUTMAK: taşitmak — I, 210TAT: tat, yabancı; müslüman olmayan; üygur, Farslı, Acem, Farsça konuşan — I, 36, 349, 454, 483, 486; II, 3, 216, 280, 281, 294TAT: kılıç ve benzeri şeylerin üzerine çöken pas — II, 281 bkz. tutTATA: on adımdan görülebilecek yer parças ı, III, 220 bkz. tadaTATGANMAK: tatlı bulmak, tat almak — II, 241TATIG: tat, lezzet — I, 408TATIGLANMAK: tatlanmak — II, 265TATIGLIG: tatlı — I, 495, 496TATIGMAK: tat, lezzet — I, 408TATIGSAMAK: canı tatlı istemek, I, 279; III, 332, 333TATIG: talıg tat, lezzet, I, 408TATIKMAK: Tatlaşmak; Farslaşmak — II, 116, 281TATIKMAK: paslannnak — II, 281 bkz. tutukmakTATILMAK: tadılmak, tadına bakılmak, II, 120TATIMAK: tat vermek — III, 257TATINDI: süt bol süt — I, 449TATINMAK: tadar görünnnek — II, 158TATIRGA: tirşe denen sepilenmiş beyaz deri — I, 489TATIRLIG: yer toprağı düz ve sert olan yer, bozkır, I, 494TATIR: yer kıraç yer, I, 361 tatıtmak tadılmak, tadına tesir etmek, tat vermek, II, 299TATLAMAK: Fars, ve Farslı saymak — III, 293TATLAŞMAK: Farsça veya üygurca konuşmak, II, 206, 207ıTATLIG: tatlı — I, 45, 529; III, 178, 194TATRUŞMAK: birbirine tattırmak — II, 217TAT: Tavgaç üygur ve Çinli; Farslı ve Türk — I, 454; II, 280TATURGAN: daima tattıran — I, 515, 516; II, 74TATURMAK: tattırmak — II, 73; III, 186TAVAR: mal, davar — I, 79, 234, 235, 238, 264, 265, 300. 303, 362; III, 310, 334, 338, 419, 420, 445, 447 bkz. tavarTAVUŞ: duygu ve kımıldanma — III, 165 bkz. tavış, tavufTAVAR: mal, mülk, eşya — I, 22. 79, 86, 114, 189, 210, 238, 255, 261, 264, 284, 291, 295, 362, 411, 498, 514; II, 17, 19, 29, 50, 55. 58, 61, 81, 87, 89. 93, 101, 112, 113, 121, 125, 136, 153, 154, 155, 156, 158. 183 189, 224, 237, 249, 250, 253, 295, 296, 297, 3TAVARLIG: mallı, mal sahibi. I, 495TAVARLUK: mal konan yer, hazine. I, 503TAVARSAK: mal sever — II, 56TAVGAÇ: edi Araplar'ın "Âd ulusunun izeri" dedikleri büyük ve eski yap ılara verilen ad — I, 454TAVGAÇLARMAK: Maçinli saymak — III, 350TAVGAÇLANMAK: Maçin halkı kılığına girmek II, 271TAVGAÇ: yudası susam çiçeğinin (urfağının) yaprağına benzer yaprakları bulunup ilaç için kullan ılan birAĞAÇ —: I, 454TAVILGUÇ: tabarhun; innap dediklerl meyve; k ızıl ağaç; bakam ağacı; tarhun denen sebze; kızıl söğüt, I, 488, 489 bkz. tavılkuTAVILKU: tabarhun — I, 489 bkz. tavılguçTAVIŞ: duygu ve kımıldanma. III, 165 bkz. tavuş, tavuşTAVIŞGAN: tavşan — I, 513, 525TAVIŞGANLAŞMAK: öndül olarak tavşan koyup yarış (bahis) etmek — II, 226TAVIŞGAN: yılı Türkler'in on ikili yıllarından biri. I, 346, 513TAVMAK: tasarruf etmek, I, 519TAVRAK: çabuk, acele, kıvrak, çalışkan, çabukluk — I, 156, 468, 520; III, 46, 69, 258 bkz. tafrakTAVRAMAK: davranmak; büyümek, kuvyetlenmek, I, 103; III, 41, 279 bkz. tuvramakTAVRAN: şalvar uçkuru ve sapan kolu yapmak için örülmü ş ip, I, 436TAVRANMAK: davranmak — II, 240TAVRATASI: davrandıracak — II, 362 § tavratası yer; davrandıracak yer — II, 362TAVRATGAN: daima acele ettiren, daima davrand ıran — II, 360TAVRATGU: davranılacak. II, 362 § tavratgu ogur; davran ılacak zaman — II, 362TAVRATGUÇI: acele ettiren, davrandıran. II, 360TAVRATIGLI: acele ettiren ve işe başlatmak üzere olan — II, 361TAVRATIGLIK: davrandırma, acele ettirme hakkı olan, II, 361TAVRATIGSAK: acele ettirmek, davrandırmak isteyen II, 360, 361TAVRATIGSI: davrandırına, acele ettirme hakkı olan. II, 361TAVRATIŞMAK: ivmekte ve yürüyüşte yarış etmek, II, 363TAVRATMA: davrandırrria. II, 360TAVRATMAK: acele etmek, acele ettirmek, davrand ırmak; (ip) eğirmek — II, 330, 335, 336, 360 tavratmış kıvratılmış. II, 362 § tavratmış yıp; kıvratılmış ip, II, 362TAVRATTAÇI: acele ettiren, davrandıran — II, 360TAVUŞ: duygu ve kımıldanma — I, 367 bkz. tavuş, tavışTAVUŞLAMAK: kımıldanma, duyu ve hareket belirtmek III, 335TAY: tay, I, 206, 207, 313; III, 71, 158TAYAGU: taş ve tezek parçası — III, 174TAYAK: dayak, dayangaç — I, 417; III, 166TAYAKLANMAK: dayak, baston sahibi olan III, 197 , 198TAYAMAK: dayak koymak, dayak dikmek, dayamak, III, 274TAYANMAK: dayanmak, III, 161, 190, 191, 380TAYAÑU: mabeyinci, perdeci — III, 380TAYGAN: tazı, av köpeği. I, 421; II, 15, 343; III, 174, 175TAYIG: kaygın — III, 165TAYIŞMAK: kaymakta yarış etmek — III, 188TAYITMAK: kaydırmak — II, 325, 326 bkz. tayturmakTAYLAÑ: er ince, kibar, güzel, boylu boslu, rengi parlak, elbisesi temiz adam (en çok gençlerde kullanılır) — III, 386 bkz. tayuk § taylañ yigit; dalyan (daylan) gibi genç, III, 386TAYMAK: kaymak — III, 166, 243, 244TAYTURMAK: kaydırmak, 2iyındırmak — III, 192 bkz. tayıtmakTAYUK: er ince, kibar genç — III, 166 bkz. taylañTAYUKLANMAK: dayılanmak, kibarlanmak. III, 197, 198TAZ: kel, daz, boynuzsuz, bitkisiz, çorak — I, 26, 313; II, 41, 52; III, 148, 149 § taz koy; kel koyun, boynuzsuz koyun, III, 148 § taz yer; bitkisi az olan çorak yer, kel toprak — III, 148TAZARMAK: kelle; mek — II, 77 bkz. tazgarmak, tazg ırmakTAZ: at alacalı at — III, 148TAZGARMAK: kelleşmek, dazlaşmak, II, 178 bkz. tazarmak, tazgırmakTAZGIRMAK: dazlaşmak, kelle; mek — II, 178 bkz. tazarmak, tazgarmakTAZLAMAK: birine kel demek, birini kel saymak. III, 293TEBIZ: çorak yer; haset eden — I, 19, 365; II, 208TEBIZLIK(G): çekememezlik, haset — I, 506TEF: dek, al, hile — I, 332 bkz. tevTEFÇITMEK: sıkıca geçmeli olarak diktlrmek — II, 329 bkz. tevçimekTEGDEG: sebep, I, 160 bkz. tıldagTEGDI: ziyaretçi. III, 230 bkz. tekiTEGILMEK: şaşıla; mak, tek gözlü olmak, II, 130TEGIN: değin I, 349TEGINMEK: bir büyük adamın yanına gelmek veya oradan gitmek. II, 143TEGIÑ: tekin, samur — III, 370TEGIR: değer, kıymet — I, 352; II, 82TEGIRME: çörek, değirmen taşı, para gibi değirmi olan her nesne — I, 490TEGIRMEK: yaklaştırmak — II, 148TEGIRMEK: deve üzerine ikl taraflı atılarak içerisine binilen sepetle, sepete benzer nesne — I, 506 bkz. ügürmekTEGIRMEN: değirmen, değirmen taşı — I, 369; II, 128; III, 266. 267, 282, 355TEGIŞ: değişme. I, 368TEGIŞMEK: muhakeme olmak; (bir yere) değmek; dürüm dürüşmek. II, 105, 106TEGME: değme, her, her bir, türlü türlü — I, 157, 241, 296, 433, 434, 437, 523; II, 156, 285; III, 26 tegmek değmek, dokunmak, ermek, erişmek, varmak, yakalamak, dü; mek; hücum etmek — I, 48, 104, 167, 319, 363, 375, 410, 429, 471, 472, 522; II, 19, 20, 91 , 129; III, 44, 4TEGRE: etraf, çevre, daire, değre, I, 310, 421, 424; II, 13, 45, 137; III, 285, 401, 422TEGREK(G): herhangi bir şeyin halkası, değresi — I, 477TEGÜ: kadar, dek, III, 237TEGÜL: değil. I, 329, 393; II, 57, 68; III, 153 bkz. dag, dag ol, dagTEGÜRGEN: daima degiren, eriştiren . I, 522TEGÜRMEK: eriştirmek, dokundurmak, değirmek — I, 207, 335, 376; II, 84; III, 134, 158TEJIK: Tacık, Farslı — I, 387TEJIKLEMEK: Farslı saymak, Farslılığa nispet etmek, III, 340TEK: tek, sadece, bir şey dilemeyerek; gibi, benzetme edat ı, I, 334, 353, 354, 490, 497; III, 155TEKE: teke, boynuzundan yay yapılan' erkek geyik — III, 102, 228 § teke sakal; teke sakall ı, köse adam — III, 228TEKI: ziyaretçi — III, 230 bkz. tegdiTEKIŞ: her şeyin sonu, bitimi. I, 368TEKNE: tekne — I, 434TEKŞÜT: değişit, karşılık, bedel — I, 451TEK: turmak susmak — I, 334TEKÜZ: atın alnındaki akıtma, I, 507 bkz. tüküzTEKÜZLIG: akıtmalı. I, 507TELGEMEK: sıkmak, can sıkmak, III, 291TELGENMEK: kızmak, içlenmek — II, 242TELIK: delik — I, 388TELIM: çok, pek çok, bol, fazla, daima, hep, pek — I, 44, 73, 110, 132, 156, 157, 166, 167, 200, 235, 249, 255, 397, 427, 467, 514, 515, 520, 521, 522, 523; II, 38, 179, 241, 260, 315, 342; III, 20, 52, 159, 194, 297, 311, 323, 404TELINMEK: delinmek — II, 147, 148TELIŞMEK: delmekte yardırn ve yarış etmek, II, 108TELMEK: delmek; sıirüye katmak — II, 22TELMIRMEK: sağa sola bakınmak (bir şey istemek için). II, 179, 180TELTÜRMEK: deldirmek. II, 174, 175TELÜ: deli, çılgın III, 156, 232 bkz. telveTELVE: deli, I, 426 bkz. telüTEM: tırkaz — I, 337TEMEN: büyük iğne, çuvaldız, I, 402; III, 35, 367 bkz. tümen § temen yiñne; büyük i ğne, çuvaldız — I, 402 § temen yigne; büyük igne, çuvald ız, III, 35TEMLEMEK: tırkazlamak — I, 337TEMREGÜ: temregi — I, 491TEMÜR: demir. I, 42, 187, 361, 520; II, II, 21; III, 253TEMIIRÇI: demirci — III, 268TEMÜRGEN: ok temreni . I, 522 bkz. temürkenTEMÜR: kazñuk kutup yıldızı; demir kazık — III, 383 bkz. temür kazuk (kazuñuk)TEMÜR: kazuk kutup yıldızı; demir kazık, III, 40 bkz. temür kazñukTEMÜRKEN: ok tenıreni — I, 522 bkz. temürgenTEMÜRLÜG: demir sahibi — I, 506TEMÜRLÜK: demir eritllen ve süzülen yer — I, 506TEN: vücut — II, 307TENÇMEK: ısırmak, kötüleşmek, yoksullaşmak — II, 281; III, 303 bkz. yençimek, yunç ımakTENE: tane; susam, mışmiş gibi şeyler — III, 44, 236TENRIMEK: uyuyamamaktan baş dönmek, III, 282TEÑĞ: imkân, fırsat, sıra — II, 103; III, 355 terig göl, batakl ık — I, 528TEÑ: denk, ögür, akran — III, 355 § teñTUŞ: denk, eş, küfüv — III, 355TEÑEK: hava — III, 366TEÑELGÜÇ: dölengeç kuşu — III, 388 bkz. terigelgünTEÑELGÜN: dölengeç kuşu — III, 388 bkz. teñelgüçTEÑERMEK: iki şeyi birbirine denklemek, denkle ştirmek — III, 398TEÑEŞMEK: denkleşmek, ikl şey birbirine denk olmak III, 393TEÑIL: ön ayakları çizgili — III, 366TEÑIRGEN: Tanrıya tapınan bilgin. III, 389 bkz. TeñrigenTEÑITMEK: havaya doğru yükseltmek — III, 396 bkz. tüñitmekTEÑIZ: deniz — I, 100; II, 45; III, 136, 363, 370TEÑLEMEK: Iki şeyi birblrine denklemek, denk etmek, denkle ştirmek. I, 427, III, 403TEÑLENMEK: işi düşünmek, çare düşünmek — III, 400TEÑLEŞMEK: iki şey birbirine denkle; mek, III, 398TEÑMEK: havalanmak, havaya yükşelmek, göz-den kaybolmak, III, 390TEÑRI: gök, sema — III, 377TEÑRI: büyük bir dağ, büyük bir ağaç gibi göze ulu görünen Her şey — III, 377TEÑRI: Tanrı. I, 53, 68, 150, 171, 206. 212, 225, 266, 280, 300, 301, 304, 373, 416, 461, 472, 475; II, 3, 77, 140, 152, 160, 161, 162, 167, 169, 173, 179, 185, 192, 200, 201, 288, 294, 303, 315, 316, 324, 325, 347, 356, III, 52, 53, 84, 95, 137, 271, 273, 290, 34TEÑRIGEN: Tanrı'ya tapınan bilgin, bilgin kimse — III, 377, 389 bkz. TeñirgenTEÑRIGERÜ: Tanrı'ya doğru, Tanrı'ya yönelerek, III, 251 bkz. TeñrikeriTEÑRIKERI: Tanrı'ya doğru, Tanrı'ya yônelerek. III, 251 bkz. TeñrigerüTEÑTÜRMEK: elindekini havaya doğru saldırmak, yükseltmek, III, 397TEÑÜÇ: saçayağı gibi yarım arşın yüksekliğinde olan her şey — III, 381TEÑÜRMEK: havaya doğru yükselip kaybolmak, yükselen bir ; eyl sal ıvermek. III, 392TEPIK: tepiş, tepme — I, 27, 386TEPILMEK: tepilmek — II, 119TEPINMEK: tepmek, bir şeyi ayakla kımıldatmak — II, 140TEPIŞMEK: tepişmek, II, 87, 113TEPLEŞMEK: bir işe razı olmak, uzlaşmak — II, 206 bkz. taplaşmakTEPMEK: dövmek, vurmak, tepmek, I, 27, 178, 386, 526; II, 3, 33, 113TEPREMEK: tepremek, kımıldamak III, 277TEPRENMEK: teprenmek, II, 240TEPREŞMEK: oynamak, tepreşmek, kaynaşmak — I, 88; II, 204TEPRETESI: tepretilecek. II, 362 § tepretesi yer; tepretilecek yer — II, 362TEPRETGEN: çok tepreten — II, 360TEPRETGÜ: tepretilecek, II, 362 § tepretgü ogurTEPRETGÜÇI: tepreten, II, 360TEPRETİGLIK: tepretme hakkı olan — II, 361TEPRETIGSEK: tepretmek dlleğinde olan — II, 360. 361TEPRETIGSI: tepretmek hakkı olan ve tepretmekte acele eden — II, 362TEPRETIŞMEK: tepretmekte yardım ve yarış etmek — II, 363TEPRETME: teprendirme. II, 360TEPRETMEK: tepretmek, teprendirmek, kımıldatmak, saldırmak; (yalnız deve için) sıçratmak, II, 329, 330, 360TEPRETMIŞ: tepretilmiş, II, 362 § tepretmiş neñTEPRETTECI: tepreten — II, 360TEPSEMEK: haset etmek, günülemek, çekememek — I, 463; III, 283 bkz. tepzemekTEPSETMEK: haset ettirmek — II, 336 bkz. tepzetmekTEPÜK: kurşun eritilerek iğ ağırşağı şeklinde dökülür, üzerine keçi kılı veya başka bir şey sarılır,ÇOCUKLAR: bunu teperek oynarlar — I, 386TEPZEMEK: haset etmek, günülemek, çekememek, I, 19; III, 283 bkz. tepsemekTEPZEŞMEK: hasetleşmek — II, 206 tepzetmek haset ettirnşek, II, 335, 336, bkz. tepsetmekTER: ter, I, 181, 322, 466; 11. 96, 273, 279, 303, 336; III, 148, 196TER: ücret, çalışana verilen para — III, 148, 212TER: atmak beden teri dışarı atrnak — II, 303TERITMEK: teri ötmekTER: bolmak terlemek, utanmak, mahcup olmak — I, 322TERÇI: ücretle çalışan, ırgat — I, 417; III, 148TERGÜŞI: deren, toplayan — II, 51TERI: deri, I, 70, 165, 306; II, 149, 229, 231, 303, 354; III, 188, 190, 221, 244, 392TERIGSEK: dermeyi, toplamayı dileyen — II, 55TERINÇEK: iki parçadan yapılan kadın carı — I, 510TERIÑ: (yalnız su için) engin, geniş, derin, her derin ve çok şey — III, 370TERINGÜKLENMEK: (su) derlnlemek, ; oğalmak — III, 411TERI: ötmek ter derlden geçmek, II, 303 bkz. ter atmak, teritmekTERITMEK: terlemek — II, 303, 304 bkz. ter atmak, teri ötmekTERK: tez, çabuk, I, 350, 441 bkz. terkinTERKEN: egemen, hükümdar, mellk; vilâyet üzerine vali olan kimseye kar şı hakanlann aytası; "kendisine itaat edilen" anlam ına I, 376, 441, 442; 11. 209TERKIN: toplu olan, toplanmiş olan her şey — I. 442, 443; II, 209TERKIN: tez, çabuk, I, 441 bkz. terkTERK: kelmek tez gelmek — I, 350TERK: kılmak çabuk olmak — I, 350TERKLEMEK: ivmek, acele etmek — III, 445TERLEMEK: terlemek; kaşağılamak, gebrelemek, silmek — III, 293TERLENMEK: terlemek, II, 242, 254TERLETMEK: terletmek — II, 342TERLIK: teri çekmek için eğerln veya palanın altına konulan keçe — I, 476TERÑEK: su sızıntısı, su blrikintisi; kaynak, II, 291, 328 bkz. terñükTERÑÜK: kaynak — II, 6 bkz. terñekTERS: güç olan her nesne — I, 348TERSINMEK: terslemek, kızmak; (yara kapandıktan sonra) azmak — II, 240, 241TERS: ters urmak her yanından, her yanına vurmak — I, 348TES: obanma edatı — I, 328 § tesdegirme; des- değirmi — I, 328TEŞIK: obur, karnı dolduğu halde gözü dolmayan kişi — I, 387 bkz. teşüklemekTEŞILMEK: yarılmak, değilmek II, 127, 128TEŞRÜM: eğrilmiş ip yumağı — I, 485 bkz. tüşrümTEŞÜK: taşagı yarık; deşik, yarık, I, 387TEŞÜKLEMEK: obur, aç gözlü saymak, III, 340 bkz. te şikTETIK: akıllL III, 33 bkz. teytikTETRÜ: her şeyin tersine dönüşü — I, 420TETRÜLMEK: çevrilmek, ters olmak, kötü olmak, kötüle şmek — II, 229, 230TEVE: deve — III, 139 bkz. deve, devey, tevey, teve, tevey, tevi, tevi, tiviTEVEY: deve — III, 314, 342, 447 bkz. deve, devey, teve, tevey, tevi, tevi, tiviTEV: al, hile, aldatma, I, 332 bkz. tefTEVÇIMEK: oyulkamak, seyrekçe dikmek — III, 276 bkz. tefçitmekTEVE: deve — II, 181 bkz. deve, devey, teve, tevey, tevey, tevl, tevi, tiviTEVEY: deve, I, 31; II, 84, 195, 206, 217, 255, 256, 329, 351; III, 49, 60, 67, 113, 136, 140, 168, 186, 200, 225, 309 bkz. deve, devey teve, tevey, teve, tevi, tevi, tiviTEVGEN: her zaman 0126^I, 401TEVI: deve — 1. 127, 385, 485; II, 21, 75, 246, 252, 338; III, 139, 277. 287 bkz. deve, devey, teve, tevey, teve, tevey, tevi, tiviTEVINMEK: tasalanmak, utanmak, sıkılmak, II, 147TEVIŞMEK: şişe et dizmekte yardım ve yarış etmek — II, 102 bkz. tüvi; mekTEVLÜG: alcı, aldatıcı — I, 477; III, 33 bkz. tevlükTEVLÜGLENMEK: kendini hileci saymak, hileci olmak, II, 277 bkz. tevlüklenmekTEVLÜK: alcı, hileci, aldatıcı, III, 33 bkz; tevlügTEVLÜKLENMEK: kendini hileci saymak, hileci olmak, II, 277 bkz. tevlüglenmekTEVMEK: eti şişe saplamak, dizmek. I, 401; II, 15TEVSI: tepsi, sofra — I, 423; III, 50TEVŞELMEK: ufalanmak; karışmak. II, 235, 236 bkz. tevşülmekTEVŞEMEK: karı; mak, dolaşmak (ip), III, 286TEVŞETMEK: karıştırmak, dolaştırmak (ip); birinin terini burçaklat ıncaya kadar yormak, II, 336TEVŞINMEK: çalışmak, çırpınmak. II, 241 bkz. tevşünmekTEVŞÜLMEK: karışmak — II, 236 bkz. tevşelmekTEVŞÜNMEK: çalışmak, çırpınmak — II, 241 bkz. tevşinmekTEVÜRGEN: her zaman çeviren — I, 521 § evürgen tevilrgen; her zaman evirlp çeviren — I, 521TEVÜRMEK: çevirmek — II, 82 § evürdi tevürdi; evirip çevirdi, alt üst etti; tasarruf etti — II, 81TEYITILMEK: akıllanmak, zekile; mek — II, 121TEYTIK: akıllı, zeki — III, 33 bkz. tetikTEZEK: tezek, at gübresi — I, 386TEZEKLEMEK: pislemek. III, 340TEZGEK: (er) işten ve işe benzer şeylerden kaçan, çekingen — II, 289 bkz. tezikTEZGI: düşman gelmesi yüzünden halk arasında olan ürkuntü, panik — I, 429 bkz. tezikTEZGI: bolmak düşman gelmesi yüzünden ürküntü meydana gelmek, I, 429TEZGINÇ: dağ dönemeci, dağ büklümü — III, 387 bkz. yörgençTEZGINÇ: yol büküntülü, kıvrımlı yol- III, 387TEZGINMEK: dönmek, tavaf etmek; çevrilmek — II, 241, 255, 303, 312TEZIK: halk arasında ürküntü, panik, I, 387 bkz. tezgiTEZIK: (kişi) işten kaçan kimse — I, 387 bkz. tezgekTEZINMEK: kaçar görünmek. II, 146TEZIŞMEK: blrbirinden kaçışmak, II, 99TEZITMEK: kaçırmak, II, 305TEZMEK: kaçmak, tezlkrnek — II, 8TEGIN: aslında "köle" anlamına; sonraları hakan okullarına verilen ungun — I, 355, 357, 413; III, 368 bkz. tigin § kümüş tegin; rengi gümüş gibi saf köle — I, 413 § alp tegin; yi ğit köle I, 413 § kutlug tegin; uğurlu köle. I, 413TEGIT: tegin kelimesinin çoğul şekli. I, 355, 356TEMEK: demek, söylemek — I, 43, 74, 79, 87, 127, 178, 403; II, 287; III, 214, 215, 233. 245, 247, 259 bkz. timekTEMIN: demin — I, 409TERGELIR: dermek, toplamak üzere o1an — II, 67TERGEŞMEK: arka arkaya gelerek derleşmek — II, 206 bkz. tirkeşmekTERGI: sofra, I, 429; II, 54 bkz. tergüTERGÜ: sofra üzerindeki çeşitli yemek; s ıra, dizi — I, 428 bkz. tergiTERIG: derme, derl{; dernek, derge, I, 388; II, 41 bkz. tirikTERILGEN: her zaman derilen, toplanan — I, 521, 523TERILMEK: derilmek, toplanmak — II, 127; III, 6TERIMSINMEK: derer gibi görünmek — II, 261TERINMEK: kendisine dermek, II, 146TERIŞMEK: toplanmak, toplamakta ve dermekte yard ım ve yarış etmek — I, 107; II, 95, 96TERKEK: bohça — II, 21TERMEK: dermek, toplamak — II, 39, 44, 62, 66, 83; III, 181TERNEK: dernek, işlerini konuşmak için ulusun toplandığı yer — I, 477TETÜRMEK: söyletmek, dedirtmek. III, 186TEVI: deve — I, 389, 499 bkz. deve, devey, teve, tevey, teve, tevey, tevi, tiviTIDIŞ: engellik, engel oluş — I, 407TIDIGLIG: neñ kendisine varılması yasak edilmiş nesne — I, 496TIDIGMAK: bir şeyden alıkoyma, engel o1ma — I, 373TIDILMAK: kaçınmak, çekinmek, alıkoymak, engel olmek — II, 126 bkz. t ıdınmakTIDIN: vakit bildiren bir kelime — III, 171TIDINDI: nerig esirgenen, yasak edilen şey — I, 449TIDINMAK: kaçınmak, esirgenmek, yasak edilmek I, 449; II, 144, 145 bkz. t ıdılmakTIDIŞMAK: engel olmakta, alıkoymakta yarış etmek — II, 93TIDLINMAK: kaçınmak, tıyınmak; söz söylerken duraklamak. II, 242TIDMAK: geri koymak, men etmek — II, 292; III, 244, 439 bkz. t ıtmak, tıymakTIG: al ile doru arası at rengi, konur al — III, 127TIGDAMAK: diğrek, sert, katı olmak III, 278 bkz. tıgramak, yavramakTIGMAK: eğmek; değmek; bir yere değerek keskinliği gitmek, körleşmek I, 307; II, 14, 83; III, 231 bkz. tagılmak, tigmekTIGRAK: yılmaz; yiğit, bahadır — I, 468; II, 212TIGRAK: elçi, haberci, postacı — III, 65TIGRAKLANMAK: yiğitlik göstermek, yiğitlenmek — II, 274TIGRAMAK: diğrek, katı, sert olmak — III, 277, 278 bkz. tıgdamak, yavramakTIGRAŞMAK: gürbüzleşnıek, bahadırlaşmak. II, 212TIGRATMAK: sıkıştırmak; becerikli, tıgrak yapmak, II, 330TIKILAMAK: tık diye ses vermek — III, 326 bkz. tiki, tikilemekTIKITMAK: tıkılmak, sıkışmak, II, 129TIKINMAK: teperek tıkmak, doldurmak, fazla yemek — II, 147TIKIŞMAK: tikılmak, sıkı; mak — II, 104TIKITMAK: tıktırmak, sıkı; tırmak — II, 308TIKMA: (üzüm) sıkışık, birbirine girmiş (üzürn) — II, 16TIKMAK: tıkmak, doldurmak — II, 16TIKTURMAK: tıktırmak, bastırmak — II, 174TIL: dil, söz, lûgat — I, 107, 335, 336, 429; II, 20; III, 43, 133, 134, 161TIL: durumunu öğrenmek için düşmandan yakalanan tutsak, çaşıt, casus — I, 336; III, 134TILAK: kadının kadınlık aygıtı, avret yeri, I, 335, 411TILDAG: bahane, I, 160, 462 bkz. tegdegTILIKMAK: konuşmak, haber vermek; dile düşmek — II, 116, 117TILKATMAK: işi geciktirmek; yükü çarpitmak, çarp ık yapmak; yükle ip arasına ağaç parçası koyarak yükü düzeltmek için büktürmek. II, 339 bkz. talk ıtmakTILLIG: dilli — III, 313TIL: tegürmek dil uzatmak, söz dökundurmak, dille (sözle) incitmek. I, 336TIL: tutmak düşmanın durumunu öğrenmek üzere blr adam yakalamak — I, 336; III, 134TIN: ruh, nefes, soluk — I, 164, 177. 