Eski Türkçe Sözlük
Türk dilinin, öz Türkçe'nin köklerinden, bin yıl önceki halinden, güzel kapsamlı bir eski Türkçe kelimeler dizini, Divânu Lügati't-Türk dizini.
KA
: kap, akar konan kap, zarf — I, 407; III, 211 bkz. kaça, kakaçaKA
: kalın kelimelerde "de" anlamına zarfedatı — III, 211, 212KA
: Arapça'daki "ilâ ve izafet l'ı" anlamlarına edat, III, 212KABAK(G)
: kabak, yaş iken yemeği yapılan bir sebze, I, 382KABAKLIK
: kabak tarlası, kabak biten yer — I, 503, 505KABARGAN
: vücutta kaşınmak ve sıcak yüzünden çıkan kabartı, sivilce — I, 516KABARMAK
: kabarmak — II, 71KABARTGAN
: kabartan, şişiren, obartan (kimse) — I, 516KABARTMAK
: kabartmak, şişirmek, obartmak — III, 430KABIRÇAK
: tabut, (çok kere) ölü tabutu — I, 501KAÇ
: kaç, sayı soran bir edat — I, 321, 476, 498KAÇA
: kap — III, 238 bkz. ka, kakaçaKAÇAÇ
: ipekli Çin kumaşı; cariye adı — II, 285KAÇAÇ
: kir, II, 285 bkz. kakaçKAÇALAMAK
: kaba koymak — III, 323KAÇAN
: ne vakit, vaktaki, ne zaman — I, 352, 403, 467; II, 69; III, 207, 272KAÇAR
: kaç kere — III, 247 bkz. kaçurKAÇGIN
: kaçan — I, 21, 79KAÇIGAY
: kaçan — III, 106 § kaçıgay er; kaçan adam, I, 106KAÇI1MAK
: kaçılmak — II, 134KAÇINMAK
: kaçar görünmek. II, 154, 155KAÇIŞ
: halk arasındaki uyuşmazlık, döğüş, I, 369KAÇIŞMAK
: kaçışmak — II, 92KAÇITMAK
: kaçırtnnak — II, 300KAÇ
: kaç cin çarpmasına karşı üzerlik ile yapılan tütsüde söylenen söz — III, 163KAÇMAK
: kaçmak; gitmek, I, 12, 60, 142, 195, 235, 272, 386, 529; II, 5, 33, 87, 164, 225, 234, 335; III, 40, 178, 208KAÇRUMSINMAK
: kaçırır görünmek, II, 261, 262KAÇRUŞMAK
: birbirini kaçırmak, II, 218, 225KAÇTURMAK
: kaçırtmak — II, 89 kaçur kaç kere — III, 247 bkz. kaçarKAÇURGAN
: her zaman kaçıran — I, 516, 517KAÇURMAK
: kaçırmak. I, 47; II, 75, 87, 164, 166, 225, 261, 262KAÇURTMAK
: kaçırtmak — III, 431KAÇUT
: savaş ve kavgada yiğitlerin blrblrleriyle çarpışmaları.I, 356KAÇUT
: kısa mızrak — I, 12KADAŞ
: kardeş, hısım, akraba, I, 86, 403. 407; II, 102; III, 62, 96, 143, 245, 382 bkz. kada şKADAŞLIK
: kardeşlik, hısımlık — I, 503KADGU
: kaygı, III, 295, 309 bkz. kağgu kadılmak seyrekçe dikilmek — II, 134 bkz. kadumak kad ır güç, sarp, zor — I, 364; II, 54 § kad ır han; hakanlann sert ve çetin olan ı; "Hakanlı" ulusunun büyükleri — I, 364 § kadırKADIRMAK
: döndürmek, reddetmek — I, 144, 508KADIŞMAK
: seyrekçe (ikileme) dikiş dikmekte yardım ve yarış etmek — II, 93KADITMAK
: inat etmek, dik ba; lı olmak, boyun egmemek, I, 513 bkz. kad ıtmakKADITMAK
: geri dönmek, çekinmek; soğuktan ölmek.II, 301KADITMAK
: seyrekçe diktirmek. II, 301KADRAK
: dağ katları ve kıvnmları, yamaç, yan — I, 320, 471 § katKADRAK
: ; yan, yamaç I, 472KADRINMAK
: huyunu çetinle; ir göstermek — II, 267 bkz. kad ırlanmakKADRUKLANMAK
: dağın girintisi, çıkıntısı, sert yeri çok olmak — II, 275KAD
: kar fırtınası, insan öldüren bora, tipl — II, 223; III, 147KADAG
: kanal, ırmak — II, 190KADAŞ
: kardeş glbi yakın olan hısım, akraba, I, 369; III, 23, 327 bkz. kada şKADGU
: kaygı, tasa, I, 106, 425, 486; III, 374 bkz. kadguKADGULANMAK
: kaygılanmak. III, 201KADGURMAK
: kayırmak; kaygıya düşmek, kaygılanmak. II, 192, 193; III, 193. 194 bkz. kay-gurmakKADLLG
: ikileme dikiş, çifte dikiş, I, 375KADIK
: ağaçtan oyulmuş nesne — I, 382KADIN
: kayın, dünür, hısım.I, 32, 403, 528; II, 110; III, 245 bkz. kay ın, kazınKADIN
: kadnagun kayın ve kayınbabalar; "kayın mayın" gibi bir deyim — I, 523KADIÑ
: kayın ağacı, I, 32, 356; III, 134, 151. 369bkz. kay ıñKADIRGAK
: çok çalışmak yüzünden elde peyda olan nas ır — I, 502KADIRGAN
: daima egdiren, daima büktüren, I, 518; II, 74KADIRLANMAK
: huyunu çetinleşir göstermek — II, 267 bkz. kadrınmakKADIRMAK
: büktürmek, eğdirmek, burdurmak; reddetmek — I, 370; II, 76, 164KADIRTMAK
: bıiktnrmek.III, 431KADIŞ
: kayış.I, 369, 499; III, 10, 325KADIŞLAMAK
: kayış yapınak. III, 335KADITGAN
: kimseye boyun egmeyen, inatçı, dik başlı, I, 513KADITMAK
: inat etmek, dik başlı olmak, kimseye boyun egmemek.I, 513 bkz. kad ıtmakKADIZ
: ağaç kabuğu, I, 365KADIZLANMAK
: kabuklanmak — II, 267KADMAK
: tipiden ölmek — III, 440KADNAGUN
: kadın ile birlikte kullanılır, "kayın mayın" gibi bir deyim. I, 528KADRANMAK
: kızmak, köpnrmek. II, 249KADRILMAK
: bükülmek, egilmek — II, 235KADRIŞMAK
: bükmekte yarış etmek; karşılıklı olarak birbirinin sözlerini reddetmek, II, 218, 219KADUMAK
: seyrekçe dikmek, III, 260 bkz. kad ılmakKAFÇITMAK
: kızdırmak. II, 329 bkz. kavçımakKAFGAR
: safran renginde ipek kumaş — III, 438KAFTAN
: kaftan, elbise; kapama. I, 435; III, 109, 287, 298KAGIL
: üzüm asmaları bağlanan yaş söğüt dalı, I, 409KAG
: kug kazın çıkardığı ses — III, 128 bkz. kak kukKAG
: kug etmek kaz ses vermek, III, 128KAGRULMAK
: kavrulmak.II, 144, 235 bkz. kagurmak, kavrulmak, kovurmak, kugurmak, kuvurmakKAGRUŞMAK
: kavruşmak — II, 219 220 bkz. kavruşmakKAGUN
: kavun — I, 15, 88, 174, 214, 268, 269, 395, 410; II, 290; III, 107, 129, 146, 190, 435KAGUNLANMAK
: kavun sahibi olmak, III, 206KAGUNLUG
: kavunlu — I, 499KAGUNLUK
: kavunluk, kavun tarlası — I, 504, 505KAGUNSAMAK
: canı kavun ıstemek — I, 280KAGURMAK
: kavurmak — II, 81 bkz.kagrulmak, kavrulmak, kugurmak, kuvurmakKAGUT
: kavut, darıdan yapılan bir yemek, I, 406; III, 163 bkz. kavutKAH
: kah köpeği çağırmak için kullanılan söz, III, 118KAK
: erik, kaysı gibl meyvelerin kurusu, II, 282; III, 155KAK
: kurutulmuş nesne — II, 282KAK
: göl, kurumuş göl, su birikintisi.I, 179; II, 282. 283; III, 155KAKAÇ
: kir, pas, bulaşık.I, 358; II, 285 bkz. kaçaç kakaça içine akarlar konan kap; kap kacak, III, 211, 238 bkz. ka, kaçaKAKA
: turmak kaka durmak, dürte durmak, döge durmak — I, 73KAKIG
: kakıma, kızma, istemezlik, rağmen, I, 376KAKILGAN
: her zaman itilip kakılan — I, 520, 525KAKILGAN
: sokulgan itilip kakılan — I, 520. 525KAKILMAK
: kakılmak.II, 135KAKILMAK
: sokulmak itilip kakılmak — II, 135KAKIMAK
: birine kızmak, danlmak. III, 269 bkz. kakumakKAKIŞMAK
: birbirine kızışmak, birbirinln başına vuruşmak. II, 104, 105KAKITGAN
: daima kızdıran, can sıkan — I, 514KAKITMAK
: kızdırmak, canını sıktırmak — II, 308KAK
: kuk kazın çıkardığı ses — III, 130 bkz. kag kugKAKKUK
: yarma, kurutulmuş et veya meyve. III, 130 bkz. kakukKAKLANMAK
: kurutulmak, kakaç yapılmak, su toplanmak — II, 252KAKLATMAK
: kurutturmak II, 348KAKMAK
: kakmak, hafifçe vurmak, I, .102; II, 293, 356KAKRAŞMAK
: su çekilmek, şiş ve ur inmek., II, 220KAKRATGU
: kaçırmak için çalınan şey, II, 334KAKRATMAK
: davul çalarak zararlı hayvanları, kuşları kaçırtmak — II, 334 bkz. kokratmakKAKSIMAK
: kakaç olmak, kakaç olayazmak — III, 286KAKTURMAK
: başına kaktırmak — II, 191KAKUK
: yarma, kurutulmuş et veya meyve — III, 130 bkz. kakkukKAKUMAK
: birine kızmak, darılmak — III, 269 bkz. kakımakKAKURGAN
: yağla yogrulan bir ekmek hamurudur, fırında veya tandırda pişirilir. I, 518KAL
: yaşlı adam, I, 409KAL
: aç kalın ve bekleyin anlamınadır — Halaç oymağının adı buradan gelmi; denir. III, 415KALAMAK
: yığmak, sandığa koymak, III, 249 bkz. kamakKALATMAK
: kaplatmak, kılıf geçirtmek, bir şeyi sargıya veya sandığa koydurmak.II, 310; 311; III, 311KALBUZ
: lokma, yudum — I, 458KALBUZLAMAK
: yutmak; tıkım veya lokma yapmak, I, 458'; III, 350KALDRAMAK
: hışırdamak III, 447KALDRUGA
: hışırtı yapan her nesne için verilen s ıfat, III, 442KALI
: eğer, hasıl, nice, artık, ne kadar, ise, olduğunda anlamlarında bir edat — I, 82, 93, 207, 274, 425; II, 234; III, 26, 137, 158, 233, 234, 239, 272, 288KALIK
: hava, gök, sema, I, 354, 383; III, 46KALIMA
: güne; lik, yüksek çardak, III, 174KALIMAK
: sıçramak, çamiflanmak — III, 272KALIN
: kalabalık, çok, sürü, kalın, kesif, yıgarlı olan her nesne — I, 149, 371, 404, 424, 487; III, 216KALIÑ
: öncül mihir olarak kadına verilen çeyiz — III, 371, 372KALIÑUK
: ba; taki kepekler, kürk ve deriye yap ışkan bir şey bulaşmasıyle olan kıvrıntı — III, 383 bkz. kalñukKALIÑULAMAK
: suyun yüzüne çıkmak, şudan başını yüksek tutmak. III, 410 bkz. kalugulamakKALIŞMAK
: sıçraşmak; halkı terketmekte iki kişi yarış etmek, II, 109KALITGAN
: her zaman kalkıtan, sıçratan — I, 515KALITMAK
: kalkıtmak, sıçratmak — I, 515KALKAN
: kalkan, I, 441; II, 356; III, 82, 221, 386 bkz. kalkañKALKAÑ
: kalkan, III, 386 bkz. kalkanKALMAK
: kalmak, bırakmak — I, 41, 45, 68, 85, 110, 219, 294, 362, 370, 376, 384, 409, 410; II, 25, 250; III, 30, 49, 156, 221, 222, 258, 309, 367, 378, 384, 398KALNADMAK
: kalınlaşmak — II, 350 bkz. kalnatmak, kalnumakKALNATMAK
: kalınlaşmak — II, 350 bkz. kalnadmak, kalnumakKALÑU
: suyun yüzünde durma, suyun yüzüne ç ıkma — III, 379KALÑUK
: başta hasıl olan kepekler; kürk ve deri gibi şeylere yapışkan bir şey bulaşmaşsıyle olanKIVRINTI —
: III, 383 bkz. kalıñukKALÑULAMAK
: suyun yüzüne çıkmak, sudan başını yüksek tutmak — III, 379 bkz. kal ıñulamak kalnumak kalınlaşmak, III, 302 bkz. kalnadmak, kalnatmakKALTUK
: yaban sığırı boynuzu — I, 475KALTURMAK
: geçmek, arkada bı^akmak. II, 191KALVA
: öğrence oku, üzerinde temreni bulunmayan, yuvarlak bir tahta parças ı bulunan ok — I, 426, 528KAM
: kam, şaman, kâhin. I, 236, 283; III, 157, 443KAMAK
: kılmak, III, 231 bkz. kılmakKAMAK
: yığmak; sandıga koynnak — III, 249 bkz. kalamakKAMAMAK
: kamaşmak — I, 340; II, 311; III, 272KAMAŞMAK
: ekşi yemeden diş kamaşmak — II, 110, 111KAMATGAN
: çok kamaştıran — I, 515KAMATMAK
: kamaştı^mak. II, 311 kamçı kamçı — I, 417 § kılıç kamçı; içinde kılıç olan kamçı — I, 417KAMÇI
: at, deve ve sığırın erkekllk aygıtı — I, 417KAMÇIGU
: ağızda ve parmaklarda ; iddetli ağrı ve sıcaklık yüzünden çıkan bir sivilce.I, 491 kamçılamak kamçılamak, kamçı ile vurmak — III, 352KAMDU
: dört arşın boyunda, bir karış eninde bir bez parçasıdır, üzerlne üygur Hanı'nın mührü basılıp alış verişte para yerine kullanılır I, 418KAMGAK
: eylerin açık yerlerine ertülür, kamış gibi yüksekçe bir ot, semer otu — I, 475KAMGI
: eğri büğrü, çarpık — I, 426 § kamgı yüzlüg; çarpık yüzlü — I, 426KAMGIRMAK
: çarpılayazmak, eğrlleyazmak — II, 194KAMIÇ
: kepçe, kaşık, I, 52, 359; II. 75KAMIÇAK
: kurbağa yavrusu da denen su böce ği.I, 487KAMIÇLAMAK
: kepçelemek, kepçeyi daldırmak, III, 331KAMIŞ
: kamış, kamışlık.I, 369, 439; III, 193, 391KAMIŞLANMAK
: kamışlık olmak, II, 268KAMIŞLIG
: kamışlı — I, 495KAMMAK
: çok (dövüleni öldüresiye, kuvveti kesilesiye) dövmek — II, 27KAMTURMAK
: bayıltmak, sesl kısılayazmak — II, 191KAMUG
: bütün, hep, kamu, hepsi — I, 44, 103, 179, 183, 186, 190, 191, 235, 236, 239, 241, 274, 359, 376; II, 17, 45, 92. 98, 101, 104, 110, 128, 204, 205, 206, 210, 211, 213, 214, 215, 216, 217, 220 , 221, 222, 245, 274, 283, 350; III, 6, 65, 74, 88, 102, 105, 131, 1KAMULMAK
: söykenmek, yana yatmak — II, 135, 136KAN
: kan — I, 192, 272, 498; II, 115, 128, 141, 171, 184, 188, 264; III, 53, 66, 70, 77, 79, 157, 196, 270, 325, 356KANAK
: kaymak — I, 383 bkz. kayak, kıyak, konakKANAMAK
: kanamak, kan gelmek, kan almak — II, 323; III, 263, 273 bkz. kan ımakKANAT
: kanat — I, 34, 357; II, 4, 183KANATGAN
: daima kanatan — I, 515KANATLANMAK
: binek sahibi olmak; uçmak, kanatlanmak, kanad ı çıkmak, bitmek, II, 267KANATMAK
: kanatmak. II, 313, 323KANÇA
: nereye, I, 74, 354; III, 40KANÇIK
: dişi köpek; bir kadına sögülürken de böyle denir.I, 188, 475KANÇUK
: nereye?, nasılş — I, 195KANDA
: nerede? I, 46, 418; III, 69, 173, 218bkz. handa, kayda, kayudaKANDIR
: sepilenmeye yarayan deri yüzüldükten sonra etin üzerinde kalan ince zar, I, 457KANDURMAK
: su ve başka şeylere kandırmak — II, 192 bkz. kanturmakKANGU
: nişter, kan alacak aygıt — I, 477KANI
: nere? III, 237, 238KANIG
: sevinç — I, 376, 377 bkz. kan ıkKANIK
: kanmış, kanık; sevinç — I, 46 bkz. kahıgKANIMAK
: kanamak — III, 274 bkz. kanamakKANITGAN
: her zaman şevke getiren, I, 515KANITMAK
: şevke getirmek, I, 515KANMAK
: su ve başka şeylere kanmak, I, 377; III, 184, 261KANTURMAK
: su ve ba; ka şeylere kandırmak. II, 192 bkz. kandurmakKANU
: hangi, hangi şey, I, 31; III, 237 bkz. hayu, kayuKAÑ
: kazın çıkardığı ses — III, 358KAÑDAŞ
: babaları bir olan — III, 382 bkz. kañsıkKAÑ
: etmek kaz ses vermek, III, 358KAÑLI
: kagnı arabası (yük 1^).III, 379KAÑRAK
: damak-III, 383KAÑRAK
: çan, III, 383KAÑSIK
: üvey — III, 383 bkz.KARIGDAŞ
: kap kap, tulum, çuval, dağarcık; zarf; anası karnında, çocuğun bulunduğu torba — I, 195, 268; II, 122, 127, 128, 164, 170, 189, 218, 229; III, 15, 16, 77, 81, 146, 174KAP
: egreti hısım — III, 146KAPA
: kaba ve yüksek olan her nesne, III, 217KAPAK
: göz kapağı, I, 382KAPAK
: kızın kızlığı, bekâret. I, 382KAPAKLAMAK
: kız bozmak, III, 338KAPAKLIG
: kız kız oğlan kız, I, 496 bkz. kapıglıgKAPÇAK
: su kollarının birbirine kavuştuğu yer, I, 471KAPGA
: büyük kapı, kale kapısı — I, 425KAPGAK
: kapak, sadağın kapağı — I, 471KAPGAKLANMAK
: kapaklanmak — II, 275KAPGUÇI
: kapıcı, kapan, çalan vb — II, 50KAPIGLIG
: kız oğlan kız, I, 496 bkz. kapaklıg kızKAPILMAK
: kapanmak, hapsedilmek; kapılmak — II, 120KAPINMAK
: yağma eder görünmek; hastalığa kapılmak, yakalanmak — II, 154KAPIŞ
: kapış, kapıp alma, yağma etme, çalma — I, 369KAPIŞMAK
: kapışmak — II, 88 bkz. kapuşmakKAPLANMAK
: kap sahibi olmak, III, 199KAPLIG
: ogul anne karnından torbası ile doğan çocuktur ki uğurlu olur — III, 146KAPMAK
: kapmak, çalmak; dokunnnak, çarpmak, uçurmak; hücum ve defi etmek — II, 4, 90, 113; III, 33, 80, 422KAPSAMAK
: kaplamak, kaplamak istemek; etrafını kaplamak, sarmak; kapmak istemek — I, 155, 463; III, 285KAPTURMAK
: kaptırmak, çaldırmak. II, 189KAPUG
: kapı — I, 48, 64, 94, 150, 163, 180, 218, 239, 256, 276, 337, 375, 478, 506. 511, 520; II, 11, 27, 108. 135, 203, 308; III, 49, 57, 76, 83, 94, 167, 234, 262, 268. 280, 292, 330, 345. 348, 376 § kapug sedrekmek; parmaklıklı kapıKAPUGLUG
: kapılı — I, 495KAPULGAN
: daima sıkı; an — I, 520KAPULMAK
: sıkş; mak — I, 520KAPUŞMAK
: kapışmak — II, 113 bkz. kapışmakKAR
: kar — 1. 7, 186, 326, 386; II, 99, 134.193, 204, 211. 305, 347; III, 39, 148, 263, 319, 324KARA
: kara; karanlık, I, 7, 60, 338, 354, 382; II, 163, 223KARABaş
: gerdek gecesi gelinle birlikte gönderilen hizmetçi kad ın, sağdıç kadın; köle ve cariyelere verilen adlardandır — "kara baş" anlamınadır.I, 150; III, 222KARAÇI
: kapıları dolaşan dilenci — I, 445KARA
: ermek kararmak, II, 163 bkz. kararmakKARA
: erük erik I, 69KARA