179 192, 249, 339; II, 118, 283 bkz. t ınıgTIN: dinmiş; haylaz, işslz; tembelleşmiş, harın- lafmış III, 138TINÇAMAK: bozulmak, çürümek, III, 303 bkz. tançamak, tançgamak, tanç ımak, tınçımak, tunçımakTINÇIMAK: bozulmak, çürümek, III, 276, 303 bkz. tançamak, tançgamak, tanç ımak, tınçamak, tunçımakTINDURMAK: rahatettirmek, dinlendirmek, 11, 176TINIG: nefes alma, soluk alma — II, 40 bkz. t ınTINILMAK: dinlenilmek, rahat edilmek. II, 130, 131TINMA: susma — II, 28TINMAK: dinlenmek, solumak, nefes almak; dinmek, sonu gelmek, I, 206, 207, 529; II. 28, 40, 176, 204, 316; III, 158 tınTIIT: sus — II, 28TIÑILAMAK: agır bir şey yere düşerek ses vermek, III, 404 bkz. tiñilemekTIÑLAMAK: dinlemek — III, 403 bkz. tlñlemekTIÑLAŞMAK: dinlemekte yarış etmek — III, 398TIÑLATMAK: dinletmek-II, 359TIRMALMAK: tırmalamak II, 230TIRMAŞMAK: tırmaşmak, kaşınmak — II, 207 bkz. tarmaşmakTIRÑAK: tırnak. I, 134, 177; III, 382TIRT: tekrarlanarak "cart" diye ses vermek — I, 341TIŞ: diş, I, 464; II, 20, 97, 110, III, 209, 311, 334; III, 25, 73, 125, 216, 254, 270, 272, 280, 283, 297TIŞ: sapan demiri — III, 125TIŞ: alın akıntisı gözü önüne varıp kulaklarına çıkmayan ve burnuna inmeyen ikisi ortas ı kalan at — III, 125TIŞI: dişi, her hayvanın dişisi; kadın — I, 396, 400, 447, 529; II, 102; III, 6, 178, 224, 229 bkz. ti şi tışıkmak dışarı çıkmak — II, 116 bkz. çıkmak, taşıkmakTIŞI: takagu tavuk — I, 447TIŞLATMAK: dişletmek. II, 343, 344TIT: dağda biten çam fıstığı ağacı, Pinuslarix. III, 120TITILMAK: didilmek II, 120TITIŞMAK: ditmekte yardım etmek, yırtılmak — II, 89 bkz. titişmekTITLANMAK: çamlanmak, çam sahibi olmak — III, 199TITMAK: geri koymak men etmek — II, 292 bkz. tıdmak, tıymakTITMAK: ditmek, ziyadesiyle parçalanmak, II, 292TIYMAK: men etmek — III, 244 bkz. tıdmak, tıtmakTIGIN: aslında "köle" anlamına iken sonra hakan oğullarına verilen ungun — I, 355 , 357, 413; III, 368 bkz. teginTIGMEK: egmek, III, 231 bkz. tagılmak, tıgmakTIGRETMEK: ses çıkartarak, hışıldatarak yürütmek, II, 330, 331 bkz. tikretmekTIKEMEK: dikmege gücü yetmek — I, 117TIKEN: diken — I, 204, 400; II, 215, 280; III, 44 bkz. tikkenTIKI: geceleri işitilen ses, III, 230 bkz. tıkılamak, tikilemekTIKIGLIG: dikilmiş (elbise), I, 509 bkz. tikikligTIKIKLIG: dikilmiş. I, 509 bkz. tikigligTIKILEMEK: ses, hışırtı çıkarmak, III, 326 bkz. tıkılamak, tikiTIKILMEK: dikilmek, (ağaç) dikilmek, bir şeyi dikine koymak, II, 130TIKIM: parça, I, 396 bkz. tikkü, tikü tikirTIKIR: at nalının çıkardığı sesi bildiren bir kelime. I, 361 bkz. tak ır takırTIKIŞMEK: (agaç, elbise) dikmekte yardım etmek, II, 106, 113TIKKEN: diken, I, 401 bkz. tikenTIKKÜ: parça, lokma — III, 229 bkz. tlkim, tiküTIKLINMEK: (ağaç ve benzeri) dikilmek. II, 244TIKLIŞMEK: (ağaç ve benzeri) dikilrnek. II, 207TIKME: (neıiğ) dikilmiş (nesne), I, 433TIKMEK: bir şeyi delmek, dürtmek, sokmak, (ağaç) dikmek, bir şeyi dikey hale getirmek; (diki ş) dikmek. I, 195, 201; II, 20; III, 25, 367 § tikmeginçe; dikilmedikçe — II, 21TIKREMEK: ses vermek; gelişmek, yeti; mek. II, 280TIKREŞMEK: ses vermek; büyüyüp serpilmek. II, 209TIKRETMEK: ses çıkartmak, hışıldatarak yürümek — II, 330, 331 bkz. tigretmekTIKTÜRMEK: (dikiş) diktirmek — II, 174TIKÜ: parça, lokma — III, 229 bkz. tikim, tikküTIKÜÇ: ekmekçilerin ekmek üzerine nak ış yapmak için kullandıkları nesne, kuş yeleği — I, 358TIKÜLEMEK: lokma lokma vermek; rüşvet vermek — III, 326TILDÜRMEK: dildirmek — 11. 176 bkz. tiltürmekTILEK: dilek, I, 412; II, 148; III, 90TILEMEK: dilemek, istemek; beklemek, aramak — I, 21, 36, 51, 126, 252, 459; II, 8, 112, 260, 262; III, 87, 90, 143, 271TILEMSINMEK: diler, ister gibi görünmek — II, 259, 261TILENMEK: aranmak, dilenmek — I, 407; III, 43TILEŞMEK: dilemekte yanş etmek — II, 108TILETMEK: istetmek, diletmek. II, 310TILGE: dilim, uzunlamasına kesilen her şey — I, 429 bkz. tilimTILI: ok temreni üzerine sarılan sırım, III, 233TILIM: dilim. I, 397 bkz. tilgeTILIMSINMEK: dilim yapar görünmek — II, 262TILINMEK: uzunlamasına dilinmek — II, 149TILLŞMEK: dilmekte yardım ve yarış etmek — II, 108TILKI: tilki — II, 343 bkz. tilküTILKÜ: tilki. I, 54, 421, 429; II, 15; III, 5, 175, 244 bkz. tilkiTILKÜLENMEK: tilkilik etmek, yaltaklanmak — III, 202TILMEK: dilmek, uzunluğuna yarmak veya kesmek, II, 23TILTÜRMEK: dildirmek. II, 175 bkz. tildürmekTIM: şarap dolu tulum; şarap satan, III, 136TIMCI: şarap satan, meyhaneci — III, 136TIMEK: demek — III, 231 bkz. temekTIN: yular I, 339; III, 138 § tin tizgin; yular dizgin — I, 339TIÑ: dik- III, 356TIÑILEMEK: ağır bir şey yere düşerek ses vermek — III, 404 bkz. tıñılamak ,TIÑLEMEK: dinlemek . I, 96 bkz. tıñlamakTIÑ: turmak dik durmak — I, 356TIREGÜ: direk, kendisine bir ; ey dayan ılan ve kendisiyle bir şey durdurulan her nesne, direcen ve buna benzer şeyler, I, 447TIREK: direk; kavak — I, 387, 412TIREKLIG: direk sahibi. I, 509TIREKLIK: direklik ağaç yetişen yer, kavaklık; direklik — I, 509, 511TIREMEK: dayak veya direk dikmek — III, 262TIRENMEK: dayanmak; direnmek, çekinmek — II, 14S, 146; III, 233TIREŞMEK: direşmek, çekinmek, diremek, şıkıntidan yürümez olmak (hayvan); çeki şmek — I, 414; II, 95, 96TIRGÜRMEK: diriltmek II, 179, 200, 324; III, 424TIRIG: diri, canlı, yaşayan — I, 14, 62, 386; III, 333 § tirigle; diri iken, hayatta iken. III, 257TIRIK: derme, deriş; dernek, derge — I, 388 bkz. terigTIRILGEN: her zaman yaşayan — I, 523, 524TIRILMEK: dirilmek, yaşamak — I, 14; II, 127, 139, 200, 324; III, 6, 65TIRIÑ: kulağın tınlamasına benzer sesi bildiren kelime. III, 370TIRIÑ: etmek tın etmek — III, 370TIRIÑ: ettürmek tın etmek III, 370TIRKEŞ: yığlışma; kalabalık yüzünden yürümekte güçlük — I, 460 § suv tirke şi; dere kollarının suyunun toplandığı yer — I, 460TIRKEŞMEK: toplanmak, toplaşmak, derleşmek — I, 149, 459; III, 65 bkz. tergeşmekTIRSGEK: göz kapaklarında çıkan sivilce, it dirseği, arpacı — k. III, 424TIRSGEK: dirsek — III, 424TIŞEK: şişek, iki yaşını bitirerek üçüne basmış olan koyun — I, 387TIŞELMEK: bilenmek, di; enmek — II, 128TIŞEMEK: dişemek — III, 266, 267TIŞETMEK: dişetnnek, II, 307TIŞI: dişi, her hayvanın dişisi; kadın — I, 396, 400, 447, 529; II, 102; III, 6, 178, 224. 229 bkz. t ışıTIŞLEMEK: dişlemek, dişle ısırmak — III, 294TIŞLENMEK: dişlenmek; dişenmek, bilenmek II, 244TITIG: (yara, ağrı) acıma, acıyı; — I, 386TITIK: çamur — I, 386, 506; III, 297 § oçakl ıkTITIK: çamur ve çamura benzer ocak yapılacak her nesne — I, 150TITINMEK: dayanmak, direnmek, dik bakmak — II, 144TİTINÜ: bakmak dik, keskin bakmak, II, 144TITIR: dişi deve — I, 361; III, 291TITIŞMEK: ditmekte yardım ve yarış etmek; yırtılmak. II, 89 bkz. tıtışmakTITIZ: tadı hel; le glbi kekremsi olan — I, 365TITIZLIK: kek^elik. I, 506TITMEK: (yara) acımak — I, 386TITMEK: direnmek, karşı koymak; dik bakmak — II, 292TITREŞMEK: titreşmek II, 217, 218TITRÜ: bakmak dik bakmak, keskin gözle bakmak, II, 292; III, 272TIVI: deve, III, 139 bkz. deve, devey, teve, tevey, teve, tevey, tevi, teviTIZ: yüksek yer — II, 344; III, 123 § tar ıg art tiz; Kaşgar'a yakın bir yayla — III, 123TİZ: diz, III, 123TIZGIN: dizgin, I, 339, 424TIZIG: (tizik) sıra, saf, dizi. I, 214, 387TIZILDÜRÜK: çedik ve mest gibi çeylerin ucuna tak ılan pullar — I, 529TIZILMEK: dizilmek — I, 233, 331; II, 127; III, 131TIZIM: dizi — I, 396TIZINMEK: dizinmek. II, 146TIZIŞMEK: dizmekte yardım ve yarış etmek — II, 100TIZLEMEK: dizle ezmek, çiğnemek III, 293, 294TIZLETMEK: dizletmek, dizle teptirmek — II, 342TIZLINMEK: dizilmek — II, 243TIZME: alvarın uçkurluğu, torbanın bağı ve buna benzer nesneler — I, 433TIZMEK: dizmek — II, 9, 31TO: bulamaç gibi pişirllen blr un — III, 207TODUNMAK: doyar gibi görünmek — II, 144 tod toy ku şu — III, 142 bkz. toh, toyTODGURDAÇI: doyuran, doyurucu — II, 256TODGURGAN: her zaman doyuran — I, 517; II, 256 bkz. todurganTODGURÇI: doyuran — II, 256 todgurguluk doyurmak hakk ı olan, II, 256TODGURMAK: doyurmak, bıktırmak — I, 261; II, 76, 176, 177, 255, 324; III, 424 bkz. to ğurmakTODGURMIŞ: doyurulmu; — II, 257TODGURTMAK: doyurtmak. II, 256TODGURUGLI: doyuran — II, 257TODGURUMSINMAK: doyurur görünmek — II, 263 bkz. todgurunmakTODGURUNMAK: doyurur görünmek. II, 202 bkz. todgurums ınmakTODGURUŞMAK: doyurmada yarış etmek — II, 201TODMAK: doymak. I, 32; II, 324; III, 244, 439 bkz. toymakTODURGAN: her zaman doyuran — I, 517; II, 256 bkz. todgurganTODURMAK: doyurmak — II, 76; III, 68 bkz. todgurmakTOG: at ayaklarının kazdıgı çukurlardan çıkan toz, toz, III, 127TOGA: hastalık, iç ağırlIğı. III, 224TOGMAK: doğmak, meydana çıkmak, belirmek; yükselmek, havalanmak, gö ğe ağmak — I, 65, 96, 301, 332, 340, 429, 456; II, 14, 80, 128; III, 183, 194, 247, 282, 333, 378 § kün togs ıg dogu — I, 463TOGRADAÇI: dograyan, dograyıcı. III, 314 bkz. tograguçıTOGRAGAN: daima dograyan — III, 314TOGRAGI: doğrama — III, 317TOGRAGLI: doğramayı düşünen. III, 315TOGRAGLIK: dogramak hakkı olan — III, 315 bkz; tograksıkTOGRAGSAK: dogramak isteyen, III, 314TOGRAGSIK: dogramak hakkı olan — III, 315 bkz. tograglıkTOGRAGU: doğranacak — III, 317TOGRAGUÇI: dograyan, dograyıcı. III, 314 bkz. togradaçıTOGRAK: kavak agacı — I, 468TOGRALMAK: doğranmak, parçalanmak, (ayakta ve dokumada) yar ıklar peyda olmak — II, 230TOGRAMA: dograına. III, 311TOGRAMADAÇI: doğramayıcı. III, 316TOGRAMAGLI: dograyan. III, 316TOGRAMAK: dogramak — I, 125; II, 278; III, 277, 278, 311, 312, 313, 316TOGRAMIŞ: doğranmış, III, 316TOGRANMAK: dograr görünmek. II, 240TOGRAŞMAK: doğramakta yardım etmek, parçalanmak ve yarılmak. II, 211, 212TOGRATMAK: dogratmak, II, 330TOGRIL: yırtıcı ku; lardan bir kuş, bin kaz öldürür, bir tanesini yer; erkek ad ı da olur — I, 482; III, 381TOGRIL: et ve baharatla doldurulan ba ğırsak, bumbar dolması, I, 482TOGRUMAK: doğrulmak, yönelmek. II, 80TOGRUŞMAK: yola duruşmak, yürümekte yariş etmek, II, 212TOGTURMAK: dogurtmak — II, 173 bkz. togurtturmakTOGURMAK: doğurmak — II, 80TOGURTTURMAK: doğurtmak — II, 173 bkz. togturmakTOH: toy kuşu, III, 142 bkz. tod, toyTOK: tok, aç olmayan; saçsız insan; boynuzsuz hayvan, I, 79, 332, 358, 387; III, 239 § tok er; başında Türkler gibi saçı olmayan, Türkler gibi saç bırakmayan — I, 332, 358 § tok yılkı; boynuzsuz hayvan — I, 332TOKILMAK: dövülmek, dokunmak, adam dövülmek I, 21; II, 129 bkz. tokulmakTOKIMAK: (insan) dövmek, (demir) dövmek, vurmak, çarpmak; dokumak; dokunmak; götürmek ve batirmak — I, 12. 21; III, 268TOKIMAK: tokmak, çamaşır tokmaêı — III, 177TOKINMAK: (insan) dövülmek; çarpmak; dövülerek sertle ştirmek; dokunmak — II, 147; III, 12TOKIŞ: savaş, cenk — I, 367; III, 172 bkz. toku şTOKIŞMAK: çarpışmak, harp etmek, I, 359; II, 103; III, 183 bkz. toku şmakTOKITMAK: vurdurmak, dövdürmek; dokutmak, II, 308TOKLI: toklu, altı aylık kuzu — I, 106, 431TOKLUK: tokluk; insanın ba; ı saçsız ve hayvanın başı boynuzsuz olması — I, 469TOKSUN: sayıda doksan — I, 437 bkz. tokuz onTOK: tok bolmak arada geçimsizlik olmak — I, 333TOK: tok etmek taşın taşa vurmasından çıkan ses gibl ses çıkarmak — I, 332TOKU: toka, kemer tokası, III, 226TOKUÇ: çörek — I, 358TOKULAMAK: toka yapmak, III, 325, 326TOKULMAK: dövülmek, dokunmak; adam dövülmek, II, 129 bkz. tok ılmakTOKUM: boğazlanacak, kesilecek hayvan; bo ğazlanan, kesilen hayvanın derisi. I, 396, 472; II, 147 bkz. tugumTOKUNMAK: hayvan kesmek, boğazlanmak — II, 147TOKURKA: ibrik ve benzeri şeylerin emzigi — I, 489 bkz. tütekTOKUŞ: savaş, II, 83 bkz. tokışTOKUŞGAN: her zaman çarpışan, kavgacı — I, 519TOKUŞMAK: vuruşmak, ; arpı; mak, harp etmek — I, 170, 183; 11. 103 bkz. tok ışmakTOKUŞMAK: yayılmak, bulaşmak — III, 74 bkz. yukuşmakTOKUZ: sayıda dokuz — III, 127TOKUZ: on sayıda doksan — I, 437 bkz. toksunTOLARSUK: ayak ökçesi I, 502TOLGAG: kadın küpesi — II, 288TOLGAG: sıkıntı, kulunç ve iç ağrısı — II, 288TOLGAMAK: takınmak, dolamak; ağrı tutmak, iç bulanmak, burulmak. II, 288; III, 289TOLGANMAK: dolanmak, kendine dolamak, içi bulan ıp kusma gelmek — II, 241TOLGAŞMAK: dolaşmak, dolamakta ve bükmek-te yanş etmek, burulmak — II, 220, 221TOLI: gökten yağan dolu — I, 139, 354; III, 233TOLMAK: 811-010^I, 431TOLTURMAK: 00^1-1113^II, 175TOLU: dolu, boş olmayan — I, 100; III, 232, 357TOLUM: silah — I, 183, 215, 359, 397; II, 30TOLUMLANMAK: silahlanmak II, 266TOLUMLUG: silahlı I, 498TOLUN: ayın on dördü, dolun — I, 82, 288, 402; III, 33 § tolun ay; ay ın on dördü. I, 402TOMRUM: yıgaç ağaçtonnruğu üzerinde pabuçla-rın sahtiyan ve gön gibi şeyleri kesilen ağaç kütük — I, 485TOMRUŞMAK: tomruk yapmakta yardım ve yarış etmek — II, 213TOMŞUK: kuş gagası — I, 469TOMURMAK: tomruk yapmak, kesmek — II, 85; III, 69 bkz. yamurmak, yemilrmekTON: elbise — I, 19, 37, 41, 45, 48, 118, 129, 152, 181, 204, 213, 228 , 231, 261, 268, 271, 273, 294, 305, 320, 323, 338, 341, 358, 383, 449, 495, 509, 524; 11. 4, 20, 23, 24, 76, 77, 88, 89, 93, 96, 106, 107, 113, 117, 119, 120, 122, 125, 134, 136, 138, 154, 161, 163, 165, 171, 17TONATMAK: giydirmek, donatmak, II, 312 bkz. ton ıdmakTONIĞMAK: elbise göndermek, donatmak, II, 312 bkz. tonatmakTONLUK: elbiselik — II, 11TOÑ: içi boş olmayan, sonn olan, III, 356TOÑ: (soğuktan) donmuş, don — III, 356TOÑA: bebür, kaplan cinsinden bir hayvan; ki şi adı — III, 368TOÑALAMAK: yiğit ve kuvvetlilerin yaptığı işi yapmak — III, 405TOÑ: kamış halfa, kandıra otu — III, 356TOÑMAK: soğuktan donmak — III, 390, 391TOÑ: tuñ etmek katı blr şey sert blr şey üzerine düşerek ses vermek — — III, 353TOÑUŞMAK: gözlerini dikerek bir şeye saldırmak; bir işi kabulden çekinmek; emreden ki şiye, gözlerlni dikerek, iğrenerek, bakmak — III, 394 bkz. töñü şmekTOÑUZ: domuz — I, 304, 346; II, 343; III, 363, 394 § toñuz merdegi; domuz yavrusu — I, 480TOÑUZ: yılı Türkler'in on ikili yıllarından biri. I, 346; 363TOP: buğday su ile kaynatılır, arpa hamuru ile yoğrularak bir keçeye sarılır, sıcak bir yere bırakılır, eridikten sonra yenir. I, 318TOP: top — I, 318; III, 119 bkz. topıkTOPIK: topuk; top, çevgenle vurulan top, topaç — I, 190, 318, 380; 11. 22, 88, 113; III, 61, 74, 80, 96, 112, 119, 306 bkz. topTOPIK: süñük topuk kemiğinden yapılan yemek, paça — I, 380TOPRAK: toprak, I, 15, 185, 198, 267, 278, 467, 514; II, 305; III, 19, 22, 80, 183, 434 §ag ız toprakTOPRAMAK: kurumak- III, 277TOPRAŞMAK: kuruyup tozlaşmık, toz olayazmak — II, 206TOPRATMAK: (hayvan) yeri kurutasıya dek otunu yemek — II, 330 bkz. töpretmekTOPULGAK: kulunç — I, 502TOPULGAK: yaraya konulan bir ot, topalak otu, Cyperus — I, 502TOPURGAN: ayak basıldıgında tozıyan yumuşak toprak — I, 516 § topurgan yer; ayak bas ıldığında tozıyan yumuşak toprak — I, 516TOPUZ: yük üzerinde durulamayan, üstüne binilemeyen hayvan yükü — I, 365TOR: tuzak, ağ — III, 39, 57, 121TORIG: at doru renkli at — I, 374 bkz. torugTORKU: ipek kumaş — I, 18, 427; III, 72, 380 bkz. turkuTORUG: at rengi, doru renk — I, 373 bkz. tor ıg § tüm torug at; düz, tamamlyle doru at — I, 338TORUM: torum, deve yavrusu, I, 396 § tışı torum; dişi torum — I, 396TORUMLUG: torumlu, I, 498TOSUN: haşarı (atlar içın), tosun tay — II, 30; III, 429TOŞGURMAK: taşarak doldurmak — II, 178; III, 32TOVIL: davul, avda doğan kuşu için çalınan davul, III, 165TOY: ordu kuragı, I, 522; III, 141TOY: ilâç yapılan bir ot — III, 141TOY: çanak yapılan çamur. III, 141 § toy eşiç; toprak tencere — III, 142TOY: toy kuşu, III, 142 bkz. tod , tohTOYIN: toyın, (islâm olmayan Türkler'de) Buda dininin, din ulusu — I, 274; III, 84, 169, 377TOYMAK: doymak, III, 244 bkz. todmakTOZ: toz — I, 296; III, 123, 186 bkz. törTOZ: yaylara sarıtan sırım. III, 123TOZARMAK: tozacmak, toz yükselmek. III, 186 bkz. tozmakTOZGIRMAK: tozarmak, toz kalkar gibi olmak — II, 178TOZITGAN: çok tozutan, I, 514TOZITMAK: tozutmak — II, 305TOZLUG: tozlu, III, 16TOZMAK: tozarmak, toz ynkselmek. III, 186 bkz. tozarmakTÖGI: darının kabuğu çıkarıldıktan sonra kalan oz, III, 229TÖGMEK: döğmek, dövmek, inceltmek III, 184TÖGÜN: dağ, dağlama, dögün. I, 414 bkz. tükünTÖGÜŞMEK: döğmekte yardım ve yarış etmek — II, 106 bkz. töküşmekTÖKLEŞMEK: dökülüp akmak, II, 207TÖKLÜNMEK: dökülmek, II, 244TÖKMEK: dökmek — II, 19TÖKTÜRMEK: döktürmek, II, 174TÖKÜGLÜG: dökölmüş. I, 509 bkz. töküklügTÖKÜKLÜG: dökülmüş. I, 509 bkz. töküglügTÖKÜLMEK: dökülmek. II, 129TÖKÜŞMEK: döğmekte ve dökmekte yardım ve yarış etmek, II, 106, 107 bkz. tögüşmekTÖL: yavrulama zamanı, yavru, döl. III, 133TÖLEK: dölek, gönlıi sakin kişi — I, 387TÖLEMEK: döllenmek, kuzulamak, III, 271 bkz. tülemekTÖNMEK: dönmek. III, 184TÖÑDERMEK: döndermek, altını üstüne getirmek, III, 397TÖÑÜLMEK: ümidini kesmek, vaz geçmek, I, 74; III, 395TÖÑÜŞMEK: gözlerini dikerek bir şeye saldırmak; işi kabulden çekinmek; emreden ki şiye, gözlerini dikerek, igrenerek bakmak, III, 394 bkz. toñu şmakTÖPRETMEK: (hayvan) yeri kurutasıya dek otunu yemek, II, 330 bkz. topratmakTÖR: evin veya odanın en lyi, en önemli yeri, sediri — III, 121 bkz. töreTÖR: toz — I, 301, 456 bkz. tozTÖRE: evin önemli yeri ve sediri III, 221 bkz. törTÖRPIG: törpü, keser — I, 476 bkz. törplgüTÖRPIGÜ: agaç yontacak keser, I, 476, 491 bkz. törpigTÖRPIMEK: yontmak, törpülemek — III, 275TÖRPITMEK: törpülettirmek. II, 327TÖRPÜLMEK: yontulmak, törpülenmek — II, 229TÖRPÜŞMEK: törpülemekte yardım ve yarış etmek — II, 204TÖRT: sayıda döıt — I, 132, 341; III, 449TÖRTGÜL: (törtgil) dört köşeli, murabba — III, 417TÖRTÜNÇ: sayıda dördüncü — I, 132; III, 449TÖRÜ: düzen, nizam, görenek, âdet — I, 106; II, 18, 25; III, 120, 121TÖRÜMEK: yaratılmak — III, 262TÖRÜTMEK: yaratmak; bir şey takdlr veya ıslah edilmek — II, 303 bkz. türütmekTÖŞ: döş, göğsün başı, III, 125, 346TÖŞEK: döşek. I, 387, 511; II, 128, 147, 162, 307; III, 49, 50, 70, 93, 266, 305TÖŞEKLIG: döşeli, döşennıi; — I, 511TÖŞEKLIG: döşekli, döşek sahibi. I, 509TÖŞEKLIK: döşeklik, döşek ve benzeri şeyleri yapmak üzere hazırlanıp ayrılmış olan — I, 509, 511 § töşeklik barçınTÖŞELMEK:TÖŞEMEK: döşemek — III, 266TÖŞENMEK: döşenmek, kendi kendine döşemek. II, 147TÖŞETMEK: döşetmek — II, 307TÖŞLEMEK: döşe, göğse vurmak. III, 346TÖŞLETMEK: döşüne vurdurmak, II, 342TÖZMEK: soğuktan acıkmak — III, 182TUBLU: mezar — I, 430, 431 bkz. tupluTUBULGAN: her zaman yarıp yırtan, delen — I, 519 § kök tubulgan; bir ku ş adı, I, 519TUBULMAK:TUBUN: yemekte bulunan çör çöp parçalar ı; bugday kesmigi. I, 400, 405 bkz. tupun, tübün tubunlugTARIG: kesmikli buğday, 1. 