: etmek bir çeşit ekmek — III, 222KARAGU
: zaç denilen kara boya, I, 446KARAGU
: kör — I, 446KARAGUNI
: akşamleyin çocukların oynadıkları bir oyun.III, 243KARAK
: göz bebeği, gözün renkli yeri; göz — I, 382; II, 116; III, 29 § kara karak; göz karas ı, I, 382 § ürüng karakKARAKAN
: dağ ağaçlarından bir çeşit ağaç — I, 448KARA
: karak göz karası — I, 382KARAKLAMAK
: yol kesip mal almak — III, 338KARAKLIG
: gözlü, gözü olan her hayvan, I, 497KARAKSIZ
: gözsüz. I, 497KARA
: kura yan yana söylenen iki kelime — III, 222KARAKUŞ
: Müşteri, (jüpiter), Mizan yıldızı, (Libra), I, 331, 332 III, 40, 221 bkz. Erentüz, Karaku ş, yulduzKARAKUŞ
: kara kuş, tavşancıl — I, 331; III, 221KARAKUŞ
: deve tabanının uçları.I, 332; III, 221KARA
: Kuş Yulduz Müşteri gezegeni, Jüpiter. III, 221 bkz. Erentüz, Karaku şKARALAMAK
: karalamak; pislemek. III, 324, 329KARAMUK
: karamuk — I, 487KARAMUÑ
: karakun, kara belâ — III, 33KARAÑGU
: karanı, karanlık — III, 388 bkz. karañkuKARAÑKU
: karanlık — III, 217, 290 bkz. karañguKARA
: orun sin, mezar — III, 221, 222KARA
: ot Hindistan'dan gelen ağılı bir bitki; baldıran otu, Aconitum — III, 222KARARMAK
: kararmak — II, 77, 163 bkz. kara ermekKARARTMAK
: kaı'artmak, III, 431KARA
: yag neft — III, 222KARÇAMAK
: katılaşmak — III, 276KARÇ
: kurç "hatır hutur" gibi bir ses bildirir I, 343KARÇ
: kurç yemek hatır hutur yemek — I, 343KARDU
: zemheri sıralarında su üzerinde yüzen fındık büyüklüğündeki buz parçaları, I, 419KARGA
: karga, I, 254, 425; II, 26KARGAK
: lânet, kargış, II, 288 bkz. kargışKARGAK
: tarmak bir çeşit bitki I, 467KARGALMAK
: lânetlenmek — II, 236KARGAMAK
: lânet etmek, beddua etmek; lânetlemek — I, 284; III, 290 bkz. alkamak, kargamak arkamak, kırgamak, kızgamak kargamakKARKAMAK
: lânet etmek, kötülüğü sayıp dökmek — t, 284 bkz. alkamak, kargamak, k ırgamak, kızgamakKARGANAMAK
: kendine lânet etmek II, 249KARGAŞMAK
: birbirine lânet etmek, II, 220KARGATMAK
: lânetletmek, II, 338KARGILAÇ
: kırlangıç kuşu — I, 526, 529; III, 178 bkz. karlıgaçKARGIŞ
: lânet, beddua, 1161^0.I, 274, 461 bkz. kargak § karg ış kişi; lânetlenmii adam — I, 461KARGU
: dağ tepelerine minare biçlminde yapılan yapı olup düşman geldiği zaman herkesin hazır bulunması için üzerinde ateş yakılır — I, 426 bkz. karguyKARGUY
: atmaca — III, 241 bkz. karkuy, kırguy, kırkuy § çibek karguy; atmacaya benzer bir ku ş, III, 241KARGUY
: dağ doruklarında düşmanı ihbar için yapılan kuleler — III, 241 bkz. karguKARI
: yaşlı, ihtiyar; yaşlı olan herhangl bir şey — I, 425; II, 30; III, 128, 222, 223, 421KARI
: karış, ölçü, bez ölçülen arşin — I, 117; III, 223 bkz. karışKARIKMAK
: kardan göz kamaşmak. II, 115, 116KARI
: kurı tay kısrağın arkasında geri kaldığı zaman bu sözlerle çağrılır. III, 223 bkz. kurıh kurıh, kurı kurı, kurrıh kurrıhKARILAMAK
: yaşlı saymak, ihtiyarlığa nispet etmek — III, 324, 329KARILAMAK
: boylamak, karışlamak, arşınlamak, ölçmek — I, 309; III, 324, 329KARILAMAK
: karlamak, ses çıkararak kar getirmek, III, 324KARILMAK
: karışmak, karılmak — II, 134 bkz. katılmak, katılmak karılmakKARIMAK
: kocalmak, yaşlanmak, kocamak, I, 147; III, 263KARIMSINMAK
: boğulur gibi olmak II, 260KARIN
: karın.I, 32, 171, 226, 324, 403, 486, 514; II. 201, 202, 288, 315, 337; III, 222, 244, 286. 289, 439KARIN
: atmak hayvan boğazlandıktan sonra, işkembe nişan alınarak ok atılır, Vuran adam etinden bir parça alarak götürür.I, 403KARINÇA
: karınca.I, 501; III, 375 bkz. karınçakKARINÇAK
: karınca — I, 501 bkz. karınçaKARINDAŞ
: kardeş — I, 407KARINLAMAK
: karına vurmak — III, 345KARINLIG
: karınlı — I, 499, 500KARIŞ
: karış, I, 369; II, 365 bkz. karıKARIŞ
: yünlü kumaş, III, 28KARIŞLAMAK
: karışlamak — III, 335KARIŞMAK
: karışmak; kamaşmak; karşılanmak; karşı koymak I, 367; II, 95, 97, 98; III, 11KARIT
: söğme, kufür — I, 356KARITMAK
: kocatmak — II, 304KARIZAN
: çok kocamış k.iy, I, 448KARKAG
: çöl, suyu ve bitkisi bulunmayan k ırlar, I, 465KAR
: kur ses anlatan bir kelime — I, 324KAR
: kur etmek guruldamak.I, 324KARKUY
: atmaca kuşu — III, 241 bkz. karguy, kırguy, kırkuyKARLAMAK
: karlamak. I, 463; III, 298, 319KARLANMAK
: karlanmak, kar yağmak — III, 197KARLATMAK
: kar yağdırmak — II, 347KARLIGAÇ
: kırlangıç — I, 527 bkz. kargılaçKARLUKLAMAK
: Karluk boyundan saymak, Karluk boyuna nispet etmek — III, 351KARLUKLANMAK
: Karluk kılığına girmek — II, 275, 276KARMA
: yağma. I, 410, 433KARMAK
: bir şeyi bir şeyle karıştırmak, katmak, karmak; boğazda su durmak, su bir yerde durmak, taimak — I, 432; 'II, 187; III, 182KARMALAMAK
: yağma etmek, kapmak, yağmalamak.I, 433; III, 354KARMALAŞMAK
: yağmalamakta yarış ve yardım etmek II, 221 bkz. karmaşmakKARMAŞMAK
: yağmalamakta yarış ve yardım etmek, II, 221 bkz. karmalaşmakKARNAGU
: er koca karınlı adam — I, 491 bkz. karnak erKARNAK
: er koca karınlı adam — I, 473 bkz. karnagu erKARS
: deve veya koyun tüyünden yap ılan elbise — I, 348KARSAK
: derisinden güzel kürk yapılan bir hayvan, bozkır tilkisi.I, 473KARS
: kars el çırpmaktan çıkan ses — I, 348KARS
: kars aya yapmak el ayalarını birbirine vurarak ses çıkarmak — I, 348KARŞAG
: elbisenin bir karış kadar olan parçası I, 464KARŞAMAK
: karışlamak, ölçmek III, 286, 287KARŞATMAK
: ölçtürmek, karışlatmak — II, 337, 365KARŞI
: hakan sarayı, köşk, I, 255, 423; III, 374KARŞI
: karşı, zıt, I, 423 bkz. karşuKARŞI
: iki bey arasındaki uyu; mazlık — I, 424KARŞU
: karşı — III, 272 bkz. karşıKARŞUT
: zıt — I, 451KART
: yara — I, 342; II, 234, 248, 255KARTAL
: et parçalanmış et, I, 483KARTAL
: koy aklı karalı, alaca koyun — I, 483KARTALMAK
: azmak, yaranın başı koparılmak — II, 234KARTAMAK
: tırmalamak; sağaltmak — I, 245, 272; II, 255 bkz. kartanmak, k ırtlamakKARTANMAK
: sağaltmak.II, 248, 455 bkz. kartamak, k ırtlamakKART
: er huysuz adam — I, 342KART
: kurt ses bildiren bir kellme.I, 342KART
: kurt etmak çitlamak — I, 342KARTURMAK
: tıkamak; kardırmak, karıştırmak — II, 190. 197KARU
: ..karşı ..dogru anlamına edat — II, 83 bkz. kerüKARVAMAK
: ararken bir şeye dokunmak, III, 290 bkz. karvamakKARVI
: ince, yayımsı — III, 239 § karvı kaşlı kişi; yay gibi ince kaşlı adam — III, 239KARVAMAK
: ararken bir şeye dokunmak — III, 290 bkz. karvamakKARVANMAK
: aramak, II, 250KARVAŞMAK
: aramakta yardım etmek; karanlıkta el ile bir şey aramak, II, 221KARVATMAK
: gözü ile görmeden eliyle dokunarak aratmak — II, 339KAS
: kabuk, her ağacın kabuğu; sertllk, katilık, I, 356, 382; III, 134, 151, 369 bkz. kasuk, kazKASI
: hayvanlara ağaçtan yapılan ağıl — III, 224KASIG
: ağzın içi, sag ve sol yanları, avurt — I, 375; III, 345KASIGLAMAK
: iteklemek, itmek; avurda vurmak, III, 336, 345 bkz. k ısıglamakKASIRKU
: kasırga — I, 489KASNAMAK
: zırıncımak, çeneleri birbirlne vurmak; titre şmek II, 223; III, 147, 302 bkz. kasnatmak, kıstaşmakKASNATMAK
: titretmek — II, 350 bkz. kasnamak, kıstaşmakKASUK
: ağaç kabuğu — I, 382 bkz. kas, kazKASUK
: at derisinden yapılan tulum — I, 382KASUKLUG
: er kendisinde kımız tulumu bulunan adam.I, 497KAŞ
: kaş, lekesiz beyaz veya kara ta; — I, 330; III, 22, 152KA
: herhangi bir şeyin kıyısı — III, 152KAŞ
: göz üstündeki kaş — I, 424, 524; II, 328; III, 152KAŞAK
: kındıra otu, halfa — I, 383; II, 328KAŞAÑ
: köleye söğmekte kullanılan bir kelime, "alçak" anlamınadır.III, 370KAŞANMAK
: (hayvan, at) i; emek — II, 155KAŞGA
: at yüzü ak, gözlerinin çevresi kara olan at, peçeli at — I, 426 § ka şga koy; başı ak, başka yerleri kara olan koyun — I, 426KAŞGALAK
: ördekten küçük blr su kuşu — I, 528KAŞIK
: kaşık — I, 504 bkz. kaşukKAŞIKLAMAK
: kaşıklamak, III, 338 bkz. kaşuklamakKAŞIKLIK
: müñüz kaşık yapmak içtn hazırlanan boynuz, I, 504KAŞIMAK
: kaşımak — I, 438; III, 267KAŞINMAK
: I, 261 kaşıtgan çok kaşitan, I, 514KAŞITMAK
: kaşıtmak, II, 307KAŞLAMAK
: kaş, germeç yapmak; kaşa vurmak — III, 299KAŞLIG
: kaşlı — III, 239KAŞUK
: kaşık — I, 383; III, 347 bkz. kaşıkKAŞUKLAMAK
: kaşıklamak. III, 338, 347 bkz. kaşıklamakKAŞUKLANMAK
: kaşık sahibi olmak — II, 268, 269KAŞUKLUG
: kaşıklı. I, 497KAT
: kat — I, 320; III, 27KAT
: nezd, yan — I, 64, 320; III, 240KAT
: mugaylan dikeni meyvesi; dikenli ; eylerin meyvesl; her bir a ğacın meyvesi — II, 146, 147KATA
: kere, defa, kez, I, 321, 498; III, 218KATARGAN
: her zaman geri döndüren — II, 74KATARMAK
: geri döndürmek, yöneltisinden döndürmek, çevirmek.II, 74; III, 193 bkz. kaytarmakKATGI
: katı, sert — I, 441 bkz. katkıKATGURMAK
: gülerek katilmak — II, 188, 192, 201KATIG
: katı, sert, sıkı, kuvvetli, I, 110, 375, 472; II, 338, 354; III, 44, 219, 287, 373KATIGLANMAK
: çabalamak, uğra; mak — II, 268, 270; III, 159KATIGLIG
: soysuz, katiklı — I, 496KATIGLIK
: felâket — III, 233KATIK
: katgı, herhangi bir nesneye katılan; sirke, yoğurt gibi tutmaç yemejine katılan nesne — I, 382KATILGAN
: karılgan her işe her zaman katılan, karışan — I, 520KATILMAK
: karıştırılmak; erkek kadın çiftleşmek, II, 121 bkz. karılmak, katılmak karılmak katılmak karılmakKATINMAK
: sertelmek — I, 498KATINMAK
: katar görünmek — II, 154KATIR
: katır, I, 364, 495; III, 302KATIRTMAK
: döndürmek; reddetmekle emretmek — III, 430, 431KATIŞMAK
: katmakta yardım ve yan; etmek, II, 89KAT
: kadrak yan, yamaç — I, 472KATKI
: katı, I, 427 bkz. katgı § katkı kişi; kimseye boyun eğmeyen adam — I, 427KATKI
: (a?) ç çıyana benzer bir böcek — I, 455KATLANMAK
: meyvelenmek; dikenll ağaçlar meyvelenmek .III, 196, 197KATLIŞ
: katlış; su kollarının kavşıtında olan su birikintisi — I, 460KATLIŞMAK
: su kolları kavu; mak — I, 460KATMAK
: katmak, karıştırmak; katılaşmak, sert olmak; mihnete ve sıkıntıya düşmek, yorulmak — I, 205, 432, 440, 467; II, 295KATMAK
: karmak katmak, karıştırmak.I, 432KATNATMAK
: tekrar ettirmek — II, 349KATRUNMAK
: duraklamak, çekinmek, II, 249KATTURMAK
: büktürmek, katlatmak, kattırmak — II, 189, 190KATUN
: kadın, hatun, Afrasyab kızlarından olanların adı — I, 138, 376 , 410; III, 240KATUNLANMAK
: hanımlanmak, han karısı şekline girmek — III, 206KATURGAN
: çok sevlnen, çok öğünen, çok gülen — I, 516KATURLUG
: ok temreni ağıya bulaştırılmiş ok, II, 284KATURMAK
: katılaştırmak.II, 74KATURMAK
: sevinmek, öğünmek, gülmek.I, 516KATUT
: katık, II, 284KATUT
: kak, yarma — II, 284KATUT
: pabuçcu çirişi — II, 284KAVIK
: kepek, darı kepeği, III, 165 bkz. kavıkKAVUK
: mesane, sidiklik; kavuk, III, 165 bkz. kavukKAVUT
: kavut — III, 163 bkz. kagutKAVUZ
: şaraptaki çör çöp, tortu — III, 164KAV
: kav-III, 155KAVÇIMAK
: saldırmak, üstüne du; mek — III, 276 bkz. kafç ıtmakKAVDINMAK
: acınmak, şefkat göstermek, fenalıktan kurtulması yollarını aramak — II, 249 bkz. kavdunmakKAVDUNMAK
: acınmak, ; efkat göstermek, fenalıktan kurtulması yollarını aramak — II, 249 bkz. kavdınmakKAVIK
: kepek, darı kepeğl; kavuz — I, 221, 383; III, 165 bkz. kav ıkKAV
: kuv dikişin büzülmesi, çekllmesi, elblsenin dikilirken k ırışıp büzülmesl — III, 129, 155KAV
: kuv bolmak diklllrken büzülmek, çekilınek, kötü dikilmekten kıvrışmak.III, 129KAVRAMAK
: sıkmak, kavramak — II, 82 bkz.kavurmakKAVRULMAK
: kavrulmak, II, 235 bkz. kagrulmak, kagurmak, kovurmak, kugurmak, kuvurmakKAVRUŞMAK
: kavurmakta yardım etmek — II, 219, 220 bkz; kagruşmakKAVŞI
: ince, çatık — I, 424KAVŞUT
: iki hanın, ülkelerinin baysallıği için, buluşarak barışmaları. I, 451; II, 102KAVUK
: sidiklik, mesane; kavuk, I, 383; III, 165 bkz. kavukKAVURMAÇ
: kavrulmuş buğday — I, 493 bkz. kogurmaç, kovurmaçKAVURMAK
: kavramak, sıkmak, I, 518; II, 82 bkz. kavramakKAVUŞMAK
: kavuşmak, yaklaşmak.II, 102, 103; III, 153, 188KAYA
: kaya — I, 73; II, 7, 19, 20, 170 § yal ım kaya; sarp dağın eteği — III, 19, 20KAYAÇUK
: güzel kokulu bir dağ otu — ("Safran"denen bitki olmak ihtimali vard ır).III, 177KAYAK
: kaymak (yenecek) — III, 167 bkz. kanak, k ıyak, konakKAYA
: körmek uzaktan görmek — III, 219 bkz. kıya körmek — kura körmek, kuya körmek kayda nerede — I, 52, 419; III, 173 bkz. handa, kanda, kayudaKAYGIK
: kayık, I, 100; III, 175 bkz. kaygukKAYGUK
: kayık — I, 186 bkz. kaygıkKAYGURMAK
: kayırmak, kaygılanmak — II, 193; III, 193, 194 bkz. kadgurmakKAYIG
: yer yoldan sapa olan yer — III, 166KAYIN
: kardeş, hısım ve akraba — I, 32 bkz. kadın, kazınKAYINMAK
: kaynamak. III, 191 bkz. kaynamakKAYIÑ
: kayın ağacı — I, 32 bkz. kağıñKAYIR
: kum, kaba topraklı yer — I, 158, 166; III, 165KAYIRLIG
: düz ve kaba topraklı — III, 178KAYIŞMAK
: birbirine acımak, birbirini kayırmak — III, 188 bkz. kaymak, kışmakKAYMAK
: meyletmek, kaymak; caymak; acımak, kayırmak, tınmak, iltifat etmek — I, 403; II, 45; III, 182, 245, 246 bkz. kayışmak, kışmakKAYNAMAK
: kaynamak; karşı gelmek, kabulden çekinmek, sözünü reddetmek — I, 166, 225, 248, 390, 441; III, 191, 280, 302 bkz. kay ınamakKAYNATMAK
: kaynatmak — II, 357KAYRIŞMAK
: bükmekte yarış etmek — III, 194, 195KAYTARGAN
: daima geri döndüren, kaçıran.I, 516, 517KAYTARMAK
: yöneltisinde döndürmek, çevirmek, III, 193 bkz. katarmakKAYTARMAK
: saldırtmak, III, 429KAYTIŞMAK
: birbiri ardına gitmek, III, 195KAYTURMAK
: kayırttirmak, yardım ettirmek — III, 193KAYU
: hangi, hani, nice — I, 31; III, 218, 237, 367 bkz. hayu, kanuKAYUDA
: nerede, I, 99, 419; III, 173 bkz. handa, kanda, kaydaKAYUKLANMAK
: kaymaklanmak.III, 197, 198KAZ
: kaz — I, 100, 104, 254, 256, 487; II, 177, 181, 359; III, 128, 130. 149, 332, 358, 384KAZ
: her ağacın kabugu — III, 151 bkz. kas, kasukKAZAÑKU
: karma karışık, dolaşık (ip), III, 388KAZGAN
: sel sularının yardığı yer — I, 18 § kazgan yer; içerisinde yarlar, batakl ıklar, çatlaklıklar bulunan yer — I, 439KAZGANÇ
: kazanç — III, 386KAZGANMAK
: kazanmak — II, 249, 250KAZI
: etlilikten insan karnındaki girlnti ve çıkıntılar, at karnı içinden çıkan yağ — III, 223KAZILMAK
: kazılmak — II, 135KAZIMAK
: kazmak ve eşmek, deşmek, kazımak — III, 264KAZIN
: kayın, dünür, hısım — I, 403 bkz. kadın, kayınKAZINDI
: toprak kazılmış toprak — I, 449KAZINMAK
: kazılmak, kazmayı iş edinmek, kazar görünmek — II, 155KAZIŞMAK
: kazmakta yardım ve yarı; etmek, II, 100KAZLINMAK
: kazılmak, çukurlar yapılmak, II, 251KAZMAK
: kazmak, at hafarılanarak ve çamışlanarak ayağıyle yerl kazmak, kazılmak — II, 10, 59KAZÑUK
: kazık, III, 383 bkz. kazuñukKAZTURMAK
: kazdırmak — II, 190KAZUK
: kazılmış — I, 382 § kazuk arık; kazılmış ark — I, 382KAZUÑUK
: kazık — III, 383 bkz. kazñukKEBELI