499 bkz. tupunlug tarıgTUÇ: tunç — II, 353; III, 120TUDRIÇ: fışkı — I, 453TUDUN: köyün büyüğü, tanınmışı, köylülere kaynaktan Içme su/u da ğıtan adam, su beyi — I. 400; III, 171TUG: hakan yanında çalınan kös ve davul, nöbet davulu; tu ğ; bayrak, sancak — I, 194; III, 127 tug herhangi bir nesnenin tıkacı, kapağı; su bendi, büvet, germeç III, 127TUGAKLIK: süzgeç yapılacak ağaç — I, 503 bkz. tukaklıkTUGLAMAK: suyun gedigini, yarığını kapatmak, III, 294TUGLUG: bayraklı, sancaklı — III, 127TUGRAG: tuğra — I, 462TUGRAG: dönüşte geri alınmak üzere savaş zamanında askerin binmesi için hakan taraf ından verilen at — I, 462 bkz. tugzagTUGRAGLANMAK: alay ve biniş günlerinde han tarafından sonra alınmak üzere at verilmek, atlandırmak; tuğra ile mühürlenmek II, 272, 273 bkz. tugzaglanmakTUGRU: parazvana, kılıç, bıçak, hançer gibi şeylerin saplarının içlerlne geçirilen ince demir — I, 421TUGSAK: dul kadın, I, 468 bkz. tulTUGUM: kesilecek hayvan — III, 59 bkz. tokumTUGZAG: dönüşte geri alınmak üzere savaş za-manında askerin binmesi için hakan taraf ından verilen at — I, 462 bkz. tugragTUGZAGLANMAK: alay ve biniş günlerinde han tarafından sonra geri alınmak üzere at veril-mek, atlandırmak; tuğra ile mühürlenmek — II, 272, 273 bkz. tugraglanmakTUKAKLIK: süzgeç yapılacak ağaç, süzeklik — I, 505 bkz. tugakl ık§ tukaklık yıgaç; süzek yapmak içln ayrılmış ağaç — I, 505TUL: dul, III, 133 bkz. tugsak § tul tugsak; dul kad ın — I, 468TULDRAMAK: herhangi bir şey her yanından dağılmak — III, 447TULDURMAK: çarpmak, II, 175TULKUK: tulum, örülmüş ve şişirilmiş tuluk — II, 289TULKUKLANMAK: tulum gibi şişmek, II, 351TULMAK: topa vurmak, II, 22, 23TULUN: kulakla ağız arasındaki kemlk; gemin iki yanında bulunan parçalar, I, 401 bkz.TULUÑ: tuluñ dulun, kulak altı; gemde kulak altında bulunan bir halka — III, 371 bkz. tulun tuluñlamak duluna, kulak altına vurmak — III, 409TUM: soğuk — I, 338, 463 bkz. tumlıg, tumlugTUMA: buhsun küpte bulunan darı şarabının köpüren, fışkıran kısmı — III, 234TUMAGU: nezle, ingi, dumağı — I, 447TUMAK: kapatmak, tıkamak — III, 247TUMAN: duman, sis — I, 139, 236, 414; II, 6TUMLIG: soğuk — I, 463; II, 8, 217, 221 bkz. tum, tumlugTUMLIMAK: soğumak. III, 294, 295TUMLITMAK: akarları soğutmak — II, 344 bkz. tumlutmak;TUMLUG: soğuk, soğuk nesne — I, 119, 211, 338, 463; II, 54, 301, 302, 305, 350; III, 107, 182, 302, 400, 439 bkz. tum, tumlıgTUMLUGLANMAK: soğuk bulmak; soğuk davranmak, surat asnnak — II, 273TUMLUTMAK: sogutmak, II, 344 bkz. tumlıtmakTUN: dinlenme, dölenme — III, 137TUN: kadının ilk çocuğu; kadının ilk kocası — III, 137TUNÇIMAK: kokmak, bozulmak. II, 281 bkz. tançamak, tançgamak, tanç ımak, tınçamak, tınçımakTUNÇU: tıkım, lokma . I, 417 bkz. tançuTUNÇUKMAK: kaygıdan soluyamaz olmak; hayvan kış için inlne girip bahara dek ç ıkamamak. II, 227, 228TUNMAK: kapanmak, tıkanmak; bulutlanmak. II, 27TUNTURMAK: kapatmak, örtmek — II, 176TUNGRA: bedendeki kir — III, 378TUÑRA: tüşmek yüz üstü düşmek, III, 378 bkz. uñra yatmak tuñu sa ğır — III, 368TUPLU: mezar — I, 430, 431 bkz. tubluTUPLUNMAK: delinmek. II, 242 bkz. tubulmak, tupulmakTUPULGAN: her zaman yarıp yırtan, delen — I, 519 § kökTUPULGAN: blr kuş adı — I, 519TUPULMAK: delinmek — I, 520 bkz. tubulmak, tuplunmakTUPUN: buğday kesmiği. I, 499 bkz. tubun, tübünTUPUNLUG: tarıg buğdaylı — I, 499 bkz. tubunlug tarıgTURA: kalkan, siper; düşmandan gizlenmek için kullanılan şey — II, 356; III, 106, 221TURAG: sığnak — II, 152TURASI: duracak — I, 33; II, 68 § turası yer; duracak yer, I, 33TURBI: yardımcı, yaver, uyuntu; tosun — I, 415TURBINLAMAK: araştirmak, kıyas etmek, ölçümlemek — I, 435 bkz. turbunlanmakTURBUN: araştırma, ölçme, kıyas etme — I, 435TURBUNLANMAK: bir şeş hakkında araştirmalarda bulunmak — II, 278 bkz. turbınlamakTURDAÇI: durucu, duran — II, 32, 48, 49 bkz. turguç ıTURDUKI: durduğu, kalktıgı — Jl, 42 § turdukı turmadukı bir; kalktığı, kalkmadıgı bir — II, 42TURGU: duracak — I, 16. 33, 420; II, 68; III, 211 § turgu ogur; duracak zaman — II, 33TURGUÇI: durucu, duran — II, 49 bkz. turdaç ıTURGULUK: durmak hakkı olan, durmayı dileyen — II, 56 bkz. turıgsakTURGURMAK: durdurmak; kaldırmak, dikmek, yapmak, inşa etmek; zayıflatmak, yordurmak, durgunlaştırmak — I, 486; II, 177, 178, 198; III, 295, 355TURIGA: turga kuşu, bir çeşit serçe — III, 174TURIGSAK: durmayı seven, durınak dileğinde olan, II, 55 bkz. turgulukTURK: bir cismin uzunluğu, boyu, I, 349TURKIGLANMAK: üstelemekten çekinmek, gocunmak, sayg ı göstermek — II, 272 bkz. turkuglanmakTURKINMAK: utanmak, sıkılmak, çekinnıek — II, 241 bkz. turkunmakTURKLAMAK: ölçmek III, 445TURKU: ipek kumaş — I, 18, 427; III, 72, 380 bkz. torkuTURKUG: hayâ, utatnma. I, 462TURKUG: bolmak utanır olmak, I, 462TURKUGLANMAK: üstelemekten çekinmek, gocunmak, sayg ı göstermek. II, 272 bkz. turkıglanmakTURKUN: durgun, I, 440TURKUNMAK: utanmak; duraklamak — II, 255 bkz. turk ınmakTURLAK: zayıf, her hayvanın arığı, insanın ihtiyarlayışında zayıflıgı — I, 467TURMA: turp, I, 366, 431TURMAK: toplanmak — I, 139 bkz. türümekTURMAK: durmak; çıkmak, yükselmek; ayakta durmak, kalkmak, kalk ımak; zayıflamak — I, 20, 73, 139, 149, 214, 236, 334, 335, 361, 455, 494; II, 6, 7, 31, 32, 35, 36, 38, 42, 43, , 49, 55, 58, 61, 64, 65, 67, 170, 198, 206, 297; III, 26, 180, 181, 219, 230, 231, 233, 25TURMUZ: bir çeşit hıyar — I, 343 bkz. tarmazTURNA: durna, turna kuşu — III, 239TURPLAMAK: örnegini yapmak, ölçümlemek III, 443TURŞU: turşu eşegi durdurınak için söylenen kelimeler — III, 224 bkz. tu şu tuşuTURUÇI: durucu, durmayı iş edlnen, II, 52TURUGI: durıuşu, II, 52TURUG: dağlarda sığınılacak yer — I, 373TURUGLAG: durulan, durulacak yer — I, 496, 500TURUGLI: durmayı düşünen, tasarlayan — II, 57TURUGSAK: durmayı seven, durmak dileğinde olan — II, 57TURUGSAMAK: durmak istemek — III, 333, 334TURUK: zayıf, I, 380TURUKLAMAK: durgunlaştırmak, arık saymak — III, 337TURUKLANMAK: durgun, argın saymak. II, 265, 266TURUKLUK: durgunluk, cılızlık I, 503, 505TURIIKMAK: durmak; toplanmak — I, 192; II, 115TURULMAK: usanmak, bıkmak — II, 126TURUM: durum, birinin boyu kadarınca olan uzunluk — I, 396TURUMLAMAK: suyun derinliğini boyu lle ölçmek — III, 341TURUMSINMAK: kalkar görünmek — II, 260TURUMTAY: yırtıcı bir ku; ; erkek adı — II, 110; III, 243TURUNMAK: dayatmak, durup direnmek; arıklaşmak; duruklamak. II, 145, 146TURUR: -dır, mazisi ve mastarı olmayan bir fiil. III, 180, 181, 316TURUŞGAN: daima karşı koyan — I, 182, 518; II, 95 turuşmak ayaga kalkışmak, duru; mak, karşı durmak, I, 20; II, 95TUS: tus keçe ve elbise gibi her yumu; ak şeye vurmaktan çıkan ses — I, 329; III, 124TUS: tus urmak tıp tıp vurmak. I, 329TUSU: menfaat; ; ifa — III, 224TUSU: bolmak yaramak, fayda vermek — II, 127 bkz. tusulmakTUSUKMAK: iyi gelmek, faydası olmak, yaraşmak, II, 116TUSULMAK: yaramak, fayda Yermek — II, 127 bkz. tusu bolmakTUŞ: denk, öğür, benzer — III, 125TUŞ: karşı, bir şeyin kar; ısı, III, 125TUŞ: kemer kayışları ucuna takılan altın veya gümüş toka, III, 125TUŞAG: köstek, at ayagına vurulan bukagı — I, 411 bkz. tuşaguTUŞAGU: köstek — I, 446 bkz. tuşagTUŞALMAK: dolaşmak, , kösteklenmek — II, 146 bkz. tu şanmakTUŞANMAK: dolaşmak, kösteklenmek — II, 146, 147 bkz. tu şalmakTUŞGURMAK: kavuşturmak — II, 178 bkz. tuşmak, tuşurmakTUŞGUTLANMAK: çırak, çömez sahibi olmak — II, 270 bkz. bu şgutlanmakTUŞIAMAK: hizasına, karşısına durmakTUŞ: kılmak kavuşmak, inmek — III, 17 bkz. tüş kılmak, tüşlenmekTUŞLANMAK: yönelmek, karşılaşmak — II, 243, 344TUŞLATMAK: karşısına gelecek surette durdurmak, II, 342, 343TUŞMAK: kavuşmak, rastlamak, yetişmek — I, 26; II, 12, 13 bkz. tuşgurmak, tuşurmakTUŞNAMAK: karşılaşmak, harekete geçmek, I, 236TUŞURMAK: kavuşturmak — II, 78, 178 bkz. tuşgurmak, tuşmakTUŞU: tuşu eşeği durdurmak için söylenen kelimeler — III, 224 bkz. tur şu turşuTUT: kılıç ve benzeri şeylerin üzerine çöken pas, II, 281 bkz. tatTUTAŞI: yakın, komşu; her zaman, daima, muttasıl, I, 423 bkz. tutçı, tutşıTUTÇI: daima, her vakit, durmadan; komşu, yakın — I, 159, 376, 423, 515, 518, 520, 521, 523, 524; III, 53, 54, 55, 378 bkz. tutaşı, tutşıTUTGAK: geceleyin düşmanın gözcülerini ve ileri karakollar ını yakalamak için çıkanlan atlı bölük — I, 467TUTGAN: daima tııtan — II, 296TUTGUÇ: kahvaltı, bir parça yemek — I, 453TUTGUÇI: tutucu, II, 296 bkz. tuttacıTUTGULUK: tutmak hakkı, isteği olan — II, 297TUTGUN: tutgun, yakalanan, esir, tutsak — I, 194, 205, 438; II, 219TUTMA: aç tutmaç I, 453 bkz. tutmaçTUTMAÇ: herkesçe bilinen bir Türk yeme ği. I, 452; II, 233, 349; III, 119, 289 bkz. tutma açTUTMAK: tutmak, yakalamak — I, 37, 45, 63, 68, 81, 93, 125, 133, 195, 230, 325, 333, 336, 341, 372, 376, 399, 421, 428, 452, 504; II, 12, 24, 28. 33, 68, 74, 97, 118, 172, 289, 291, 292, 296; III, 11, 12, 15, 39, 71, 118, 133, 134, 156, 359, 412, 429TUTRUG: vasiyet — I, 79 bkz. tutsugTUTSUG: vasiyet — I, 462 bkz. tutrugTUTSUKMAK: tutulmak, yakalanmak — II, 227TUTŞI: yakın, komşu — I, 423 bkz. tutaşı, tutçıTUTTACI: tutucu — II, 296 bkz. tutguçıTUTTURMAK: tutturmak, yakalatmak — II, 174TUTUG: efsun, büyü tutması — I, 373TUTUG: rehin, tutu — I, 373; III, 63TUTUGLI: tutmaya azmeden — II, 297TUTUGLUG: yer tekln olmayan yer, cin çarpan yer, I, 496TUTUGSAK: tutmak isteyen — II, 296, 297TUTUK: enenmlş, iğdi; edllmiş — I, 380TUTUKLAMAK: enemek, enenmişliğe nispet etmek, III, 337TUTUKLANMAK: hadım köle sahibi olmak — II, 265TUTUKMAK: paslanmak, II, 116, 281 bkz. tatıkmakTUTULMAK: tutulmak, yakalanma'< — II, 120TUTUNÇU: ogul evlâtlığa alınmış çocuk — III, 375TUTUNMAK: tutulmak, edinmek, tutmak, yalnız başına tutmak, tutuşniak — II, 23, 143, , 144 bkz. tütünmekTUTURGU: buyrulması ve tutulması haklı olan şey, I, 489TUTURKAN: pirinç, döğü — I, 521TUTUŞ: çıkışma, çekişme — I, 367TUTUŞMAK: tutuşmak — I, 170; II, 88 bkz. tütüşmekTUTUZMAK: emretmek — I, 462; II, 86TUVIRMAK: kulak dikmek, kulak kabartmak — II, 73 bkz. tuvurmakTUVRAMAK: davranmak; büyümek, kuvvetlenmek I, 103; III, 279 bkz. tavramakTUVURMAK: kulak dlkmek, kulak kabartmnak. II, 73, 162 bkz. tuv ırmakTUVUZ: büyük, iri III, 279TUY: halk — III, 447TUYAG: at tırnağı, hayvan tırnagı, tuynak — II, 96; III, 165TUYAGLI: tırnaklı III, 178TUYIN: pinti; sıkıntılı III, 169TUYMAK: duymak. I, 44; III, 244TUYSUKMAK: duyar gibi olmak — III, 195TUYTURMAK: duyurmak; anlatmak, III, 192TUYUK: sisli, puslu, kapalı; canı sıkılmış III, 166, 167TUZ: tuz — II, 18, 104, 106. 299; III, 31, 123, 184. 359TUZ: güzellik. I, 296TUZAK: tuzak — I, 380TUZAK: sevgili, sevgi için söylenen sö ı — I, 380 bkz. tuzakıTUZAKI: sevgili. I, 380 bkz. tuzakTUZAMAK: tuzlamak, I, 206, 358, 380, 425; II, 234; III, 304 bkz. tuzlamakTUZGU: yoldan geçen hısımlara veya tanıdıklara armağan olarak çıkarılan yemek — I, 424TUZGULANMAK: yemek hediye etmek — III, 201TUZGUN: armağan — I, 419TUZKIYA: sevgili, güzel III, 359TUZLAMAK: tuzlamak — III, 263, 293 bkz. tuzamakTUZLANMAK: tuzlanmak — II, 243TUZLATMAK: tuzlatmak. II, 342TUZLUG: tuzlu — I, 209TÜ: tüy, kıl, saç; renk, at tonu — I, 406; II, 24; III, 207TÜB: dip, asıl, kök — I, 52, 73 bkz. tüpTÜBLÜG: asaletli III, 40TÜBILN: yemekte bulunan çör çöp parçalar ı; buğday kesmiği — I, 400, 405 bkz. tubun, tupunTÜBÜTLEMEK: Tibet'li saymak, Tibet'e nispet etmek, III, 330TÜBÜTLENMEK: Tibet'li kılığına girmek, II, 265TÜDEŞ: birbirine benzeyen, aynı renkte olan, I, 406, 407; III, 207TÜGE: düğe, iki yaşına girmiş olan buzağı, III, 229TÜGLÜNMEK: düğümlenmek, düğülmek II, 244TÜGLÜŞMEK: birbiriyle düğümlenmek II, 207TÜGME: düğme . I, 433TÜGMEK: düğmek, düğümlemek, bağlamak — I, 472; II, 20, 243TÜGMELENMEK: düğmelenmek, ilikleri ilikle mek — III, 202, 203TÜGSIN: dört köşeli düğümlenen bir çeşit düğüm . I, 436, 437; II, 285TÜĞÜLGEN: her zaman duğülen, her zaman can sıkıntısından kaşıgözü düğülen, çatılan — I, 524TÜGÜLMEK: düğülmek, dügümlenmek; yemek boğazda kalmak. I, 198, 437; II, 130, 162, 285; III, 215TÜGÜN: düğüm — I, 400, 437, 524, 525; II, 20, 106, 124, 130, 134, 142, 143, 162, 180, 184, 187, 210, 285, 293, 307; III, 59, 73, 78, 95, 105, 110, III, 112, 266, 267, 270TÜGÜNMEK: kendi başına düğüm yapmak, II, 143TÜGÜŞMEK: düğüm düğmekte yardım ve yanş etmek — II, 106TÜKEK: halka, yük yükletilirken yükü s ıkıştırmaya yarayan ve Ipe takılan halka — II, 287TÜKEL: tamamen, büsbütün — I, 60, 214, 456; II, 24, 223, 228; III, 147TÜKEMEK: tükenmek, bitmek; yetmek, kifâyet etmek, III, 270TÜKETMEK: tüketmek, bitirmek II, 309TÜKLÜG: kör — I, 477TÜKNEMEK: yara dağlamak — III, 301TÜKSIN: halktan olup handan üç kat a şağı bulunan kişi, I, 437TÜKÜN: dağlama, dağ döğün — I, 414 bkz. tögünTÜKÜ: tükü köpek enlğlni çağırmak için kullanılan kelime, III, 229TÜKÜZ: atın alnındaki akıtma — I, 367 bkz. teküz § tilküz at; aln ında bir parça beyaz olan at — I, 365TÜLEK(G): dört ayaklı hayvanların tüylerlnl atıp döktükleri sıra, koyun kırkımı I, 387 § tülek yılkı; tüliyen, kış tüyünü döken hayvan, I, 412TÜLEMEK: tüyünü dökmek — III, 270, 271TÜLEMEK: döllemek, kuzulamak — III, 271 bkz. tölemekTÜLETMEK: kuzulatmak, doğurtmak — II, 310TÜLFIR: kumaştan ve ipekten yapılan örtü ve perde, I, 457 bkz. tülvirTÜLÜG: tüylü — I, 406; III, 207 § tülüg yad ım; tüylü yaygı, halı — III, 19TÜLÜG: erük feftali — I, 69, 318; II, 282TÜLÜG: yadım tüylü yaygı, halı, III, 19TÜLVIR: gelin odası tülleri . III, 100 bkz. tülfirTÜM: at tonlannda düz renk — I, 338TÜMEN: tümen tümen, pek çok — I, 233, 402 § tilmen mi ıig; bin kere bin, I, 402TÜMEN: büyük iğne — III, 367 bkz. temenTÜMILEMEK: timbildemek, sekerek koşmak — III, 326, 327, 330 bkz. tümilenmekTÜMILENMEK: timbildemek, sekerek koşmak — III, 327 bkz. tümilemekTÜMRÜK: dümrük, def, I, 478TÜMSE: minber — I, 423TÜN: gece — I, 82, 100, 245, 331, 339, 423; 11. 77, 97, 232, 303; III, 247, 258, 288, 377TÜNEK: hapishane, zından, I, 408TÜNEMEK: gecelemek. III, 273TÜNERMEK: karanlık olmak, kararmak, gece olmak-II, 86TÜNERIK: karanlık; mezar, I, 488TÜNETMEK: geceletmek — II, 312TÜNLE: geceleyin. I, 251, 339, 434; II, 5; 111. 87TÜÑITMEK: eğmek — II, 326 bkz. tüñütmek,TÜÑITMEK: yukarıya doğru yükseltmek — II, 326 bkz; teñitmekTÜÑLÜK: pencere, ocak, baca gibi evdekl delikler, II, 18; III, 120, 127, 383TÜÑŞÜ: şamdan. III, 378TÜÑÜR: dünür, karının hısımları — II, 110; III, 362, 372TÜÑÜRLEMEK: birinl — kendlne dünür saymak, dünürlü ğe nispet etmek, III, 408TÜÑÜRLENMEK: kendini birine dünür salmak — III, 407TÜÑÜŞMEK: baş eğmek-III, 393, 394 bkz. tüñütmek, tüñütmekTÜÑÜTMEK: eğmek-III, 396 bkz. tüñitmek, tüñüşmekTÜP: asıl, kök, dip, temel, herhangi bir şeyin aslı, kökü, insanın aslı — I, 52, 73; II, 280; III, 119, 123 bkz. tübTÜPÇIL: tipisi çok olan yer, III, 56TÜPI: tipi — I, 219; II, 4, 71; III, 57, 97, 216, 217, 324TÜPIRMEK: rüzgâr eserek toprağı savurtnnak — II, 71 bkz. tüpürmekTÜPKERMEK: araştırmak, izine düşmek. II, 179TÜPLEMEK: diplemek, kökten aramak, III, 293TÜPLENMEK: kökleşmek; zenginle; mek — II, 242TÜPLEŞMEK: aslını araştırmak — II, 206TÜPLETMEK: aratmak, II, 342TÜPLÜG: asaletli III, 40, 119 § tüplüg y ıldızlıg; asaletli, köklü — III, 40TÜPÜ: tepe, insanın başının üst tarafı — I, 309; II, 79; III, 216TÜPÜLEMEK: tepelemek, tepesine vurmak — III, 322, 323, 327TÜPÜRMEK: rüzgâr eserek toprağı savurtmak. II, 71 bkz. tüpirmekTÜRÇIMEK: başlamak. III, 275, 276TÜRÇITMEK: başlatmak. II, 329TÜRGEK: bohça- II, 289 bkz. türkekTÜRI: tadı kekre olan; huyu sert olan — I, 47; III, 220 bkz. türüTÜRK: vakit anlamına gelen bir kelime — I, 353 § türk kuya ş ödi; gün ortası — I, 353 § türk üzüm ödi; üzümün olgunluk vakti — I, 353 § türk yigit; gençlik ça ğının ortasında olan genç — I, 353TÜRKEK: türkeklenmek dürülmek, bohçaya sarılmak — II, 351TÜRKLEMEK: Türkler'den saymak (Araplar'a gôre) Acem, yani Arap'tan ba şka, saymak — III, 446 türkün oymakların, hısımlann toplandığı yer; ana baba evi — I, 441, 442; II, 209TÜRKÜNLENMEK: kendini bir yerden saymak ve o yeri kendinin say ıp oturmak — II, 278TÜRLÜG: türlü. I, 119, 296, 402, 476, 477; II, 122TÜRLÜNMEK: dürülmek, bükülmek — II, 243TÜRMEK: dürmek — II, 7, 39TÜRMEK: kadınbudu denllen yemek, dürüm. I, 396, 477; II, 106TÜRMEKLENMEK: dürüm yapılmak — II, 276TÜRTMEK: sürtmek, sıvamak, çalmak — III, 425, 426TÜRTÜLMEK: sürulmek — I, 486; II, 229TÜRTÜNMEK: (yag) sürünrnek, sürünür görünmek, II, 240TÜRTÜŞMEK: (yağ) sürmekte yanş etmek — II, 205TÜRÜ: tadı kekre olan, buruşturan — I, 47 bkz. türiTÜRÜLMEK: dürülmek. II, 127TÜRÜMEK: toplanmak — I, 139 bkz. turmakTÜRÜNMEK: kendi başına dürmek. II, 145TÜRÜŞMEK: dürmekte yardım ve yarış etmek, II, 95TÜRÜTMEK: yaratmak; blr ; ey takdir veya ıslah edilmek, II, 303 bkz. törütmekTÜŞ: eğlek, durak, yolculukta dinlenilecek yer ve konulacak zaman, I, 330TÜŞ: düş, rüya, düş azması, ihtilam, III, 18, 125, 266TÜŞEMEK: düş görmek, ihtilam olmak, düşü azmak- III, 266TÜŞ: kılmak inmek, toplanmak . III, 17 bkz. tuş kılmak, tilşlenmekTÜŞKÜN: dikenli kitre ağaçcığı — I, 443 bkz. tüşürkünTÜŞKÜNLENMEK: dağda kitre ağacı çoğalmakII, 278TÜŞLENMEK: inmek, toplanmak, I, 222; II, 242 bkz. tu ş kılmak, tüş kılmakTÜŞLÜK: konulacak yer — I, 477TÜŞLÜK: ödi dinlenmek için yolcuların gece yarısından sonraki konak vakltleri — I, 477TÜŞMEK: düşmek; inmek I, 320, 456; II, 13, 81, 137; III, 5, 14, 65, 122, 129, 132, 378, 439TÜŞ: ödi konulacak zaman, kuşluk vakti — I, 330; III, 125TÜŞRÜM: eğrilmlş ip yumağı — I, 485 bkz. teşrümTÜŞÜK: işten güçten kalan, haylaz, dü şkün. I, 387TÜŞÜRGÜ: çayın ırmağa karışan agzı, degirmenin blr ırmağa olan savağı — I, 490TÜŞÜRKÜN: kitre ağaçcığı — I, 522 bkz. tüşkünTÜŞÜRMEK: düşürmek, indirmek — II, 78, 79, 316TÜTEK: ibrik ve benzeri şeylerin emziği I, 386 bkz. tokurgaTÜTETMEK: tütütmek — II, 299 bkz. tütitmekTÜTITMEK: tütütmek — II, 299 bkz. tütetmekTÜTKÜRMEK: saldııtmak, kışkırtmak — II, 73 bkz. tütürmekTÜTSÜK: kinci . I, 476 § tütsük kişi; kinci adam, yaman düşman — I, 476TÜTÜ: türlü — I, 179; II, 283TÜTÜN: duman I, 400; II, 72, 299; III. 16TÜT(Ü)NMEK: duman tütmek, II, 23 bkz. tutunmakTÜTÜRMEK: saldırtmak, kışkırtmak II, 73 bkz. tütkürmekTÜTÜŞMEK: kavga etmek, tutuşmak, çekişmek, avı yakalamağa yardım ve yarış etmek, II, 71, 88, 89 bkz. tutuşmakTÜVEK: patlangıç — I, 388TÜVEKLIK: patlangıç için oyulan ağaç dalı — I, 508TÜVIŞMEK: şişe et dizmekte yardım ve yarış etmek — II, 102 bkz. tevişmekTÜVŞEMEK: ter, tane tane olmal< — III, 286TÜZ: halk, reayâ — III, 123TÜZ: asıl, kök, soy sop, III, 123TÜZ: düz — I, 60, 121, 325, 376, 433; III, 123TÜZERMEK: düzelmek — II, 77TÜZEŞMEK: düzlemekte yardım ve yariş etmek — II, 99, 100 bkz. tüzüşmekTÜZGERMEK: armağan vermek, II, 179 bkz. tüzgürmekTÜZGÜRMEK: amnağan vermek — II, 179 bkz. tilzgermekTÜZLINMEK: düzelmek, rnüsavileşmek — I, 349 bkz. tüzlünmek, tüzülmekTÜZLÜNMEK: düzeltmek — II, 243 bkz. tüzlinmek, tüzülmekTÜZMEK: düzmek, düzeltmek — II, 9TÜZÜLMEK: düzelmek, tertip ve tanzim edilmek. II, 71, 127, 243; III, 131 bkz. tüzlinmek, tüzlünmekTILZÜN: yumuşak huylu — I, 221, 414TÜZÜNLÜG: yumuşaklık. III, 188 bkz. tüzünlükTÜZÜNLÜK: yumuşaklık II, 250 bkz. tüzünlügTÜZÜŞMEK: düzlemekte yardım ve yarış etmek — II, 99 bkz. tüzeşmekU: uyku — III, 247 bkz. ud, uduUBANMAK: gizlenmek — I, 198UÇ: Türkler'in kalem yaptıkları bir ağaç — I, 35UÇ: bir nesnenin tükenmesi, bitmesi; uç, kenar — I, 44, 319; III, 426 § uç el; s ınır, sınırdaki il — I, 44UÇA: sırt, arka, uca — I, 87UÇAN: iki yelkenli gemi — I, 122UÇGUK: uçuk, ingi, dumagu — I, 98UÇLANMAK: uç peyda etmek, I, 257UÇMAK: uçmak, cennet — I, 118, 119; III, 374UÇMAK: uçmak — I, 163, 164, 483; II, 45, 324; III, 240UÇRUŞMAK: uçurmakta yardım ve yarış etmek I, 233, 529; III, 178UÇUKMAK: sonuna varmak — I, 191UÇUN: sebep bildiren bir edat, için — I, 76, 86; II, 290; III, 358UÇURGAN: çok uçuran — I, 156UÇURMAK: uçurmak; düşürmek I, 176; II, 199, 324UÇURSAMAK: uçurmak istemek — I, 280; III, 247UÇUZ: ucuz, hor ve alçak, değersiz — I, 54UÇUZLAMAK: hor ve alçak görmek, hakaret etmek — I, 54, 301UÇUZLANMAK: ucuz bulmak, ucuz saymak — I, 292UÇUZLUK: değersizlik, küçüklük, ucuzluk — I, 149UD: sığır, öküz — I, 45, 346 bkz. öd, udUDUKLUK: insanın bir ; eyden gafleti ve dalg ınlığı, I, 149 bkz. uduglukUD: yılı Türkler'in on ikili yıllarından biri — I, 45, 346UD: uyku, I, 46, 200 bkz. u, uduUD: sığır, öküz — II, 358UDGARMAK: uyandırmak, uyarmak — I, 46 bkz. udgurmak, uygurmakUDGIRMI: uyanmış — II, 257UDGURGAN: daima uyandıran — II, 256UDGURGUÇI: uyandıran — II, 50UDGURMAK: uyandırmak, uyarmak — I, 46, 225, 260; II, 44, 193, 255 bkz. udgarmak, uygurmakUDIK: er uyuklayan kişi — I, 65UDIKLAMAK: uyuklamak — III, 349 bkz. uduklamakUDIM: arkası sıra, ard, arka, müteaklp — III, 401 bkz. uduUDIMAK: uyumak I, 39; III, 259, 260 bkz. udumakUDINMAK: sönmek, III, 26 bkz. odunmak, udunmakUDIŞMAK: uyumakta yarış etmek; uyuşmak, katılaşmak, -pıhtılaşmak. I, 181, 182 bkz. uduşmakUDITGAN: çok uyutan, hep uyutan — I, 154UDITMA: yaş peynir, taze peynir, I, 143UDITMAK: uyutmak; katilaştirmak, peynlr yapmak; söndürmnek. I, 207, 208UDLAŞMAK: birbiri ardınca yürümek — I, 239 bkz. üdleşmekUDLATMAK: uydurmak, arkasına düşürmek I, 264, 265UDLUK: sığır glbl hayvanların ahırda yattığı yer, I, 98UDMAK: uyan, çırak, şâkirt; uşak, ırgat — I, 99UDMAKLANMAK: uşak ve ırgat sahlbl olmak — I, 313UDU: uyku — I, 39; II, 193; III, 247 bkz. u, udUDU: art, arka, arkası sıra, müteaklp, arkasında; yüzünden, dolayı — I, 87, 110, 167, 272, 399; II, 17, 303; III, 80, 231, 309. 