: ışık etrafında geceleri uçan kelebek, pervane, evelek — I, 448KEBEZ
: pamuk, I, 293, 303, 510 bkz. kepezKEBEZLIG
: pamuklu, pamuk sahibi — I, 507KEBEZLIK
: pamukluk, pamuk biten yer — I, 507KEBIMEK
: bazı yerleri kurumak — III, 257 bkz. kepimekKEBIT
: dükkân, magaza, içkl içllen yer, meyhane, I, 357 bkz. kepitKEBITMEK
: kurutmak — II, 298 bkz. kepitmekKEÇE
: keçe, III, 219KEÇE
: karpuz ve hıyara ben2er şeylerin taşındığı sele ve sepet — III, 220KEÇI
: keçi, III, 219 bkz. eçküKEÇIK
: köprü, geçit, I, 390; III, 191 bkz. keçi şKEÇILMEK
: geçilmek — II, 136KEÇIŞ
: geçit, ırmağın, derenin geçidi, I, 369 bkz. keçikKEÇIŞMEK
: geçmekte yardım ve yarış etmek, II, 93KEÇITMEK
: geçirtnnek — II, 300KEÇMEK
: geçmek, ölmek — I, 44, 79, 80, 82, 94, 245, 451; II, 5, 6, 87, 164, 225; III, 5, 9, 33, 85, 121, 288KEÇRÜMSINMEK
: geçer görünmek — II, 261KEÇRÜŞMEK
: birbirini geçmek, geçirmekte yard ım etmek — II, 222, 225, 257KEÇSEMEK
: geçmek istemek — I, 155KEÇSETMEK
: geçmek umudunda bulundurmak — II, 336KEÇTÜRMEK
: geçtirmek II, 194KEÇÜNMEK
: geçer görünmek — II, 156KEÇÜRGEN
: her zaman başaran — II, 521, 522KEŞÜRGEN
: çok bağışlayan — I, 521KEÇÜRMEK
: evirip çevirmek, başarmak; bağı; lamak, I, 47KEÇÜRSEMEK
: geçirmek istemek — III, 247KEÇÜRTMEK
: geçirtmek.III, 431, 432KED
: bir şeyi anlatmakta obartma ve pekitme istenirse kullan ılan edat — I, 321 bkz. ked, keyKEDKIRMEK
: hayvan çamışlık etmek, üstüne yük vurdurmaz olmak — II, 196KEDRIM
: et derisi yüzülmüş et — I, 485KEDÜK
: tulganın altına giyilen tüyden yapı1mış takke — I, 390KEDÜK
: yağmurluk-I, 508 bkz. kedükKEDÜKLÜG
: yağmurluk sahibi — I, 509KEDÜKLÜK
: kidiz yağmurluk yapmak için ayrılmış, hazırlanmış keçe — I, 508KED
: obartma, pekitme bildiren blr edat — I, 322 bkz. ked, keyKEDGÜ
: giyilecek nesne, I, 430KEDILMEK
: giyilnıek — II, 136KEDINDI
: ton çok giyilen elbise I, 449KEDIRMEK
: hayvan derisi yüzmek, bir hayvan ı kakaç (pastırma) yapmak — II, 76KEDLEMEK
: çabalamak. III, 299, 300KEDMEK
: giymek — I, 12, 394; II, 296; III, 20, 156, 441 bkz. ketmekKEDRILMEK
: et soyulup kurutulmak, kakaç (past ırma) yapılmak — II, 237KEDRIŞMEK
: et soyup kurutmakta yardım etmek, II, 222KEDRÜLMEK
: giyilmek — II, 237KEDRÜŞMEK
: birbirine giydirmek, II. 222KEDÜK
: kepenek, yağmurluk; elbise, giyecek, I, 390; III, 38 bkz. kedükKEDÜKLÜG
: kepeneği olan kimse — III, 256KEDÜRMEK
: giydirmek.II, 76, 161KEDÜRSEMEK
: giydirmek istemek III, 332KEDÜT
: çamaçır, giyecek, gelin ve güveyin h ısımlarına armağan olarak giydlrdlkleri elbise — I, 12, 357KEFEÑ
: zahire armağanı — III, 385 bkz. kefşengKEFGEK
: peltek, kekeme kimse — II, 289KEFREMEK
: gevşemek, I, 103 bkz. kevremek, kövremek, küfremekKEFŞEÑ
: harman temizlendikten sbnra gelen kimseye verilen zahire armagan ı. III, 385 bkz. kefeñKEGIRMEK
: geğirmek — II, 84KEK
: kin, hınç, öç; sıkıntı, zahmet, mihnet I, 44, 230, 479; II, 283 bkz. kekmek, kekmenKEKLIG
: kinli, hınçlı — II, 283KEKLIK
: keklik — I, 479KEKMEK
: er tecrübeli adam — I, 479 bkz. kek, kekmenKEKMEN
: başından geçen sıkıntı ve zahmetlerle pişmiş, pekleşmiş adam.I, 480 bkz. kek, kekmekKEKRE
: develerin yediği acı bir ot — I, 422KEKTEŞMEK
: hınçlaşmak, kin bağlaşmak — II, 222KEKÜK
: seksek kuşu; kemiği büyü ve tılsım için kullanılır — II. 287KEKÜŞ
: ; işlik iç!n sürülen blr ilâç, aks ırgan otu; "Saponaria" veya "Veratrum album" — I, 407KELDEÇI
: gelici, gelen — I, 24KELDÜGI
: geli; i.I, 36; II, 42KELDÜRMEK
: getirmek.I, 20, 71, 93, 94. 97, 251, 340; II, 195; III, 144 bkz. keltürmekKELEÇÜ
: söz — I, 445KELEGEN
: gelen — I, 24KELEGÜ
: tarla sıçanı soyundan bir hayvancık, geleni- I, 448KELEP
: Türk yaylalarında biten bir ot; davarı çabuk semirtir.I, 353KELEPLENMEK
: bir yer "kelep" otuna sahip olmak — 11. 269KELER
: keler, kertenkeleler!n genel ad ı — I, 364KELESI
: gelme zamanı — II, 69KELGELIMET
: gelmek için — I, 144, 325KELGIN
: büyük ırmaklann veya denizlerin taşar gibi kabarması, med — I, 443KELGIRMEK
: gele yazmak, gelmek istemek, II, 196KELGÜ
: gelme zamanı, geliş, gelecek — I, 119; II, 68KELGÜÇI
: gelici, gelen — II, 54KELGÜLÜK
: gelmeye hak kazanmış (kimse).I, 25KELIG
: gelecek, gelecegi.I, 26; II, 41, 52, 58, 172; III, 160KELIGLI
: gelmek üzere olan — I, 25; II, 58KELIGSEK
: gelmeye istekli olan; II, 55KELIGSEMEK
: gelmek istemek — III, 285, 335 bkz. kelsemekKELIMSENMEK
: gelir görünmek.II, 259KELIN
: gelin — I, 404; III, 12, 242KELIŞ
: geliş.I, 370KELIŞ
: barış geliş gidiş.I, 370KELIŞLIG
: barışlıg ev konuk odası, I, 370KELIŞMEK
: gelişmek.II, 110KELIŞMEK
: barışmak birbirine gelip gitmek — II, 110KELMEK
: gelmek, I, 20, 24, 26, 35, 36, 37, 53, 76, 77, 82, 87, 88. 93, 97, 108, 125, 126, 129, 130, 132, 136, 165, 212, 219, 226, 315, 319, 323, 325, 328, 334, 339, 350, 387, 391, 403. 409, 417, 441, 442, 445, 462, 463, 468; II, 25, 26, 35, 38, 41, 43, 46. 59, 60, 6KELÑIZ
: sel I, 343KELÑIZLEYÜ
: sel gibi.I, 343KELSEMEK
: gelmek istemek, gelsemek — III, 285 bkz. keligsemekKELTÜRMEK
: getirtmek — II, 195 bkz. keldürmekKEM
: hastalık — I, 338; II, 363KEMDÜK
: söñük sıyrılmış, eti yenmiş kemik. I, 480KEMEK
: pamuktan yapılmış çubuklu ve nakışlı bir dokuma; bundan bürgü yapılır, Kıpçaklar yagmurluk yaparlar — I, 392KEMİ
: gemi — I, 179; III, 235 bkz. kimiKEM(I)ŞMEK
: saldırmak, çıkarmak, atmak, sürmek; bir ; eyi çıkarıp atmak — I, 309, 441, 472; II, 112, 115KEMLEMEK
: kötülemek, hasta olmak, III, 301 bkz. kemlenmekKEMLENMEK
: hastalanmak — I, 338; II, 253 bkz. kemlemekKEMLETMEK
: sıkıntı veya zarar vermek, kötületmek, hasta etmek — II, 348, 349, 363KEMRÜŞMEK
: kemirişmek, kemirmekte yariş etmek — II, 224KEMÜRMEK
: kemirmek. II, 85, 86KEN
: dogu ülkelerinde her şehre verilen bir addır — I, 339 bkz. kend, kentKENÇ
: genç, çocuk; her hayvanın küçügü — I, 169, 278; II, 304, 307; III, 181, 270, 438KENÇEKLENMEK
: Kençek kılığına girmek, Kençekleşmek II, 277KENÇLIYÜ
: hanların düğünlerlnde veya bayramlarda ya ğma edilmek üzere yapılan sofra — III, 438KEND
: şehir; kale — I, 22, 178, 236, 248, 302, 339, 343, 344; III, 150 bkz. ken, kent kendüKENDI
: , zat, nefs, kendisi. I, 127, 419; III, 29KENDÜK
: küp gibi topraktan yapılan büyükçe bir kap, küp — I, 480; II, 129KENPE
: bir ot adı — I, 416KENT
: şehir — III, 34 bkz. ken, kendKENZI
: kırmızı, sarı, ye; il gibi birtakım renkleri bulunan bir Çin dokuması — I, 422KEÑEMEK
: danışmak, görüşmek, tedbir etmek — III, 396KEÑES
: sığ, az, kolay, hafif — III, 364KEÑEŞ
: işlerde danışma, görüşme, düşünme, tedbir — III, 365KEÑEŞLIK
: danışıklı, tedbirli, I, 232; III, 358KEÑEŞMEK
: kar; ılıklı danı; mak, tedbir etmek — III, 393, 394KEÑEŞSIZ
: danışıksız, tedbirsiz — I, 232KERİGIRSIMEK
: dlbi yanmak, dibl yanarak koku yükselmek — III, 409KEPEK
: unda ve başta bulunan kepek, I, 390; II, 310; III, 93, 101KEPEKLIG
: kepeği olan, I, 508KEPEKLIK
: kepek konan yer — I, 508, 510KEPEK
: yincü küçük inci — I, 390KEPEZ
: pamuk-I, 293, 303, 510 bkz. kebezKEPIMEK
: bazı yerleri kurumak, III, 257 bkz.kebimekKEPIT
: dükkân, mağaza, meyhane — I, 357 bkz. kebitKEPITMEK
: kurutmak — II, 298 bkz. kebltmekKEREGÜ
: çadır; kışlık ev, I, 404, 447, 448KEREGÜLENMEK
: çadırlanmak, çadır edinmek, çadıra girmek — III, 205KEREK
: gerek, olmalı, yaraşır, lâzım, ihtiyaç, gerekli. 1 126, 152, 163, 391; III, 44, 216, 371KEREKLEMEK
: yokluğu dolayısıyle aramak, araştırmak, III, 341KEREKLIG
: gerekli — I, 509KEREM
: izbe — I, 398KEREY
: saç tıra; eden ustura, III, 174 bkz. yüligüKERGEMEK
: yaraşmak — I, 362KERGÜK
: koyunun içerisinde, kırkbayır ile beraber bulunan şirden gibi ; ey — II, 289KERIK
: geniş — I, 94KERILGEN
: her zaman gerilen, gerinen, esniyen — I, 523 kerilmek gerllmek, gerinmek, esnemek — I, 119; II, 136 kerim duvarlara örtülen, kaplanan dokuma nesneler.I, 398KERIŞ
: üstüne çıkılabilen dağ tepesi — I, 370KERIŞ
: atin karnı, sırtı — I, 370KERIŞ
: savaşta dayanma, I, 370KERIŞ
: kavga, çeki; — I, 370KERIŞMEK
: uğraşmak, kavga etmek, çekişmek — I, 370; II, 99, 115KERIŞMEK
: germekte yardım ve yarış etmek — II, 98KERITMEK
: havlatmak, ürdürmek — II, 305KERJÜ
: tüfekte atılan yuvarlak taneler, III, 441KERKI
: dülger keseri, keser — I, 430KERMEK
: germek, çeklp uzatmak; kapatmak; ürümek, havlamak — II, 8; III, 39KERPIÇ
: kerpiç — I, 455; III, 119 § pışık kerpiçKERŞEGÜ
: at kürek kemiğinin altında yağırı bulunan at — I, 491KERTIK
: ekmek ve ekmeğe benzer şeylerin sayısını bilmek için bir ağaçta yapılan kertik, çetele — I, 478 bkz.KERTÜK
: kertilmek kenilmek; (insanlar için) horlanmak — I, 160; II, 236KERTIŞMEK
: kenmekte yardım ve yarış etmek — II, 222KERTMEK
: kertmek (köleyi yola getirmek için söylenir) — III, 427KERTÜK
: ağaçta açılan kertik- I, 478 bkz. kertikKERTÜK
: kemrük kesik, gedik — I, 478KERTÜRMEK
: gerdirmek, serdirmek — II, 194KERÜ
: geri, .. den ise — I, 205, 361; II, 133 bkz.karuKES
: parça — I, 329 bkz. kesekKES
: kesek, abdest bozduktan sonra bununla temizlenilir.I, 329KESEK
: kesik, parça — I, 14, 391 bkz; kesKESGÜ
: kesecek nesne — I, 13KESGÜK
: halka, köpeğin boynuna geçirilen halka, tasma — II, 289KESILGEN
: her zaman kesilen — I, 523KESILMEK
: kesllmek — I, 339; II, 136, 137KESINMEK
: kesinmek — II, 157KESLŞMEK
: kesmekte yardım ve yariş etmek — II, 101KESLEMEK
: kesekle koğmak — III, 300KESLINÇÜ
: sarı keler, III, 242KESLINMEK
: kesilmek — I, 352; II, 253KESLIŞMEK
: kesilip ayrılmak — II, 224KESME
: enli ok 100^01^.I, 434KESME
: kakül, zülüf, perçem, I, II, 233, 434KESMEK
: kesmek — I.11 13, 14. 434; II. 11KESMELENMEK
: zülüflenmek, kâküllenmek — III, 203KESTEM
: geceleyin davetsiz gelen adamlara verilen içki ziyafeti — I, 485KESTER
: saksı — I, 457KESTÜRMEK
: kestirmek — II, 195KESÜRGÜ
: dağarcık, kap — I, 358, 490; 111. 48KETEN
: zahmet, sıkıntı, I, 404KETIŞMEK
: ayrılmak, ayrışmak — II, 89, 90KETKI
: at sırtı dar, yanları geniş at — I, 430KETMEK
: giymek — II, 296 bkz. kedmekKETMEN
: yeri kazmak için kullanılan aygıt — I, 444KETÜ
: çolak — III, 219KETÜT
: ekşi suratlı, buruşuk yüzlü — II, 284KEVÇI
: Uygur ellerine kadar Kâşgaristan'da kullanılan 10 rıtllık bir hububat ölçeği — I, 417KEVEG
: burundaki kıkırdak — I, 391KEVEL
: at yürüyüşlü, küheylan at, soylu at — I, 395; II, 133KEVELMEK
: gevşemek, zayıflamak, I, 397 bkz. kevllmekKEVGIN
: aş doyurmayan aş — I, 443 bkz. çivginKEVILMEK
: gevşemek, zayıflamak — II, 131, 137, 138 bkz. kevelmekKEVLI
: ırmak ağzı, III, 442KEVMEK
: gevelemek, gevmek; gevşetmek — II, 16; III, 288KEVREK
: gevrek, yunnu; ak (bitki) — I, 479KEVREMEK
: zayıflamak; gevşemek — III, 41, 282 bkz. kefremek, kövremek, kilfremekKEVRETMEK
: gevşetmek — II, 334, 335KEVRIK
: gürgen ağacı — I, 479KEVŞEK
: gevşek, yumuşak. I, 479 bkz. küvşek § kevşek etmek; bir çeşit ekmek — III, 287KEVŞEMEK
: geviş getirmek; gevşemek, III, 287KEVŞENGEN
: çok geviş getiren — II, 256KEVŞENMEK
: geviş getlrmek — II, 252, 255KEVŞEŞMEK
: birbirini görerek geviş getlrmek — II, 351KEVŞETMEK
: gevşetmek, yurnuşatmak; geviş getirtmek — II, 338KEVTÜRMEK
: gevşetmek — II, 195KEVÜRKEN
: dağ soğanı — I, 525 bkz. kümürgen, kümürken, küvürkenKEY
: pek, gâyet, sağlam — I, 459 bkz. ked, kedKEYIK
: geyik, yaban hayvanı, aslında yabani olan her şey, eti yenen hayvanlardan ceylân, s ıgın, dağ keçisi gibi hayvanlar, yabani (vah şi) -evcil (ehli) karşıtı-, av hayvanı ve av, I, 26, 155, 157, 171, 206, 224, 228, 263, 295, 306, 311, 421; 11, 8, 10, 16, 120, 14KEYIK
: maymun yapılı (insanlar için) — III, 168KEYIK
: söğüt yaban sogüdü — III, 168KEYLIG
: maynıun — III, 175KEYLIG
: kişi şaşkın veya yabanş gibi iki tarafına bakarak yürüyen adam. III, 175KEYÜK
: kebe ve kepenek gibi ; eyler — III, 168KEZ
: gez — I, 326; III, 106, 318KEZ
: süt ve un gibi şeylerin tencere dibinde yap ışıp kalan parçaları. I, 327KEZ
: ipekli bir Çin kumaşı — I, 327KEZGERMEK
: gezlenmek, geze getirmek — II, 196; III, 106KEZIK
: gezek; sıtma, nöbet, işte nöbet — I, 391KEZIK
: cesaret — I, 391KEZIŞMEK
: gezmekte yari{mak — II, 100KEZITMEK
: gezdirmek — II, 306KEZLEMEK
: gezlemek, gezini düzeltmek, temizlemek. III, 300, 318 —KEZLENMEK
: gezlenmek; dibi tutmak, II, 252, 253KEZLEŞMEK
: gezlemekte yardım ve yarış etmek — II, 224KEZLETMEK
: gezletmek — II, 348KEZLIK
: küçük kadın bıçağı, kadınlar üst elbiselerine takarlar — I, 478KEZMEK
: gezmek, dolaşmak — II, 10KEÇ
: geç (vakit).I, 294; III, 121KEÇE
: gece, III, 219KEÇILMEK
: geciktirilmek. III, 195KEÇITMEK
: geciktirmek — II, 300KEÇMEK
: gecikmek — III, 180, 183KEÇÜRMEK
: geciktjrmek — III, 187KEÑÜTMEK
: genişletmek, II, 326KETERMEK
: §1(161-1116^ III, 164KI
: nida "ya"sı yerine; çağırma edati — III, 212KI
: hısımlık bildiren isimler sonuna gelerek ac ıma ve sevme anlatan bir edat — III, 212KIÇI
: hardal — III, 238KIÇILAMAK
: gıdıklamak — III, 323, 329KIÇURMAK
: kınamak, ayıplamak; başkasınm kaygısından ferah duymak — III, 187KIDIŞMAK
: kenar dilkmekte yardım etmek, değirmi bir şeyin kenarını dikmekte yardım etmek — II, 93 , 94KIDITMAK
: kenar diktlrmek, kıyılatmak — II, 301KIDIG
: kıyı, yan, kenar 1. 375, 496KIDIGLAMAK
: kıyı dikmek, kıyılamak — III, 336KIDIGLANMAK
: kıyılanmak, kenarlanmak.II, 268KIFÇAKLAMAK
: Kıpçak boyundan saymak — Kıpçak boyuna nispet etmek — III, 351KIFÇAKLANMAK
: Kıpçak kılıgına girmek — II, 279 bkz. KıvçaklanmakKIFTU
: makas, kırkı. I, 416KIFTULAMAK
: sındı ile kırkmak, kırpmak, III, 352KIG
: topragı kabartmakta kullanılan gübre — III, 129KIGLATMAK
: fışkı ile gübreletmek; (at) sıçırtmak, tersletmek — II, 348KIKI
: gürültü — III, 227 bkz. urı kıkıKIK(I)RMAK
: yüksek sesle çağırmak, bagırmak, haykırmak, I, 441, 442; II, 83KIKRIŞMAK
: çagrışmak, bağrişmak — II, 220KIL
: kıl (insanda ve hayvanda) — I, 337KILDRUK
: buğday vb — başaklanndakl kılçık, III, 417KILGAN
: çok kılan, çok yapan — I, 470KILGU
: kılı; , yapış, kılgı — I, 494KILIÇ
: kılıç — I, 183, 321, 339, 359, 397, 417; II, 116, 129, 147, 197, 246, 281, 308. 344, 356; III, 70, 77, 135, 169. 268 277, 296, 373, 437KILIÇLAMAK
: kılıçlamak, kılıç ile çalmak ve vurmak, III, 331, 346KILIÇLANMAK
: kılıç sahibi olnnak — II, 267KILIG
: kılış, yapış — II, 40KILIK
: huy, gldi; — I, 383; II, 230 bkz. k ılkKILINÇ
: iç, amel, ahlâk, nninez, huy, fena huy, kad ın naz ve kırışması — II, 156; III, 374KILINÇLANMAK
: nazlanmak (kadın), kırışmak — III, 374KILINMAK