401 bkz. ud ımUDU: tepe, I, 87 § kumUDU: kum yığını — I, 87UDUG: uyanık, I, 63 § udug köñüllilg er; uyan ık gönüllü, anlayışlı adam — I, 63UDUGLUK: işlere karşı (^111^1^I, 149 bkz. uduklukUDUKLAMAK: uyuklamak, III, 339 bkz. udıklamakUDUKMAK: ardına dü; mek, kovalatmak — III, 231UDULAMAK: uymak — I, 308UDUMAK: uyumak — I, 39 bkz. udımakUDUNMAK: uyanmak. I, 200; III, 194UDUNMAK: uyanmak I, 200 bkz. odunmak, udınmakUDURMAK: seçip ayırmak — I, 370; III, 228 bkz. adırmak, edirmek, ödürmek, ödürmek, üdürmekUDUŞMAK: uyumakta yarış etmek; uyuşmak, katılaçmak, pıhtila; mak — I, 181 bkz. udışmakUDUZ: uyuş I, 54, 55; II, 300; 111. 5, 63, 74UDUZLAMAK: uyuzuna ilâç yapmak — I, 301UDUZLUG: uyuzlu — I, 146UFUT: hayâ, utanma, ut — I, 309 bkz. uvut, uvutUFUT: bolmak utanmak, I, 309; III, 208 , 231UG: çadırın üst yanındaki köşelerden her biri I, 48UGAN: her şeye gıicü yeten, kadir, I, 77 § ugan Teñri; gücü yeten Tanr ı — I, 77UGANÇA: gücü yetinceye kadar — I, 44UGARAT: alnındaakı olanat — I, 53UGLI: Kaşgar'da yetişen ve yenen beyaz ve tatlı bir havuç — I, 129UGRAKLANMAK: Ograk kılığına girmek, I, 313 bkz. OgraklanmakUGUT: içki yapılan bir çeşit hamur — I, 50UXAK: kaysı, erik gibi meyvelarin sıkılmış suyu — I, 122UJLAÑ: kaya keleri, I, 116UKIMAK: kusmak, III, 254UKMAK: anlamak . I, 168; II, 228; III, 20, 46UKRUK: kement — I, 100; III, 215UKSAMAK: anlamak istemek — I, 277UKTURMAK: anlatmak I, 223UKULMAK: bilinmek, anlaşılmak , I, 197UKU: anlayı; — I, 62UKUŞLUG: anlayı; lı — I, 62, 147UKUŞMAK: anlamak — I, 186 ul duvar temeli — I, 48ULA: kırda belge, alâmet — I, 92ULAG: ulak, beyin emriyle koşa koşa giden postacının başka bir ata erişip bininceye değin bindiği at — I, 122ULAG: yama, elbise yaması — I, 122ULAGA: savaş atı, III, 172ULAGU: neriğ kendisiyle bir şey ulanan nesne — I, 136ULAMAK: ulamak, eklemek; ulaşmak ve buluşmak III, 255ULANMAK: ulanmak, vasıta olmak, I, 64, 204ULAR: erkek keklik — I, 122; II, 213ULARLIG: kekliği çok olan — I, 148ULAS: köz süzgün ve yakışıklı göz — I, 59, 60ULAŞMAK: ulaşmak, bitişmek — I, 189ULATMAK: ulatmak — I, 213ULATU: burun temizlemek için koyunda ta şınan ipek kumaş parçası — I, 136ULDAÑ: pabuç altı, tabanı, mestin alt yanı, I, 116 bkz. oldañULDIMAK: yalın ayak, nalsız kalmak; ayağı ya-ralanmak, ayağı aşınmak — I, 104, 273ULDUK: nalsız, yalın ayak — I, 101 bkz. oldukULGADMAK: büyümek, ulu olmak, I, 263, 505; II, 268; III, 87 bkz. ulgatmakULGATMAK: büyümek — I, 263; II, 366 bkz. ulgadmakULIÇ: erkek çocuklara sevgi bildirmek içln söylenen bir kelime I, 52; II, 250ULIGU: uluyacak zaman — I, 136ULIMAK: ulumak — III, 255ULINÇ: yol kıvrımlı yol, iğri, büğrü, büküntülü yol, düz olmayan yol — I, 133; III, 450ULINMAK: usanmak, bıkmak; kıvrılmak, dolanmak, I, 204, 205; II, 241 bkz. ulunmakULIŞMAK: ulaşmak I, 189ULITGAN: çok ulutan — I, 156ULITMAK: ulutmak — I, 213ULITMAK: eğdirmek, büktürmek — I, 213ULMA: testi, çanak çömlek — I, 130, 371; II, 234; III, 182 bkz. olmaULMAK: erpimek, eriyecek ve dağılacak halegelmek, eskiyerek y ıpranıp yırtılmak. I, 169ULNATMAK: altını üstüne getirerek düzelttirmek, çevirtmek. I, 267ULTURMAK: erpitmek, yıpratmak — I, 223, 224ULUG: ulu, büyük, yüce, büyüklük, ululuk — I, 51, 64, 301, 304, 324, 347, 348, 367; 11. 19, 28, 40. 54 95, 328; III, 69, 70, 175ULUG: ay senenin "ulug oglak ay"dan sonra gelen parças ı, yaz ortası — I, 348ULUGLAMAK: yüceltmek — I, 304ULUGLUK: büyükluk, ululuk, Irilik; ya şça kocalık — I, 64, 150, 352, 505; II, 91ULUG: oglak ay senenin "oglak ay"dan sonra gelen ve o ğlakların büyüduğü parçası — I, 347 bkz. oglak ayULUGSAMAK: bir şeyin büyüğünü istemek, I, 302, 303ULUK: atın onnuzbaşı — I, 68ULUK: (ton) eskimiş, yıpranmış (elblse) — I, 67 ulun temrensiz ok, I, 78 ulunlug (er) temrensiz, yeleksiz okları bulunan (kişi) — I, 148ULUNMAK: usanmak, bıkmak; kıvrılmak, dolanmak — I, 204 bkz. ulınmakULUŞ: köy, şehir, I, 62ULYAN: kokulu bir bitklnin köküdür ki yenllir — I, 121UM: karın şişkinliği, kursak bozukluğu, I, 49UMA: ana — I, 92UMA: eve gelen konuk — I, 92, 93, 106; II, 316UMAK: geciktirmek, I, 93UMAK: kudreti olmak, gücü yetmek — I, 44, 77UMAY: son, kadın doğurduktan sonra karnından çıkan sonu — I, 123UM: bolmak kursak bozulmak, çok yemekten kursak bozulmak, bulanmak — I, 49UMDU: istek, dilek; tamah — I, 125UMDUÇI: dilençi. I, 125, 141UMDURMAK: umdurmak — II, 54UMMAK: ummak — I, 169UMUNÇ: umma, umut etme — I, 133; III, 450UMUNÇLUG: umulan, umutlu — I, 155UMUNMAK: umunmak, umutlanmak, unnmak — I, 206; III, 429UN: un, I, 49, 174, 238, 250, 255, 264, 268, 269, 284, 286; II, 15, 16, 71, 81, 102, 129, 174; III, 40, 102, 107, 340, 436UNAMAK: razı olmak, kabul etmek, I, 215; III, 256UNAŞMAK: uyuşmak, kabullenmek — I, 190 bkz. onaşmakUNATMAK: razı etmek, I, 125UNITGAN: çok unutan — I, 156, 525UNITMAK: unutmak, I, 215; II, 325 bkz. unutmakUNUTMAK: unutmak — I, 215 bkz. unıtmakUNUTMIŞ: unutulmuş — I, 228UÑAMUK: (er) solak (adam) — I, 162UÑRA: yatmak sırt üstü yatmak — III, 378 bkz. tuñra tü şmekURAGAN: daima uran — I, 33 bkz. uranURAGUN: Hindistan'dan gelir bir ilaç — I, 138URAGUT: kadın, avrat — I, 138, 153, 178, 180, 201, 250, 253, 255, 257, 259, 275, 302, 306, 308, 311, 314, 401, 509; II, 9, 22, 56, 80, 107, 121, 126, 141, 142, 146, 151, 153, 155, 156, 233, 239, 254, 265, 278, 302, 304, 307, 309, 317, 330, 355; III, 36, 50, 58, 64, 85,URAN: daima uran — I, 33 bkz. uraganURDI: tokıdı vurdu, dövdü — III, 268URDUTAL: hamamotu — I, 124 bkz. ardutal, ordutalURGA: büyük ağaç — I, 128URGU: kendisiyle bir şeye vurulacak nesne veya ayg ıt. I, 13; II, 69URI: ses, gürültü — I, 87, 88URI: erkek evlât — I, 88, 251 § urı oglan; erkek çocuk — I, 88URI: dere, yol, III, 370 § teriñ urı; geniş dere ve yol — III, 370URI: kıkı gürültü, haykırı; — III, 227 bkz. kıkıURILAMAK: bağırmak, sesini ynkseltmek. I, 309 bkz. or ılaşmak, orlaşmak, urılaşmak, urlamak, yurlamakURILAMAK: kendini övmek, kendini övmekte ileri gitmek I, 309URILAŞMAK: bağrışmak, çağrışmak — I, 239 bkz. orılaşmak, orlaşmak, urılamak, urlaşmak, yurlamakURIŞMAK: vuruşmak — I, 367 bkz. uruşmakURK: ip, urgan, I, 42, 258 bkz. urukURLAMAK: bağırmak, ulumak — I, 189 bkz. orılaşmak, orlaşmak, urılamak, urlaşmak, yurlamak urlaşmak bağrışmak, çağrışmak — I, 239 bkz. orılaşmak, orlaşmak, urılaşmak, urlamak, yurlamakURMAK: urmak, vurmak, dövmek; koymak, yapmak; takmak, I, 12, 13. 20, 27, 93, 164, 165, 177, 213. 242, 320, 329, 333, 334, 348, 386, 407, 483; II, 54, 61, 138, 152, 174, 191, 358; III, 120, 124, 127, 145, 260 bkz. ürimekURRA: erkeklerde olan kasık yarıklığı, kavlıç — I, 39URSAMAK: vurmak istemek, I, 276URSUKMAK: dövmede, dövüşte yenilmek, dövülmek. I, 242, 243URT: iğne deüği, iğne yurdu — I, 42URUG: tane, tohum, evin — I, 53, 64, 449URUG: dövüş, vuruş — I, 27, 386URUGLAMAK: çekirdeğini çıkarmak, çekirdekten ayırmak — I, 303, 304; III, 346URUGLANMAK: tane tutmak — I, 293URUGLUG: (altun) para olarak kesilmiş, urulmuş (altın) — I, 147URUGLUK: (buğday) tohumluk için saklanmış (buğday) — I, 146URUG: turıg hısımlar — I, 64URUK: ip, urgan — I, 42, 66, 209, 221; II, 136, 205; III, 110, 330 bkz. urkURUKLUG: (kova) ipli (kova) — I, 147URUKLUK: (yüñ) ip yapmak için hazırlanmış(yün) — I, 150URULMAK: vurulmak, dövülmek; kurulmak — I, 194, 195; II, 138URULMAK: (ip ve benzeri) örülmek I, 195URUMDAY: kendisiyle ağının zararı giderilen bir taş — I, 159URUNÇ: rüşvet, gevik, I, 132, 354; III, 217, 449 bkz. orunçURUNMAK: pişman olup vurunmak, dövünmek; sarınmak, örtünmek I, 201URUNMAK: dikilmek, kalkmak — I, 201URUŞ: urma, sava; , vuruş, vuruşma — I, 61, 221, 414; II, 83URUŞMAK: vuru; mak — I, 20, 182; II, 89 bkz. uruşmakURUŞ: tokuş uğraşma ve savaşma — I, 12URUT: kuru (geçen yıldan kalma ot için). II, 79 bkz. ar ııtURU: yazmak vurayazmak, döveyazmak — III, 59US: hayır ve şerri ayırt ediş, I, 36US: kerkes kuşu, I, 36, 228; III, 46USAL: kişi gafil, iş bilmeyen — I, 122USAYUK: (er) gafil (adam) — I, 160USITGAN: çok susatan, I, 155USITMAK: susatmak — I, 209USLAMAK: anlamak, hayrı şerden ayırt etmek — I, 286USLAYU: kerkes kuşu gibi, II, 17USMAK: susamak; sanmak — I, 166; II, 165USNATMAK: benzetmek, I, 267 bkz. üsnemekUSRIK: uyuklayan adam. I, 99USUKMAK: susamak — I, 191; II, 165USUZ: uykusuz, I, 122UŞ: şimdi, işte, §161. I, 36; II, 45, 128UŞ: agaç, dal, boynuz gibi şeylerin özü — I, 36 §müñüz uşı; boynuz özü — I, 36UŞAK: küçük, ufak, I, 67; III, 279 § u şak oglan; küçük çocuk — I, 67 § u şak otuñUŞAK: koğuculuk, koğu, dedikodu, kogucu — I, 122; II, 20 § u şak söz; kogu olarak söylenen söz — I, 122UŞAKLAMAK: koğlamak — I, 305UŞAKLIK: işte gösterilen çocukluk — I, 150UŞALMAK: ufalanmak — I, 197 bkz. uşatmak, uvşatmak, üşelmek, üşetmekUŞATMAK: ufalatmak — I, 211, 262 bkz. uşalmak, uvşatmak, üşelmek, üşetmekUŞGUN: ekşi bir çeşit ot, poy otu — I, 440 bkz. kuşgunUŞUN: omuz başı, çigin başı — I, 77UŞ: uş öküzü suvarmak için söylenen 502. I, 36UTAMAK: yapraklarını, başağını kesrnek, ekin biçilmek, budamak — III, 250, 251UTANÇ: (ış) utanılacak (1; ). III, 448 bkz. utunçUTANMAK: utanmak, I, 199, 291 bkz. uvutlanmakUTMAK: oyunda yutmak, oyunda ütmek I, 170, 200; II, 103UTRU: önce; karşı, orta I, 68, 494; II, 145; III, 40 bkz. ortu, otra, otruUTRULANMAK: yüz ytize gelmek — I, 296, 297 bkz. otrulanmakUTRULMAK: kesilmek, kırkılmak, kısaltılmak. I, 246, 247UTRUNMAK: dayatmak ve karşı koymak istemek; yönelmek. I, 251 bkz. otrunmakUTRUŞMAK: karşı koymak, kaı — şi gelmek, karşılaşmak. I, 232 bkz. otruşmakUTRUŞMAK: makasla kesmekte yardım etmek — I, 233UTSUKMAK: oyunda yutulmak — I, 242UTULMAK: (ekini bozan bitkiler) kesilmek, ba şı vurulmak I, 193 bkz. otulmakUTUN: degersiz, alçak, küstah — I, 123, 414UTUNÇ: (ış) utanılacak (iş) — I, 131; III, 448 bkz. utançUTURMAK: (saç ve elbise) kesmek — I, 176UTUŞMAK: oyunda yutu; mak — I, 180UVA: çagıran kişiye cevap için "ne buyuruyorsun?" anlam ında bir edat — I, 40UVA: içine şeker ufalanan bir çeşit yemek — I, II bkz. uvaUVMAK: ufalamak, I, 11 bkz. övmek, uvmakUVUT: ut, hayâ, ar — I, 83 bkz. ufut, uvutUVA: soğukluk olarak yenen bir çeşit şekerli pirinç yem'egi — I, 90 bkz. uvaUVMAK: ufalamak — I, 166 bkz. övmek, uvmakUVŞATMAK: ufalatmak — I, 262 bkz. uşalmak, uşatmak, üşelmek, üşetmekUVULMAK: ufalanmak, ezilmek — I, 197; II, 6UVUNMAK: kendi kendine ufalamak, I, 202UVUNMAK: ovuşturmak. I, 202; II, 147 bkz. ovunmakUVURGARMAK: utandırmak — I, 290UVUŞ: ufalanmış nesne — I, 61UVUŞ: etmek ufalanmış ekmek — I, 61UVUŞMAK: ufalamakta yardım ve yariş etmek, I, 185UVUT: utanma, hayâ, ut, ar — I, 51, 83, 116, 131, 469 bkz. ufut, uvutUVUT: yemege veya beyin yanına çağırma, davet — I, 51UVUTLANMAK: utahmak — I, 291 bkz. utanmakUVUTLUG: utanan, utangaç — I, 146UYA: kuş yuvası, I, 85UYA: hısım, kardeş, I, 85, 86UYADSILIK: utanan, utangaç — I, 160UYADMAK: utanmak — I, 55, 216 bkz. uyatmakUYALAMAK: yuva yapmak, III, 328UYALMAK: çekinmek, utanmak — I, 269UYATMAK: utanmak — I, 216 bkz. uyadmakUYGURMAK: uyarmak, I, 269, 270 bkz. udgarmak, udgurmakUYMAK: uymak, birine bağlı olmak — III, 146UYUGLUG: kemerli. III, 50UZ: usta, mahir — I, 46 § uz kişi; eli uz, eli işe yaraşıklı, udumlu kişi I, 46UZA: geçmiş zaman, I, 88, 89, 385UZAK: uzun; eski, uzak — I, 66, 380 § uzak ış; uzayan bitmeyen iş — I, 66UZAKLIK: işte ağırlık. I, 150UZATMAK: uzatmak; geciktirmek I, 209; II, 234 bkz. uzutmakUZLANMAK: ustalaşmak — I, 297UZLUK: sanat — I, 253UZMAK: başkasından ileri geçmek — I, 88 bkz. ozmakUZSAMAK: koparmak istemek, I, 276, 277 bkz. üzsemekUZUN: uzun, I, 77, 448; II, '11, 78; III, 36, 89, 121UZUTGAN: her zaman uzatan — I, 155UZUTMAK: uzatmak — I, 155 bkz. uzatmakÜBGÜK: ibibik kuşu — I, 78, 110 bkz. übüpÜBÜP: ibibik kuşu, I, 78 bkz. übgük ,ÜÇ: sayıda üç — I, 35; II, 283ÜÇGIL: müselles, üçgen, üç köşeli şe/ — I, 105ÜÇGÜL: müselles, üçgen, üç köşeli şey, I, 105ÜÇLENMEK: üç olmak, üçlenmek — I, 256ÜÇLÜÇ: başları bir demirle birleştirilerek üç çubukla yapılan tavşan tuzağı — I, 95ÜÇÜKMEK: sesi, soluğu, nefesi kesilmek — I, 192; II, 118ÜÇÜNÇ: sayıda üçüncü — I, 131; III, 448ÜÇÜRGEN: çok söndüren, I, 522ÜÇÜRMEK: söndürmek — I, 176, 177 bkz. öçürmekÜDÜRMEK: seçmek, üstün tutmak, III, 11 bkz. a ğırmak, edirmek, ödürmek, ödürmek, udurmakÜDERMEK: uymak, izince gitmek — I, 178ÜDIK: aşk ve sevgi coşması, sevda, hasret — I, 69, 212; II, 144, 188, 311; III, 258 bkz. ödikÜDLENMEK: kösnemek, erkek istemek — I, 257ÜDLEŞMEK: birbiri ardınca yürü; mek — I, 239 bkz. udlaşmekÜDREK: artan, az iken artan şey, I, 103ÜDREMEK: üremek, çoğalmak , I, 273ÜDREŞMEK: artmak — I, 232ÜDRETMEK: üretmek, çoğaltmak — I, 261ÜGI: baykuş — I, 9, 161; III, 118, 238 bkz. ühi, yabakülakÜGIMEK: öğütmek — III, 254ÜGIT: buğday ve benzeri şeyleri öğütme. I, 51ÜGITÇI: un öğüten kimse — I, 51ÜGITMEK: öğüttürmek — I, 213ÜGITSEMEK: öğütmek istemek — I, 302ÜGRE: tutmaca benzer ve ondan daha sulu şehriye çorbası, erişte. I, 127; III, 173ÜGRILMEK: sallanmak — I, 248ÜGRIMEK: sallanmak, kımıldatmak; birisine karşı yaltaklanarak hilesini saklamak, I, 275, 354ÜGRIŞMEK: sallamakta yardınn etmek, I, 236ÜGRITMEK: sallatmak, I, 261ÜGRÜK: çocugun beşigini sallama — I, 105ÜGÜR: darı. I, 54; II, 121; III, 9 bkz. yügür § yag ügüri; susam — I, 54ÜGÜRLÜG: darı sahibi olan — I, 152ÜGÜRLÜK: dan konulan yer — I, 152ÜGÜRMEK: deve üzerine iki taraflı yükletilerek içerisine binilen sepet ve benzeri ; ey — I, 507 bkz. tegirmekÜGÜŞMEK: öğütmekte yardım ve yarış etmek — I, 187ÜHI: baykuş , I, 9, 161; III, 118, 238 bkz. ügi, yabakulakÜJME: dut ağacı — I, 130ÜJÜK: hece, harf, I, 71, 72ÜJÜKLEMEK: hecelemek, I, 71ÜJÜMLENMEK: dutlanmak, dut vermek, I, 297ÜKEK: tabut, sandık — I, 78ÜKEK: şehrin etrafında savaş için hazırlanmış olan burç — I, 78ÜKEKLEMEK: burç yapmak; sandık yapmak — I, 307ÜKEKLIG: tam burçları bulunan kale — I, 153ÜKEKLIK: sandık yapmak için ayrılan ağaç — I, 153ÜLEMEK: dağıtmak, yaymak, üleştirmek — I, 51; III, 255ÜLEŞMEK: paylaşmak, üleşmek I, 189ÜLETMEK: paylaştırmak, dagıtmak, I, 214ÜLIKE: ökse otu — I, 137ÜLKER: Ülker yıldızı, Süreyya yıldızı. I, 95; III, 40ÜLKER: çerig harp usulünde bir hile tarzı — I, 95 ,ÜLKÜ: ahit, peyman. I, 129ÜLÜG: pay, nasip, hlsse, I, 62, 72 bkz. ülük, ülü şÜLÜGLÜG: üleştirilmiş, pay edilmiş, dağıtılmı; — I, 511ÜLÜK: pay, naslp, hisse — I, 62, 72 bkz. ülüg, ülü şÜLÜ: pay, halk arasında taksim, hisse — I, 62 bkz. ülüg, ülükÜM: şalvar, don — I, 38, 117, 203ÜMGLIK: imik, çocukların tepesinde bulunan yumuşak yer I, 110ÜMLEŞMEK: şalvarını ortaya koyarak kumar oynamak — I, 242ÜNLÜG: şalvarlı, I, 224ÜN: ses; ün, san — I, 38, 49. 