: tavır takınmak (kadın), nazlanmak; yapılmak, kılınmak, işlenmek I, 64, 394, 508; II, 156; III, 20KILIŞMAK
: yapmakta yardım ve yarış etmek — II, 109KILIDE
: gerdanlık — I, 432 bkz. bakanKILK
: huy, gidiş — I, 383 bkz. kılıkKIL
: kudruk kıl kuyruk; ördeğe benzer bir kuş — I 337KIL
: kuş ördeğe benzer bir kuş, I, 337KILMA
: yapma, yapı; , I, 150; III, 213KILMAK
: kılmak, yapmak, etmek, eylemek, olmak — I, 36, 39. 44.74, 113, 114, 141.171, 237. 263, 274, 321, 330, 342, 349. 350 367 371, 374, 376, 393, 399, 459, 462; 11. 25; III, 17, 122, 133, 159, 179, 213, 216, 224, 234, 239, 381, 432, 449 bkz. kamakKILMIŞ
: yaptıgı, I, 205, 221, 253, 407KILTIK
: başta bulunan kepek, konak — I, 475KILTURMAK
: yaptırmak — II, 191KIMIZ
: kımız.I, 365; II, 12; III, 197KIMIZ
: almıla ekşi elma — I, 366KIMIZLANMAK
: kımız sahibi olmak, II, 268KIN
: kın, bıçak ve kılıç kını, kılıf — I, 183, 339, 359, 397; II, 246; l1l, 140KINAMAK
: işkence etmek, cezalandırmak; bir şeye kın yapmak — III, 273KINATMAK
: işkence yaptırmak, cezalandırmak — II, 313KINIŞMAK
: istekle işe koyulmak, II, 113KINLAMAK
: kın yapmak — III, 299KIÑIR
: kızgın, şiddetli.I, 170, 183, 359KIÑIR
: aşı, yan bakış — III, 363 bkz. kıñruKIÑRAK
: et ve hamur kesilen satıra benzer büyük bıçak — III, 382KIÑRU
: yan, şaşı — III, 23 bkz. kıñırKIR
: kır, basık dağ, açık yer — I, 94, 324; III, 39KIR
: su bendi, §61-1116^I, 324KIR
: kır rengi — I, 324KIRAGU
: kırağı — I, 446KIRBAS
: er başında saç olmayan adam — I, 459KIRÇALMAK
: değmek, değip sıyırmak — II, 234KIRÇAMAK
: amacın kenarına dokunmak, silip geçmek — III, 276KIRÇATMAK
: sıyırtmak, yaralamak, amacı delip geçmek — II, 328, 329KIRGAG
: bey ve hanın eli altındakilere kızması ve kakıması — II, 288KIRGAG
: elbisenin yanı, kenarı — II, 288KIRGAMAK
: kakımak, birine kızıp ondan yüz çevirmek, birine k ızıp uzaklaştırmak (yalnız yapan insan olduğu zaman söylenir) — II, 288; III, 290 bkz. alkamak, kargamak, kargamak arkamak (Tanr ı için), kızgamakKIRGAŞMAK
: birbirinin tarafını dilemek — II, 220KIRGATMAK
: koğulamak, kızarak yüz çevirtmek — II, 338, 339KIRGIL
: kırçıl, I, 483KIRGUY
: atmaca — II, 95; III, 241 bkz. karguy, karkuy, k ırkuyKIRILMAK
: kabuğu soyulmak; malı alınmak, yoksullaşmak; kar kürünmek II, 134KIRINDI
: her şeyin kınntısı, kazıntısı, soyuntu su — I, 449KIRINMAK
: soyar veya kazır görünmek — II, 155KIRIŞMAK
: kazımakta ve sıyırmakta yardım ve yariş etmek — II, 98KIRK
: sayıda kırk, I, 349; II, 331KIRKILMAK
: kırkılmak I, 236KIRKIN
: cariye.II, 110 bkz. xız kırnak, kızKIRKIŞMAK
: kırkmakta yardım etmek — II, 221KIRKLUM
: dolusu bir klle edip orancıların kullandıkları bir ölçeğe verilen sıfat, III, 418KIRKMAK
: kırkmak — III, 422KIRKUY
: atmaca — III, 241 bkz. karguy, karkuy, k ırgüyKIRLAMAK
: kazmak, yerde çukurlar açmak — III, 298, 299KIRLANMAK
: kırla; mak, kıraçlaşmak, yerde çatlaklar ve hendekler meydana gelmek — II, 251KIRLATMAK
: kıyı, kenar yaptirmak — II, 347KIRMA
: söbü (mahrut) şey — I, 433 § kırma topık; herhangi söbü (mahrut) topaç — I, 434KIRMAK
: kazımak, bir şeyi kökünden çıkarmak; kırmak, II, 7. 24, 401, 406KIRNAK
: cariye — I, 473 bkz. xız, kırkın, kızKIRT
: kısa, I, 342 § kırt ot; kısa ot — I, 342KIRTIŞ
: yüz rengi; yüz — I, 460 § yer kırtışı; yeryüzü. 1 461KIRTIŞLAMAK
: kazımak — III, 350KIRTIŞLANMAK
: güzelleşmek, güzelliği artmak — II, 272KIRTIŞLIG
: yüzlü — I, 461KIRT
: kişi kötü huylu ve plnti adam — I, 342KIRTLAMAK
: kötü huylu saymak, yarayı iyi etmek — III, 445 bkz. kartamak, kartanmakKIRTURMAK
: kazıtmak, sıyırtmak, II, 190KIRUK
: sakat — I, 382 § kıruk adak; topal — I, 382 § kıruk er; çolak — I, 382KIRUK
: adak topal — I, 382KIRUK
: er çolak, I, 382KIR
: yagı gizll düşman — I, 324KISGA
: kısa — II, 11KISGAÇ
: kısgaç — I, 455KISGANMAK
: kıskanmak; pintilik etmek, kısmırlanmak — II, 250 bkz. kısırkanmakKISIG
: kısı, hapis, sıkınti — I, 376KISIGLAMAK
: itelemek, itmek, avurduna vurmak — III, 336 bkz. kas ıglamakKISILMAK
: kısılmak, arada kalmak.II, 135KISINMAK
: kısmakcimrilik etmek; sidiği tutulmak — II, 155KISIR
: kısır, doğurmayan insan veya dört ayakl ı hayvan; kısrak — I, 236, 364; III, 88KISIR
: bolmak (kısraktan başka hayvan) kısır kalmak — III, 88 bkz. yozamak kısırkanmakKISIRGANMAK
: , yedirmekten çekinmek — II, 263, 264 bkz. k ısganmakKISLINMAK
: kısılmak, araya sıkışmak II, 251KISMAK
: kısaltmak, daha kısa yapmak, kısarak çalmak; kıstırmak — II, 11KISMAK
: üzenginin iki yanında bulunan kayış, ilmikli ip, kement — I, 474; II, 219KISRAK
: kısrak — I, 203, 207, 364, 474, 491, 500; II, 96KISRAKLANMAK
: kısrak sahibi olmak — II, 275, 279KISRUŞMAK
: kısmakta yardım etmek, II, 219KISTAŞMAK
: titreşmek, sı2laşmak. II, 221, 222 bkz. kasnamak, kasnatmakKISTURMAK
: kıstırmak, işkence ile cezalandırmak; kısalmasını emretmek, azalmasını em-retmek — II, 190, 191KISURMAK
: kısaltmak II, 78KIŞ
: kış — I, 13, 22, 82, 170, 332; II, 26, 54, 97, 204; III, 159, 278KIŞLAG
: kışlak, kışlanacak yer, I, 13, 464; III, 88KIŞLAGLANMAK
: kışlak edinmek, kışlamak — II, 273KIŞLAMAK
: kışlamak; III, 299KIŞLATMAK
: kışlatmak, bir şeyi üzerine alıp saklamak.II, 348KIŞLIK
: kışlık, kış için hazırlanmış şey — I, 474KIŞMAK
: meyletmek, kaymak — III, 182 bkz. kay ışmak, kaymakKIV
: devlet, kut, baht — I, 301, 332 bkz. kuvKIVAL
: çekme, düzgün — I, 412 § kıval burun; çekme burun — I, 412KIVÇAKLANMAK
: Kıpçak kılığına girmek, II, 276 bkz. Kıfçaklanmak-kıya küçültme eki — III, 170, 359 bkz. -gine, -kiyeKIYAK
: et suyu yağı, tereyağı, kaymak, III, 32 bkz. kanak, kayak, konakKIYA
: körmek yan bakmak, arkaya bakmak, I, 369 bkz. kaya körmek, kura körmek, kuya kârmekKIYIK
: cayma, caymak; iğrilik, igri olan, sözde durmama, sözde durmayan — I, 70; III, 167 k ıyılmak inmek; geçmek; agaç igrilemesineKIYILMAK
: sözden dönülmek — III, 190KIYIM
: düşman gelmesi yüzünden bir vilâyet halk ının korku ve dehşete düşmesi — III, 168KIYIŞMAK
: igrilemesine ağaç kesmekte yardım ve yarış etmek — III, 189KIYMA
: kıyılmış, III, 173 § kıyma ügre hamuru serçe dili gibi i ğri kesilen bir çeşit erişteIII, 173KIYMAÇ
: Çiğiller'in giydiği tiftikten yapılan beyaz başlık. III, 175KIYMAK
: sözden dönmek; kıymak, eğrilemesine doğramak — III, 246KIYTURMAK
: iğrilemesine kestirmek — III, 193KIZ
: kız, kız çocuk; cariye; pahalı nesne — I, 7, 236, 280, 291, 299, 312, 326, 382, 412, 442, 474, 496; II, 10. 25, 94, 96, 109, 182. 220, 272, 276, 277, 304, 340; III, 120, 137, 170, 203, 218, 259, 260, 265, 272, 289, 301, 328, 338, 371, 380, 408, 411, 450 bkz.KIZAMAK
: kızlık bozmak, III, 265KIZARMAK
: kızarmak — II, 77, 163 bkz. kızıl ermekKIZARTMAK
: kızartmak — III, 431KIZGAMAK
: (kul) kızıp uzaklaştırmak, kakımak — III, 290 bkz. alkamak, kargamak, kargamak arkamak, kırgamakKIZGUL
: at boz ile kır arasında olan at — I, 483KIZGURMAK
: işkenceye koymak, cezasını çektirmek, cezalandırmak. II, 194, 200KIZGUT
: ceza, işkence, başkaları görerek çekinmeleri için yap ılan ceza ve işkence — I, 451KIZGUTLANMAK
: suçunun cezasını görerek rüsva olduğundan bir işten çekinmek. II, 271KIZIL
: kızıl, kızıl renk, kırmızı — I, 40, 60, 362, 394, 395; II, 133; III, 20, 162, 183, 219, 325, 363KIZIL
: ermek kızarmak — II, 163 bkz. kızarmakKIZILMAK
: yaptığı suça bir daha dönmemek üzere ceza görmek, nedamet etmek, k ıyılmâk. II, 135, 200KIZ
: kırkın cariye — I, 326KIZ
: kişi pinti kişi, I, 326KIZ
: kuş insan üzerine düşecek gibi alçaktan uçan ve tüylerinin rengi bukalemuna benzeyip aç ılınca renkten renge giren bir kuş, I, 326, 332KIZLAMUK
: kızamık, I, 528KIZLANMAK
: pahalı bulmak, II, 251; III, 198, 199KIZLANMAK
: kız edinmek, kız çocuk sahibl olmak — II, 251, 254; III, 198KIZLAŞMAK
: bahse bir kız (cariye) koymak II, 221KIZUMAK
: pahalılanmak, fiyatı yükselmek. III, 265KIBE
: az zaman, kısa zaman — III, 217 bkz. büteKIBE
: bolmak az zaman geçmek, III, 217KIÇIK
: küçük, küçüklük — I, 227, 390; II, 29, 95, 268; III, 87, 175 bkz. kiçükKIÇIKLEMEK
: küçük saymak, III, 341KIÇIMEK
: kaşınmak, gidişmek. III, 259KIÇINMEK
: orospu olmak, gidişmek, ka; ınmak — II, 156KIÇITMEK
: kaşıtmak — II, 300KIÇÜK
: küçuk — I, 93 bkz. kiçikKID
: arka, âon, sonra — I, 200, 225; II, 142; III, 14 bkz. kidKID
: arka, son, sonra — II, 25 bkz. kidKIDIZ
: keçe, Türkmenler'in çadır örtüleri ve göç zamanı bürgüleri gibi — I, 316, 366, 508; II, 96, 304; III, 262, 329 bkz. kiviz, küvüzKIDIZGEK
: tazeliği gidip keçeleşmiş (kavun için) — II, 290KIDIZLIG
: keçe sahibi olan — I, 507KIDLZLIK
: yüng keçe yapmak için hazırlanan yün — I, 507KIKÇTIRMEK
: iki klşiyi birblrine kışkırtmak, sürttürmek II, 195, 196KIKMEK
: bilemek, bir şeyi bir şey üzerine sürtmek — II, 293KIKRÜLMEK
: sokulmak, II, 237KİM
: kim.I, 125, 192, 200, 325, 338, 353, 362, 371. 377, 425, 440, 506; II, 118. 274, 284; III, 22, 106, 123, 141, 239. 251 288KIMI
: gemi — III, 235 bkz. kemiKIMIŞKE
: Kaşgar'da çıkan nakışlı bir keçe — I, 490KIMSEN
: başlıklan ve kavukları süslemek için kullanılan aitın kırıntıları — I, 437KIMÜNÇE
: sivri sinek — III, 358 bkz. kümiçeKIRIG
: geniş — III, 358KIÑITMEK
: genişletnıek — III, 396KIÑRÜNMEK
: genişlemek, bir zaman nimet içinde yaşamak. III, 400KIÑÜMEK
: genişlemek, III, 396KIÑÜRMEK
: genişletmek. III, 392KIP
: kalıp, benzer, öğür, I, 483; III, 23, 61, 119KIPI
: gibi, I, 483; III, 23, 61, 119KIR
: kir — II, 212, 230KIRDEŞ
: bir avluda beraber oturan k6mşu — I, 461KIRGÜ
: girme zamanı, gırecek — II, 68; III, 6KIRGÜCI
: girici, giren.II, 51KIRIGSEMEK
: girmek istemek — III, 334, 335KIRIKMEK
: kirlenmek II, 117, 119. 165 bkz. kirlenmekKIRILMEK
: girilmek. II, 136KIRIMSINMEK
: girer görunmek — II, 260KIRINMEK
: girinmek, girer göstermek, girmek — II, 156, 157, 160KIRIŞ
: kiriş, yay kirişi, yay — I, 198, 370; II, 83; III, 215KIRIŞ
: bir adamın akarlarından olan geliri — I, 370KIRI
: ; mek glri; mek, glrlşmekte yarış etmek — II, 99KIRIT
: anahtar, kilit — I, 357; III, 345KIRITLEMEK
: kilitlemek III, 330, 345, 348KIRITLIG
: anahtarlı, kilit kilit , I, 306, 506 § kiritlig kapug; killtli kap ı — I, 506KIRKIN
: boğranın, devenin kızgın zanıanı — I, 443KIRLENMEK
: klrlenmek; yumulmak.II, 252 bkz. kirikmekKLRMEK
: girmek.I, 87, 362, 395, 422, 443, 457, 488; II, 8, 18, 44, 55, 61, 67, 223; III, 65, 120. 147, 212, 222, 226KIRMIŞÇE
: girmiş gibi — I, 251KIRPI
: kirpi — I, 415KIRPIK
: kirpik. I, 478KIRPILENMEK
: sertle; erek kirpi gibi buzülmek, yüzü as ılmak — III, 200KIRPÜKLENMEK
: gözde kötü kıl bitmek — II, 277, 279KIRŞEN
: üstübeç; yüze sürülen düzgün. I, 437; II, 353KIRŞENLENMEK
: yüze düzgün sürünmek II, 278KIRTGINSEMEK
: tasdik etmek istemek — I, 280KIRTGÜNMEK
: inannnak, gerçeklemek — III, 423 bkz. kirtinmekKIRTINMEK
: inanmak I, 416 bkz. kirtgünmekKIRTÜ
: yemin, ant; gerçekllk, doğruluk — I, 416KIRTÜÇ
: kişi kimseyi ; ekemeyen huysuz kişi — I, 455KÜRTÜLEMEK
: tasdiklemek — III, 352KIRTÜRMEK
: girdirmek, II, 195KIRÜ
: geri, arka, III, 65, 245, 246KIS
: karı, I, 329. 333KIŞ
: sadak, I, 393, 457, 494; II, 275, 333; III, 126, 281KIŞ
: samur.III, 126KIŞEMEK
: kösteklemek, bağlamak — III, 268KIŞEN
: köstek — II, 13KIŞI
: kisi, adam, insan, kimse; halk; kar ı, kadın — I, 24, 44, 45, 46, 64, 74. 87 91, 98, 106, 109, 127, 129, 140, 142, 146, 147. 152, 154, 155, 156, 166, 167, 174, 179, 186, 187, 216, 240. 243, 265, 287. 296, 307, 308, 310, 317, 319, 326, 332, 342. 356, 363, 365,KIŞIRGEK
: er evinde birini görünce canı sıkılan, evi kendine dar gelen ki şi, II, 290KIŞ
: kurman ok ve yay konan kap — I, 444KIŞ
: kurugluk sadak, gedeleç — I, 504KIŞNEMEK
: kişnemek I, 236, III, 302KITERMEK
: gidermek, kaldırmak.I, 440; III, 187KITMEK
: gitmek, çekilmek.II, 296; III, 48KIVIZ
: yaygı, halı, kilim gibi şeyler — I, 366 bkz. kidiz, küvüz-kiye küçültme eki, III, 170, 359 bkz. -gine, -k ıyaKIYIM
: kiyim uyuşukluk, ne çalışmak ne işi büsbütün bırakmak, gaflet, elevaylık — III, 169KIZ
: kutu, misk kutusu, taht, kürsü, sand ık, kap, heybe gibi ieyler — I, 327; III, 318KIZLEMEK
: gizlemek-I, 100; II, 172, 264; III, 71, 300, 318KIZLENÇÜ
: gizli.III, 242KIZLENMEK
: saklar görünmek, kendi kendine saklamak, II, 253KIZLEŞMEK
: birbirinden gizlemek — II, 224KIZLETMEK
: gizletmek — II, 348KOÇ
: koç — I, 321; II, 184 bkz. koçñarKOÇMAK
: kucaklamak — II, 5KOÇÑAR
: koç, I, 321; II, 101; III, 102, 381, 382 bkz. koçKOÇTURMAK
: kucaklatmak, koçturmak — II, 189KOÇU
: kucaklaşma, koçuşma, I, 369KOÇUŞMAK
: kucakla; mak — II, 92; III, 188KODI
: a; ağı, aşağıya, arkası sıra — III, 46, 61, 69 bkz. kudıKODUŞMAK
: birbirine güvenmek — II, 94 ,KODMAK
: koymak, bırakmak, terk edilmek, koyuvermek — II, 29, 54, 140, 263, 295; III, 39, 172, 440 bkz. kotmak, koymakKOG
: göze veya yemeğe düşen çör çöp, pislik. III, 128KOGIŞ
: deri, II, 355 bkz. koguşKOGŞAK
: gevşek, çürük — I, 474KOGŞAMAK
: katı şey gevşek olmak — III, 287KOGŞAMAK
: koğuş ağacı dalı iIe cilâlamak, perdahlannak — III, 287 bkz. kov şamakKOGŞAŞMAK
: birlikte gevşemek, II, 350 bkz.kohşaşmakKOGŞATMAK
: kuvvetini gevşetmek, II, 337 bkz. kohşatmakKOGURMAÇ
: kavr — ulmuç buğday — I, 493 bkz. kavurmaç, kovurmaçKOGU
: ; okları perdah etmek içln koğu; (huş) ağacından yapılan aygıt — I, 369KOGUŞ
: oluk, su oluğu, değirmen oluğu, I, 369KOGUŞ
: sepili, sepisiz (tabaklanmış, tabaklanmamiş) deri, kayı; — I, 369; II, 205. 210; III, 140, 308, 319 bkz. kogışKOGUŞLANMAK
: su fışkırmak — II, 268 koh; aşmak birlikte gevşemek, II, 350 bkz.kogşaşmakKOXŞTMAK
: kuvvetini gevşetmek, II, 334, 337 bkz. kogşatmakKOKITMAK
: kokutmak, II, 309, 323, 324KOKMAK
: fena kokmak, kokusu yükselmek (su) senmek, (hastal ık) sakinleşmek — II, 293, 323; III, 184KOKRATMAK
: eksiltmek, davul çalarak zararl ı hayvanları kuşları kaçırtmak, II, 334 bkz. kakratmakKOL
: kol — III, 134, 161, 288KOL
: kılıç veya bıçakta bulunan yol biçimi oyma — III, 134, 135KOL
: dağın tepesinden a; ağı inen ve derenin ortasından yüksekçe olan yer — III, 134KOLAÇ
: kulaç — I, 358 bkz. kulaçKOLAN
: kolan, bağırdak; yaban eşegi, I, 214, 263, 404, 415, 424; III, 122KOLDAÇI
: dilenci — I, 417KOLDAŞ
: koldaş, arkadaş — I, 461; III, 11KOLDAŞLANMAK
: arkadaş olmak, arkadaş saymak — II, 272KOLGIRMAK
: isteyeyazmak — II, 194KOLMAK
: rica etmek, istemek I, 274, 399; II, 25KOLTIK
: koltuk — I. 475KOLTUKLAMAK
: koltuklamak, koltuğuna almak, koltuğa vurmak — III, 351KOLTURMAK
: istetmek — II, 191KOLUNMAK
: rica etmek, kendi kendlne rica etmek, istemek .I, 22; II, 156KOLUŞMAK
: birbirinden istemek, isteşmek — II, 109, 110KOM
: deve havudu — III, 136KOMIMAK
: (bir şeye karşı) 02161110^III, 273KOMINMAK
: coşmak — II, 324KOMITGAN
: her zaman özleten, her zaman coşturan — I, 515KOMITMAK
: coşturmak, heyecana getirmek. I, 69; II, 311. 312, 324 bkz. komutmakKOMŞUY
: kanla dolmuş kene — III, 241KOMUK
: at gübresi. I, 383 bkz. kumukKOMUKLAMAK
: pislemek, terslemek; Komuk boyuna nispet etmek — III, 339 bkz. kumuklamakKOMUTMAK
: coşturmak, I, 214 bkz. komıtmakKON
: koyun — I, 31, 309; III, 140, 244 bkz. koyKONAK
: bir çe; it kaba darı, I, 384; III, 347 bkz.koyakKONAK
: kaymak (yenecek), I, 383 bkz. kanak, kayak, k ıyakKONAKLAMAK
: darı yemek — III, 347KONAT
: birbirlerine yanaşan, toplanan insan kümesi — I, 357KONATMAK
: kondurmak, oturtmak, II, 313KONDURMAK
: kondurmak, üzerine koymak — II, 192KONMAK
: konmak, bir yere konmak — I, 319; II, 331; III, 184, 185KONŞI
: komşu, I, 435 bkz. koşnıKONUK
: konuk, misafir; ruh — I, 45, 46, 85, 332, 384, 517; II, 312KONUKLAMAK
: konuk etmek; ev sahibinin rızası olmadan evde gecelemek — III, 339, 347KONUKLAŞMAK
: birbirine konuk olmak, II, 258KONUGLUG
: konuk sahibi olan .1, 498KONUKLUK
: konukluk, misafirlik I, 274, 504KONUM
: 'yurt, konulan yer, konak — I, 114; II, 103, 313KOÑRAGU
: çıngırak, konrak, tongurak, çan, I l, 358; III, 387, 402KOÑRAGU
: kulağın altındaki çıkıkça kemik — III, 387KOÑRAMAK
: ses kalınlaşmak; bir şeyKOÑUR
: (yani kestane rengi) olmak, III, 402KOÑUR
: boğuk ses — III, 363KOÑUR
: kestane rengi — III, 363KOÑURMAK
: sökmek, kanırmak, III, 392KOÑUZ
: osurgan böceği — III, 363KOP
: çok, pek, obartma ve pekitme edat ı — I, 319KOP
: sevinç, ferah, hop — III, 119KOP
: kılmak sevinmek, ferahlamak, içi hop etmek — III, 119KOPMAK
: kopmak, gelmek; kalkmak; başlamak, çıkmak; baş kaldırmak — I, 88, 97, 104, 120, 142, 234, 258; II, 4; III, 128, 137, 367KOPRUŞMAK
: bir şeyi yerinden kaldırmakta yardım etmek — II, 218KOPSAMAK
: çıkmak istemek — III, 285KOPURGAN
: çok koparan, I, 517KOPURMAK
: yerinden kaldırmak, kurcalamak — II, 72KOPURTMAK
: yerinden kaldırtmak — III, 430KOPUŞMAK
: kalkışmak, kalkmakta yardm ve yarış etmek — II, 88KOR
: ziyan , III, 122KOR
: yoğurt mayası — III, 122KORDAY
: kuğu kuşu, kuğu cinsinden bir kuş, II, 177; III, 240KORIG
: koru, küçük orman — I, 17, 18, 375; II, 98KORIMAK
: korumak — III, 263KORINMAK
: sıkılık etmek, pintilik etmek, II, 155 bkz. korunmakKORIŞMAK
: korumakta yardım etmek — II, 98KORKITMAK
: korkutmak.II, 339 bkz. korkutmakKORKLUK
: korkak — III, 417KORKMAK
: korkmak — II, 312, 331; III, 282, 377, 421, 422KORKULMAK
: korkulmak — II, 236KORKUNÇ
: korkunç — II, 365; III, 168, 387KORKUNMAK
: korku duymak ve korkusunu saklamak — II, 250KORKUŞMAK
: birbirinden korkmak, korkuşmak II, 221KORKUTMAK
: korkutmak — II, 365 bkz. korkıtmakKORLUK
: içinde kımız biriktlrilen küçük testi — I, 473 bkz. kurlukKORU
: kendisine "demir dikeni" ad ı verilen bitkinln "putrak" veya "p ıtrak" denilen meyvesi — III, 223 bkz. yapuşgakKORUGÇI
: korucu, bir koruyu koruyucu .III, 242KORUM
: kaya, I, 398; III, 61, 105KORUMLUG
: taşlı, çakıllı — I, 498KORUNMAK
: sıkılık etmek, pintilik etmek — II, 155 bkz. kor ınmakKOSIK
: fındık I, 382; III, 347 bkz. kosukKOSIKLAMAK
: fındıklanmak-III, 347KOSIKLIG
: fındıklı — I, 497KOSUK
: fındık III, 347 bkz. kosıkKOŞ
: çift, çifte, herhangi bir şeyin çifti, eşi — I, 359; III, 126 bkz. koşaKOŞA
: çift — III, 33, 60 bkz. koşKOŞ
: at hakan yanındaki yedek at — III, 126KOŞLANMAK
: koşlunmak iki şey birblrine yakın olmak, öğür kılınmak, hayvan bir araya koşulmak — II, 251, 252KOŞMAK
: koymak, katmak; türku düzmek, II, 14KOŞNI
: komşu — I, 435; III, 220 bkz. konşıKOŞUG
: şiir, kaside — I, 376KOŞULGAN
: her zaman koşulan, katılan — I, 520KOŞULMAK
: birleşmek, katılmak, tertip edilmek, öğür kılınmak — II, 128, 135; III, 102KOTKI
: alçak gönüllü, yumuşak huylu, mütevazi I, 427KOTKILIK
: gönül alçaklığı, tevazu, II, 140KOTMAK
: bırakmak — II, 295 bkz. kodmak, koymakKOTRULMAK
: boşaltılmak — II, 234, 235KOTRUŞMAK
: boşaltmakta yardım etmek, II, 218KOTURMAK
: boşaltmak, aktarmak — II, 71, 72, 164KOTURMIIŞ
: boşalmış. II, 170 § koturmuş kap; boşalmış kap, II, 170KOVA
: kova — I, 147; III, 237KOVA
: Türkler'in kullandığı gemlerde atların burnuna dogru dikilen kay ış — III, 237KOVI
: içi kof ve çürümüş olan — III, 226 bkz. kovuk, kov ı, kovukKOVUÇ
: cin çarpması eseri, III, 163 bkz. kovuzKOVUÇ
: kovuç cin çarpmasına karşı üzerlik ve ödağacı ile yapılan tütsüde cinlere "kaç, kaç"demek üzere söylenen kelimeler. III, 163KOVUK
: içi boş olan her şey — III, 164 bkz. kovı, kovı, kovukKOVUZ
: cin çarpması eseri — III, 163 bkz. kovuçKOVI
: içi kof ve çürümüş olan — III, 225 bkz. kovı, kovuk, kovukKOVI
: talihsiz, uğursuz, III, 226KOVMAK
: kogmak, kovalamak, sürmek. II, 16; III, 183KOVŞALMAK
: perdahlanmak, huş ağacından yapilmış aygıtla perdahlanmak — II, 236KOVŞAMAK
: koğuş ağacı dalı ile cilâlamak — III, 287 bkz. kog şamakKOVŞAŞMAK
: koğuş ağacı ile cilâlamakta yardım etmek — II, ' 350, 351KOVŞATMAK
: perdahlatmak, koğu; ağacıyle perdah yaptırmak — II, 338KOVUK
: kovuk, içi boş olan her şey, I, 383; III, 164 bkz. kovı, kovuk, kovıKOVURMAÇ
: kavrulmuş buğday — I, 493 bkz. kavurmaç, kogurmaçKOVURMAK
: kavrulmak, II, 114, 235 bkz. kagurmak, kagrulmak, kavrulmak, kugurmak, kuvurmakKOVUŞMAK
: koğmağa, tardetmege çalışmak — II, 103KOY
: koyun, I, 31, 173, 193, 199, 215, 263, 264, 284, 295, 306, 317, 326, 346, 387, 389, 392, 411, 426, 472, 483; II, 14, 15, 27, 50, 76, 90, 118, 142, 152, 184, 185, 237, 238. 310, 330, 355, 359; III, 5, 60, 88, 95, 122, 126, 130, 132, 142, 148, 156, 157, 167, 17KOY
: elbisenin koynu; kucak — III, 142 bkz. koyun koy derenin koyag ı, dibi, düzlüğü, III, 142 bkz. kuyKOYAK
: konak darısı — III, 167 bkz. konakKOYAR
: hayvanlara ve kölelere sö ğülen bir kelime; "ağızdan salya saçan" anlamınadır — III, 171KOYGAŞMAK
: koynuna girmek, I, 243KOYKA
: deri, kürk, III, 173KOYKALAMAK
: derinin kıllarını temizlemek, yolmak.III, 173KOYLUŞMAK
: dökülüşmek — III, 195KOYLUŞMAK
: koyula; mak, III, 195KOYMAK
: koymak, koyuvermek, bırakmak, dökmek, çalkamak — II, 45; III, 39, 171. 246 bkz; kodmak, kotmakKOYTURMAK:
KOYU
: koyu, kalın, sık — III, 367KOYUG
: (akarlarda) koyu — III, 166KOYUGLUK
: koyuluk, (akarlarda) koyuluk — III, 178KOYULMAK
: akar (nesne) koyulmak — III, 190KOYUN
: koyun, kucak, II, 339, 346; III, 18, 297 bkz. koyKOYUNMAK
: kendine su koymak, dökünmek.III, 191KOYUŞMAK
: koyı — nakta yardım etmek, III, 189KOY
: yılı koyunyılı; Türkler'in on ikili yıllarından biri.I, 346; III, 142KOZANMAK
: süslenmek, bezenmek ("bezenmek" fiili ile birlikte gelir), II, 155KÖÇ
: saat, an, müddet — I, 321KÖÇ
: göç — I, 321KÖÇMEK
: göçmek — II, 5KÖÇRÜM
: belinleme, telâş, köy halkının şehre kaçışması, I, 485KÖÇÜK
: sagrı; bir hayvana binen iki adamdan arkadaki I, 390KÖÇÜKLEMEK
: sağrıya vurmak — III, 341KÖÇÜRGEN
: göçüren, uzaklaştıran — I, 522KÖÇÜRMEK
: göçürmek; yazmak, istinsah etmek, nakletmek, II, 75, 76köçürme oçak; bir yerden öbür yere göçürülebilen ocak, I, 490KÖÇÜRME
: oyun "on dört" adı dahi verlien bir oyun — I, 491KÖÇÜT
: at — I, 357; II, 76KÖDÜŞMEK
: bekleşmek, birbirini bekleşmek, II, 94 bkz. küdüşmekKÖDEÇ
: bardak, testi — I, 360 bkz. közeç, közüçKÖDEZMEK
: saklamak, beklemek, korumak, gözetmek, II, 86, 162; III, 43, 263 bkz. köz atmak, közetmekKÖDMEK
: gözlemek; görmek — II, 87; III, 23KÖG
: şiirin vezni, aruzu, ırın ölçüsü, ırlamakta sesin yükselip alçal ışı.III, 131KÖG
: bir şehir halkı arasında bir sene içinde çıkıp gülünen şey, gülmece — III, 131KÖG
: koç veya ba; ka hayvanlar ın kı; a yakın aşması, III, 132KÖG
: ayna yüzünde meydana gelen pas; kad ınların yüzüne düşen çillik — III, 132KÖGEN
: ilmikli köstek, süt sağılacağı zaman hayvanların ayağına vurulur I, 415KÖGERMEK
: göğermek, gök rengini almak — II, 84KÖGLEMEK
: (hayvan) yeşil ot yemek — III, 300, 301KÖGLEMEK
: ırlamak, taganni etmek — II, 255; 301 bkz. köglenmekKÖGLENMEK
: yüzde çiller çıkmak; şarkı söylemek, ırlamak, taganni etmek, sesi yükselte alçalta şarkı çağırmak, I, 253; II, 253, 255; III, 131 bkz. köglemekKÖGÜZ
: göğüs — I, 366 bkz. köküsKÖG
: yılkı başıboş yayılan hayvan — III, 131KÖK
: gök, hava, sema — I, 64, 123, 139, 193, 244, 338, 361, 362, 421; II, 27, 78, 81, 170, 252, 264, 283, 289, 307; III, 27, 124, 132, 282, 439KÖK
: gök rengi, gök renk, lâcivert. III, 132, 162 § kömgök; gömgök, I, 328, 338 § köpgök; gömgök — I, 328KÖK
: şehrin dört yanını saran yeşil bölge, III, 132KÖK
: eğer bağı — II, 283KÖK
: kök, asıl — II, 284KÖKDEDMEK
: eğer tahtalarını diktirmek, bağlatmak- II, 328 bkz. kökletmekKÖKEGÜN
: gök sinek I 188; II, 287KÖKLEMEK
: eğer bağını sıkı bağlamak, III, 300KÖKLENMEK
: sıkı bağlanmak; asaletli veya zengin olmak — II, 253KÖKLEŞMEK
: ilişip sokulmak; eğer bağlamakta yardım etmek; hısımlıkla bağlanmak, II, 224, 225 bkz. kökteşmekKÖKLETMEK
: eğer tahtalarını diktirmek, bağlatmak — Il, 327, 328 bkz. kökdedmekKÖKREMEK
: kükremek — I, 125, 142, 354; II, 13, 138; III, 282, 398KÖKREŞMEK
: gürlemek, kükremek, kişnemek, kükreşmek — II, 222, 223; III, 147KÖKŞIN
: göğümsü, gök renkte — I, 186, 437KÖKTEŞMEK
: ilişip sokulmak, eger bağlaınakta yardım etmek; hısımlıkla bağlanmak — II, 224 bkz. kökleşmekKÖK
: tubulgan bir kuş adı — I, 519 bkz. kök tupulganKÖKÜRŞGÜNLEŞMEK
: güvercini öndül koyarak yar ışa gitmek.II, 226KÖKÜRÇKÜN
: güyerdn — III, 419KÖK(Ü)S
: göğüs — I, 230 bkz. kögüzKÖKYUK
: köylü ve Türkmen büyüklerine verilen ungun — III, 133KÖL
: göl, havuz, birikmiş su, I, 104; II, 79, 265; III, 135, 137, 357, 360KÖL
: denizin kendisi, III, 136KÖLERMEK
: göl hallne gelmek, gölermek, toplanmak, su göllenmek.I, 179; II, 84, 283KÖLIGE
: koyu gölge — I, 448; III, 174 bkz. köllkKÖLIK
: gölge — I, 409 bkz. köligeKÖLIKLIK
: gölgelik — I, 510KÖL
: suv Karluk büyüklerine verilen ungun — I, 108KÖLÜK
: arka; gölük, yuk yükletilen herhangi bir hayvan — I, 392KÖLÜKLÜG
: gölüklü — I, 510KÖLTIÑ
: kuşların indiği su birikintisl, gölcuk — I, 73; III, 372KÖMÇÜ
: gömü, define, hazlne — I, 418 bkz. kömüç § Tavgaç kömsi; Âd ulusundan kalma hazine, I, 418KÖMEÇ
: küle gömülerek pişirilen çörek — I, 12, 360KÖMMEK
: gömmek. I, 12; II, 27KÖMTÜRMEK
: gömdürmek — II, 196KÖMÜÇ
: gömü, deflne — I, 360 bkz. kömçüKÖMÜLDÜRÜK
: at göğüslüğü.I, 17, 530 bkz. kümüldürükKÖMÜNDI
: neñ gömülmüş nesne, I, 450KOMÜNMEK
: gömülmek; gömer görünmek — II, 158KÖMÜR
: kömür — I, 506KÖMÜRLÜG
: kömür sahibi, kömürü olan — I, 506KÖMÜRLÜK
: kömür yapmak içln yakılan ağaç ve kömür konan yer, I, 506KÖMÜŞMEK
: gömmekte yardım etmek — II, 111KÖN
: at derisi veya gönü, ham derl, gön — III, 140, 335, 353, 425KÖNDGERMEK
: doğrultmak, düzeltmek, dikmek yola kılavuzlamak; Ikrar ettirmek — II, 199; III, 423 bkz. köndgürmek, köngermekKÖNDGÜRMEK
: doğrultmak — II, 199 bkz. könd — germek, köñermekKÖNDGÜRTMEK
: dogrultmak, diktirmek — III, 424KÖNEK
: matara, ibrik, su tulumu (kırba) — I, 392KÖNI
: düz, dogru; emniyetli.III, 151, 237KÖNIKMEK
: arkadaşlarından geri kalacak derecede zay ıflık. II, 165KÖNITMEK
: dogrultmak, II, 313KÖNMEK
: düzelmek, doğrulmak; yola gelmek; inkârdan sonra ikrar etmek; yola ç ıkmak — II, 29, 30, 199KÖÑERMEK
: doğrultmak; doğru yolu göstermek, kılavuzlamak; doğruyu söyletmek — II, 196, 197 bkz. köndgermek, köndgürmekKÖÑLEK
: gomlek — III, 350, 383KÖÑLEKLENMEK
: gömleklenmek, gömlek giymek — III, 411KÖÑÜL
: gönül, kalp, yürek; anlayış — I, 69, 89, 152, 194, 207, 212, 214, 225, 245; II, 15, 125, 178, 203, 238, 243; III, 108, 137, 154, 239, 245 — 246, 289, 295. 309, 366, 391, 419KÖÑÜLDE
: ; gönül arkadaşı, I, 407KÖÑÜLLENMEK
: gönüllenmek; (çocuk) düşünmek ve anlamak; arzu etmek, III, 408KÖÑÜLLÜG
: gönüllü .I, 63; III, 366KÖP
: çok, bütün, hep; (saç ve ağaç hakkında) gür, sık, I, 319; II, 328KÖPÇÜK
: eğerin ön ve arka yastıkları — I, 478KÖPITMEK
: diktirmek, oyulgatmak — II, 298 bkz.kübimek, kübitmekKÖPRÜG
: köprü — I, 478KÖPSÜN
: şilte, minder — I, 437KÖPÜK(G)
: köpük, I, 390; III, 136KÖPÜLMEK
: dikilmek — II, 120 bkz. kübülmekKÖPÜRMEK
: köpürmek- II, 72KÖPÜRTMEK
: köpürtmek. III, 430KÖPÜŞMEK
: diknnekte yardım ve yarış etmek — II, 88 bkz. kübüşmekKÖRDÜGÜÑ
: gördüğün — II, 42KÖRK
: güzellik. I, 353; II, 340; III, 161KÖRKE
: ağaçtan yapılmış tabak — I, 430KÖRKEDMEK
: güzelleşmek.II, 340 bkz. körketmekKÖRKETMEK
: güzelleşmek.II, 340 bkz. körkedmekKÖRKLÜG
: iyi, güzel ve gösterişli; dostça, I, 45, 319, 353. 461; III, 43KÖRKÜTMEK
: göstermek — II, 340KÖRMEK
: görmek, bakmak, I, 62, 79, 85, 108, 139, 149, 167, 205, 212, 274, 281, 352, 369, 373, 380, 384, 404, 420, 456, 464, 497, 528; II, 8, 17, 18. 41, 58, 82, 157, 283; III, 23, 26, 46, 60, 69. 119, 130, 137, 143, 245, 258, 265, 295, 317, 327, 339, 355, 365, 426 bkKÖRMIŞ
: görmüş — III, 125KÖRPE
: körpe, mevsimi geçtikten sonra ç ıkan şey; zamanından sonra dogan yeni hayyan — I, 415 § körpe ot; yeni bitmiş ot — I, 415 § korpe yemiş; vakti geçtikten sonra çıkan taze meyve, yemiş — I, 415 § körpe ogul; yazın doğan çocuk — I, 415KÖRPELEMEK
: körpe ot yernek, III, 351KÖRPELENMEK
: yeniden çıkmak, yeniden bitmek — III, 200KÖRSEMEK
: görsemek, görmek istemek, I, 281; III, 285 bkz. körügsemekKÖRTÜRMEK
: gördürmek.II, 194, 195KÖRÜGSEMEK
: görsemek, görmek veya ka — vuşmak istemek, I, 281; III, 285, 334 bkz.körsemekKÖRÜK
: kuyumcu veya demirci körüğü — I, 391KÖRÜKLEMEK
: körüklemek.III, 341, 348KÖRÜLMEK
: görülmek.I, 119; II, 136, 139KÖRÜNÇ
: görülecek şey; blr ; ey seyreden halk — I, 167; III, 373 bkz. közünçKÖRÜNMEK
: görünmek, kavuşmak, I, 75, 191; II, 157; III, 43, 126KÖRÜŞ
: bakış .I, 370KÖRÜŞMEK
: (gözle) bakmak — II, 99KÖRÜŞMEK
: güreşmek.II, 97 bkz. küreşmekKÖSEKÇI
: yemeklere i; tahlı — I, 153KÖSEMEK
: arzu etmek — III, 265KÖSEŞMEK
: istemek, öğünmek, II, 101KÖSGÜK
: göz değmesinden sakınmak için üzüm bağlarına ve bostanlara dikllen nazarl ık — II, 289KÖSRÜK
: tuşag atın ön ayaklarına vurulan köstek, I, 479KÖSÜLMEK
: (ayak) uzanmak, uzatılmak — II, 137KÖSÜRGE
: köstebek, tarla sıçanı soyundan bir hayvan — I, 490 bkz. küsürgeKÖSÜRGEN
: birçe; it köstebek, I, 522 bkz. kösürkenKÖSÜRKEN