219; II, 294; III, 194, 240, 402ÜNDEMEK: ünlemek, çagırmak. I, 273; III, 69ÜNDEŞMEK: çağırı; mak — I, 231ÜÑMEK: delmek — I, 174 bkz. öñmekÜÑTÜRMEK: deldirmek I, 290ÜÑÜJIN: çölde insanı öidüren umacı, gulyabani — I, 145ÜÑÜLMEK: oyulmak III, 395ÜÑÜR: in, mağara — I, 94ÜP: renkte pekitme edatı — I, 34 § üpürüng; apak — I, 34ÜPLELMEK: yağma edilmek — I, 295ÜPLEMEK: yağma etmek — I, 284ÜPLENMEK: yağmalanmak — I, 255; III, 90ÜPLEŞMEK: yağma edişmek, yağmalaşmak. I, 238ÜPLETMEK: yağma edilmek I, 264ÜRIMEK: takmak, urmak, III, 120 bkz. urmakÜRIMEK: içten çürümek III, 252, 253 bkz. örimekÜRKMEK: ürkmek, III, 420ÜRKÜLMEK: ürkülmek — I, 250ÜRKÜNÇ: ürküntü, kargaşalık, I, 250 bkz. ürkünmekÜRKÜNÇE: üfleyeceğine, I, 337ÜRKÜNMEK: düşman yüzünden ulus arasına düşen ürküntü, telâşla kalelere ve sığınaklara kaşışma — I, 108 bkz. ürkünçÜRKÜŞMEK: ürküşmek, I, 155ÜRKÜTMEK: ürkütmek I, 263, 264ÜRMEK: üflemek; ürmek, 'havlamak — I, 55, 164, 337; III, 5ÜRÑEK: kireç — I, 121ÜRÑERMEK: ağarmak — I, 289ÜRPEK: tüyleri ürpermiş insan ve hayvan — I, 103ÜRPEKMEK: (tüy) ürpermek. I, 229, 230 bkz. orpatmak, örpe şmek, ürpermek, ürpeşmek ürpermek (tüy) ürpermek I, 217 bkz. orpatmak, örpeşmek, ürpekmek, ürpeşmek ürpeşmek birbirine karşı kabarmak, I, 229, 230 bkz. orpatmak, örpe şmek, ürpekmek, ürpermekÜRÜLGEN: her zaman şişen, kabaran — I, 158ÜRÜLMEK: şişmek, kabarmak, üflenmek, şişirilmek I, 195ÜRÜÑ: ak olan nesne, ak, beyaz, gençlerin t ırnakları üzerinde bulunan aklık — I, 134, 330, 382; II, 12 bkz. ak, örüñ § tırñgak ürüñ; tırnak beyazlığı. I, 134ÜRÜÑ: karak göz akı, I, 382ÜRÜÑ: kuş akdoğan — I, 331ÜRÜŞMEK: üflemekte yardım ve yarış etmek I, 183ÜSKE(N-T)EÇ: kuru üzüm — I, 159ÜSNEMEK: benzemek — I, 288; II, 223; III, 147 bkz. usnatmakÜSTEK: üstelik, ziyadelik. I, 120ÜSTELMEK: artmak, çoğalmak, artırılmak. I, 246ÜSTEM: eğerlere, kemerin başına, tokalara işlenen altın ve gümüş — I, 107 bkz. saxtÜSTERMEK: üstün gelmek için yarış etmek; inkâr etmek I, 221ÜSTÜN: üstün — I, 108 § andan üstün; ondan üstün — I, 108ÜSÜGLEMEK: hile ile kilit açmak. I, 306 bkz. osuglamakÜŞELMEK: aranniak — I, 197ÜŞELMEK: ufalanmak, II, 235 bkz. uşalmak, uşatmak, uvşatmak, üşetmekÜŞEMEK: yer ve benzeri şeyleri aramak üzere eşmek III, 253ÜŞERIG: (taş) düz (kaya), I, 135 bkz. yüşeırgÜŞETMEK: araştırmak. I, 211 bkz. eşltmekÜŞETMEK: ufalatmak — I, 211 bkz. uşalmak, uşatmak, uvşatmak, üşelmekÜŞGÜRMEK: üşürmek, kışkırtmak; ıslık çalmak — I, 228 bkz. üşkürmekÜŞIK: yemişleri kavurarak büyümekten alıkoyan soğuk — I, 72ÜŞIKLEMEK: üşümüşken yakalamak — I, 306, 307ÜŞIMEK: soğuktan üşümek II, 137; III, 254 bkz. üşümekÜŞKÜRMEK: üşürnnek, kışkırtmak; ıslık çalmak — I, 228 bkz. üşgürmekÜŞKÜRMEK: hatırlamak — I, 228, 229ÜŞKÜRTMEK: hatırlatmak. I, 229 bkz. üşkürtürmekÜŞKÜRTÜRMEK: hatırlatmak. I, 229 bkz. üşkürtmekÜŞMEK: üşmek, üşüşmek, toplanmak; delgiç ile delmek, I, 166ÜŞTÜRMEK: deldirmek, delik delmeyi emretmek, dar deli ği genişletmek — I, 222ÜŞÜMEK: üşümek, I, 463 bkz. üşimekÜŞÜTMEK: üşütmek, soğutmak için soğuğa koymak — I, 211ÜTIMEK: (kıl) ütülemek — III, 252ÜTMEK: (kıl) yakmak, ütmek — I, 171ÜTRÜK: hileci, ütücü adam, I, 101ÜTÜG: kusma, I, 68 bkz. ütükÜTÜK: ütü, I, 68ÜTÜK: kusma — I, 68 bkz. ütügÜTÜLMEK: yanmak, (kıl) ütülenmek, I, 193ÜTÜŞ: bir çeşit çocuk oyunu; bu oyunda utme, yutma — I, 60, 61 bkz. ötü şÜY: ev, I, 81 bkz. ef, ev, ev, öv, üvÜV: ev — I, 81 bkz. ef, ev, ev, öv, üvÜYÜK: tepe gibi yüksek olan yerler — I, 85ÜYÜK: (yer) sulu ve buna benzer yerlerde ayak bas ıldığı zaman kaybolan ve ayağı çıkarması güç olan kumluk (yer) — I, 85ÜYÜKMEK: (ayak) gömülmek, incinmek, burkulmak — I, 268ÜZ: sağır — I, 45 bkz. öz § üz kişi; sağır adam — I, 45ÜZE: üstünde, üzerinde, üzere, üzerine, üzerindeki . I, 44, 66, 149, 197, 219, 237, 241, 244, 258, 331, 343. 456, 461, 468, 469; II, 23, 72, 192, 249, 288, 303, 328, 331, 356; III, 131, 161 üzelmek yorulmak, sıkılmak, ögüç işe düşmek — I, 196, 233ÜZITMEK: çok söylemekten kulak sa ğır (ağır) olmak; sirke küpten ekşiliğinden dolayı sızmak — I, 209ÜZLENMEK: yemekte yağ üste çıkmak, kabarmak — I, 258ÜZLÜNMEK: (ip) üzülmek, kopmak — I, 258ÜZLÜŞMEK: üzüşmek, kopmak; (kan, koca) ayrılmak; alacaklı borçludan ilişilgi kesmek, I, 240 üzmek (ip ve benzeri şeyleri) kesmek — I, 165, 522ÜZNEMEK: kar; ı koymak, söz dinlememek — I, 288ÜZSEMEK: koparmak 1510^6^I, 276, 277 bkz. uzsamakÜZTÜRMEK: üzdürmek, kopartmak — I, 220ÜZÜKLÜK: kesilme — I, 152ÜZÜLGEN: daima üzülen — I, 158ÜZÜLMEK: üzülmek, kesilmek — I, 196ÜZÜM: üzüm. I, 75, 88, 180, 184, 282, 289. 353. 360, 514; II, 16, 18, 104, 125. 186, 265; III, 8, 119, 201, 265, 331, 410ÜZÜMLENMEK: üzümlenmek. I, 295ÜZÜŞMEK: üzüm toplamakta yardım ve yarı; etmek; ip ve beñzeri şeyleri kesmekte ve üzmekte yardım ve yarış etmek — I, 184ÜZÜTLEMEK: birini pinti görnıek — I, 299ÜZÜTLÜK: bir şeyde pintilik — I, 150VA: vay anlamına söz söyleyen veya emreden kimsenin emrini inkâr yerine bir söz, III, 215 bkz. yaYA: va edatı gibi "vay" anlamına inkâr edatı III, 215 bkz. vaYA: ok, yay — I, 280, 496, 500, 501; II, 7, 37, 5059, 61, 65, 66, 67, 68, 97, 98, 114, 134, 138, 190, 198, 205; III, 16, 50, 59, 73, 78, 215, 219, 239, 318, 331, 370, 407, 409 § ya bagr ı; yayın orta yeri — I, 360,YABA: yaş ve ıslak olan herhangi bir ; ey — III, 24YABAKU: yün ve yapağı yoluntusu — III, 36YABAKU: bolmak baştaki saç keçelenmek — III, 36YABAKULAK: baykuş — III, 56 bkz. ügi, ühiYABI: eğerin üstüne ve altına konan keçe, eğer yastığı — III, 24YABITAK: çıplak, egersiz — III, 48, 177 bkz. yap ıtakYAÇANMAK: utanmak, ocunmak, sıkılmak — III, 83YADAG: yayan, yaya — III, 28 bkz. yadagYADIÑ: yere yayılmış olan az şey — III, 372YADAG: yaya, yayan — I, 381 bkz. yadagYADAGLIK: yayalık, yaya yürüyüş — III, 51YADIGLIG: yayılı, yayılmış — III, 49, 50YADILMAK: yayılmak, dağılmak, ayrılmak — I, 442; III, 77, 148, 159, 192 bkz. yay ılmakYADIM: döşek, yaygı, sergi. I, 15, 119; III, 19YADINMAK: yayılmak. III, 83YADIŞMAK: yaymakta yardım ve yarı; etmek — III, 70YADLIŞMAK: dağılışmak, yayılı; mak — III, 104, 105YADMAK: döşemek, yaymak, sermek — I, 15, 45; II, 313, 314; III, 434 bkz. yatmakYADSAMAK: yaymak ve dağıtmak istemek — III, 305YADTURMAK: yaydırmak, III, 93 bkz. yaturmakYADTURMAK: bir şeyi bohça veya benzeri içinde saklatmak — III, 94 bkz. yatturmak, yittürmekYAFA: kolgan dikeni — III, 24 bkz. yava, yavaYAFA: sıcak, kuytu (yer) — III, 24, 27 bkz. yava, yavaYAFAŞ: yavaş, yumuşak huylu — III, 12 bkz. yavaşYAFGU: halktan olup hakandan iki derece a şağı bulunan kişiye verilen ungun — III, 32YAFIŞGU: kızılcık veya "güren" denen dağ yemi; l — III, 48 bkz. yumuşgaYAFUZ: her şeyin kötüsü, fenası — III, 10 bkz. yavuzYAG: yağ, iç yagı — I, 182, 208, 227, 326; II, 9, 89. 123, 149, 154. 188, 189. 190, 197, 198, 205. 210, 229, 231, 240, 245. 293, 305, 354; III, 63, 77, 119, 157, 182. 223, 252, 307, 319, 392, 425, 426, 435 § kara yagYAGAK: ceviz. I, 90, 267, 417; III, 8, 29YAGAKLIG: cevizli — III, 50YAGAKLIK: cevizlik, ceviz biten yer — III, 51YAGAN: fil — III, 29 bkz. yañan, § Yagan TeginYAGANLIK: filli olan, filci — III, 50YAGI: düşmün I, 41, 88. 168, 205, 206, 215, 234, 251, 273, 305. 336 397, 441, 456, 496, 516, 517, 520, 522; II, 6, 10, 29, 74. 83, 116, 165, 204, 227, 228, 329; III, 24, 44, 134, 237, 271, 272. 301 322, 328, 339, 395, 400, 420YAGIKMAK: düşmanlaşmak — III, 76YAGILAMAK: düşmanlık etmek, düşmanla savaşmak, çarpişmak — III, 325, 328 bkz'YAGILMAK: yağdırılmak. III, 79YAG(I)R: at, katır ve eçek gibi hayvanların sır-tında semer, eger ve yük vurmasından meydana gelen yara, yagır — I, 58, 370; III, 9YAGIRLAMAK: yağırı sağaltmak, iyi etmek — III, 342YAGIRLANMAK: yağırlanmak, yağırı çoğalmak, yağırdan kaşınmak — III, 113, 114YAGIRLIG: yağırlı, sırtı yaralı — II, 9; III, 9, 49YAGIŞ: putlara kesilen kurban — III, 10YAGITGAN: her zaıpan yağdıran — III, 53YAGITGAN: her zaman dü; manlık eden — III, 53YAGITMAK: yağdırmak — II, 316YAGITMAK: düşmanlık etmek, III, 53 bkz. yagılamak, yaguşmakYAGIZ: yağız, kızıl ile kara arası renk — III, 10YAGKU: yağmurluk — III, 25, 227 bkz. yakuYAGLAMAK: yağlamak — III, 308, 319YAGLANMAK: yağlanmak — III, 111YAGLATMAK: yağlatmak — II, 355YAGLIG: yağlı — I, 70; II, 309; III, 121, 156, 306. 392YAGMAK: yağmak, I, 139, 376, 457, 494; II, 122; III, 60, 61YAGMALANMAK: Yağma kılığına girmek, onların huyu ile huylanmak — III, 203YAGMUR: yağmur. I, 16, 272, 354; Il, 28, 122, 175, 316, 352; III, 38, 39, 53, 79, 93, 95, 380, 436 bkz. yamgurYAGMURÇIL: yağmuru çok olan (yer) — III, 56YAGRIMAK: yağır olmak, I, 104 yagrınlamak yarnına, sırta, vurmak — III, 343 bkz. yarınlamak yagrıtmakYAGRU: çevre, yakı^lık. III, 13 bkz. yakruYAGSAMAK: yağ istemek. III, 305, 306 bkz. yags ımakYAGSIMAK: yağ tadını almak, III, 305, 306 bkz. yagsamakYAGTURMAK: yağdırmak — III, 95YAGUK: yakın, 1113101. I, 433; III, 23, 29, 76, 255 § yak yaguk; (115101^1-. III, 29 § yaguk yer; yak ın yer — III, 29YAGUMAK: yaklaşmak — II, 148; III, 89 bkz. yaguşmakYAGUŞMAK: düşmanlık etmek — II, 90 bkz. yagılamak, yagıtmakYAGUŞMAK: birbirine yakla; mak — III, 73 bkz. yagumakYAGUTGAN: daima yaklaştıran — III, 52YAGUTMAK: yaklaştırn-ıak. II, 316YAG: ügüri susam — I, 54YAH: evet, peki anlamına bir kelime — III, 118 bkz. yehYAXSINMAK: kollarını yenlerine sokmadan, belini iliklemeden, elbiseyi e ğinine (sırtına) almak, III, 109YAHŞI: iyi; güzel, her şeyin güzeli I, 64; III, 32YAK: çanak ve kap bulaşığı — III, 4 bkz. yak yuk, yok, yok yak, yuk, yuk yakYAKA: yaka, elbise yakası — I, 189, 253; III, 24, 307YAKIG: (şişkinlik ve benzeri şeylere yakılan) yakı — I, 407; III, 13, 62, 74, 96YAKILMAK: dokunulmak, yaklaşılmak — III, 81YAKIN: yakın. III, 22, 23YAKIŞMAK: yaklaşmak, dokunmak, yakına gelmek; yakı yakmakta yardım etmek I, 170, 383; II, 103; III, 74YAKI: yukı (er) alçak gönüllü ve yaltaklan ıcı (adam) — III, 25YAKMAK: yaklaşmak, dokunmak; yakmak — I, 456; II, 69; III, 22, 62, 63YAKRI: yağ, iç yağı, yağlı — 11. 105; III, 31, 32, 204; 306YAKRIKAN: fındık büyüklüğünde kırmızı meyvesi olan bir bitki — III, 56YAKRIKAN: buz yağı — III, 56YAKRILANMAK: yağlanmak — III, 203, 204YAKRU: çevre, yakınltk. III, 31 bkz. yagruYAKTURMAK: dokundurmak; (yakı) yaktırmak; (ateş) yaktırmak — İII, 96YAKU: yağmurluk. III, 25, 226 bkz. yagkuYAKURMAK: yaklaştirmak — III, 68YAKURMAK: sık sık solumak, yüksek bir solumaya tutulmak, III, 68YAK: yuk kaptaki 611^. III, 143, 160 bkz. yak, yok, yok yak, yuk, yuk yokYAL: at yelesi — III, 13, 160 bkz. yal ıg, yılYALA: töhmet, itham, birl hakkında kötü sanıda bulunma. III, 25, 82YALAÇI: insanı her şeyde çarçabuk suçlu gibi gören, itham eden, III, 36YALAÇI: (yuga) bir çeşit ince katmerli (ekmek, yufka) — III, 25, 35YALAFAR: insanlar arasında elçi, hakanın gönderdiği elçi II, 288; III. 47YALALMAK: töhmetlenmek, itham edilmek, III, 82YALAMAK: töhmetlennek — III, 89YALAVAÇ: elçi, peygamber — I, 66, 83, 97; III, 47, 266, 438 bkz. yalavaçYALAVAÇ: elçi, peygamber — I, 83; III, 47 bkz. yalavaçYALBI: yassı, enli, derinliğl olmayan — III, 30YALDRAMAK: az ışımak, az parlamak — III, 437 bkz. yaldrımakYALDRIMAK: az ışımak, az parlamak — III, 437 bkz. yaldramakYALDR(I-U)K: cilâlı, parlak, süslü — III, 432 bkz. yoldruk, yuldrukYALFATMAK: yalatmak — II, 354 bkz. yalgatmakYALGAMAK: yalamak. I, 253; III, 306, 307 bkz. yalvamakYALGAN: yalan — III, 37YALGANDURMAK: yalanlamak — III, 116YALGANMAK: yalanmak — III, 109, 110YALGAŞMAK: yalaşmak — III, 103YALGATMAK: yalatmak ve yutturmak. II, 354 bkz. yalfatmakYALGIL: yelesi ak, ak yeleli — III, 228YALGU: ahmak, beyinslz adam — III, 33YALIG: at yelesi; ibik; eğer kaşı, II, 327; III, 13, 14 bkz. yal, y ılYALIGLANMAK: horoz ıbiklenmek; at yelelenmek — III, 114YALIM: sarp, dik, yalçın, III, 19, 20YALIMAN: dağınık şekilde yapılan çapul — III, 38 bkz. yelimenYALIN: alev — III, 23YALINÇGA: (aş) tadı, tuzu, yağı olmayan yemek, III, 433 bkz. yılınçgaYALINDAK: çıplak, III, 51YALINMAK: soyunmak III, 85YALIÑ: çıplak, kından çıkmış veya kınından çıkarılmış III, 373YALIÑUK: insan I, 44, 195, 230, 395; II, 303, 315, 335; III, 65, 141, 222, 262, 384, 385 bkz. yalñukYALIÑULAMAK: iple, salıncakla, oynamak, III, 411 bkz. yalñuYALIŞMAK: töhmetlemek, itham etmek — III, 75 bkz. yılışmakYALKMAK: kanmak, bıkmak, yağlı yemekten bıkmak — III, 435, 447YALMA: kaftan, kalın kaftan, yağmurluk. III, 34YALMAK: yalınmak, alevlenmek; (yara) iltihaplanmak; güne ş yüzü yalıyarak çalıp karartmak- III, 63YALMAK: yanmak — III, 65 bkz. yandurmak, yanmak, yundurmak, yunmakYALÑU: cariyelerin oynadığı bir oyun, salıncak oyunu — III, 380 bkz. yalñulamakYALÑUK: insan kişi, insanlara verilen genel ad, âdem; Âdem atam ız — I, 44, 195, 230, 395; II, 303, 315, 335; III, 65, 141, 222, 262, 384, 385 bkz. yal ıñukYALÑUK: cariye — III, 385YALÑUS: yalnız, kimsesiz. I, 333; II, 133, 384YALPATMAK: (ot, saman ve yem) ıslatmak, II, 351, 352 bkz. yelpetmek, yelpetmekYALRATMAK: parlatmak, yalabıtmak. II, 353 bkz. yalrıtmak, yolratmak, yolrıtmakYALRITMAK: parlatmak, yalabıtmak — II, 353 bkz. yalratmak, yolratmak, yolr ıtmakYALT: yalçın, sert — III, 7YALTGA: bir şeyle alay etme — III, 432 bkz. yoltga, yultgaYALTGA: kılmak alay etmek, maskanaya almak, III, 432YALTURMAK: ateşi alevlendirmek — III, 97YALU: tayları bağlamak için kullanılan ip, örk, III, 26YALVAMAK: yalamak, III, 307 bkz. yalgamakYALVANMAK: dilini çıkarmak, dili ağız içinde dolaştırmak. III, 110YALVARMAK: yalvarmak, dileğinin yapılmasını istemek I. 494, 498; III, 99, 100YALVI: büyü, sihir. III, 33, 359 bkz. yelviYALVIÇI: büyücü, sihirbaz — III, 33YALVIRMAK: yelpimek, III, 100 bkz. yelvirmekYAM: çör çöp, pislik, çapak, göze ve ba; ka yere kaçan çör çöp — III, 5, 160YAMAG: yama — II, 21; III, 28YAMAGLIG: yamalı, yaması olan — III, 49YAMAGLIK: yamalık, yama olmak üzere hazılanmış . III, 51YAMAGU: yamanması gerekli — III, 36YAMALMAK: yamanmak. III, 82YAMAMAK: yanıannak — III, 91YAMAN: kötü, her şeyin kötüsü — III, 30 § yamanig; yaman hastallk, miskinlik hastal ığı — III, 30YAMANMAK: kendi kendine yamamak — III, 85YAMAŞMAK: yamamakta yardım ve yarış etmek, III, 75YAMAŞMAK: tembelliğinden yere yapı; ıp kalmak, buyurulan işi yapmaktan çekinmek — III, 189 bkz. mayışmakYAMATA: yağlı tavuk veya yağlı et kızartılacağı zaman yağın dışarı sızmaması içln içine sarılan kadayıf hamuru gibi ince bir hamur — I, 445YAMDU: kasık — III, 31YAMGUR: yağmur, III, 38 bkz. yagmurYAMIZ: kasığın iki tarafı, kalçanın ıç yandan uçları. III, 10YAMLAMAK: silmek, süpürmek — III, 84, 310YAMLAN: bir çeşit sıçan, geme, III, 37YAMLAŞMAK: süpürmekte yardım etmek, III, 105YAMLATMAK: sıipürtmek. II, 356YAMLIG: ( — köz) içerisine çör çöp kaçmış olan (göz) — III, 42YAMRAŞMAK: kuzular anaları ile karışmak. III, 102, 103YAMU: fiilin anlamında pekitme yapan bir edat, III, 236 bkz. yanuYAMURGAN: her zaman damlayan, kanayan — I, 524 bkz. tamurganYAMURMAK: damlamak; kanamak. II, 85 bkz. tamurmakYAMURMAK: tomruk yapmak, kesrnek, III, 69 bkz. tomurmak, yemürmekYAN: yan — II, 19YAN: uca kemiği, uca kemlğinin başı — III, 160YANA: gene, yine, tekrar, ikinci defa olarak; geri dönme bildiren edat — I, 60, 119, 144, 441, 472, 508; II, 285; III, 6, 26, 170YANÇIK: torba, kese, II, 250 bkz. yançukYANÇILMAK: incinmek, ezilmek — I, 188; II, 287; III, 107YANÇUK: torba, kese (para-tütün). II, 6; III, 45 bkz. yanç ıkYANDAK: çeker havadan çiğ gibi yagan kudret helvası — III, 44YANDAK: tiken geven dikeni — III, 44YANDIK: soysuz, III, 44YANDRU: tekrar, III, 406YANDRUMAK: döndürmek; kusmak; korkutmak — III, 98, 99 bkz. yalmak, yanmak, yundurmak, yunmakYANIG: kusma; korkutma, tehdit — III, 14YANLIK: çoban çantası — III, 45YANMAK: dönmek, döndürmek; korkutmak, tehdit etmek; kusmak; yanrnak — III, 14, 64, 65, 98 bkz. yalmak, yandurmak, yundurmak, yunmakYANU: fiilin sonuna gelip anlamında pekitme yapan bir edat — III, 236 bkz. yamuYANULMAK: ele sürtülerek bilenmek — III, 82YANUMAK: bilemek, el üzerlnde kılağılamak — III, 91YANUT: karşılık, bedel, ıvaz, cevap — III, 8, 28YANUTMAK: biIetmek, bilemeği veya el üzerlnde kılağılamayı emretmek, II, 317 bkz. yıtıtmakYAÑ: bir şeyin merkezi; kalıbı. III, 361YAÑA: herhangi bir ırmağın, bir yanı, geçesi. III, 369YAÑAK: yan, taraf — I, 241, 434YAÑAK: ağzın iki yanında dişlerin oturduğu kemik; kapı söğesi; her şeyin yanı, III, 376YAÑALDURUK: kukuleta, başlık, kepenek arkasına dikilen blr keçe parças ı, III, 389YAÑAN: alaca karga, yalnız başı ak olan karga — III, 240, 376YAÑAN: fiL II, 210; III, 295, 376 bkz. yagan,YAÑI: yeni — I, 376; III, 369 bkz. yengiYAÑILA: yeniden, tekrar, ikinci defa — III, 381YAÑILAMAK: yenilemek. III, 407YAÑILGAN: her zaman yanılan, unutan — III, 388YAÑILMAK: yanılmak — III, 59, 380YAÑKU: sesin geri gelmesi, yankı, aksi savt, aksi seda — III, 379, 380YAÑKULAMAK: ses vermek, yankılamak, ses gelmek, III, 410, 411YAÑKURMAK: ses duymuş gibi sağına soluna bakmak, III, 400YAÑLUK: işte, sözde ve benzeri şeylerde ve yerlerde yapılan yanlışlık — III, 385YAÑRAK: dağ kıvrımı ve büküntüsü — III, 384YAÑRAMAK: saklanması gerekenl açığa vurmak, söylemek — III, 404 bkz. yañzatmakYAÑŞAK: yanşak, geveze — I, 467; III, 384YAÑŞATMAK: bir klmsenin ba; ını çok sözle, yanşaklıkla ağrıtmak — II, 359YAÑZATMAK: saklanması gerekeni söyletmek, ikrar ettirmek — II, 359 bkz. yañramakYAP: değirmi olan herhangi bir şey — III, 3 § yap yarmak; değirmi para, sağ para, III, 3YAP: yapağı — III, 3 § yung yap; yün yapağı — III, 3YAP: hile, al — III, 142, 159 bkz. al, yupYAPÇAN: yavşan otu — III, 37 bkz. yavçanYAPÇINMAK: yapıştırılmak — III, 108 bkz. yapçunmak, yapçurmak, yap şunmak, yapşurmak, yavçunmak, yavçurmakYAPÇUNMAK: yapı; tırılmak, III, 108 bkz. yapçınmak, yapçurmak, yapşunmak, yapşurmak, yavçunmak, yavçurmakYAPÇURMAK: yapıştırmak — III, 97, 98 bkz. yapçınmak, yapçunmak, yapşunmak, yapşurmak, yavçunmak, yavçurmakYAPGAK: kuş avlanan blr çeşit tuzak — III, 42YAPGUÇ: eşek ve benzeri hayvanları sürmekte kullanılan değnek, III, 39YAPGUT: yün veya kıl d!dintilerl doldurulmuş minder ve benzerl şeyler — III, 38YAPIGLIK: kapalı, kapanmı; — III, 49YAPINMAK: örtünmek, kendl başına kapamak — III, 82, 83YAPIŞMAK: yapişmak — IH, 70 bkz. yapuşmakYAPITAK: çıplak, eğersiz — III, 177 bkz. yabıtakYAPMAK: örtmek, kapamak; kurmak, yapmak, I, 348, 374; III, 33, 57YAPRATMAK: at, blr ; eyden korktuğu veya bir çeye tekme atacağı zaman kulağını dikmek — II, 352YAPRI: düz ve enli (yer); sarkık (kulak), III, 31YAPRULMAK: yapışmak; yıpranmak — III, 107YAPRUŞMAK: yer düzlennekte yardım etmek, III, 101YAPSAMAK: (örtmek, kapamak, yapmak) istemek — I, 463; II, 172; III, 304YAPŞUNMAK: yapı; tirılmak — III, 109 bkz. yapçınmak, yapçunmak, yapçurmak, yapşurmak, yavçunmak, yavçurmakYAPŞURMAK: yapıştırmak — III, 99 bkz. yapçınmak, yapçunmak, yapçurmak, yapşunmak, yavçunmak, yavçurmakYAPTAÇ: yağmur ve karda çobanların giydiği küçük bir kepenek, kebe — III, 38 yapturmak kapatmak; yaptırmak — III, 93 yapulmak kapanmak, örtulmek — III, 76YAPURGAK: yaprak (agaç, bjtki, kltap) — III, 51YAPURGAN: daima gizleyen, saklayan — III, 53 yapurmak parlatmak, süpürtmek; gizlemek — III, 67 yapurtmakYAPUŞGAK: dikenli bir ot, pitrak; her söylenen i şe karışan kimse — 1)1, 51 bkz. koruYAPUŞGAN: daima yapışan, yapışkan — III, 53YAPUŞMAK: yapışmak — III, 53 bkz. yapışmakYAP: yup hile, al ("yup" kelimesi yaln ız kullanılmaz, her zaman "yap" ile birlikte gelir) — III, 142, 159, 328YAP: yup kılmak hile kılmak, al etmek — III, 159 bkz. yubılamak, yuplamakYAR: yar, suların açtığı uçurum — I, 375; III, 34, 142, 152, 355YAR: salya — II, 81; III, 3YARAG: yarık, gedik — III, 294YARAG: fırsat, imkân, tav — I, 300; II, 90, 234; III, 13, 28, 355YARAGLIG: mümkün . III, 49YARAGLIG: zırhlı, cebeli — III, 49YARAMAK: yaramak, uygun gelmek, yaraşmak — III, 38, 87 § yol yarasınYARAMAK: yarmak — II, 356YARAMAK: karşı koymak, uzaklaşmak — III, 422 bkz. yıramakYARAMSINMAK: dalkavukluk etmek, II, 263YARANMAK: yaranmak, yaltaklık etmek; koşakta koşturularak alıştırılmak, I, 394; III, 20, 83YARAŞMAK: uyuşmak, anlaşmak, yaraşmak — II, 105; III, 11. 71, 72YARATGAN: yaratan — III, 52YARATMAK: yaratmak, oranlamak, oranlayıp yapmak, kendinden uydurmak — I, 330; II, 315YARIGSAMAK: yarlıganmak istemek — III, 333YARIK: oylukların çenetlere bitiştiği yer, oyluk kemikleri başı — III, 15YARIK: zırh, zırh ve kalkana verilen genel ad, III, 15, 158, 217 § say yar ık; demirgögüslük. III, 15, 158YARIKLANMAK: zırhlanmak — III, 114, 115YARIKLAŞMAK: zırh öndül koyarak bahse girmek, II, 258YARILMAK: yarılmak, yirilmek, açılmak — I, 119; III, 15, 77, 78YARIM: yarım, bir şeyin yarısı, herhangi bir şeyin ikiye ayrılmış olan parçalardan her birisi III, 19YARIMLAMAK: yarılamak — III, 343YARIMLANMAK: yarımlanmak. III, 115YARIN: yarın — II, 250YARIN: kürek kemigi, çigin kemlğl — III, 21YARINDAK: kayı; , sırım, Türk sırımı — II, 23, 108, 175, 262; III, 51YARINLAMAK: yarnına, sırta vurmak — III, 343 bkz. yagrınlamakYARINMAK: kendi kendine yarmak, yarınmak — III, 83, 84YARISA: yarasa — III, 433 bkz. aya yersgilYARIŞ: yarı; , at yarişi — II, 191; III, 10YARIŞ: iki adam arasında mal üleşme — III, 10YARIŞMAK: yarışmak, yariş etmek, at yarişi yapmak; yarı yarıya üleşmek I, 367, 474; II, 226; III, 10, 72YARLAMAK: tükürmek III, 308 bkz. yarsıtmak, yarsudmakYARLIG: emir, hakanın mektubu, fermanı, buyruğu — I, 87; III, 42YARLIG: fakir, yoksul, acınan, yarlıganmış. I, 93; III, 42YARMA: uzunlamasına yarılan herhangi bir ; ey — III, 34YARMAK: yarmak, bir şeyl keserek zorla yarmak, parçalamak; yere s ınır çizmek, I, 399, 437; III, 33, 57. 58YARMAK: para — I, 20. 22 35, 75, 130, 131, 142, 143, 168, 175, 180, 214, 219, 223, 242, 281, 297, 298, 303, 321, 322, 334. 341 377 397, 398, 402; II, 22, 39, 41, 44, 51, 62, 66, 67, 78, 92. 122, 127, 131, 103, 229, 237. 249, 250, 260; III, 3. 43 67 80, 84. 94, 121YARMAKAN: armağan — I, 140 bkz. amuç, armaganYARMAKLANMAK: para sahibi olmak — II, 279; III, 116YARMANMAK: tırmanmak. III, 111YARMAŞ: iri ögüdülmüş bulgur ve buna benzer şeyler — III, 40 § yarmaş un; ince un, III, 40YARMA: (yuga) blr çeşit katmer — III, 34YARP: sağlam — III, 6YARP: insan sevinince yüzüne gelen parlakl ık, yalabıklık — III, 6YARPADMAK: iyileşmek, ayağa kalkmak, serpilip büyümek — II, 351 bkz. yarpatmakYARPATMAK: iyileşmek, ayağa kalkmak; serpilip büyümek, II, 351 bkz. yarpadmakYARPUZ: güzel kokulu b!r ot, kır nanesl, Majoran, III, 39YARPUZ: yılan yiyen bir hayvan, firavun s ıçanı, ichneumon — III, 39, 40YARSGAG: dagda ve başka yerde ayağın kayabilecegl yer — III, 433YARSIKMAK: birbirinden ayrı dü; mek, III, 105. 106YARSIMAK: murdar bulmak ve iğrenmek, III, 305YARSINÇIG: murdar, pis iğrenç — III, 56YARSITMAK: tiksindirmek II, 353 bkz. yorlamak, yars ğumakYARSUDMAK: tiksindiği şey yüzünden tükürmek — II, 353 bkz. yarlamak, yars ıtmakYARŞI: bir şeyi yarıya bölen kimse; bir ; eyin yar ısı, yarı yarıya ortak — III, 32YARŞIM: bir yarışlık yer — III, 47YART: su içilen bardak, I, 341 bkz. bartYARTIM: ayrılmiş — III, 46YARTMAK: para — III, 432 bkz. yarmakYARTU: yonga, talaş, III, 30YARTU: üzerine bir şey yazılan levha, tahta — III, 30YARTURMAK: yardırmak — III, 94, 95YART: yurt tutmak ansızın her yandan yakalanmak — I, 341 bkz. bart burt tutmakYARUK: yerde, duvarda, dağda, sırçada ve benzer şeylerde yarık — III, 15YARUK: ışık, aydınlık, parlak — I, 46, 96; III, 15, 194 § yapyaruk; çok ayd ınlık. III, 15YARUKLUK: nur, ışık, aydınlık; rahatlık — II, 316; III, 51. 194YARUK: yelim balık tutkalı — III, 20 bkz. yaru yelimYARUK: yulduzı tan yıldızı — I, 96YARUMAK: ışımak — I, 96; III, 86, 87, 89YARUMAK: yaşumak keyiflenmek. sevinmek — III, 89YARUTGAN: her zaman aydınlatan — III, 52YARUTMAK: aydınlatmak — III, 52YARU: yelim balık tutkalı — III, 24 bkz. yaruk yelimYAS: zarar, 2iyan — III, 159YAS: ölüm, helâk — III, 159YASGAÇ: yastıgaç, hamur tahtası — III, 38 bkz. yası yıgaçYASGAŞMAK: tokatlaşmak ve bunda yardım ve yarış etmek — II, 220 bkz. tasgamak, tasga şmakYASI: yassı, enli — III, 24 bkz. yasulYASIÇ: yassı ve uzun temren, III, 8YASIGLIG: gedeleçli — III, 50YASIK: gedeleç — III, 16 bkz. kurmanYASILAMAK: yassılamak, yaymak; sözü açık, geniş ve kinayesiz söylemek — III, 328YASILMAK: dağılmak; terk olunmak, bırakılmak — III, 78, 79YASIMAN: su boşaltilırken boğazı "gır gır" eden testi, III, 38YASI: yıgaç yastıgaç, hamur tahtası — III, 38 bkz. yasgaşYASMAK: dağıtıp yaymak, çözmek — III, 59, 60YASTALMAK: dayanmış olmak; amacın bir yanına ilmek — III, 107YASTAMAK: yastık dayamak, yaslanmak; söz dokundurmak — III, 302, 303, 320YASTUK: yastık, III, 43, 107, 302, 320YASUL: yassı, yayvan, yassı ve engln olan her yer — III, 18, 19 bkz. yas ıYAŞ: yaş, taze nesne, zerzevat, sebze, ye şillik; yaş (gözden gelen); yaş (insanın yaşadığı). I, 316; II, 109, 172. 228, 232; III, 4, 47, 83, 84, 159, 433 §ya şotYAŞAGU: yaşamağa haklı — III, 36YAŞAMAK: yaşamak — III, 89YAŞAÑURMAK: (göz) yaşarmak, yaşlı olmak — III, 407YAŞARMAK: yeşermek — II, 79; III, 18, 68YAŞARTMAK: ye; ertmek — III, 436YAŞIKMAK: (göz) yaçlanmak, kamaşmak — III, 76YAŞIL: yeşil. I, 41, 330, 394, 395; III, 19. 20, 143, 162 § yapya şılYAŞIL: yuşul yeşil meşil — III, 19YAŞIN: şimşek, I, 236; II, 356; III, 22, 310, 319YAŞINLIG: şimşekli — III, 50YAŞLAMAK: yaş ot yemek — III, 308YAŞLIG: yaşlı, genç olmayan — III, 42YAŞLIG: yaşlı, yaşı olan (göz) — III, 42YAŞMAK: gizlemek, saklamak — I, 425; III, 60, 208YAŞNAMAK: şimşek çakmak, parlamak — I, 236; III, 310, 319YAŞNATMAK: şimçek çaktırmak, parlatmak — II, 356YAŞRU: gizli — III, 31YAŞRUŞMAK: gizlemekte birlefmek — III, 101YAŞSAMAK: gizlemek istemek — III, 305YAŞUK: demir başlık, tulga — I, 67 bkz. aşuk, yışıklıgYAŞUMAK: keylflenmek, sevinmek, III, 89YAŞURGAN: her zaman gizleyen — III, 53YAŞURMAK: örtmek, örtülmek, gizIemek. II, 79; III, 68YAŞUT: gizli — II, 228; III, 8 bkz. bekütYAT: yabancı-I, 433; III, 43, 148, 159 bkz. bazYAT: taşlarla yagmur ve rüzgâr için yapılan kamlık, yadataşı ile yapılan bir türlü kamlık, kâhinlik. III, 3, 159YAT: baz yabancı — III, 148, 159YATÇI: ; aman — III, 307YATGAK: hakanın ve ülkenin koruyucusu, muhaf ızı — III, 42YATGAŞMAK: yatışmak, birlikte yatmak. III, 103YATGAŞUK: bir yerde başkası ile yatan — III, 55YATGAŞUK: ogrı yatsı, yatma 2amanı. III, 55YATGURMAK: yatırmak, uyutmak — III, 99YATIG: uyku; yatılacak yer — III, 12 bkz. yatıkYATIK: uyku; yatacak yer — III, 15 bkz. yat ıgYATIKMAK: yabancılaşmak, yadlaşmak — III, 76YATLAMAK: yada taşı ile afsun yapmak; yabancı saymak — III, 307, 308YATLATMAK: yada taşı ile okutmak — II, 355YATMAK: yatmak — I, 36, 233, 243, 386; II, 313; III, 42, 378YATMAK: yaymak, sermek, II, 313 bkz. yadmakYATSAMAK: yatmak veye uyumak istemek III, 304YATTURMAK: yaydırmak — III, 93, 94 bkz. yadturmak, yittürmekYATUK: atılan, unutulan her şey; tembel; şehirlerden — çıkmayan bir kısım Oğuzlar — III, 14YATUK: iki cins iplikten (erişi yünden, argacı pamuktan) dokunan bir dokuma — III, 14YATURMAK: yaydırmak, III, 93 bkz. yadturmakYAVA: kolgan dikeni; hint ayvas ı; suyu tutmaca renk veren bir bitki I, 84; III, 26 bkz. yafa, yavaYAVA: sıcak, kuytu (yer) — III, 27 bkz. yafa, yavaYAVA: kolgan dikeni; hint ayvas ı; suyu tutmaca renk veren bir bitki I, 84; III, 27 bkz. yafa, yavaYAVA: sıcak, kuytu (yer), III, 27 bkz. yafa, yavaYAVALMAK: yavaşlamak, I, 397YAVA: ; yavaş, yumuşak huylu — III, 10, 11 bkz. yafa şYAVAŞLANMAK: yavaşlanmak, dölekleşmek, yumuşak huylu olmak — III, 114YAVÇAN: yavşan 0111. III, 37 bkz. yapçanYAVÇUNMAK: yapıştırılmak — III, 109 bkz. yapçınmak, yapçunmak, yapçurmak, yapşunmak, yapşurmak, yavçurmakYAVÇURMAK: yapıştımak. III, 98 bkz. yapçınmak, yapçunmak, yapçurmak, yapşunmak, yapşıırmak, yavçurmakYAVGAN: yavan. III, 37YAVGANLANMAK: yavan bulmak — III, 116, 117YAVLAK: kötü, fena, değersiz, yavuz, dü; kün, her şeyin kötüsü — I, 177, 432, 516, 519; II, 74, 204; III, 43, 44, 133 § yavlak kişiYAVRAMAK: digrek, sert, kati olmak, III, 278 bkz. t ıgdamak, tıgramakYAVRIMAK: hali kötüleşmek, yoksulluk veya hastal ık yüzünden arıklamak — III, 304YAVRITMAK: kötületmek, zayıflatmak, arıklatmak, I, 139; II, 352, 353YAVSAMAK: gönül almak istemek, III, 306 bkz. yüvsemekYAVUG: sel suyunun yüksekten yuvarlad ığı kaya parçası — III, 13YAVUZ: kötü, fena — I, 84, 85, 103, 227, 248. 439, 483 bkz. yafuzYAVUZLAMAK: kötü bulmak — III, 342YAVUZLANMAK: kötü bulmak — III, 114YAY: ilkbahar, yaz, I, 13. 82, 96, 170, 463; II, 97; III, 160, 161, 188YAYA: insanın kuyruk sokumu bölgesl, kıçı (yalnız insanlarda) — III, 26, 170YAYGARU: yaza doğru, III, 278YAYGUK: kısrağın meme uçları, III, 27 bkz. yazgukYAYIG: huyu dönek — III, 23 bkz. yayıkYAYIK: huyu dönek — III, 23 bkz. yayıgYAYIKMAK: yaz olmak, baharla; mak — III, 191YAYILGAN: yayılan, durmayan — III, 55 § yayılgan kişi; bir kararda durmayan, bir işte sebat etmeyen kimse — III, 55YAYILMAK: ırgalanmak, yayılmak, salınmak — I, 412; III, 108, 191, 192bkz. yad ılmak, yazılmakYAYINMAK: kendi kendıne yaymak — III, 86YAYKALMAK: çalkanrnak; her ; eye gönlü meyil göstermek — III, 108YAYLAG: yayla, yaylak, yazlanan yer, I, 13, 214; II, 355; III, 47, 265YAYLAMAK: yaylamak — III, 311YAYLATMAK: yaylatmak. II, 357YAYMAK: çalkamak, kımıldatmak, sallamak, meyletmek, meylettirmek III, 245, 246, 247YAYSAMAK: haset etmek, çekememek, I, 155YAYTURMAK: çırptırmak, kımıldatmak. III, 100YAZ: ilk yaz, yaz — II, 172, 285; III, 159, 285YAZAK: otlak, III, 16YAZAMAK: yazlamak, yazı geçirmek — III, 88YAZGUK: kısrağın meme uçlan — III, 28 bkz. yaygukYAZI: kır, ova, yazı, boş ve açık yer, boşluk, açıklık, alan — I, 94, 135, 329, 447; III, II, 24, 255 yaz ıkçı yazıcı, hısımlar arasında mektup getirip götüren elçi — III, 55YAZIGLIG: çözülmüş, bağından çözülmüş — III, 49, 50 bkz. yazukYAZIKMAK: yaz olmak III, 76 bkz. yayıkmakYAZILMAK: açılmak, yayılmak; yalabımak, güzelleşmek; çözülmek — I, 195, 233, 409; II, 285; III, 6, 78, 112 bkz. yadılmak, yayılmakYAZINMAK: kendi kendine çözmek, çözünmek, çözülmek III. 84, 112YAZIŞMAK: (çözmekte ve yaydan kirlşi çıkarmakta) yardım ve yarış etmek, III, 73YAZLATMAK: yazlatmak, yazı geçirtmek, yaylatmak — II, 355YAZLINMAK: çôzülmek — III, 110, 112, 228YAZLIŞMAK: çözülmek III, 105YAZMAK: şaşmak, yanılmak; çözmek; yazmak — I, 92; II, 20; IIl, 59, 111YAZMAS: şaşmayan, yanılmayan — III, 59, 379YAZOK: et pastırma — III, 16,YAZSAMAK: çözmek istemek, III, 305YAZTURMAK: çözdürmek; yanıltmak — III, 95YAZUK: boşanmış, bağından çözülmü; — III, 16bkz. yazıglıgYAZUK: günah, suç — I, 16, 203, 220, 521; II, 75, 135, 143, 169, 222, 261; III, 16YAZUKLAMAK: suçu yüzünden yakalamak — III, 342, 343YAZUKLUG: günahlı, III, 50YAZUKSUZ: günahsız — I, 400; III, 16YEBEÑ: kumlu, batak — III, 372YEH: evet — III, 26, 118 bkz. yahYEH: mü "tamam mı" anlamına bir kelime — III, 26 bkz. ye mü?YEK: şeytan — I, 267; II, 236, 338; III, 156, 160YEL: cin; cin çarpması — III, 144, 163YELIM: tutkal, kendisiyle tüy ve tüye benzer şeyler yapıştırılan tutkal — III, 20, 70, 99, 108bkz. yelim,YILIM: yelimlenmek tutkallanmak — III, 115 bkz. yelimlenmekYELKIN: yelici, koşucu; misafir, yolcu, konuk — I — 31; III, 33, 37, 288, 309 bkz. elkin, yelkinYELNEMEK: memesi dolup sarkmak — III, 310, 319 bkz. yelnemekYELPETMEK: (ot, saman ve yem) ıslatmak, II, 351, 352 bkz. yalpatmak, yelpetmekYELPETMEK: yelpazeletmek — II, 352 bkz. yelpetmekYELPIRMEK: rüzgâr esmek, cin tutmuş gibi sağa sola sallanmak; nemlenmek, yeri ıslatmak — III, 93YELVI: büyü, sihir, III, 33, 359 bkz. yalv ıYELVLÇI: büyücü, sihirbaz III, 33YEM: baharat — Itl, 5 ("yem" kellmesl yaln ız kullanılmaz, "ot" ile birlikte gelir) —YEME: hep, bütün, tamamiyle; yine, dahi, I, 47, 106, 144, 459; II, 75, 118; III, 41, 278. 366 435 yemeçük buğday taşınan küçük çuval — III, 48YEMEK: yemek, yeylp telef etmek, I, 55, 66, 79, 88, 116, 318, 323, 342, 343, 504; II, 69, 70. 311; III, 9, 16, 31, 67, 146, 159, 220, 222, 249YEMET: evet — I, 51; III, 8 bkz. emet, evet, evetYEMIŞ: meyve, I, 251, 263 bkz. yemişYEMRÜ: ; mek ağaç sökmekte yardım etmek — III, 103YE: mü "bu sôzü kabul ettin mi? söyledi ğimi yapmak için kafana koydun mu?" anlam ına bir kelime. III, 26 bkz. yehmü?YEMÜRGEN: dalma söken, koparan, III, 54YEMÜRMEK: kesmek — III, 54 bkz. tomurmak,YAMURMAK: yençimek ısırmak, kötüleşmek — III, 303 bkz. tençmek, yençmek, yunç ımakYENÇMEK: ısırmak, yere vurup ayağıyle ezmek, dişle ısırarak parçaları birbirine katmak, kötüleşmek — III, 303. 435 bkz. tençmek, yençimek, yunç ımakYENIG: yeğni, hafif — III, 92 bkz. yenikYENIGÜ: doğurmak üzere olan, III, 36YENIMEK: doğurmak (yalnız kadın için), III, 91, 92YENITMEK: doğurtrnak — II, 317YEÑEÇ: yengeç — III, 384YEÑEK: heybe, bohça — III, 70 bkz. yetgekYEÑGE: yenge, büyük kardeşin karısı — III, 380YEÑI: yenl — I, 376; III, 369 bkz. yangiYEÑMEK: yenmek, alt etmek — III, 391YEÑŞÜRMEK: sıcağa soğuk karı; tirarak ılıştırmak, III, 400 bkz. yiñşürmekYERÇÜ: sın, mezar — III, 30YERDE: hemşeri. I, 407; III, 40YER: kırtışı yeryüzü — I, 461YERKÜÇ: tahtadan yapılmış kılıç gibi uzunca, enli bir ağaç parçasıdır, fırındaki ekmeği çevirmek için kullanılır — I, 452YERMEK: yirmek, yaf bir şeyi demirle kesmeksizin uzunlamas ına yirmek, kolayca yarmak — III, 58 bkz. yırmak, yirmekYER: sagrısı yeryüzü; yer yaygısı — I, 422YERTÜRMEK: yirdirmek. III, 95YERÜK: yirilmiş, uzunlamasına yirilmiş ve güzelligi gitmiş olan her şey, yirik, gedik — III, 18 bkz. yirükYETEN: ok atılan tahta yay; atımcı yayı, hallaç yayı — III, 21 bkz. yeteñYETEÑ: yün atılıp kabartılan atımcı yayı — III, 372 bkz. yetenYETGEK: heybe, bohça — III, 70, 77, 344 bkz. yerigekYETIGEN: yedi kardeşler adı verilen yıldız, III, 37, 40, 247 bkz. yetikenYETIKEN: yedi kardeşler adı verilen yıldız, III, 247 bkz. yetigenYETILMEK: güdülmek, yedilmek. I, 106 bkz. yetilmekYET(I)ŞMEK: yetişmek, erişmek. III, 183 bkz —YETIZ: enli, enine geniş şey — III, 10YETIZLIK: genişlik, bir şeyin eni — III, 52YETMEK: yetişmek, erişmek II, 314 bkz. çetmek, yetmekYETMEK: yetmek, yedeğinde götürmek — II, 314YETMIŞ: kapanmış, iyileşmiş (yara) — I, 245 bkz. bütmişYETRÜLMEK: eriştirilmek; ilhak edilmek. III, 107 bkz. yetrülmekYETRÜM: bırakılmış, salınmış — III, 47YETRÜM: saç bırakılmış, salınmış saç — III, 47 bkz. yetüt saçYETRÜŞMEK: birbirine erişmekte yardım etmek III, 101 bkz. yetrüşmekYETTI: sayıda yedi — III, 27 bkz. yetiYETÜT: askere imdat . II, 287YETÜT: saç sonradan bırakılan saç, II, 287 bkz. yetrüm saçYEVTILMEK: erişmek; olgı^nlaşmak. III, 81, 356 bkz. yıgılmak, yuvulmakYEZEK: asker öncüsü, III, 88 bkz. yizekYEZEMEK: aramak üzere dolaşmak, III, 88, 89YEZNE: büyük kız kardeşin kocası — III, 35YEDIŞMEK: kenar dikmekte yardım etmek — III, 70, 71 bkz. yedilmek, yedmek, yidmekYEDILMEK: dikilmek ve içine eşya konulmak — III, 77 bkz. yedişmek, yedmek, yidmekYEDMEK: bohça veya heybeyi toparlamak, uçlar ını birleştirmek III, 434 bkz. yedişmek, yedilmek, yidmekYEG: yeğ, üst, üstün, daha lyl, lyl, hay ırlı — I, 59, 337, 384; III, 43, 133, 144, 160YEL: yel, rüzgâr, esinti — I, 95, 251. 319, 354; II, 4, 154. 192, 229, 298; III, 93, 98, 108, 144, 161, 226, 247. 268, 360YELDIRMEK: estirmek, ësmek — III, 98YELIM: tutkal, kendlsiyle tüy ve tüye benzer şeyler yapı; tırılan tutkal, ökse — III, 20, 70, 99, 108 bkz. yelim, yilimYELIMEN: dağınık şeklide yapılan çapul — III, 38 bkz. yalımanYELIMLEMEK: yelek yapıştırmak; yolu araştırmak III, 343YELIMLENMEK: tutkallanmak, III, 115 bkz. yelimlenmekYELIN: kısrak memesi, tırnaklı hayvan memesi — III, 23YELIÑ: yeli çok olan, III, 373YELKIN: yelic!, ko; ucu; müafir, 'yolcu, konuk — I, 31; III, 33, 37, 288, 309 bkz. elkin, yikinYELMEK: koşmak, III, 64YELMEK: (aş, yemek) yenmek, yenilmek — III, 64, 185YELNEMEK: memesi dolup sarkmak — III, 310, 319 bkz. yelnemekYELPETMEK: (ot, saman ve yem) ıslatmak, II, 351, 352 bkz. yalpatmak, yelpetmekYELPETMEK: yelpazeletmek — II, 352 bkz. yelpetmekYELPIK: cin ve yel çarpması — III, 46YELPINMEK: yele, cine çarpılmak, yel çarpmak, cin çarpmak; yelpazelenmek — III, 108, 144YELPIŞMEK: nem çekmek, nem almak, taneler yaşlıktan yapışmak; yelpazelemekte yardım etmek — III, 100, 101YELVIRMEK: yelpimek — III, 100 bkz. yalvırmakYEM: azık, yemek, taam — I, 468, 480; III, 144YEMIŞ: meyve — I, 251, 263; II, 12, 95, 146, 254; III, 12 bkz. yemi şYEMIŞLENMEK: yemi; lenmek, yemiş, meyve vermek, meyvelenmek. II, 269; III, 114, 197YEMSINMEK: yenneksizin yer gibl göriınınek. III, 109YEMŞEN: Kıpçak ülkeslnde blten blr k ır yemişi — III, 37YENIK: yeğni, hafif — III, 18 bkz. yenigYEN: giyen, elbise; yeni. II, 109, 187, 233; III, 362YER: yer, yeryüzü, toprak — I, 15, 16, 33, 75, 97, 107, 119, 139, 146, 147, 150, 164, 219. 234, 247, 265, 268, 287. 288, 292, 296. 301, 309, 313, 325. 361, 364. 416 422, 423, 429, 438, 439, 461, 465, 466, 468. 469, 488. 489, 494, 495, 496, 498, 509, 510, 517. 523, 525; IYER: kumaşın veya ağacın bir yüzü. III, 142YERE: yöre, çevre — III, 24 bkz. yöre, yüreYERETMEK: yerinmek, tembellik etmek — II, 315, 316YERGÜ: hakir, yerilmiş. II, 29YERMEK: yermek, beğenmemek, iğrenmek, zemmetmek, hakir görmek — I, 149, 419; III, 185YERSINMEK: bir yeri yurt 001111110^III, 109YETI: sayıda yedi — III, 227 bkz. yettiYETIK: işlerinde becerikII, güç işleri başaran — III, 18YETILMEK: erişilmek, yetişilmek III, 77YETILMEK: güdülmek, yedilmek — I, 106 bkz. yetilmekYET(I)ŞMEK: yetişmek, erişmek . III, 183 bkz. yet(i)şmekYETMEK: yetişmek, erişmek — I, 192, 421, 424; II, 274, 314; III, 406 bkz. çetmek, yetmekYETRÜLMEK: eriştirilmek; ihkak edilmek III, 107 bkz. yetrülmekYETRÜŞMEK: birbirine erişmekte yardım etmek III, 101 bkz. yetrüşmekYETSEMEK: yetişeyazmak — III, 304YETSIKMEK: erişilmek; ya; lanmak, kocalıp düşkünle; mek — I, 21; III, 106YEYSEMEK: yemek istemek — I, 20; III, 304YIDIŞMAK: bir şeyin parçaları birbiri içinde çürüşmek, yıpraşmak. III, 70YID: koku — III, 48 bkz. yidYIDIG: kötü kokan her şey, III, 12YIDIGLIK: kokmuşluk, yıpranmışlık — III, 51YIDIG: ot üzerlik otu, III, 12 bkz. eldrük, ilrük, yüzerükYIDIMAK: kötü, fena kokmak, bozulmak — III, 86, 260YIDLAMAK: koklamak, III, 308YIDLANMAK: kokmak, bozulmak — III, 110YIDLAŞMAK: koklaşmak — III, 104YIGAÇ: ağaç, ağaç parçası; erkegin erkeklik aygıtı; fersah (eskl bir yer ölçüsü) — I, 14, 18, 152, 174, 198, 219, 244, 249, 251, 254, 260, 263, 271, 283, 290, 294, 297, 312, 319, 439, 485, 502, 503, 505, 511; 11. II, 20, 24, 29, 37, 69, 70, 80, 85, 91, 101, 122, 1YIGAÇLANMAK: ağaçlanmak — III, 113YIGAÇLIK: ağaçlık, ağaçlı olan yer, kereste bulunan yer, III, 51YIGDAÇI: yığan, toplayan; engel — olan, al ıkoyan — III, 106YIGILGAN: daima yığılan — III, 54YIGILMAK: toplanmak; çeklnmek, kaçınniak — III, 79, 80YIGILMAK: erişmek, olgunlaşmak — III, 81 bkz. yevülmek, yuvulmakYIGIM: yığılmı; — III, 19 bkz. yıgınYIGIN: yığın, küme, yığılmış — I, 15; III, 19, 22 bkz. yıgımYIGINMAK: kendi kendine yığınmak — III, 84YIGIŞMAK: yığışmak, yığmakta yardım ve yarış etmek — III, 73YIGLAMAK: ağlamak I, 272, 504; II, 232; III, 258, 309, 321 bkz. ıglamakYIGLAŞMAK: ağlaşmak — III, 322 bkz. ıglaşmakYIGLATMAK: ağlatmak — II, 355YIGLIŞMAK: toplaşmak — III, 105YIGMAK: yığmak, toplamak; bir şeye engel olmak, alıkoymak. I, 15, 399, 504; III, 61YIGRILMAK: kötüleşmek, büzülmek, titremek I, 248; III, 107, 108YIGTURMAK: yıgdırmak; bir şeyden alıkoydurmak — III, 95, 96YIKILGAN: daima yıkılan, yıkılgan — III, 54YIKILMAK: yıkılmak — I, 348; III, 81, 82YIKIŞMAK: yıkmakta yardım etmek — III, 74YIKMAK: yıkmak, yıkılmak — I, 85, 343, 384; III, 20, 63YIKSAMAK: yıkmak istennek — III, 306YIKTURMAK: yıktırmak — III, 97YIL: yıl, sene — I, 345, 346, 349, 447, 513; II, 118, 331; III, 5, 7, 69, 76, 131, 162YIL: at yelesi — III, 13 bkz. yal, yal ıgYILAN: yılan — I. 17, 228; II, 18; 20, 275, 279; III, 29, 39, 367 § nek y ılan; ejderha — III, 155 § ok yılan; kendini insan ve başka şeyler üzerine atan bir yılan — I, 37; III, 29 § sogan yılan; tulum gibi iri bir yılan — I, 409YILAN: yılı Türkler'in on ikili yıllarından biri , I, 346; III, 30YILDIZ: ağacın kökü, damarı, III, 40YILDIZLANMAK: köklenmek, bir yere yerleşmek, soylanmak — III, 116YILDIZLIG: köklü — III, 40 § tüplilgYILDIZLIG: asaletli, köklü, III, 40YILGIN: ılgın, ılgın ağacı, Tamariska — III, 37YILGINLANMAK: ılgın ağacına sahip olmak, III, 117YILIG: ılık, sıcakla soğuk arası, I, 31, 64; III, 14, 51 bkz. ılıgYILIMAK: ılımak — III, 91YILINÇGA: (aş) tadı, tuzu, yağı olmayan yemek, III, 433 bkz. yalınçgaYILIRMAK: ılımak, az ışınmak — I, 179; II, 283YILIŞMAK: ılıçmak, ılıklaşmak — III, 74, 75YILIŞMAK: birbirini töhmetlemek, itham etmek — III, 75 bkz. yal ışmakYILITMAK: sıtma tutmak, sıtınadan vücudu ısınmak; ılıtmak, II, 316, 317YILKI: hayvan, yılkı, hayvan sürüsü, dört ayakl ı hayvanlara verilen genel ad — I, 21, 91, 241, 257, 285, 330, 332, 412, 461, 481, 482; II, 96; III, 34, 76, 90, 104, 131, 178, 292, 300YIMIRTGA: damarsız olan her türlü yeşillik; hıyar gibi gevşek olan her nesne — III, 433YIN: in — III, 6 bkz. in, yinYINÇGE: ince — III, 380 bkz. yinçgeYIP: ip, tel kendisiyle at bağlanan uzun örk — I, 158, 165, 178, 185, 213, 220, 236, 253, 302, 414, 523, 524; II, 8, 9, 98, 120, 132, 180, 189, 194, 207, 227, 236, 244, 330, 334, 354, 362; III, 3, 104, 255, 286, 388, 426, 428, 444YIPAR: misk I, 327; II, 4, 6, 122; III, 7, 28, 48, 96. 