: bir çeşit köstebek, I, 522 bkz. kösürgenKÖSÜRMEK
: hayvanın ön ayaklarını kösteklemek — II, 78KÖŞIGE
: açık gölge, zayıf gölge, gölgemsi.I, 448; III, 174KÖŞIK
: örtü, perde, gölge — I, 409KÖŞIKLIK
: gölgelik, I, 509KÖŞIMEK
: kapatmak, örtmek, III, 267, 268KÖŞINMEK
: gölgeye çekilmek, kendini gizlemek örtmek — II, 157 bkz. kö şünmekKÖŞITMEK
: örtmek II, 307, 308KÖŞÜNMEK
: gólgelenmek, gölgeye çekilmek, kendini gizlemek, örtmek II, 157 bkz. kö şinmekKÖT
: göt, arka — I, 321KÖTI
: burt kâbus, kara basan — I, 341KÖT
: iç genç çocuğa söğüldüğü zaman söylenen bir kelime — I, 360KÖTI
: kızlak kuyruğu kırmızı bir çeşit kaba kuş — I, 473KÖTKI
: tepe, dağlık yer, tòprak yığını, tepecik, I, 18, 430KÖTLEMEK
: fenalık yapmak — III, 299KÖTLETMEK
: düzdurmek — II, 348KÖTLÜK
: söğmek için kullanılır; puşt, I, 478KÖTRÜM
: üzerinde oturulan kerevet, seki, dükkân — I, 485KÖTRÜŞMEK
: kaldırıp götürmekte yardım etmek, II, 222, 225KÖTÜ
: dam — I, 269, 278; III, 219KÖTÜRGEN
: her zaman götüren — I, 521KÖTÜRGÜ
: götürge, kendisiyle bir şey taşınıp götürülen nesne — I, 490KÖTÜRMEK
: götürmek, II, 44, 75, 166KÖTÜRSEMEK
: götürmek istemek — I, 280KÖVEZ
: kurumlu — I, 325 bkz. küfez, küvezKÖVEZLIK
: şımarıklık, kurumluluk — I, 507, 508, 511KÖVREMEK
: gevşemek — III, 282 bkz. kefremek, kevremek, küfremekKÖYDE
: altın ve gümüş eritilerek suzülen ocak, III, 173KÖYMEK
: yanmak; yakmak, I, 43, 448; II, 188; III, 47, 246, 435KÖYTÜRMEK
: yakmak; yaktırmak — III, 187, 193 bkz. köyürmekKÖYÜK
: yanmış, yanık — III, 168KÖYÜRMEK
: yanmak, yaktırmak, II, 133; III, 187, 188 bkz. köytürmekKÖZ
: göz — I, 46, 55, 157. 170, 178, 179, 183, 212, 222, 243, 291, 296, 299, 340, 359, 379, 464, 477, 515, 524; II, 45, 115, 130, 157, 172, 176, 228, 232, 245, 247, 252, 277, 279, 280, 306, 311, 334, 345; III, 5.14, 17, 33, 42, 55, 64, 76, 83, 84, 86, 97, 124, 151,KÖZ
: ateş koru, köz, I, 337KÖZ
: atmak gözetmek, gözetilmek. II, 86 bkz.ködezmek, közetmekKÖZEÇ
: bardak, testi — I, 360 bkz. ködeç, közüçKÖZEGÜ
: küskü, ateş çekmek veya aktarmak için kullan ılan aygıt — I, 448KÖZEMEK
: ateş çevirmek, karıştırmak, toplamak — III, 265KÖZEŞMEK
: ateş ölçermekte ve karıştırıp altüst etmekte yardım ve yarış etmek — II, 100KÖZETDEÇI
: gözetici, II, 318 bkz. közetteçlKÖZETGEN
: gözeten, II, 319.KÖZETGÜ
: gözetecek — II, 321KÖZETIGLI
: gözetmeyi düşünen .II, 320KÖZETLGLIK
: gözetmeye hak kazanan, II, 320KÖZETIŞMEK
: gözetmekte yardım ve yarış etmek — II, 322KÖZETKÜÇI
: gözetici.II, 318KÖZETLIG
: gözetilen, saklanan, esirgenen — I, 506KÖZETMEK
: gözetmek, gözetilmek muntazır, olmak II, 86, 234, 306 bkz. ködezmek, közatmakKÖZETMIŞ
: gözetilmiş.II, 170, 320KÖZETTEÇI
: gözetici. II, 318 bkz. közetdeçiKÖZGERMEK
: gördürmek, görüştürmek.II, 196KÖZGINE
: gözceğiz — III, 359KÖZI
: çerlig gece görüp gündüz göremeyen, bulutlu günde görüp bulutsuz günde göremeyen kimse; Nyctalopie'ye tutulmuş adam — I, 477KÖZKIYE
: gözceğiz, III, 359KÖZLEMEK
: göze vurmak — III, 300KÖZLER
: gözler, III, 105KÖZLEŞMEK
: görme içinde (gözlemekte) yarış etmek — II, 224KÖZLEYÜ
: göz gibi, I, 100KÖZLÜG
: gözlü — I, 521KÖZLÜK
: at kuyruğundan yapılmış bir dokumadır, göz ağrıdığı veya kamaştığı zaman üzerine konur I, 478, 530 bkz. közüldürükKÖZMEN
: közde plşirilen eknnek, közleme, gömme — I, 444; II, 27KÖZÑÜ
: ayna — III, 379 bkz. közüñüKÖZÜÇ
: çömlek — I, 506 bkz. ködeç, közeçKÖZÜÇLÜG
: çömlek sahibi, I, 506KÖZÜÇLÜK
: titik çömlek yapmak için ayrılan çamur — I, 506KÖZÜLDÜRÜK
: at kuyruğundan dokunur bir bez parçasıdır, I, 529 bkz. közlükKÖZÜNÇ
: bir şey seyreden halk, III, 373 bkz. körünçKÖZÜÑÜ
: ayna, III, 45, 132, bkz. közñüKÖZÜNMEK
: görülmek.II, 157 bkz. körmekKUBA
: at rengi kumral (konur al) lle sarı arasında olan at — III, 217KUBSALMAK
: kubuz çalınmakKUBURGA
: baykuş — I, 489KUBUZ
: ut, kopuz, kubuz — I, 19, 365; II, 235; III, 173, 283 § buç ı kubuz; inleyen utlardan bir ut — III, 173KUBUZLUG
: kişi kubuzu olan adam — I, 495KUBZALMAK
: kubuz çalınmak, II, 235 bkz. kupsalmak, kubzalmak, kupzalmakKUBZAŞMAK
: kubuz çalmakta yarış etmek — II, 220 bkz. kupzaşmakKUÇAK
: kucak — I, 382 bkz. kuçamKUÇAKLAMAK
: kucaklamak — III, 338KUÇAM
: kucak — I, 398 bkz. kuçakKUÇGUNDI
: soğan — I, 493KUDGU
: karasinek, sinek — I, 425 bkz. kudguKUDRUÇAK
: kuyruk kemiği — III, 179 bkz. kuduçakKUDRUK
: kuyruk, göt, kıç — I, 472 bkz. kudrukKUDUÇAK
: kuyruk kemiği.III, 179 bkz. kudruçakKUDUG
: kuyu III, 122, 282 bkz. kudug, kuyugKUDURGAK
: kaftanın arka eteklerinden biri — I, 502 bkz. kudurgakKUDURMAK
: kudurmak; üstüne düşmek, çabalamak, I, 144; II, 76 bkz. kuturmakKUDGU
: sinek, III, 367 bkz. kudguKUDGULANMAK
: sineklenmek, kendinden sinek ko ğmak — III, 201KUDI
: kuyu, çukur; a; ağı, aşağıya — I, 100, 164, 169, 190; II, 24, 83, 228; III, 46, 61, 69, 220 bkz. kodıKUDRUK
: kuyruk — I, 513; ll , 298; III, 164, 256, 367 bkz. kudrukKUDUG
: kuyu — I, 375, 456, 457; II, 155; III, 166. 226, 448 bkz. kudug, kuyugKUDUGLUG
: kuyulu — I, 496KUDURÇUK
: bebek, kukla — I, 501KUDURGAK
: kaftanın iki eteğinden biri — I, 17 bkz. kudurgakKUDURGUN
: kuskun, egerin kuskunu — I, 17, 518KUDUZ
: dul kadın — I, 365KUDUZLANMAK
: dul karı ıle evlenmek — II, 267, 268KUGU
: kuğu kuşu, III, 225, 250KUGURMAK
: kavurmak — II, 81 bkz. kagurmak, kavrulmak, kogurmak, kovurmak, kuvurmakKUKUN
: kıvılcımI, 404KUKUNLUG
: kıvılcımlı — I, 499KUL
: kul, köle — I, 27, 33.165, 276, 302, 320, 330, 336, 385, 386, 475; II, 5, 10, 152, 180, 219, 236, 277, 292, 294, 305, 338; III, 85, 84, 97, 263, 268, 336, 409, 421, 423, 427, 450KULA
: kula renk — III, 233KULABUZ
: kılavuz — I, 487 bkz. kulavuzKULAÇ
: kulaç — I, 358 bkz. kolaçKULAÇLAMAK
: kulaçlamak III, 330KULAK
: kulak, I, 209, 212, 220, 377, 383; II, 17, 23, 73, 133, 150, 154. 161, 337, 352; III, 31, 253, 286, 357, 358, 370.405, 410 bkz. kulhak, kulkakKULAKLAMAK
: kulaga vurmak — III, 338, 339KULAKLIG
: kulaklı-I, 498KULAK
: ton yenlerl kısa elbise — I, 383KULAVUZ
: kılavuz — I, 487 bkz. kulabuxKULHAK
: kulak — I, 383 bkz. kulak, kulkakKULKAK
: kulak — I, 383 bkz. kulak, kulhakKULNAÇI
: kısrak doğuracak kısrak, I, 491KULNAMAK
: kulunlamak, kısrak yavru dogurmak, III, 92. 302, 319 bkz. kulunlamakKULSIG
: er köleye benzeyen, huyu köleye benzeyen adam — I, 465; III, 128KULUN
: tay — I, 215, 404; II, 90; III, 92KULUNLAMAK
: kısrak yavru doğurmak — III, 92bkz. kulnamakKULUNLUG
: tay sahibl olan — I, 500KUM
: kum, I, 197, 222, 268, 338, 457, 484; II, 80, 212KUM
: dalga, su dalgası — III, 137KUMA
: urmak birbirine kuvvetle vurmak — III, 382KUMGAN
: kova; ibrik; gügüm, gülsuyu şişesi — I, 432, 440; II, 353KUMLAK
: Kıpçak illerınde yetişir, yaprağı fasulye yapragına benzer sarmaşik gibi bir ot, I, 475KUMMAK
: dalgalanmak — II, 27KUMTURMAK
: dalgalandırmak — II, 192KUMUK
: at gübresi — I, 383 bkz. komukKUMUKLAMEK
: pislemek, terslemek; Kumuk boyuna nispet etmek — III, 339 bkz. komuklamak kumu şmakKUNÇUY
: hatundan birderece aşağı kadın, bige, prenses — III, 240KUNDIGU
: döven, harman dövenl — I, 491KUNDIMAK
: parlâtgıçla blr şeyi parlatmak — III, 277KUNDUZ
: kunduz, su köpegi — I, 458KUNDUZ
: kayrı kunduz taşağından yapılan bir ilâç, I, 458KUNMAK
: soymak, çalmak — II, 29KUNUŞMAK
: birbirine soymakta yarış ve yardım etmek, birbirini soymak, çalmak, II, 112, 113KUÑ
: et kas, adale — III, 358KUPSALMAK
: kubuz çalınmak — II, 235 bkz. kubsalmak, kubzalmak, kupzalmakKUPZALMAK
: kubuz çalınmak — II, 235 bkz. kubzalmak, kubsalmak, kupsalmakKUPZAMAK
: kubuz çalmak — I, 19; III, 283KUPZAŞMAK
: kubuz çalmakta yarış etmek, II, 220 bkz. kubzaşmakKUPZATMAK
: kubuz ; aldırmak — II, 335KUR
: kuşak, kemer — I, 324; § iç kur; iç ku şağı, uçkur — I, 35; 11. 249, 255, 337; III, 84. 305KUR
: mertebe, a; ama — I, 324KUR
: kuru, III, 122 bkz. kurug, kuruk kuraKÖRMEK
: uzaktan görmek, III, 219 bkz. kaya körmek, k ıya körmek, kuya körmekKURAM
: mertebe, aşama; sırasına göre.I, 413 § kuram kişiler; sankı hakanın yanında oturur gibi sırayla oturmuş olan kimseler — I, 413KURARMAK
: kurtarmak II, 199, 200 bkz. kutgarmakKURASI
: kuracak — II, 68KURBAKA
: kurbağa, III, 122KURÇ
: katı, içi dolu ve sorn nesne; çelik — III, 287KURÇ
: eren dayanıklı ve yiğit adamlar — I, 343KURÇ
: temür çelik I, 343KURDAŞMAK
: bir dereceye, bir sıraya oturmak — II, 218KURGADMAK
: kuraklamak. II, 338 bkz. kurgatmakKURGAK
: kurak — III, 69KURGALIR
: kurmak üzere bulunan — II, 67KURGAMAK
: kurunnak — III, 290, 318KURGATMAK
: kuraklamak, kıtlık olmak — II, 338 bkz. kurgadmakKURGIRMAK
: kurumak, II, 193, 194 'KURGIRMAK
: zevzeklik etmek, yeğnilik etmek — II, 194KURGU
: zevzek, kararsız, huyu yeğni kişi — I, 18, 426KURGU
: kuracak — II, 68KURGUÇI
: kurucu — II, 50KURGULANMAK
: taşkınlık ve yeğnilik etmek, III, 201KURGULUK
: taşkınlık, yeğnilik, zevzeklik — I, 528KURI
: bir şeyin etrafı, I, 127, 324KURIGU
: kuruyacak zaman; kurumak üzere olan nesne, I, 446 kur ıhKURIH
: tay kısrağın arkasında geri kaldığı zaman bu kelimelerle çağırılır — III, 223 bkz. karı kurı, kurı kurı, kurrıh kurrıhKURI
: kurı tay kısrağın arkasında geri kaldığı zaman bu kelimelerle çağırılır — III, 223 bkz. karı kurı, kurıh kurıh, kurrıh kurrıhKURIMAK
: kurumak, I, 12, 20; II, 188; III, 140, 263, 264 bkz. kurumak, kuz ımakKURINMAK
: kurunmak, kurulanmak, I, 505; II, 155, 160 bkz. kurunmakKURIRMAK
: kurumaya yüz tutmak — II, 77 bkz. kururmakKURIŞMAK
: kuruşmak, kurumakta yardım ve yarış etmek — II, 97 bkz. kuruşmakKURITGAN
: her zaman ve çok kurutan, I, 514, 524KURITMAK
: kurutmak, II, 304 bkz. kurutmakKUR
: kur etmek guruldamak — I, 486KURLAMAK
: kuşak yapmak ve bağlamak — III, 298KURLANMAK
: acınmak, tasa, acı duymak, ziyan görmek; katılaşmak, koyulaşmak, mayalanmak, ekşimek — II, 250, 251; III, 197 bkz. korlanmakKURLUK
: içinde kımız biriktirilen küçük testi, l, 473 bkz. korlukKURMAK
: kurmak, germek, toplamak; himaye etmek — II, 7, 8, 37, 59. 61, 65, 66, 67, 83, 198; III, 62, 219, 318KURMAK
: yuvmak erişmek, varmak, mal vererek gönül almak, III, 62 bkz. yavsamak, yüvmek, yüvsemekKURMAN
: gedeleç, yaylık, yay kabı — I, 444; III, 16KURMIŞ
: kurulu — I, 198; II, 59; III, 215KURRIH
: kurrıh tayı çağırmak içln nida.I, 9 bkz; karı kurı, kurıh kurıh, kurrıh kurrıhKURŞAG
: kuşak kuşanma — I, 464KURŞAG
: tura; yünden dokunur, bel kuşağına benzer bir nesne olup çadıra sarılır — I, 464KURŞAMAK
: kuşanmak, kuşağı bağlamak, II, 255; III, 287 bkz. kurşanmakKURŞANMAK
: kuşanmak, ku; ak kuşanmak, II, 249, 255 bkz. kurşamakKURŞATMAK
: kuşak kuşatmak, II, 337KURT
: solucan soyundan olan hayvanlar; y ırtıcı hayvanlardan olan kurt — I, 342; III, 6KURTANMAK
: bitten kaşınmak, koyunlarda bit aramak — II, 248KURTGA
: kocakarı — III, 259KURTLAMAK
: kurt çıkarmak — III, 447KURTULMAK
: kurtulmak, doğurmak — II, 121, 233, 234, 237 bkz. kut bulmak, kutulmakKURTURMAK
: kurdurmak, toplatmak — II, 190, 198 kurug kuru; as ılsız — I, 12, 198, 375, 383; III, 82, 122 bkz. kur, kurukKURUG
: ev içinde kimse bulunmayan ev — I, 375KURUGJIN
: kurşun — I, 512; II, 293 bkz. kuşunKURUGLAMAK
: kuru olarak kullanmak III, 336KURUGLANMAK
: kuru bulmak — II, 268KURUGLUG
: sadak, okluk, gedeleç — I, 501 bkz. kuruglukKURUGLUG
: ya kurulu, kurulmuş yay — I, 496, 500, 501KURUGLUK
: kuruluk — I, 503, 505KURUGLUK
: sadak, okluk, gedeleç — I, 504 bkz. kuruglug § ki ş kurugluk; sadak, okluk, gedeleç — I, 504KURUGSAK
: kursak, 01^6.I, 17, 502; III, 334KURUGSIMAK
: kurumaya yüz tutmak — III, 334KURUK
: kuru — I, 383 bkz. kur, kurugKURULGAN
: daima kurulan, I, 520KURULMAK
: kurulmak; büzülmek I, 195; II, 134, 138KURUMAK
: kurumak, II, 206 bkz. kurımak, kuzımakKURUN
: kurum, duvara, ocaga sıvaşmış, toplanmış olan duman eseri — 'l, 404KURUNÇI
: dumandan kirlenmiş olan keçe — II, 242KURUNLUG
: kurumlu — I, 499KURUNMAK
: kurunmak, II, 155 bkz. kurınmakKURURMAK
: kurumaya yüz tutmak — II, 77 bkz.kurırmakKURUŞMAK
: kurmakta yardım ve yarış etmek, Il, 98, 114 bkz. kunşmakKURUŞMAK
: her tarafı kurumak, II, 98KURUT
: keş, çökelek, yağı alınmış yoğurttan yapılan lor peyniri, kurut, kuru yogurt, I, 357; II, 15, 81KURUTLUG
: çökelekli.I, 494KURUTMAK
: kurutmak — I, 19 bkz. kurıtmakKURUTSAMAK
: kurut istemek III, 332KURVI
: çuvaç hana ait yuvarlak çadır, I, 195KUSGAÇ
: küçük, kara bir hayvancık, insanı 1511-11-. I, 455KUSIG
: kusu, kusma, I, 376KUSINÇIG
: kusunç, iğrenç — III, 232KUSMAK
: kusmak; (boya) solmak, bezikmek — II, 10, 11KUSTURMAK
: kusturmak, (boya) soldurmak II, 190KUŞ
: kuş, I, 22, 34, 36, 156, 163, 176, 233, 253, 280, 299, 319, 331, 439, 483; II, 4, 7, 12, 17, 18, 45, 83, 173, 181, 183, 192, 199, 204. 218, 239, 267, 324, 331, 348, 359; III, 6, 63, 92, 144, 184, 194, 232, 328, 357, 358, 390, 397, 403 § ürüñ ku ş; akdoğan — I, 331,KUSGAÇ
: serçe kuşu — I, 455KUŞGUN
: hayvanların yedlği taze kamı; — I, 440KUŞGUN
: ekşi bir çeşlt ot — I, 440 bkz. uşgunKUŞIL
: atmaca — I, 331KUŞLAG
: kuşların çok olduğu yerdir, burada av yapılır — I, 465KUŞLAGLANMAK
: kuş avlağı yapmak — II, 273KUŞLAMAK
: kuş avlamak, I, 22; III, 299 kuşlatmak kuş tutturmak, kuş avlatmak — II, 343, 348KUŞLUK
: kuşluk vaktl — I, 474KUŞUN
: kur; un, I, 513 bkz. kurugjınKUT
: kut, uğur, devlet, baht, talih, saadet, I, 85, 92, 164, 200, 272, 301, 304, 320, 384. 508; II, 177. 229 kut almakKUTALMAK
: mesut olmak — II, 121 bkz. kut almak, kutatmakKUTANMAK
: kutlu olmak, ulu nasipli olmak — II, 154KUTARMA
: börk önde arkada Iki kanadı bulunan bork. I, 490KÜTATMAK
: kutlu olmak, baht ve devlet sahlbi olmak — II, 299 bkz. kutalmak, kut almakKUT
: bulmak baht bulmak- II, 122 bkz. kurtulmak, kutulmakKUTGARMAK
: kurtarmak.II, 192, 199, 201 bkz; kurarmakKUTLUG
: kutlu, I, 60. 82, 320, 413. 463, 464 §KUTLUG
: tegin ; uğurlu köle — I, 413KUTRUŞMAK
: oynamak ve sevlnmek — II, 218KUTSUZ
: kutsuz, işlerl ters giden adam — I, 457KUTULGAN
: daima kurtulan, I, 520KUTULMAK
: kurtulmak; doğurmak, II, 121, 234 bkz. kurtulmak, kut bulmakKUTURMAK
: haddini aşmak, kudurmak, azmak — I, 508; II, 74. 75 bkz. kudurmakKUTUZ
: yaban sığırı — I, 365KUTUZ
: ıt kuduz köpek, kudurmuş köpek — I, 365KUTUZLUK
: yaban sığırı sahibi — I, 495KUV
: kut, saadet — I, 320 bkz. kıvKUVURMAK
: kavurmak. II, 81 bkz. kagurmak, kavrulmak, kogurmak kovurmak, kugurmakKUY
: dere; kuytu yer, dip — III, 65.106, 142 bkz. koyKUYA
: körmek uzaktan görmek, III, 219 bkz. kaya körmek, k ıya körmek, kura körmekKUYAŞ
: güneş; koyu sıcak, güneşin şiddetli vurması — 1. 155; 353; II, 337; III, 172KUYMA
: bir çeşit yağlı ekmek — III, 173KUYMA
: herhangi bir madenden (çekiçle dövme ile de ğil, eritilerek dökme ile) yapılmış havan, çırakman, çekiç gibi aygıtlar — III, 174KUYMAK
: üremek III, 246KUYUG
: küyu — III, 166 bkz. kudug, kud, ugKUYUTMAK
: ürkütmek — II, 326KUZ
: güne; gormeyen yer, gölgeli yer — I, 325; 326; III, 124KUZGIRMAK
: kar sağnak halinde esmek — II, 193KUZGUN
: kuzgun — I, 439; III, 240KUZI
: kuzu — I, 7, 208. 303, 444, 520; II, 294, 310; III, 102, 224, 270. 408, 444 kuz ımak kurumak; yemeğe iştihası gelmek — III, 264 bkz. kurımak, kurumakKUZUTMAK
: boğazını kurutmak; yemeğe iştihasını getirmek II, 306 bkz. kurutmakKÜ
: ün, şan — III, 212KÜBEN
: deve havudunun altına konulan çul; gölüğe gerekli olan çul ve çula benzer şeyler — I, 404 klibe yarık bütun vücuda giyilen zırh — III, 15, 217KÜBIMEK
: sık dikişli dikmek. III, 257 bkz. köpitmek, kübitmek kübitmek diktirmek, oyulgatmak — II, 298 bkz. köpitmek, kübimekKÜBÜLMEK
: dikilmek, oyulgan II, 120 bkz. köpülmekKÜBÜŞMEK
: kaba dikmekte ve oyulgamakta yard ım ve yarış etnnek — II, 88 bkz. köpüşmekKÜÇ
: kuvvet, zor, güç; zulüm — I, 81, 167, 183, 237, 359, 381, 397; II, 13, 18, 103, 137, 138, 195, 289, 334, 335; III, 120, 239, 282, 288, 412KÜÇ
: susam, künçü, III, 121KÜÇELMEK
: zulmetmek; malı zorla elinden alınmak — II, 136KÜÇEMÇI
: zulmeden kimse — III, 121KÜÇEMEK
: zulmetmek, zorla fe'nalık etmek, III, 258, 259KÜÇENMEK
: gücü kuvveti kalmamak; zulmetmek; ag ırlaşmak, fazla yüklenmiş olmak — II, 148, 156KÜÇEŞMEK
: yağmada yardım ve yarı; .etmek — II, 93KÜÇETMEK
: yağma ettirmek — II, 300KÜÇLENMEK
: kuvvetlenmek, II, 252 küçlig güçlü, kuvvetli. I, 509KÜÇLÜG
: güçlü, kuvvetli — III, 121, 161KÜÇ
: tegin kuvvetli tegin — I, 413KÜDEN
: düğün yemeğl, düğün, I, 404KÜDÜK
: iş güç, alış verl; (yalnız kullanılmaz, "ış" ile birlikte 86111-).I, 391 bkz. küdük § ış küdük; iş güç, I, 391KÜDILŞMEK
: bekleşmek — II, 94 bkz. ködüşmekKÜDEGÜ
: güveyi. III, 12, 166KÜDMEK
: durmak, beklemek, gözlemek, gütmek, I, 321; III, 441 bkz. kütmekKÜDÜK
: iş güç, alı; veriş.I, 509 bkz. küdük § ışlıg küdüklüg; işli güçlü — I, 509 küfeç, gem, damakl ı gem, III, 256 bkz. küvüçKÜFEÇLIK
: gemli, III, 256KÜFEZ
: kurumlu, kasalak, I, 411 bkz. kövez, küvezKILFREMEK
: gevşemek — I, 103 bkz. kcfremek, kevremek, kövremekKILFYENMEK
: üstüne düşmemek. III, 196 bkz. küyfenmekKÜJIK
: perçem, zülüf — I, 391KÜKÜ
: hala — III, 232 bkz. küküyKÜKÜY
: hala, III, 232 bkz. küküKÜL
: kül I, 129, 337KÜLDREMEK
: güldür güldür etmek-III, 448 bkz. külremekKÜLERGEN
: her zaman karnı şiş; en ve yıkılıp yere yayılan — I, 523KÜLERMEK
: yıkılıp yere yayılmak, karın şişkinliğinden ve benzeri şeylerden yere yıkılıp yayılınak.II, 84 külf gürültü (ses taklidi) — I, 348KÜLGEN
: daima gülen — II, 54KÜLGÜ
: gulüş, gülme; kalb sektesiI, 96, 430 bkz. kültgüKÜLGUÇI
: gülücü-II, 51KÜLI
: yarmaksızın çeklrdeğiyle kurutulan zerdali, kay ısı, ; eftali ve erik glbi meyveler — III, 234KÜLIMEK
: gömmek — III, 272KÜLIŞMEK
: gömmekte yardım etmek — II, 110KÜLITMEK
: gömdürmek II, 311KÜLMEK
: gülmek 129; II, 26, 35, 54, 65, 192, 249, 260; III, 43KÜLREMEK
: gürlemek, güldür güldür etmek — III, 282, 283 bkz. küldremekKÜLSIRGEN
: gülümseyen-II, 256KÜLSIRMEK
: gülümsemek, gülümser görunmek — II, 196KÜLTGÜ
: kalb sektesi — I, 430 bkz. külgüKÜLTÜRMEK
: güldürmek II, 195 kültürmek (at) bağlatıp kö!tekletmek ve yıktırmak — II, 195KÜLÜG
: iğreti .I, 391KÜLÜG
: ünlü, şanlı .III, 212 § külüg bilge; ünlü şanlı .III, 212KÜLÜMSINMEK
: gülümsemek, güler görünmek, gülümsenmek — I, 20; II, 259, 260KÜLÜNÇ
: gülünç, III, 374KÜLÜNMEK
: eli ayağı yorulup zayıf olmak II 158KÜLÜŞMEK
: gülü; mek, II, 110KÜLÜT
: halk arasında gülünç olan nesne — I, 357KÜMIÇE
: sivrisinek I, 445 bkz. kimünçeKÜMÜLDÜRÜK
: at göğüslüğü — I, 17, 530 bkz. kömüldürükKÜMÜRGEN
: dag soğanı — I, 522 bkz. kevürken, kümürken, küvürkenKÜMÜRKEN
: dâğ soğanı — I, 522, 525 bkz. kevürgen', kümürken, küvürkenKÜMÜŞ
: gümüs; akça; kadın adı, I, 165, 370, 371, 413; II, 153, 181; III, 251KÜN
: gün, güneş, gündüz, I, 69, 70, 72, 82, 100 124, 165, 202, 245, 288, 320, 331, 340, 423, 515; II, 5, 9, 14, 97, 125, 128, 140, 143, 157, 163, 170, 172, 232, 293, 303, 304, 311, 313, 335; III, 52, 63, 77, 83, 86, 128, 167, 169, 182, 190, 247, 258, 267, 333, 3KÜNÇEK
: yaka, urba yakası — I, 480 bkz. künçükKÜNÇÜK
: yaka, urba yakası — I, 480 bkz. künçekKÜNÇÜKLENMEK
: yaka yapılmak. II, 277KÜNDI
: aşağılık, kötü (sözün arkası akla gelmediği zaman söze yardım olarak kullanılır) I. 419KÜNDÜZ
: gündüz, gün ışığı, I, 458; III, 87, 288KÜNI
: kuma — III, 237KÜNLÜK
: , gün hesabıyle yapılan iş, gündelik. I, 480KÜNLÜK
: yem günlük azık, I, 480KÜN
: togsug doğu — I, 463KÜN
: yıpar misk göbeği — I, 340KÜRIĞ
: cariye — II, 82, 186, 248; III, 358, 428KÜNGRENMEK
: harınlaşarak kendi kendine söylenmek — III, 399, 400KÜÑÜZ
: örenliklerde, yıkıntılarda bulunan küllük, gübre, III, 363KÜP
: küp — I, 147, 154, 209; III, 119, 246, 253, 325KÜPE
: küpe, III, 217KÜPIK
: hırka, bezin iki katı arasına pamuk koyarak dikme; seyrek diki ş, kaba dikii, I, 408KÜR
: yiğit, sarsılmaz, pek yürekli, kabadayı — I, 324, 325KÜREMEK
: kaçmak — III, 263KÜREŞMEK
: güreşmek — I, 474 bkz. körüşmekKÜREŞMEK
: kürümekte yardım ve yarış etmek — II, 99KILRETMEK
: kaçırtmak, II, 305KÜRETMEK
: küretnnek — II, 305 kürgek kürek — 11. 289KÜRILEMEK
: kebap kızartmak — III, 444 bkz. kürplemekKÜRIMEK
: eşinmek, yeri e; mek, kürümek, (hayvan) ha şarılık etmek, III, 256, 263KÜRIN
: kürün; içerisinde kavun, karpuz, h ıyar gibi şeyler taçınan küfe — I, 404KÜRK
: kürk, I, 353KÜRKÜM
: safran, I, 486KÜRLENMEK
: gürlemek — II, 252KÜRMET
: pek kuvvetli — I, 325KÜRPLEMEK
: kebap kızartmak.III, 444 bkz. kürilemekKÜRSEMEK
: kanlanmak, etlenmek; hamur gibi şeyler kap içine konduktan sonra mayalan ıp taşmak.III, 421 bkz. kürsmekKÜRSMEK
: kanlanmak, etlenmek; hamur gibi şeyler kap içine konduktan sonra mayalan ıp taşmak — III, 420, 421 bkz. kürsemekKÜRŞEK
: darı özü suda veya sütte kaynat ıldıktan sonra üzerine yağ dökülerek yenen bir yemek — I, 478KÜRT
: kayın ağacı, bundan yay, kamçı, değnek gibi şeyler yapılır — I, 343KÜRT
: kürt yemek bir şeyi "kütür kütür" ses çıkararak yemek, I, 343KÜSMEK
: küsmek. II, 12KÜSRI
: kaburga kemikleri; göğsün yanları — I, 422KÜSÜRGE
: tarla sıçanı soyundan bir hayvan — I, 490 bkz. kösürge kü şermek dolmak, taşasıya dolmak — I, 73; II, 79KÜTMEK
: gütmek, II, 264 bkz. küdmekKÜTTÜRMEK
: güttürmek — III, 187KÜVÜÇ
: küçük — III, 163 bkz. küfeçKÜVÜÇ
: yügün küçük yular, çilbir — III, 163KÜVÜK
: erkek — III, 165 bkz. küvük § küvük mu ş; erkek kedi- III, 165KÜVÜK
: saman — III, 165KÜVÜZ
: yaygı, yünden dokunmu; döşek ve yaygı gibi şeyler — III, 164 bkz. kidiz, kivizKÜVENMEK
: öğünmek — II, 157KÜVEZ
: gurur, magrur, gururlu, I, 252; II, 140 bkz. kövez, küfezKÜVIJ
: söğüt gibi çürüyen, içi kovalan her a ğaç; tadı bozulan, kaçan her ; ey, I, 366 § küvij turma; tadı bozulan, tadı kaçan turp — I, 366KÜVLÜK
: çamurdan fındık büyüklüğünde yapılan yuvarlaklar, kururnadan önce ve kuruduktan sonra zıp zıp gibi atılır, I, 479KÜVRE
: hayvan ölerek, içerisindeki nesneler çürüdükten, eti kemikler üzerinde kuruduktan sonraki kalıbı — I, 422KÜVRÜG
: kös, davuLI, 479KÜVŞEK
: gevşek, yumuşak, sölpük — I, 479 bkz. kevşek § küv; ek et; gevşek, sölpük et — I, 479KÜVŞEK
: etmek iyi hamurdan yapılan ekmek, I, 479KÜVÜK
: erkek — I, 391 bkz. küvük § küvük mu ş; erkek kedi — I, 391KÜVÜRGEN
: dağ soğanı. I, 522 bkz. kevürken, kümürken, küvürkenKÜVÜRKEN
: dağ soğanı — I, 522 bkz. kevürken, kümürken, küvürgenKÜYE
: güve III, 170KÜYELEMEK
: güve silkmek, güveden kurtarmak ve korumak, III, 329KÜYFENMEK
: üstüne dü; memek — III, 196 bkz. küfyenmekKÜZ
: güz, güz mevslmi, sonbahar, I, 327; II, 172; III, 160KÜZEMEK
: güzlemek — III, 265KÜZERMEK
: güzleşmek II, 77KÜZGERMEK
: güzleşmek, güze doğru gitnnek — II, 196KÜZKÜNEK
: çakıra ve kelere benzer bir kuş, hava yutmakla geçlnir, I, 528KÜZKÜNI
: bok böceği cinsinden bir böcektir, geceleri ses vererek uçar, ate ş böceği — I, 493KÜZÜK
: çulha aygıtlarındandır, blrblri üzerine düğünnlenen birtakıın Iplikler olup, onunla üst eri ş, alt erişten ayrılır Kumaş ve kumaşa benzer şeyler dokuyanlara da böyle denir, I, 391KÜZÜKMEK
: güzleşniek — II, 118KÜZÜN
: kendisiyle serçe kuşu, tarla sıçanı, köstebek gibi şeyler avlanan sıçan cinsinden bir hayvan — I, 404-la işin tahakkukunu ve bitmesini gösteripfiiller sonuna gelen bir ek — III, 213 veya balgam akmak. I, 127LAÇIN
: şahin; yiğit adam — I, 410LAGUN
: ölçek gibi oyulmuş bir şey olup ayran, süt gibi şeyler içilir I, 410LATU
: kar, buz gibi şeylerle sogutulup içerisine baharat konarak so ğukluk yerine yenen bir çeşit şehriye çorbası , III, 237 bkz.LAV
: mühür mumu III, 155 bkz. avus-lıkın (-likin) "ile" anlamına ek — II, 91LIMGEN
: sarı erik — I, 444LIŞ
: salya, balgam — III, 127 § liş akmak salya veya balgam atmak I, 127LITÜ
: kar buz gibi şeylerle sogutulup içerisine baharat konarak sogukluk yerine yenen bir çe şit şehriye çorbası, III, 237 bkz. latuLIYU
: kuruyunca balçık haline gelen ince kumlu çamur, III, 238LOXTAY
: üzeri sarı benekli kırmızı bir Çin İpeklisi.III, 240LÜÇNÜT
: imice; buğday ve buğdaya benzer şeyleri temizlemekte, köylülerin yard ımlaşması — I, 451;MA
: emirlerin sonuna gelen nefi eki — III, 213MA
: al, işte anlamına bir kelime — III, 213 bkz. mah, mehMAH
: işte, al anlamına bir şey verildiği zaman söylenen bir kelime, III, 118 bkz. ma, mehMALGUNA
: ılgın ağacına benzer bir ağaç — I, 492 bkz. bulgunaMAMA
: harmanda ortada bulunup öteki öküzlerin etraf ında döndükleri öküz, III, 235 bkz.opMAMU
: gerdek gecesi gelinle beraber gönderilen kad ın (öz Türkçe degil), III, 235MANÇU
: sanat sahlbine verilen ücret — I, 418, 419MANÇUK
: heybe, torba gibi at eğerine takılan iey — I, 476MANÇUKLANMAK
: elbiseyi eğer heybesine koy-mak ve heybeyi egerin arkas ına asmak, II, 276MANDAR
: ağaçlara sarılan bir bitki, sarmaşık — I, 457MANDARLANMAK
: sarmaşıklanmak II, 271MANDU
: bir çeşit sirke — I, 420MANDÜRMAK
: kuşattırmak; bandırmak — II, 197MANGIRMAK
: bandırayazmak, II, 197MANILMAK
: banılmak, II, 138MANMAK
: kuşanmak; banmak — II, 30MAN
: yaşlıg koy dört yaşını geçen koyun (yalnız koyun için) — III, 157MAÑA
: bana — I, 20, 26, 36, 63, 69, 84. 126, 132, 174, 176, 180, 182. 183, 184, 185, 187, 188, 202, 205, 210, 212, 215, 218, 221, 223, 224, 226, 231, 232, 233. 234, 235, 238, 251, 254, 261, 264, 265, 267, 269, 276, 308, 318, 354, 367, 399; II, 12, 16, 24, 28, 33, 5MAÑIG
: adım — III, 365MAÑRAMAK
: bağırmak — III, 402 bkz. müñremekMAÑRAŞMAK
: bağrışmak — III, 398 bkz. müñreşmekMAÑRATMAK
: bağırtmak. II, 358 bkz. müñretmekMARAZ
: karanlık gece, I, 411MARAZ
: ücretle çalı; an adam, ırgat — I, 411 bkz. hıyar marazMAT
: öyle, ancılayın — I, 321 § andag mat; o öyle — I, 321MAYAK
: hayvan gübresi (en çok deve için) — III, 167, 168MAYGUK
: paytak klmse; top tırnaklı hayvan-lardan tüyleri kısa olan — III, 175MAYIL
: olgun; meyvelerde çürümeye yakla şma halL III, 168MAYILMAK
: gev; emek, II, 190MAYIŞMAK
: buyurulan bir Işi yapmaktan çe-kinmek; tembellikten yere yap ışıp kalmak, III, 189 bkz. yamaşmak;ME
: oğlakların ve kuzuların seslerlni bildlren bir kelime. III, 214MEH
: al, işte anlamına blr kellnne — III, 213 bkz. ma, mahMEKKEH
: Çin'den getlrilen bir çeşlt mürekkep, Türk yazısı bununla yazılır — III, 424MEJEK
: pislik — I, 392 § ıt mejeki; it plsliği — I, 392MELDEK
: keçeleşen, sölpıiyen nesne — I, 480MEN
: ben — I, 20, 22, 25, 26, 31, 37, 40, 51, 52, 53, 61, 69. 80, 87, 109, 120, 125, 130, 131, 163. 166, 167, 169, 171, 174, 179, 180, 181, 184, 185, 186, 190, 198, 199, 201, 202, 204, 206, 207, 209, 211, 215, 216, 217, 223, 225. 226, 231, 233, 237, 240, 256, 26MENDIRI
: gelin ile güveyinin başlarına, gece-le/in, saçı saçmak için toplanılan yer, I, 492MEÑ
: yem, tane, kuş yemi — I, 425; II, 18; III, 358MEÑ
: yüzdeki ben, III, 359MEÑDEMEK
: /olmak, ditmek — III, 401, 402 bkz. mirigdetmekMEÑDEŞMEK
: kıl yoluşmak. III, 399 bkz. mirig-deşmekMEÑGÜ
: ebedi, daima, sonsuz, ebedilik, son-suzluk, I, 44; III, 65, 378MEÑGÜ
: ajun sonsuz dünya, âhiret — III, 378MEÑILEMEK
: beyin yemek; beyni için koyun kesilmek; yan ında güzel gıdalar bulunmak — III, 405, 406 bkz. mürigilemek;MEÑ(I)Z
: beniz, yüz, I, 60, 65. 486; III, 363MEÑIZLENMEK
: benizlenmek, güzelleşmek, benzine renk gelmek — III, 407, 408MEÑLENMEK
: kendine tane toplamak — II, 290MEÑLETMEK
: yemletmek — II, 359MEÑLIG
: benli.III, 359MEÑZEMEK
: benzemek — III, 403MEÑZETMEK
: benzetmek.II, 358MERDEK(G)
: ayı yavrusu, domuz yavr — usu.I, 480MEŞIÇ
: üzüm kara üzüm — I, 360MI(MI)
: yalnız füllerin üçüncü ; ahıs' sorgu şekli edatı — III, 214 bkz. mu (mü)MIRIGAR
: pınar, su gözü — III, 280, 363, 376MIÑUY
: kâğıt yapjştırılan bir çeşit hamur — III, 241MIN
: ben — I, 60, 69 bkz. ben, menMINDETÜ
: ipek elbise- I, 491MIÑ
: sayıda bin — I, 243, 334, 417; III, 14, 360, 367MIÑDEŞMEK
: kıl yolu; mak — III, 399 bkz. meıiğ-deşmekMIÑDETMEK
: dittirnıek — II, 358 bkz. meñ-demekMIÑEŞMEK
: birlikte ^1115010^III, 399 bkz. müñe; mekMIÑI
: beyin — II, 299MIZ
: biz — I, 327 bkz. bizMONÇUK
: boncuk, süs Için boyuna tak ılan değerli taşlar-I, 475; II, 123; III, 121MONÇUK
: atın boynuna takılan değerli taş, arslan tırnagı, muska gibi şeyler — I, 475MONÇUKLANMAK
: boncuklanmak — II, 276MÖRIGMEK
: ayaklarını toparlayıp tekme atmak — III, 391MU
: (mü) soru edatı, Isim ve fül sonuna gelir — I, 88; III, 147. 154, 214, 224, 256, 437 bkz. m ı (mi)MUGUZGAK
: bal arısına benzeyen blr sinek — I, 504MUN
: hastalık, ayıp — III, 140, 141MUNDA
: bunda, burada — I, 74, 160, 219, 352, 419, 420; II, 55, 56, 57, 61; III, 54, 143, 333 mundag böyle — I, 36, 64, 160; III, 154MUNDIN
: buradan, II, 57MUNDUZ
: budala, alık, I, 458MUNDUZ
: akın ansızın gelen sel — I, 77, 96, 458MUNDUZ
: yorıga at yorga yürıiyüşten başka yürüyüş bilmeyen at — I, 458MUNGAN
: geveze, bo; boğaz — I, 440, 476MUNI
: (munu) "işte, bu" anlamına edattır, "kanu"ya cevap olur, bu, bunu — I, 126; III, 237, 238, 372MUN
: kişi yüreği dölek, gönlü selek adam — III, 140MUNMAK