180, 308 bkz. yiparYIPARLIG: misk kokan, miski, anberi olan — III, 48, 50YIPLAMAK: ip üzerinde oynamak, cambazlık etmek, III, 308YIPLAMAK: iple kıl aldırmak — III, 307YIPLAŞMAK: iple birbirinden kıl yolu; mak — III, 104YIPLATMAK: ipletmek, iple kıl yoldurmak — II, 355YIR: koşma, türkü, hava, ır, musikide ırlama, gazel — II, 14, 135; III, 3, 131, 143YIRAGU: çalgıcı, şarkıcı, çağırıcı — III, 36YIRAK: uzak, ırak — I, 97, 309, 456; III, 28, 29YIRAKLANMAK: uzak bulmak — III, 115YIRAKLIK: uzaklık, ıraklık — III, 51YIRAMAK: uzakla; mak, ırak olnnak — III, 88, 366, 422 bkz. yaramakYIRATMAK: uzaklaştirmak — II, 315YIRLAMAK: şarkı, gazel söylemek, ırlamak III, 3, 308YIRMAK: yirmek — III, 58 bkz. yermek, yirmekYIRTILMAK: yırtılmak. I, 41; III, 106, 107YIRTINMAK: yırtar görünmek. III, 108YIRTIŞMAK: yırtmakta yardım etmek, III, 101YIRTMAK: yırtmak — I, 323, 341; III, 435YIŞ: sıkışma — III, 4 bkz. yuşYIŞ: iniş, yokuş — III, 4, 143 § artYIŞ: yokuş iniş — III, 4YIŞ: bolmak sıkı; mak — III, 4YIŞIG: ip; kayıştan örülmüş bağ; boyundurukkayışı — I, 126, 158, 165, 183, 196, 209, 276, 427; II, 123, 216, 349; III. 13YIŞIGLIG: ipli, ipi olan — III, 49YIŞIKLIG: tulgalı, tulga giymi; — III, 50 bkz. aşuk, yaşukYITITMAK: biletmek — II, 317 bkz. yanutmakYI: sık ve birbirine girmiş; elbisenin yivi, dikişi, dikiş, pabuç diki; l; dağ yivi; diş ve ağaçların birbirine girınesi. III, 25, 216, 229, 283 bkz. cigi, yigiYIÇI: terziII, 3; III, 216YID: koku, III, 48 bkz. yıdYIDMEK: bohça veya heybeyi toparlamak, uçlar ını birleştirmek III, 443 bkz. yedişmek, yedilmek, yedmekYIG: iğ, I, 48, 85 bkz. ig, ik, yikYIG: gemin damağa gelen parçası — III, 144YIG: çiğ, pişmemiş. I, 338; III, 144 bkz. yikYIGDE: iğde — I, 31; III, 31, 147 bkz. yikteYIGI: sık, birbirine girmiş, sıralanrnış, (dikişte)sağlam. III, 25, 216, 229 bkz. cigi, yiYIGIRME: sayıda yirmi. III, 48 bkz. yigirmiYIGIRMI: sayıda yirmi — III, 48 bkz. yigirmeYIGIRMINÇ: sayıda yirminci. I, 132; III, 449YIGIT: yiğit, genç, her şeyln genci — I, 25, 263, 400; II, 113; III, 8, 16, 917, 356, 386. 420YIGITLIK: yiğitlik, gençlik, I, 143, 511; III, 51YIGNE: igne, II, 3, 120, 150; III, 35YIGRENMEK: tüyü ürperrnek, iğrenmek III, 109YIGTÜRMEK: bir şeyle iyilik etmek, III, 96 bkz. yiktürmek, yüftürmek, yüvmekYIGTÜRMEK: incitmek III, 97YIK: iğ — III, 144 bkz. ig, ik, yigYIK: çiğ, pişmemiş — I, 338 bkz. yigYIKEN: hasır yapılan kovalak otu — III, 23YIKLEMEK: çiğnemek — III, 309, 310 bkz. egleşmek, iklemek, ikleşmekYIKTE: iğde, I, 31 bkz. yigdeYIKTÜRMEK: bir şeyle iyilik etmek — III, 96 bkz. yigtürmek, yüftürmek, yüvmekYILIK: ilik — I, 72, 119 bkz. ilikYILIKLIG: ilikli, iliği olan, III, 52YILIM: tutkal II, 20, 70, 99, 108 bkz. yelim, yelimYILMIRMEK: ılımak, ılır gibi olmak — III, 100YIMLEMEK: gözle işaret etmek, III, 310 bkz. imlemekYIN: beden, vücut, insan bedeni — I, 179, 261, 275; II, 151; III, 92, 145, 154, 278YIN: tüy, £101-1. I, 167, 217, 315; III, 109YIN: koyun pisliği, davar tersi, hayvan pisli ği — I, 49; III, 5 bkz. in § koy yini; koyun 101-51. III, 5YIN: in, hayvan ini — I, 49; III, 5 bkz. in, y ınYINCÜ: inci — I, 31 bkz. cinçü, yinçü, yünçüYINÇGE: ince — III, 380 bkz. yınçge § yinçge turku; ince ipek kunia ş — III, 380YINÇGE: kız odalık kız — III, 380 bkz. yinçke kızYINÇGE: kişi Tanrı'ya ibadet eden, tapan — III, 380YINÇGELEMEK: ince saymak, inceltilek III, 411YINÇGELENMEK: alçak gönüllülük etmek; odal ık edinmek; Tanrı'ya karşı küçüklük göstermek, tapmak, ibadet etmek — III, 450YINÇKE: kız yatağa alınacak, yetişkin cariye ve kız, kız oğlan kız — I, 326 bkz. yinçge kızYINÇÜ: inci; cariye — I, 31, 273, 387, 390. 396, 419; II, 9, 31, 79, 100, 122, 127, 146, 154, 243, 288; III, 30, 229, 289 bkz. cincü, yincü, yünçüYINDMEK: aramak, sormak — III, 66 — bkz. yinmekYINDÜRMEK: kayıbı arattırmak. III, 99YINEDMEK: sağalmak; yeğnilmek — II, 317 bkz. yinetmekYINETMEK: sağalmak; yeğnilınek — II, 317 bkz. yinedmekYINMEK: arannak, sormak- III, 66 bkz. yindmekYIÑ: sümük — II, 326; III, 362YIÑ: atmak sümkürmek — II, 326 bkz. yiñitmekYIÑDEGÜ: sümüklü (çocuklara bununla sövülür) — III, 387YIÑITMEK: sümkürmek II, 326 bkz. yiñ atmakYIÑŞÜRMEK: sıcağa soğuk karı; tırarak ıliştırmak, III, 400 bkz. yeñşürmekYIPAR: misk — I, 327; 11; 4. 6, 122; III, 7, 28. 48, 96, 180, 308 bkz. y ıparYIPIN: koyu kırmızı, kızıl — III, 21 bkz. bayın, yipkil, yipkinYIPKIL: erguvan renginde olan — III, 46, 47 bkz. bay ın, yipin, yipkln,YIPKIN: menekşe rengi, erguvan renginde olan, konur, koyu k ırmızı — I, 395; III, 37, 47 bkz. bayın, yipln, yipkilYIRILGEN: daima çatlayan, yarılan, yirilen. III, 55YIRIŞMEK: yirişmek, ylrilmek, ayrılmak; gülümsemek; kuvvetsizleşmek — III, 72, 73YIRMEK: yirmek, III, 58 bkz. yermek, yırmakYIRÜK: yirilmiş, uzunlamasına ylrilmiş ve güzelliği gitmiş olan her ; ey, yirik, gedik — III, 18 bkz. yerükYIŞILMEK: eli işe yatışmak, udumlaşmak — III 79 bkz. işilmek, yuşılmak, yuşulmak, yüşilmek, yüşülmekYIŞIM: soğukta dizlere giyilen nesne, bir çe şit çakşır — III, 19YIŞIMLENMEK: yişim giynnek, tozluk giymek — III, 115YITIK: keskin, bilenmiş — I, 384; III, 18YITIK: yitik şey, kaybolan şey, II, 182 bkz. tiyül, yitükYİTIKLEMEK: kaybolanı aramak, III, 343YITIM: keten tohumıı — III, 24YITMEK: kaybolmak, yitmek. I, 467; II, 314YITTILRMEK: kaybettirmek, ' bir şeyi bohça ve bohçaya benzer şeylerde saklatmak — III, 94 bkz. yağturmak, yatturmak ;YITÜK: kaybolan şey, yıtik. II, 115, 182; III, 18, 181 bkz. yitikYITÜKLIG: bir şey yitiren, kaybeden, III, 18YITÜRMEK: kaybetmek, yitirmek. III, 67YIZ: sele otu, çiğ otu, sele sazı, Artemlsia abrotonon (kamı; tan daha ince ve yumuşak olup göçebelerce çadır örtüsü yapılır) — III, 135, 143YIZEK: askerin önde giden bölüğü, öncül — III, 18 bkz. yezekYODLUŞMAK: silinmek III, 105YOĞMAK: silmek, bozmak, mahvetnnek — III, 434YOĞSAMAK: silmek Istemek — III, 305YODTURMAK: sildirmek III, 94 bkz. yutturmakYODULMAK: silinmek, yok edilmek — III, 77YODUNMAK: sllinmek — III, 83YODUŞMAK: (leke, kitapta yanlı; vb. ) silmek ve gidermek işinde yardım etmek, III, 70YOG: matem, yas, ölü gömülmesinden sonra üç veya yedi güne kadar verilen yemek. III, 143YOG: basan ölü gömüldükten sonra verilen yemek — I, 399YOGDU: devenin çenesi altındaki uzun tüyler III, 30 bkz. cugdu, yogru, yogruy, yugduYOGLAMAK: ölü için yemek vermek. III, 309YOGRI: çanak, III, 31, 32YOGRU: deve tüyünün uzunları . III, 31 bkz. cugdu, yogdu, yogruy, yugduYOGRULMAK: yogrulmak. I, 248; III, 107YOGRUM: bir defada yoğrulacak kadar olan — III, 47YOGRUŞMAK: yogruşmak, yoğrulmak, yoğurmakta yardım etmek — II, 122; III, 102YOGRUY: deve tüyünün uzun olanları . III, 31 bkz. cugdu, yogdu, yogru, yugduYOGUN: yogun, şişkin, kalın — III, 29YOGURGUÇ: şehriye ve benzeri şeylerin açılmasında kullanılan oklağı — I, 493YOGURKAN: yorgan — I, 197, 210; II, 137, 141; III, 54, 110, 253YOGURMAK: yogurmak — II, 102YOGURT: yogurt, I, 182, 208; II, 189, 295; III, 164, 190YOGURTMAK: yogurtmak — III, 436YOK: çanak bulaşıgı, III, 4 bkz. yak, yak yuk, yok yak, yuk, yuk yakYOK: yok — I, 68, 70, 323, 360, 368, 420; II, 28; III, 3, 143, 147, 151, 154, 239YOKADMAK: yok olmak, III, 384YOKAR: yukarı — I, 142, 320 bkz. yokaru, yukaruYOKARU: yukarı — II, 4, 6, 35, 81, 198, 260; III, 285 bkz. yokar, yukaruYOKLAMAK: yükselmek, çıkmak — III, 212, 221YOKLATMAK: yükseltmek, dağa çıkartmak — II, 355YOK: yak çanak bulaşıgı — III, 4 bkz. yak, yak yuk, yok, yuk, yuk yakYOK: yer yokuş yer — III, 4YOL: yol, sefer, ani yola çıkma — I, 53, 63, 66, 92, 155, 173, 196, 204, 208. 247, 292, 332, 342, 458; II, 8, 29, 98, 176, 197, 212, 214, 232; III, 64, 87, 144, 187, 288, 292, 343, 387, 423, 450YOLAK: çay — I, 222; III, 17 bkz. yul, yulakYOLAK: çıgır, çılga, kırlardaki küçük yol; yol yol çizgili olan her ; ey — III, 17 § yolak barç ın; yol yol çizgileri bulunan ipek kumaş — III, 17YOLDRAMAK: (maden ve cevher) parlamak — III, 437 bkz. yoldr ımak yoldrımak (maden ve cevher) parlamak — III, 437 bkz. yöldramakYOLDRUGA: kılıç gibi uzunca bir bitki, III, 433 bkz. yoldurgaYOLDRUK: cilâlı, parlak, süslü, III, 432 bkz. yaldruk, yuldrukYOLDURGA: kılıç glbi uzunca blr bltki — III, 433 bkz. yoldrugaYOLGIRMAK: yolda rastlamak — II, 193YOLIÇ: keçi kıllarrnın diplerinde bulunan yumuşak ince yün — III, 27 bkz. yovl ıç, yulıçYOLITMAK: yagma ettirmek — II, 316 bkz. yoluşmak, yolutmak, yulıtmak, yulumak, yuluşmak, yulutmak yolkaşmakYOLKMAK: sıyırmak; çatlatmak; yolmak, bir şeyden herhangi bir şeyi çıkarmak, soymak; faydalanmak, elde etmek, III, 435, 436YOLKUNMAK: sıyrılmak, III, 110YOLKUŞMAK: birbirinden kâr veya fayda elde etmek, III, 103, 10YOLMAK: yolmak, yolmak için kaynar suya b ırakmak; kurtarmak, bırakmak, salıvermek; istinsah etmek, II, 24; III, 63, 64YOLRATMAK: parlatmak — II, 353 bkz. yalratmak, yalr ıtmak, yolrıtmakYOLRITMAK: alevlernek, parlatmak — II, 353 bkz. yalratmak, yalr ıtmak, yolratmakYOLSUZ: yolunu azıtan kimse — III, 40YOLTGA: bir ; eyle alay etme — III, 432 bkz. yaltga, yultgaYOLTGA: kılmak alay etmek, maskaraya almak — III, 432YOLTURMAK: para verdirerek köleyi azat ettirmek; yoldurmak. III, 97YOLUG: fidye, feda, kurban — I, 210, 243, 399; III, 13, 333YOLUGLUG: fidyeli, fidyesi verilmiş olan — III, 49YOLUNMAK: yolunmak; azat edllmek, bırakılmak, bo; anmak — III, 85YOLUŞMAK: yağnıala{mak — III, 75 bkz. yolıtmak, yolutmak, yulıtmak, yulumak yuluşmak, yulutmakYOLUTMAK: yağma ettirrnek — II, 316 bkz. yolıtmak, yoluşmak, yulıtmak, yulumak, yuluşmak, yulutmakYONAK: hayvanların sennerleri altına konan şey, çul çuval parçası III, 29YONINDI: yonuntu, talaş, III, 30YONINMAK: yonar göstermek, III, 86 bkz. yo-nunmakYONULMAK: yonulmak, III, 82YONUMAK: yonmak I, 384YONUNMAK: yonar göstermek — III, 86 bkz. yonınmakYONUŞ: yontmakta yardım ve yarış etmek — III, 75YOÑAG: beye birini geçme, gammazlık etme — III, 376YOÑAMAK: beye birini geçmek, gammazlık etmek, yanılmak, şikâyet etmek III, 397YOÑATMAK: koğulamak, II, 326, 327YORÇI: usta kılavuz, III, 30YORIDAÇI: hısımlar, dünürler arasında gelip giden adam — II, 51YORIGA: yorga yürüyen (at için) — III, 174YORIGÇI: hısımlar, dunürler arasında gelip giden adam — II, 51YORIGLI: yürümeyi düşünen — I, 326YORIGU: yürünecek yer ve zarnan — III, 36YORIK: akma, yürüme, gidiş, huy — I, 378; II, 40; III, 15 bkz. bor ık, yorukYORIK: tabir (rüya vb. ) sözün gidişi, anlaşılışı III, 18 bkz. yormak, yörükYORIK: uz dilli — III, 15YORIK: tıl fasih dil III, 15YORIMAK: yürümek, gitmek, varmak; ismi varıp yayılmak; yürüyüp yorulmak — I, 167; II, 41; III, 31, 87, 219, 375 bkz. yormakYORINÇA: yonca — III, 375 bkz. yorınçgaYORINÇGA: yonca — I, 431; III, 433 bkz. yorınçaYORIŞMAK: yürüşmek; yol yol olmak, yıpramak — III, 72YORITMAK: yürütmek, (ilâç) içini sürdürmek I, 115; III, 315YORMAK: tabir etmek, yorrnak — III, 125 bkz. yor ık, yör(ikYORMAK: yürümek. I, 456; III, 87 bkz. yorımakYORTMAK: dört nala koşturmak, bir işe başlamak üzere yürümek, III, 356, 435YORTUG: savaş gününde veya bir yere giderken hakan ın yanında bulunan kimseler — III, 42YORTUŞMAK: at yürütmekte yarış etmek — III, 101YORUK: gidiş, huy, I, 27 bkz. borık, yorıkYORULMAK: çözülmek. III, 78 bkz. yörmekYORUTGAN: çok osuran, osurgan — III, 52YORUTMAK: osurmak, III, 52YOTTURMAK: sildirmek — III, 94 bkz. yoddurmakYOVLIÇ: keçl kıllarının diplerindeki yumuşak ince yün — III, 27 bkz. yol ıç, yulıçYOZAMAK: (kısraktan başka hayvan) kısır kalmak — III, 88 bkz. kısır bolmakYOZMAK: çok aknnak — I, 192 bkz. yilzmekYÖK: kuş tüyü, kuş yeleği, ok yelegi. 111 143 bkz. yüg, yük, yüñYÖKLETMEK: oka yelek taktırmak. II, 356 bkz. yükletmekYÖRE: yöre, çevre, bir ; eyin etrafı — III, 24 bkz. yere, yüreYÖRGEK: örtü — II, 289YÖRGEK: bolmak örtülmek, gök kara dumanla örtülmek II, 289YÖRGEMEÇ: işkembe ve bağırsağın incecik kıyılarak bağırsak içinde kızartılması veya pişirilmesi suretiyle yapılan yemek — III, 55YÖRGEMEK: sarmak, III, 307YÖRGENÇ: dağ dönemed, dağ büklümü, buküntülü, kıvrık — III, 387 bkz. tezginçYÖRGENÇ: ağaçlara sarılıp onları kurutan bir çeşit bitki, sarmaşık — III, 387YÖRGENÇÜ: sargı, dolak — II, 346; 111. 296YÖRGENMEK: örtülmek, sarılmak. I, 331; II, 303; III, 110 bkz. yörkenmek, yürgenmekYÖRGEŞMEK: sarılmak, birbirlne girmek, dolaşmak, karışmak. I, 395, 437; II, 285; III, 104 bkz. yörke şmek, yürgeşmek ;YÖRGETMEK: sardırmak — II, 354YÖRGEYEK: ulanmış, I, 135YÖRKENMEK: örtülmek, sarılmak. I, 331; II, 303; III, 110 bkz. yörgenmek, yürgenmekYÖRKEŞMEK: sarılmak, birbirine girmek, dolaşmak, karışmak. I, 395, 437; II, 285; III, 104 bkz. yörge şmek, yürgeşmek ;YÖRMEK: çözmek III, 58, 185 bkz. yorulmakYÖRÜK: tabir (rüya vb. ) sözün gıdişi, anlaşılışı — III, 18 bkz. yorık, yormakYU: kadınların bir şeyden utandıkları zaman söyledikleri bir kelime — III, 215YUBAGU: üzerinde durulmayan, yapılmaması gereken, III, 36YUBAKULAK: sıtmadan titreme — III, 56YUBALMAK: ihmal edilmek, yüzüstü bırakılmak, üzerinde durulnnamak — III, 76YUBALMAK: karışmak — III, 76 bkz. burbaşmak, yubanmakYUBAMAK: ihmal etmek, yüzüstü bırakmak, üstüne düşmemek. III, 86 bkz. burbamak, buybamakYUBANMAK: karışnnak — III, 83 bkz. burbaşmak, yubalmakYUBANMAK: çekinmek, bırakmak — III, 83YUBATMAK: savsaklatmak, savsaklamay ı emretmek — Asıl anlamı burbatmak, yap yup kılmak, yubılamak, yuplamak,YUBILAMAK: aldatmak, hile yapmak, al etmek. , II, 315; III, 327, 328 bkz. burbatmak, yap yup k ılmak, yubatmak, yuplamakYUDKI: karanlık, ekşi — II, 250YUDRUKLANMAK: elini yumruk yapmak — III, 116YUDRUK: yumruk. III, 42, 43YUDUG: başkasının suçu yüzünden kendine sötgelen kimse-III, 12YUDUG: çocuklara sövülen bir kelime — III, 13bkz. yud ııtYUDURMAK: almak, yükleırıek — I, 371 bkz. yüdürmekYUDUT: hayırsız, kendine hayrı olmayan; bir çeşit küfür (sövme) — III, 8, 13 bkz. yud ııgYUDUTMAK: soğukta dondurarak öldürmek — II, 302 bkz. budutmakYUFGA: ogulluk, oğulluğa alınmış — lll; 32YUFGADMAK: yozlaşmak, dik ba; lı olmak — II, 354 bkz. yufgatmak, yuvgalanmakYUFGATMAK: yozlaşmak, dik başlı olmak II, 354 bkz. yufgadmak, yuvgalanmakYUFKA: ince, yufka, ucuz, II, 294, 350; III, 34, 204, 302 bkz. yupka, yuvgaYUFKALANMAK: yaltaklanmak, yavuncımak — III, 203, 204YUFLUŞMAK: yuvarlanmak. III, 105 bkz. yuvluşmakYUFUŞMAK: yardımlaşmak, birbiriyle dost olmak, III, 73 bkz. yüfü şmekYUGA: katmer, yuka, yufka — III, 27, 34, 35 bkz. yuvga § katma yuga; ya ğda pişirilen ufalanmış ekmek I, 433YUGAÇ: bir dere veya ırmagın karşı tarafı — III, 8, 9 bkz. yuguçYUGAK: su kuşu — I, 222; III, 17YUGÇI: yuyucu, yıkayıcı — II, 171YUGDU: devenin uzamış olan tüyleri . I, 31; III, 30 bkz. cugdu, yogdu, yogru, yogruyYUGRUŞ: Türkler'ce halktan vezirlik derecesine ç ıkan adann, hakandan bir derece a şağıdır, yalnız Türkler'e özgedir — III, 41YUGUÇ: ırmak ve derenin arkası — I, 18 bkz. yugaçYUK: çanak bulaşığı, kaptaki bulaşık — III, 4, 143 bkz. yak, yak yuk, yok, yok yak, yuk yak yukaru yukarı — III, 180 bkz. yokar, yokaruYUKMAK: bulaşmak, sıvanmak, sirayet etmek — III, 63YUKTURMAK: sürdürmek, bulaştırmak, III, 96YUKULMAK: bulaşmak, sıvanmak — III, 81YUKUŞMAK: bulaşmak, yayılmak — III, 24, 74 bkz. tokuşmakYUK: yak çanak bulaşiğı, kaptaki bulaşık — III, 4 bkz. yak, yak yuk, yok, yok yak, yukYUL: kaynak, çay, pınar, su pınarı, kaynağı, gözü — 111, 4, 144 bkz. yolak, yulak § yul yulakş küçük küçük bir çok su p ınarları. III, 17YULA: kandil — I, 200; III, 25, 26YULAK: küçük küçük birçok su p ınarları. III, 17 bkz. yolak, yulYULAKLANMAK: pınarlanmak, pınarlar çogalmak, III, 115YULAR: at yuları. III, 9, 28 yularlamak yularlarnak, baglamak. III, 9YULARLANMAK: yularlanmak, yular takılmak. III, 114YULARLIG: yularlı, yularlanmış — III, 49YULDRUK: cilâlı, parlak, süslü — III, 432 bkz. yaldruk, yoldrukYULDUZ: yıldız, yıldızların genel adı — I, 96; II, 303; III, 40, 149, 378YULIÇ: keçi kıllarının diplerlnde bulunan yumuşak ince yün — III, 27 bkz. yol ıç, yovlıçYULITMAK: yagma ettirmek II, 316 bkz. yolıtmak, yoluşmak, yolutmak, yulumak, yuluşmak, yulutmakYULKUNMAK: sıyrılmak — III, 110 bkz. yolkunmakYULTGA: bir şeyle alay etme — III, 432 bkz. yaltga, yoltgaYULTGA: kılmak alay etmek, maskaraya almak. III, 432YULUMAK: birine yardım etmek; birini yağma etmek, III, 90, 91 bkz. yolıtmak, yoluşmak, yolutmak, yulıtmak, yuluşmak, yulutmakYULUN: murdar ilik, kokar ilik , III, 23YULUŞMAK: yağmalaşmak — III, 75 bkz. yolıtmak, yoluşmak, yolutmak, yulıtmak, yulumak, yulutmakYULUTMAK: yağma ettirmek — II, 316 bkz. yolıtmak, yoluşmak, yolutmak, yulıtmak, yulumak, yuluşmakYUL: yulak küçük küçük birçok su p ınarlan III, 17YUMAK: yıkamak. III, 45, 66, 157, 249YUMDARMAK: toplamak — III, 98YUMGAK: yumak, yuvarlanan ve yuvarlak olan her şey, III, 44 § yumgak tene; yuvarlak tane, ki şniş. III, 44YUMGAKLANMAK: yumak, yuvarlak yapılmak — III, 116YUMGI: toplu, çok, III, 35YUMGIN: toplu olarak, toptan, hep birden, bütün — II, 294; III, 240YUMINMAK: yumar gibi görünmek III, 86 bkz. yumunmakYUMITGAN: daima toplanan — III, 53YUMITMAK: toplanmak — I, 69; II, 312, 317 bkz. yumutmakYUMIZ: (er) etli, tiknaz (adam), III, 10 bkz. yumuz erYUMLUŞMAK: yumulmak — III, 105YUMMAK: yummak — III, 64 bkz. yümmekYUMŞAK: yumuşak — II, 74, 295; III, 44, 276, 320YUMŞAKLANMAK: yumıışamak, yaltaklannnak — III, 116YUMŞAMAK: yumuşamak, I, 110, 441; III, 306, 320YUMŞATMAK: sepiletmek, yumuşatmak, sözü veya kitabı çabuk çabuk söylemek ve okumak — II, 354YUMULGAN: daima yumulan, III, 55YUMULMAK: yumulmak — III, 55 bkz. yümülmekYUMUNMAK: yumar gibi görünmek III, 86 bkz. yumınmakYUMUR: hayvanların göden bağırsağı. III, 9YUMURLAMAK: yumru yapmak, toplarrıak — I, 389YUMURLANMAK: toplanmak, II, 270; III, 114YUMURTGA: yumurta, bütün kuşların yumurtaları, insanların ve hayvanların taşakları. II, 313; III, 433YUMUŞ: hizmet, vazife, elçilik, iki ve ikiden art ık kimse arasında elçilik I, 484; III, 12YUMUŞÇI: melek, III, 12YUMUŞGA: kızılcık veya "güren" denilen dag yemi şi — III, 48 bkz. yafışguYUMUTMAK: toplanmak — I, 214 bkz. yumıtmakYUMUZ: (er) etli, tıknaz (adam) — III, 10 bkz. yumız erYUNÇIG: kederlenmiş, bitap, düşkün, kötü, zayıf, cılız, arık, hali fena çürüklüğünden ele alınamayan. I, 93YUNÇIMAK: kötüleşmek, yoksullaşmak, yoksulluktan kötüleşmek; ısırmak — II, 281; III, 303 bkz. tençmek, yençimek, yençmekYUNÇIRMAK: kötülemek — III, 98YUNÇITMAK: incitmek. II, 352 bkz. yunçutmak, yünçitmek, yilnçiltmekYUNÇUTMAK: incitmek — II, 352 bkz. yunçıtmak, yünçitmek, yünçütmekYUND: at (cins adı), atlar, at sürüsü . I, 235, 292, 389; II, 153; III, 7, 9, 223YUNDAK: at fışkısı, at gübresi, III, 44, 168YUNDI: yemek yendikten sonra kabın yıkantısı — III, 31YUNDURMAK: döndürmek; kusmak; korkutmak — III, 98, 99 bkz. yalmak, yandurmak, yanmak, yunmakYUND: yılı Türkler'in on ikili yıllarından biri — I, 346; III, 7YUNGAK: çögen, kôkü sabun gibi köpüren bir bitki — III, 44, 45YUN: kuş tavus kuşu — III, 144YUNMAK: yunmak, yıkanmak — II, 314; IIII, 66 bkz. çunmakYUNMAK: döndürmek; kusmak; korkutmak — III, 98 bkz. yandurmak, yanmak, yundurmak yuñ yün, yün sümeği I, 150, 284, 507; II, 89, 147, 220. 221, 236, 241; III, 3, 248, 289, 361, 362 bkz. yüñ yuñ ciğere bitişik bezli bir et (yalnız kadınlar yer) — III, 361YUÑLAMAK: yün kırpmak — III, 404YUÑLATMAK: yünletmek, yün kırktırmak — II, 359, 360YUÑ: yap yün yapağı, III, 3YUP: hile, al — III, 142, 159 bkz. al, yapYUPKA: yufka — III, 34 bkz. yufka, yuvgaYUPLAMAK: hile yapmak, al etmek — III, 142 bkz. burbatmak, yap yup k ılmak, yubatmak, yubılamakYURBAG: sürünceme, lşl uzatma, i; i yarına bırakma, I, 461 bkz. burbagYURBaş: (ış) neresinden çıkılacağı belli olmayan karişik (iş) — I, 459YURÇ: karının küçük erkek kardeşl, küçuk kayın — III, 7YURLAMAK: haykırmak — I, 189 bkz. orılaşmak, orlaşmak, urılamak, urlamak, urlaşmakYURT: delik — I, 93YURT: yurt; eski izerler, ören — III, 7, 258YURUN: ipek kuma; parçası — III, 22 § yurunYUKA: (yaka) ipek yaka — III, 22YURUNLUG: ipek kumaş parçası olan — III, 50YUŞ: yeşillik, III, 4, 143YUŞ: sıkışma, III, 4 bkz. yışYUŞ: bolmak sıkışmak — III, 4YUŞILMAK: udumlaşmak, eli işe yatışmak; emzikten akıtilmak — III, 79 bkz. işilmek, yişllmek, yuşulmak, yüşilmek, yüşülmekYUŞMAK: emzikten akıtmak — III, 60 bkz. yüşmekYUŞUL: yeşil — III, 19 § yaşıl yu; ul; yeşil mişil — III, 19YUŞULGAN: daima akan — III, 53YUŞULMAK: eli işe yatkın olmak, III, 53YUŞULMAK: akıp dökülmek, fışkırmak — II, 128; III, 79, 102 bkz. işilmek, yişilmek, yuşılmak, yüşilmek, yüşıilmekYUT: kışın soğukta hayvanları öldüren felâket — III, 142YUTIKMAK: yutamak, soguktan hayvan telef olmak — III, 76 bkz. yutukmakYUTMAK: yutmak. II, 313YUTTURMAK: sildirmek III, 94 bkz. yodturmakYUTUKMAK: kuraklıktan arıklamak, ölüm haline gelmek, I, 21 bkz. yut ıkmakYUVGA: katmer, yuka, III, 27 bkz. yugaYUVMAK: yuvarlamak III, 393 bkz. yuvmakYUVUG: sellerin dağdan yuvarladıgı kaya parçaları. III, 164 bkz. yuvugYUVALMAK: yuvarlanmak — I, 397 bkz. yuvulmakYUVGA: zayıf, ince, yufka, âciz — II, 6; III, 80, 156 bkz. yufka, yupkaYUVGALANMAK: yaramazlaşmak. III, 203 bkz. yufgadmak, yufgatmakYUVILMAK: yumşamak. I, 441 bkz. yuvulmakYUVKA: her şeyin incesi, yuka, III, 33YUVLUNMAK: yuvarlanmak, kendi kendine yuvarlanmak. III, 111, 112, 113YUVLUŞMAK: yuvarlanmak III, 105 bkz. yırfluşmakYUVMAK: koşmak — III, 62YUVMAK: yuvarlamak — III, 61, 112, 113 bkz. yuvmakYUVSAMAK: yuvarlamak istemek III, 306YUVTURMAK: yuvarlatmak. III, 96YUVUG: sellerin dağdan yuvarladıgı kaya parçaları, III, 164 bkz. yuvugYUVULMAK: uslandırılmak; akıtılmak; yuvarlanmak; toplanmak — I, 397; III, 80, 112, 113 bkz. yuvalft ıakYUVULMAK: erişmek, olgunlaşmak, III, 81, 356 bkz. yevülmek, yıgılmakYUVUŞMAK: yuvarlaşmak — III, 74YÜDRÜK: yüklük, üzerine eşya ve elbise konan şey, dolap, masa ve benzerı şeyler — — III, 45YÜD: yüz, II, 250 bkz. yüzYÜDMEK: yüklemek, yüklenmek — I, 404; III, 434YÜDÜRMEK: yüklemek. I, 371; III, 67, 68 bkz. yudurmakYÜDÜŞMEK: yükleşmek, yüklemekte yardım ve yarış etmek — III, 71YÜFTÜRMEK: bir şeyle iyilik etmek- III, 96 bkz. yigtürmek, yiktürmek, yüvmekYÜFÜŞ: hısımların (çok kere gerdeğe konulan gelini çeyiz sahibi etmek üzere) elbise veya mal ile yardımlaşması. III, 11YÜFÜFLÜG: armağanlı. III, 12YÜFÜFMEK: yardımlaşmak; birbiriyle dost olmak — III, 73 bkz. yufu şmakYÜG: ok yeleği III, 45, 70. 97, 143 bkz. yök, yük, yüñYUBANMAK: karışnnak — III, 83 bkz. burbaşmak, yubalmakYUBANMAK: çekinmek, bırakmak — III, 83YUBATMAK: savsaklatmak, savsaklamay ı emretmek — Asıl anlamı burbatmak, yap yup kılmak, yubılamak, yuplamak,YUBILAMAK: aldatmak, hile yapmak, al etmek. , II, 315; III, 327, 328 bkz. burbatmak, yap yup k ılmak, yubatmak, yuplamakYUDKI: karanlık, ekşi — II, 250YUDRUKLANMAK: elini yumruk yapmak — III, 116YUDRUK: yumruk. III, 42, 43YUDUG: başkasının suçu yüzünden kendine sötgelen kimse-III, 12YUDUG: çocuklara sövülen bir kelime — III, 13bkz. yud ııtYUDURMAK: almak, yükleırıek — I, 371 bkz. yüdürmekYUDUT: hayırsız, kendine hayrı olmayan; bir çeşit küfür (sövme) — III, 8, 13 bkz. yud ııgYUDUTMAK: soğukta dondurarak öldürmek — II, 302 bkz. budutmakYUFGA: ogulluk, oğulluğa alınmış — lll; 32YUFGADMAK: yozlaşmak, dik ba; lı olmak — II, 354 bkz. yufgatmak, yuvgalanmakYUFGATMAK: yozlaşmak, dik başlı olmak II, 354 bkz. yufgadmak, yuvgalanmakYUFKA: ince, yufka, ucuz, II, 294, 350; III, 34, 204, 302 bkz. yupka, yuvgaYUFKALANMAK: yaltaklanmak, yavuncımak — III, 203, 204YUFLUŞMAK: yuvarlanmak. III, 105 bkz. yuvluşmakYUFUŞMAK: yardımlaşmak, birbiriyle dost olmak, III, 73 bkz. yüfü şmekYUGA: katmer, yuka, yufka — III, 27, 34, 35 bkz. yuvga § katma yuga; ya ğda pişirilen ufalanmış ekmek I, 433YUGAÇ: bir dere veya ırmagın karşı tarafı — III, 8, 9 bkz. yuguçYUGAK: su kuşu — I, 222; III, 17YUGÇI: yuyucu, yıkayıcı — II, 171YUGDU: devenin uzamış olan tüyleri . I, 31; III, 30 bkz. cugdu, yogdu, yogru, yogruyYUGRUŞ: Türkler'ce halktan vezirlik derecesine ç ıkan adann, hakandan bir derece a şağıdır, yalnız Türkler'e özgedir — III, 41YUGUÇ: ırmak ve derenin arkası — I, 18 bkz. yugaçYUK: çanak bulaşığı, kaptaki bulaşık — III, 4, 143 bkz. yak, yak yuk, yok, yok yak, yuk yak yukaru yukarı — III, 180 bkz. yokar, yokaruYUKMAK: bulaşmak, sıvanmak, sirayet etmek — III, 63YUKTURMAK: sürdürmek, bulaştırmak, III, 96YUKULMAK: bulaşmak, sıvanmak — III, 81YUKUŞMAK: bulaşmak, yayılmak — III, 24, 74 bkz. tokuşmakYUK: yak çanak bulaşiğı, kaptaki bulaşık — III, 4 bkz. yak, yak yuk, yok, yok yak, yukYUL: kaynak, çay, pınar, su pınarı, kaynağı, gözü — 111, 4, 144 bkz. yolak, yulak § yul yulakş küçük küçük bir çok su p ınarları. III, 17YULA: kandil — I, 200; III, 25, 26YULAK: küçük küçük birçok su p ınarları. III, 17 bkz. yolak, yulYULAKLANMAK: pınarlanmak, pınarlar çogalmak, III, 115YULAR: at yuları. III, 9, 28 yularlamak yularlarnak, baglamak. III, 9YULARLANMAK: yularlanmak, yular takılmak. III, 114YULARLIG: yularlı, yularlanmış — III, 49YULDRUK: cilâlı, parlak, süslü — III, 432 bkz. yaldruk, yoldrukYULDUZ: yıldız, yıldızların genel adı — I, 96; II, 303; III, 40, 149, 378YULIÇ: keçi kıllarının diplerlnde bulunan yumuşak ince yün — III, 27 bkz. yol ıç, yovlıçYULITMAK: yagma ettirmek II, 316 bkz. yolıtmak, yoluşmak, yolutmak, yulumak, yuluşmak, yulutmakYULKUNMAK: sıyrılmak — III, 110 bkz. yolkunmakYULTGA: bir şeyle alay etme — III, 432 bkz. yaltga, yoltgaYULTGA: kılmak alay etmek, maskaraya almak. III, 432YULUMAK: birine yardım etmek; birini yağma etmek, III, 90, 91 bkz. yolıtmak, yoluşmak, yolutmak, yulıtmak, yuluşmak, yulutmakYULUN: murdar ilik, kokar ilik , III, 23YULUŞMAK: yağmalaşmak — III, 75 bkz. yolıtmak, yoluşmak, yolutmak, yulıtmak, yulumak, yulutmakYULUTMAK: yağma ettirmek — II, 316 bkz. yolıtmak, yoluşmak, yolutmak, yulıtmak, yulumak, yuluşmakYUL: yulak küçük küçük birçok su p ınarlan III, 17YUMAK: yıkamak. III, 45, 66, 157, 249YUMDARMAK: toplamak — III, 98YUMGAK: yumak, yuvarlanan ve yuvarlak olan her şey, III, 44 § yumgak tene; yuvarlak tane, ki şniş. III, 44YUMGAKLANMAK: yumak, yuvarlak yapılmak — III, 116YUMGI: toplu, çok, III, 35YUMGIN: toplu olarak, toptan, hep birden, bütün — II, 294; III, 240YUMINMAK: yumar gibi görünmek III, 86 bkz. yumunmakYUMITGAN: daima toplanan — III, 53YUMITMAK: toplanmak — I, 69; II, 312, 317 bkz. yumutmakYUMIZ: (er) etli, tiknaz (adam), III, 10 bkz. yumuz erYUMLUŞMAK: yumulmak — III, 105YUMMAK: yummak — III, 64 bkz. yümmekYUMŞAK: yumuşak — II, 74, 295; III, 44, 276, 320YUMŞAKLANMAK: yumıışamak, yaltaklannnak — III, 116YUMŞAMAK: yumuşamak, I, 110, 441; III, 306, 320YUMŞATMAK: sepiletmek, yumuşatmak, sözü veya kitabı çabuk çabuk söylemek ve okumak — II, 354YUMULGAN: daima yumulan, III, 55YUMULMAK: yumulmak — III, 55 bkz. yümülmekYUMUNMAK: yumar gibi görünmek III, 86 bkz. yumınmakYUMUR: hayvanların göden bağırsağı. III, 9YUMURLAMAK: yumru yapmak, toplarrıak — I, 389YUMURLANMAK: toplanmak, II, 270; III, 114YUMURTGA: yumurta, bütün kuşların yumurtaları, insanların ve hayvanların taşakları. II, 313; III, 433YUMUŞ: hizmet, vazife, elçilik, iki ve ikiden art ık kimse arasında elçilik I, 484; III, 12YUMUŞÇI: melek, III, 12YUMUŞGA: kızılcık veya "güren" denilen dag yemi şi — III, 48 bkz. yafışguYUMUTMAK: toplanmak — I, 214 bkz. yumıtmakYUMUZ: (er) etli, tıknaz (adam) — III, 10 bkz. yumız erYUNÇIG: kederlenmiş, bitap, düşkün, kötü, zayıf, cılız, arık, hali fena çürüklüğünden ele alınamayan. I, 93YUNÇIMAK: kötüleşmek, yoksullaşmak, yoksulluktan kötüleşmek; ısırmak — II, 281; III, 303 bkz. tençmek, yençimek, yençmekYUNÇIRMAK: kötülemek — III, 98YUNÇITMAK: incitmek. II, 352 bkz. yunçutmak, yünçitmek, yilnçiltmekYUNÇUTMAK: incitmek — II, 352 bkz. yunçıtmak, yünçitmek, yünçütmekYUND: at (cins adı), atlar, at sürüsü . I, 235, 292, 389; II, 153; III, 7, 9, 223YUNDAK: at fışkısı, at gübresi, III, 44, 168YUNDI: yemek yendikten sonra kabın yıkantısı — III, 31YUNDURMAK: döndürmek; kusmak; korkutmak — III, 98, 99 bkz. yalmak, yandurmak, yanmak, yunmakYUND: yılı Türkler'in on ikili yıllarından biri — I, 346; III, 7YUNGAK: çögen, kôkü sabun gibi köpüren bir bitki — III, 44, 45YUN: kuş tavus kuşu — III, 144YUNMAK: yunmak, yıkanmak — II, 314; IIII, 66 bkz. çunmakYUNMAK: döndürmek; kusmak; korkutmak — III, 98 bkz. yandurmak, yanmak, yundurmak yuñ yün, yün sümeği I, 150, 284, 507; II, 89, 147, 220. 221, 236, 241; III, 3, 248, 289, 361, 362 bkz. yüñ yuñ ciğere bitişik bezli bir et (yalnız kadınlar yer) — III, 361YUÑLAMAK: yün kırpmak — III, 404YUÑLATMAK: yünletmek, yün kırktırmak — II, 359, 360YUÑ: yap yün yapağı, III, 3YUP: hile, al — III, 142, 159 bkz. al, yapYUPKA: yufka — III, 34 bkz. yufka, yuvgaYUPLAMAK: hile yapmak, al etmek — III, 142 bkz. burbatmak, yap yup k ılmak, yubatmak, yubılamakYURBAG: sürünceme, lşl uzatma, i; i yarına bırakma, I, 461 bkz. burbagYURBaş: (ış) neresinden çıkılacağı belli olmayan karişik (iş) — I, 459YURÇ: karının küçük erkek kardeşl, küçuk kayın — III, 7YURLAMAK: haykırmak — I, 189 bkz. orılaşmak, orlaşmak, urılamak, urlamak, urlaşmakYURT: delik — I, 93YURT: yurt; eski izerler, ören — III, 7, 258YURUN: ipek kuma; parçası — III, 22 § yurunYUKA: (yaka) ipek yaka — III, 22YURUNLUG: ipek kumaş parçası olan — III, 50YUŞ: yeşillik, III, 4, 143YUŞ: sıkışma, III, 4 bkz. yışYUŞ: bolmak sıkışmak — III, 4YUŞILMAK: udumlaşmak, eli işe yatışmak; emzikten akıtilmak — III, 79 bkz. işilmek, yişllmek, yuşulmak, yüşilmek, yüşülmekYUŞMAK: emzikten akıtmak — III, 60 bkz. yüşmekYUŞUL: yeşil — III, 19 § yaşıl yu; ul; yeşil mişil — III, 19YUŞULGAN: daima akan — III, 53YUŞULMAK: eli işe yatkın olmak, III, 53YUŞULMAK: akıp dökülmek, fışkırmak — II, 128; III, 79, 102 bkz. işilmek, yişilmek, yuşılmak, yüşilmek, yüşıilmekYUT: kışın soğukta hayvanları öldüren felâket — III, 142YUTIKMAK: yutamak, soguktan hayvan telef olmak — III, 76 bkz. yutukmakYUTMAK: yutmak. II, 313YUTTURMAK: sildirmek III, 94 bkz. yodturmakYUTUKMAK: kuraklıktan arıklamak, ölüm haline gelmek, I, 21 bkz. yut ıkmakYUVGA: katmer, yuka, III, 27 bkz. yugaYUVMAK: yuvarlamak III, 393 bkz. yuvmakYUVUG: sellerin dağdan yuvarladıgı kaya parçaları. III, 164 bkz. yuvugYUVALMAK: yuvarlanmak — I, 397 bkz. yuvulmakYUVGA: zayıf, ince, yufka, âciz — II, 6; III, 80, 156 bkz. yufka, yupkaYUVGALANMAK: yaramazlaşmak. III, 203 bkz. yufgadmak, yufgatmakYUVILMAK: yumşamak. I, 441 bkz. yuvulmakYUVKA: her şeyin incesi, yuka, III, 33YUVLUNMAK: yuvarlanmak, kendi kendine yuvarlanmak. III, 111, 112, 113YUVLUŞMAK: yuvarlanmak III, 105 bkz. yırfluşmakYUVMAK: koşmak — III, 62YUVMAK: yuvarlamak — III, 61, 112, 113 bkz. yuvmakYUVSAMAK: yuvarlamak istemek III, 306YUVTURMAK: yuvarlatmak. III, 96YUVUG: sellerin dağdan yuvarladıgı kaya parçaları, III, 164 bkz. yuvugYUVULMAK: uslandırılmak; akıtılmak; yuvarlanmak; toplanmak — I, 397; III, 80, 112, 113 bkz. yuvalft ıakYUVULMAK: erişmek, olgunlaşmak, III, 81, 356 bkz. yevülmek, yıgılmakYUVUŞMAK: yuvarlaşmak — III, 74YÜDRÜK: yüklük, üzerine eşya ve elbise konan şey, dolap, masa ve benzerı şeyler — — III, 45YÜD: yüz, II, 250 bkz. yüzYÜDMEK: yüklemek, yüklenmek — I, 404; III, 434YÜDÜRMEK: yüklemek. I, 371; III, 67, 68 bkz. yudurmakYÜDÜŞMEK: yükleşmek, yüklemekte yardım ve yarış etmek — III, 71YÜFTÜRMEK: bir şeyle iyilik etmek- III, 96 bkz. yigtürmek, yiktürmek, yüvmekYÜFÜŞ: hısımların (çok kere gerdeğe konulan gelini çeyiz sahibi etmek üzere) elbise veya mal ile yardımlaşması. III, 11YÜFÜFLÜG: armağanlı. III, 12YÜFÜFMEK: yardımlaşmak; birbiriyle dost olmak — III, 73 bkz. yufu şmakYÜG: ok yeleği III, 45, 70. 97, 143 bkz. yök, yük, yüñYÜGLÜG: ok yelekli ok, III, 217YÜGMEK: toplamk — II, 243YÜGRÜK: koşucu, geçici, yüğrük — I, 110; III, 45, 175YÜGRÜK: bilge bilgin akıllı, erdemIi, udumlu kişi . III, 45YÜGRÜM: bir koşuluk yer — III, 47YÜGRÜŞMEK: koşuşmak — III. 102, 367YÜGÜN: gem, III, 144, 366. 371 § küvüç yügün; küçük yular, çilbir — III, 163YÜGÜR: darı, III, 9 bkz. ügürYÜGÜRGEN: Çin'den İslam diyarin — gelen kervanın müjdecisi; her zaman koşan, koşucu — II, 15; III, 54YÜGÜRGEN: (at) koşucu yüğrük at — III, 54YÜGÜRGÜN: darı gibi kırmızı taneli bir bitki — III, 54YÜG(Ü)RMEK: (at) koşmak, yüğrükçe koşmak, geçmek, seğirtmek; beze erlş yïpmak. I, 360; II, 13, 133, 137; III, 68. 69YÜGÜRTMEK: koşturmak, II, 274; III, 437YÜK: yük bohça — I, 75, 138. 210, 237, 247, 280, 365, 521; II, 44, 75, 149, 166, 180, 222, 225, 230, 246. 339, 355; III, 4. 67, 309. 314, 316, 322, 434YÜK: kuş tüyü, kuş yeleği, ok yeleğl, III, 45, 70, 97. 143 bkz. yük, yüg, yürigYÜKLEGSEK: yüklemek isteyen — III, 314YÜKLEMEDEÇI: yüklemeyici, yüklemeyen — III, 316YÜKLEMEGLI: yüklemek dileğinde, azminde olan — III, 316YÜKLEMEK: yüklemek, III, 309YÜKLEMSINMEK: yükler görünmek — III, 322YÜKLETMEK: yükletmek, yüklettirmek — II, 355, 356YÜKLETMEK: oka yelek taktırmak — II, 356 bkz. yökletmekYÜKLÜG: ok yelekli ok — III, 217YÜKSEK: yüksek — II, 294; III, 45, 46YÜKSEK: terzi yüksüğü — III, 46 bkz. yüksükYÜKSEMEK: yükselmek, uzamak, I, 320; III, 306YÜKSETMEK: yükseltmek — II, 354YÜKSÜK: terzi yüksüğü — III, 46 bkz. yüksekYÜKÜNÇ: namaz, ibadet; baş eğme — I, 171; II, 25; III, 375YÜKÜNDEÇI: ibadet eden, baş eğen, II, 168YÜKÜNGEN: her zaman yükünen — II, 168YÜKÜNGÜÇI: ibadet eden, baş eğen — II, 168YÜKÜNMEK: secde etmek, ibadet etmek, namaz kılmak, büyük önünde eğilmek, ba; eğmek — II, 167; III, 84, 167, 375YÜLEGÜ: destek, dayak, III, 36YÜLEKLIG: dayanmış, söykenmiş . III, 52YÜLELMEK: direk dikilmek, III, 82YÜLEMEK: desteklemek, destek vurmak; güvenmek — III, 89, 90YILLIGÜ: saç tıraş eden ustura — III, 174 bkz. kereyYÜLILMEK: yolunmak — III, 82YÜLIMEK: yülümek, tıraş etmek — III, 90YÜLITMEK: yülütmek, tıraş ettirmek — II, 316bkz. yülütmekYÜLILTMEK: yülütmek, tıraş ettirmek II, 316 bkz. yülitmekYÜMMEK: (göz) yummak — III, 64 bkz. yummakYÜMTILRMEK: yumdurmak — III, 97YÜMÜLGEN: dalma yumulan — III, 55YÜMÜLMEK: yumulmak — III, 55 bkz. yumulmakYÜNÇITMEK: incitmek — II, 352 bkz. yunçıtmak, yunçutmak, yünçütmekYÜNÇÜ: inci III, 279 bkz. cincü, yincü, yinçüYÜNÇÜTMEK: incitmek — II, 352 bkz. yunçıtmak, yunçutmak, yünçitmekYÜÑ: yün, yün sümeği; pamuk — I, 150, 284, 507; II, 89, 147, 220, 221, 236, 241; III, 248, 289, 361, 362 bkz. yurig yüñ kuş yeleği, III, 97 bkz. yök, yüg, yükYÜRE: çevre, muhit — II, 45 bkz. yere, yöreYÜREK(G): yürek, I, 41, 325; II, 144; III, 18, 33YÜREKLENMEK: cesaret göstermek, yiğitlenmek- III, 115YÜREKLIG: yüreği pek, yiğit, cesur, yıirekll. III, 18, 51YÜRGENMEK: örtülmek, sarılmak — I, 331; II, 303; III, 110 bkz. yörgenmek, yörkenmek yürge şmek sarılmak, birbirine girmek, dolaşmak, karışmak. I, 395, 437; 11. 285; III 104 bkz. yörgeşmek, yörkeşmekYÜRGEYEK: ulaşmış — I, 135YÜŞEÑ: (taş) düz cilalı. I, 135; III, 372 bkz. üşengYÜŞILMEK: eli işe yatişmak, udumlaşmak; em zikten akıtılmak. 111 79 bkz. işilmek, yişilmek, yu; ılmak, yuşulmak, yüşülmekYÜŞMEK: akitmak, III, 60 bkz. yuşmakYÜŞÜLMEK: eli işe yatişmak, udumlaşmak; emzikten akıtılmak. III, 79 bkz. işilmek, yişilmek, yuşılmak, yuşulmak, yüşilmekYÜVMEK: blr şeyle yardım etmek — III, 172 bkz. yigtürmek, yiktürmek, yüftürmekYÜVSEMEK: gönül almak istemek — III, 306 bkz. yavsamakYÜZ: yüz, çehre, veçhe — I, 47, 60, 69, 102, 150, 173, 216, 226, 243, 250, 256, 366, 422, 463, 486; II, 8, 81, 96, 144. 171. 183 , 188, 194, 230, 253, 295, 304, 339. 349, 353, 355, 363; III, 33. 43, 63, 104, 132, 143, 307, 308, 327. 394, 434, 439 bkz. yü ğYÜZ: sayıda yüz — I, 80YÜZER1IK: üzerlik otu, Peganum harnnala — III, 12 bkz. eldrük, ilrük, y ıdıg otYÜZKEŞMEK: yüze çıkmak, I, 395YÜZLENMEK: yüzünü dönmek; saygı sahlbi olmak; halktan hizmet istemek III, 110, 111YÜZLÜG: yüzlü, I, 426; III, 45YÜZMEK: yüzmek, soymak; yayılmak ve dağılmak, çok akmak — I, 472; III, 59 bkz. yozmakYÜZTÜRMEK: yüzdürmek, III, 95YÜZÜK: yüzük (parmağa takılan) — III, 18ZAK: zak koçları tos yapmağa kışkırtmak Için kullanılan bir söz — I, 333ZANBI: gece öten çekirgeye benzer bir böcek, orak ku şu — III, 441ZAP: zap çabuk çabuk yürümede çıkan ses — I, 319ZAP: zap barmak zıp zıp koşmak, çabuk gitmek — I, 319-ZARGUNÇMUD: bir çeşit güzel kokulu ot, fesleğen — I, 17, 530ZERENZE: yaban mersini veya "durdabak" denilen bir ot — I, 449 §ZERENZE: urugı bu bitkinin tohumu — I, 449ZÜNKÜM: bir çeşit Çin ipekllisi — I, 485