: saçmalamak — II, 30MUÑ
: sıkıntı, ıztırap, bun, mihnet — I, 425; III, 33, 359, 360MUÑADMAK
: bunaltnak — II, 84MUÑAR
: buna, bunda, I, 352; III, 363, 375MUÑKARMAK
: bunaltmak, sıkıntiya sokmak, III, 397, 398MUÑLUG
: bunlu, sıkıntılı — III, 382MUÑ
: tag kişi kendine gelip 16-17 yaşına girdiğinde çıkan di; , ergenlik dişi. III, 359MUÑUKMAK
: bunlanmak, sıkıntılanmak — III, 395MURÇ
: karabiber- I, 343; II, 186MUŞ
: kedi — I, 438; II, 14, 105; III, 127, 165, 267 bkz. çetük § küvük mu; ; erkek kedi, I, 391 § küvük muş; erkek kedl — III, 165MUYAN
: sevap, hayır, III, 172, 179MUYANÇILIK
: muyancılık, aracılık, barjştırıcılık. III, 179MUYANLIK
: yollarda yolcuların su Içmelerl için yapılan hayrat, III, 172MUYAVMAK
: miyavlamak — II, 14MÜK
: bükük — I, 335MÜKIM
: kadın pabucu, I, 395 bkz. büküm, mükinMÜKIN
: kadın pabucu — I, 395 bkz. büküm, mükimMÜK
: turmak rükû eder gibi durmak, eğilınek — I, 335MÜN
: çorba — I, 31, 36. 75, 163, 176, 198, 209, 232, 245, 340; III, 122, 253, 331 bkz. bün münderü ipekle süslenmiş gelin odası — I, 529 kMÜNDÜRMEK
: bindirmek. ll', 197,MÜNELMEK
: uçları ve artıkları kesilmek. II, 138MÜNEMEK
: eğriliğini düzeltmek için bir şeyinuçlarını kesmek, III, 274MÜNLEMEK
: çorba içmek — III, 301 —MÜNMEK
: binmek I, 421; III, 30, 48, 60, 177, 429MÜNÜLMEK
: binilmek — II, 138MÜÑEŞMEK
: birlikte binişnnek — III, 399 bkz miñefmekMÜÑILEMEK
: nimet bulmak — III, 406 bkz. meñilemekMÜNGREMEK
: böğürmek — III, 403 bkz mañramakMÜNGREŞMEK
: böğrüşmek, gürültü etmek — II, 79; III, 398 bkz mañra şmakMÜÑRETMEK
: böğürtmek; büngüldetmek. II, 358 bkz. mañratmakMÜÑÜZ
: boynuz, I, 504; II, 327; III, 145, 363, 364MÜNGÜZ
: baka kaplumbağa — III, 225, 226MÜÑÜZGEK
: çalışma yüzünden elde peyda olan kat ılık, nasır — III, 388MÜÑÜZLENMEK
: boynuzu çıkmak, boynuzlanmak — III, 408MÜÑÜZ
: müngüz blr çe; it çocuk oyunu ve bu oyunda söylenen bir söz — III, 363, 364NAMIJA
: kadının kız kardeşinin kocası, bacanak, I, 446NARU
: bir taraf, ' yan, bir yana, nereye, nere, I, 199, 352; II, 140, 193; III, 223NE
: ne, nasıl, (soru anlamıyle) ne — I, 44, 53, 72, 74, 79, 87, 94, 126, 132, 320, 406; II, 287; III, 131, 207, 214, 215, 236, 360, 364NE
: Araplar'daki şaşalama, "ma"sı yerine bir edat, III, 214 'NECE
: (neçe) ne kadar, nice, kaç — I, 49, 63, 332, 384, 458; III, 157, 220NEÇÜK
: neden, 111^111.I, 79, 392NE
: elük nasıl-I, 94 bkz. nelek, nelik, nelükNEGÜ
: ne anlamına edat — III, 215 bkz. nü nek timsa^1. III, 155NE
: kerek ne gerek — I, 392 bkz. nerekNEK
: yılan ejderha — III, 155NEK
: yılı Türkler'in on ikili yıllarından biri, timsah yılı, I, 346; III, 156NELEK
: niçin.I, 370, 498 bkz. ne elük, nelik, nelükNELIK
: niçin — III, 385 bkz. ne elük, nelek, nelükNELÜK
: niçin, neden, I, 392; III, 188, 245 bkz. ne el ılk, nelek, nelikNEME
: ne kadar, III, 38NEME
: bilmem anlamına bir kelime, "ne" anlamında pekitme edatı — III, 214, 215, 236NEÑ
: nesne, şey, mal — I, II, 12, 13, 14, 15, 31, 34, 50, 53, 84, 98, 126, 140, 143, 145, 147, 157, 159, 162, 164, 169, 170, 177, 179, 185, 189, 193, 196, 197, 204, 227, 238, 239, 241, 245, 246, 247, 251, 254. 256, 257, 258, 264, 268. 269, 270, 272, 273, 278, 281, 282, 28NEREK
: neye, I, 392 bkz. ne kerekNETEK
: nice, nasıl-I, 27, 378, 392; II, 40, 52; III, 15. 123, 366NIJDAG
: bileği taşı — I, 465NOM
: millet; şeriat, yasa — III, 137NÜ
: ne anlamına, "ve" yerine blr edat — III, 215 bkz. negüOBA
: oba — I, 86OBRAK
: eskimiş — I, 118 bkz. oprakOBRAMAK
: eskimek, I, 273 bkz. opramakOBRATMAK
: yıpratmak — I, 261 bkz. opratmakOBU
: üstübeç ; .I, 86OBUZ
: katı olan — I, 54OBUZLUG
: sarp, I, 146 bkz. opuzlug § obuzlug yer; sarp, engebeli yer, I, 146OÇAK
: ocak, I, 64, 490OÇAKLANMAK
: ocaklanmak — I, 293OÇAKLIG
: ocaklı — I, 147OÇAKLIK
: titik ocak yapılacak çamur ve benzeri olan her nesne — I, 150 oçakl ık yer ocaklık yer — I, 150OĞGARMAK
: düşünme sonunda anlamak, I, 255ODGUÇ
: ateşin alevi.I, 95, 177, 248ODLUK
: kol kemiğinin kalın yeri — I, 98ODUNMAK
: sönmek, I, 200 bkz. udınmak, udunmakOGLA
: genç, yiğit — I, 129OGLAGU
: bolluk içinde büyüyen — I, 138OGLAGU
: katun asaletli, asil kadın, I, 138OGLAK
: oğlak — I, 65, 119, 468; II, 22, 266, 294; III, 102, 145OGLAK
: ay ükbahar, I, 347 bkz. ulug oglak ayOGLAN
: oğlan, oğul, çocuk, çocuklar — I, 74, 119, 143, 192, 193, 208, 209, 240, 263, 286, 289, 293, 373, 386; II, 4, 19, 26, 74, 93. 121, 154. 209, 210, 212, 218. 244, 272, 294, 300, 302, 329, 340, 341, 344, 348, 351. 354, 366; III, 80, 102, 108, 125, 145, 196, 202, 25OGLANSIG
: çocuk gibi, çocuk huylu — III, 128OGLITMAK
: üretmek, çoğaltmak — I, 265OGRADAÇI
: uğrayan, uğrayıcı — III, 314 ograg niyet, kurma, kas ıt; uğrama, uğrak — I, 118 ograg dağ yamacı, derenin dönemeci — III, 65 bkz. ogrug, ovrugOGRAGAN
: uğrayan — I, II, 314OGRAGLI
: uğramak isteyen — III, 315OGRAGLIK
: uğramak hakkı olan — III, 315OGRAGSIK
: uğramak hakkı olan — III, 315OGRAGUÇI
: uğrayan, uğrayıcı — III, 314OGRAKLANMAK
: Ograk kılığına girmek, I, 313; II, 279 bkz. UgraklanmakOGRALMAK
: uğranılmak — I, 247OGRAMAK
: uğramak — I, 125, 160, 274; III, 106, 272, 311, 312, 313. 321 372OGRAMSINMAK
: uğrar görünmek, III, 322OGRAŞMAK
: uğraşmak — I, 170, 234, 235OGRATMAK
: göndermek, uğraştırmak — I, 261OGRI
: gizli, I, 380; II, 234OGRI
: hırsız; hırsızlık — I, 126, 224, 300, 483; II, 29, 171, 174, 197. 341; III, 75, 89, 423, 429OGRILAMAK
: çalmak, hırsızlık etmek — I, 316, 317OGRILIK
: hırsızlık II, 208OGRUG
: kemiğin ek yerleri, bel kemlğinln boyu-na birleştiği yer; dağ yamacı ve dağın bittiği yer; derenin dönemecl — I, 98, 118; III, 65 bkz. ograg, ovrug § tag ogrug ı; dağın dönemeci — I, 98OGRULAYU
: hırsız gibi — I, 102OGRULMAK
: kemlk yarılıp ayrılmak. I, 247, 248OGRUŞMAK
: kemik yarıp ayırmakta yardım ve yari{ etmek — I, 235OGUK
: çizme — I, 67OGUL
: ogul, çocuk, I, 37, 51, 68, 74, 86, 123, 180, 206, 220, 246, 253, 256, 262, 264, 288, 299, 319, 370, 415, 440, 515, 524; II, 14, 80, 84, 120, 143, 173, 175, 178, 183, 240, 249, 302, 311, 330. 333, 335. 343, 357; III, 33, 58. 78, 87, 105, 128, 137, 141, 146, 159,OGULÇUK
: ana rahmi, oğulduruk — I, 149OGULMUK
: üstüne hatıl atilmak için uzatılmış olan düz direk — I, 149OGUR
: karşılık, ivaz — I, 53OGUR
: bir işte imkân ve fırsat — I, 53OGUR
: uğur, bereket, devlet — I, 53OGUR
: vakit, zaman — I, 33, 53, 136, 273, 294; II, 68, 321, 322, 362; III, 55, 317OGUR
: bolmak yol uğurlu, hayırlı olmak I, 53OGURLAMAK
: vaktinde yapmak; çalmak, hırsızlık etmek — I, 300OGURLANMAK
: vakti yaklaşmak; uğurlanmak, uğurlu olmak; bağışlananın karşılığı verilmek — I, 292OGURLUG
: bolmak sırasında ve yerinde olmak — I, 53OGURLUG
: ış vaktinde ve yerinde yapılan 1; .I, 146OGURLUK
: karşılık, ivaz olan, I, 114OGURMAK
: kemik yarıp ayırmak — I, 178OGUŞ
: oymak; hısım, akraba — I, 61, 88, 114; II, 83, 103OGUŞLANMAK
: aile, hısım sahibi olmak, I, 293OGUŞLUG
: aile, hısım sahibi — I, 146OGUZLAMAK
: Oğuz saymak, Oğuzlar'dan saymak, Oğuzlar'a nispet etmek, I, 302; II, 345OGUZLANMAK
: Oğuzlaşmak, Oğuz kılığını almak, Oğuz kılığına girmek, kendini Oguz'lar'dan saymak, I, 293; II, 269OXSINMAK
: pişman olmak, I, 253 bkz. oxsunmakOXSUNMAK
: pişman olmak III, 373 bkz. oxsınmakOXŞAG
: benzeyen, benzer. I, 118OXŞAGU
: oyuncak; (mecazen) kadın — I, 138OXŞAMAK
: okşamak, şakalaşmak; benzemek; (at) uyumak. I, 282, 283; II, 286OXŞANÇIG
: okşanmaya deger, III, 232 oxşatmak benzetmek — I, 262OK
: ok, I, II, 21, 37, 157, 160, 166, 170, 171, 180, 193, 199, 217, 222, 237, 267, 275, 326, 393, 457, 493, 494, 522OK
: paylar ve toprak hisseleri üzerine üle şmek için atılan ok, çekilen kur'a, mirasta düşen pay — I, 37, 48OK
: hâl anlamına yakın anlamlı bir edat; fiillerde pekitme edat ı; vakit, zaman — I, 37, 71, 160; III, 16OKA
: kefillik, kefâlet. I, 40OKA
: almak kefil olnnak — I, 40OKÇI
: okçu — II, 199OKILMAK
: okunmak — I, 197 bkz. okınmakOKIMAK
: okumak; çagırmak. II, 333; III, 254OKINMAK
: okunmak, okur görünmek — I, 202, 203 bkz. ok ılmakOKIŞMAK
: okuşmak, okumakta yardım ve yarış etmek; (ağrı; mak — I, 186, 359 bkz. okuşmakOKITGAN
: çok okutan — I, 156OKITMAK
: okutmak I, 212 ,OKITSAMAK
: okutmak istemek, çagırtmak istemek — I, 302OKLUG
: kirpi büyük kirpi, oklu kirpi — I, 415OKLUK
: sadak, I, 100 okramak yem zamanında kişnemek, homurdanmak — I, 275OKRAŞMAK
: yem zamanında birlikte ki; nemek — I, 235, 236OKTAM
: ok atımı; okluk, I, 107 § bir oktam yer; bir ok atim ı yer — I, 107OKTAMAK
: ok atmak, I, 26; II, 97OKTAŞMAK
: ok atışmak; kur'a içln ok atıçmak — I, 231OKTATMAK
: ok attirnnak — I, 260OKTA
: yazturmak ok atmakta yanıltmak — III, 95OKUŞMAK
: çağrı; mak — I, 183; II, 103 bkz. okışmakOK
: yılan kendisini insan üzerine atan y ılan, I, 37; III, 29OL
: o, -dır, -dir, -dur, -dür.I, 20 21, 22, 24, 25, 27, 33, 34, 36, 37, 38, 39, 40, 46, 60. 61, 71, 72, 76, 77, 97, 108, 126, 129, 132, 136, 154, 155, 156, 157, 158, 159, 164, 165, 166, 168, 169, 170, 171, 172, 173, 174, 176 , 177, 178, 179, 180, 181, 182, 183, 184,OLDAÑ
: pabuç altı, tabanı, mestin alt yanı — I, 116 bkz. uldañOLDRUM
: kötürüm, yatalak, oturum — III, 412OLDUK
: nalsız, yalın ayak — I, 101 bkz. uldukOLDURMAK
: oturmak — III, 235 bkz. olturmakOLGUN
: olgun — III, 167OLGUTMAK
: oturtmak — I, 260 bkz. olhutmakOLHUTMAK
: oturtmak — I, 260 bkz. olgutmakOLMA
: testi, çanak çömlek — I, 130 , 375; II, 234; III, 182 bkz. ulmaOLTURMAK
: oturmak — I, 219, 224, 374, 413; II, 21; III, 230 bkz. oldurmakOLUK
: oluk, yalak — I, 67OLUK
: küçük kayık, I, 68ON
: sayıda 011. I, 49, 69, 219ONU
: onu — III, 238ONUNÇ
: sayıda onuncu — I, 132, 133; III, 449, 450OÑ
: kolay — I, 41 bkz. oñayOÑ
: sağ, solun karşıtı — I, 41 § oñ elig; sağ el — I, 41, 72OÑAY
: kolay — I, 41, 244, bkz. ongOÑIKLANMAK
: zülüflü olmak, takma saçlanmak. I, 311, 312 bkz. öñlklenmekOÑMAK
: solmak — I, 175 bkz. oñukmakOÑUKMAK
: solmak, rengi atmak, hastalık ve benzerlerinden dolayı buruşmak, tazeliğlni ve parlaklığını kaybetmek — I, 175. 216; III, 394, 395 bkz. oñmakOÑULMAK
: iyileşmek, düzelmek, lyl olmak, 1 216, 217; III, 395OP
: harman dövmek Için koşulan öküzlerin ortasında bulunan öküz — I, 34 bkz. mamaOPMAK
: höpürdeterek içmek, I, 172 bkz. öpmekOP
: op eşeğin ayağı kaydığında , söylenen söz — I, 34OPRAK
: yıpranmış, yıpramış, eskimiş — I, 118; III, 16, 38 bkz. obrakOPRAMAK
: yıpramak — I, 273; III, 358 bkz. obramakOPRAŞMAK
: yıpraşmak, yıpranmaya başlamak — I, 231. 232OPRATMAK
: yıpratmak — I, 261 bkz. obratmakOPRI
: obruk, çukur; dere — I, 125; III, 134OPRUŞMAK
: içmekte yardım ve yarış etmek — I, 232 bkz. öprüşmekOPUZLUG
: sarp, I, 146 bkz. obuzlugOR
: at donu al ile doru arasında bulunan at — I, 45'ORDU
: hakanın oturduğu şehir.I, 124ORDU
: sıçan, köstebek gibi yerde ya şayan hayvanların yuvası — I, 124ORDU
: başı hakanların döşeyicisi, yaygıcısı. I, 124ORDULANMAK
: başşehir edinmek — I, 296 bkz. ordulanmakORDUTAL
: hamamotu. I, 124 bkz. arğutal, urdutalORDULANMAK
: yurt tutmak, yerleşmek — II, 294 bkz. ordulanmakORGAK
: orak — 1. 14, 119; II, 128, 244, 307; III, 45, 267ORILAŞMAK
: bağrışmak, çağrışmak.I, 239 bkz. orlaşmak, urılamak, urılaşmak, urlamak, yurlamakORLAŞMAK
: bağrışmak, çağrışmak.I, 239 bkz.orılaşmak, urılaşmak, urlamak, urlaşmak, yurlamakORMAK
: kesmek, biçmek, vurmak, urmak — I, 14, 172; III, 45ORNAMAK
: yerleşmek, yer tutmak, yer edinmek; (güneş) batmak, kaybolmak.I, 288ORNATMAK
: yerine koymak — I, 266ORPATMAK
: ürpertmek, saçını dağıtmak, I, 259, 260 bkz. örpeşmek, ürpekmek, ürpermek, ürpeşmekORTAK
: ortak — I, 99, 439; III, 71ORTAKLIK
: ortaklık II, 90ORTU
: orta, I, 124, 125 bkz. otra, otru, utru § ortu er; orta ya şlı adam — I, 124 § kün ortu; ögle vakti.I, 124ORTULAMAK
: ortalamak, ortasına varmak, I, 316ORU
: şalgam, buğday ve buna benzer şeyleri saklamak için kazılan çukur, I, 87ORULMAK
: biçlmek I, 194, 195ORUM
: kesim — I, 75 § bi orum ot; bir orakta ç ıkarılan ot — I, 75ORUN
: yer, mekân, ınevki.II, 72, 177; III, 222, 430ORUNÇ
: rüşvet, gevik — III, 449 bkz. urunçORUNÇAK
: emanet — I, 148, 149OSRUK
: osuruk — I, 99OSRUŞMAK
: osuruşmak — I, 234OSUG
: bir nesnenin bir nesneye de ğişmesi, bir nesnenin bir nesne ile kar; ılandırılması — I, 64 osuglamak hile ile kilit açmak — I, 306 bkz. üsüglemekOSURGAN
: osurgan, çok osuran — I, 156OSURMAK
: osurmak — I, 178OT
: ot, hayvan yemlerinin hepsi — I, 14, 35, 65, 75, 169, 172, 195, 225, 255, 342, 415, 469; II, 79, 108, 133, 294, 330, 348, 351; III, 4, 47, 68, 122, 141, 200, 263, 277, 287, 374, 436, 442 § çivgin ot; hayvanları semirten ot — l, 443OT
: ilâç, em, zehir. I, 35, 47, 154, 514, 515; II, 72, 116, 127, 176, 315, 345; III, 224, 252OT
: ateş, duman, I, 43, 164, 176, 177, 183, 195, 200, 202, 208, 230, 332, 400, 499, 513, 514, 522; II, 78, 100, 133, 144. 176, 245, 292, 293, 299, 302, 353, 358; III, 16, 23, 63, 65, 96. 97, 265, 341, 348, 430OTAÇI
: hekim, ilâç yapan, I, 35, 299OTAG
: otag — III, 208OTAMAK
: ısınmak, odun yakmak; ilâç yapmak — III, 252OTGARMAK
: otlatmak — I, 225OTGUN
: eğerin solunda kolanın geçirilerek dile bağlanan enli bir kayışı — I, 107OT
: karak gözün gören yeri — I, 382OTLAMAK
: otlamak, I, 285OTLANMAK
: ateşlenmek, ateş kesilmek, ateş gibi olmak; öfkelenmek — I, 297OTLUG
: otlu — I, 98OTLUG
: yemlik, ahır, I, 98OTRA
: orta, ortada, arada, I, 125, 188, 308; II, 89, 287 bkz. ortu, otru, utruOTRAN
: don, elbise, I, 108OTRU
: karşı, ön, ara, orta, ortasında — I, 68, 126, 494; II, 28, 145; III, 40, 156, 422 bkz. ortu, otra, utruOTRUG
: ada — I, 97OTRULANMAK
: yüz yüze gelmek — I, 296, 297 bkz. utrulanmakOTRUNMAK
: karşı koymak istemek — I, 251 bkz. utrunmakOTRUŞMAK
: karşı koymak, karşı gelmek, karşılaşmak — I, 232 bkz. utru; mak ottuz sayıda otuz — I, 142OTULMAK
: ekini bozan bitkiler keslimek, ba şi vurulmak.I, 193 bkz. utulmakOTUÑ
: odun — I, 14, 67, 70, 134, 272, 449; II, 238, 341; III, 153, 187, 246, 249, 252, 292, 351 otuñluk odunluk, I, 162 ot yem karabiber, klmyon glbi tohum ve baharlar, III, 5OVRUG
: kemiğin ek yerlerl, bel kemiğinln boyunla birleştiği yer; dagın yamacı ve bittiği yer, I, 118 bkz. ograg, ogrugOVUNMAK
: oğuşturmak, I, 202; II, 147 bkz. uvunmakOY
: yerdeki oyukluk, çukurluk — I, 49, 146OY
: at yagız at, I, 49OYMA
: çizme yapılacak Tnrkmen keçesi — II, 100, 207OYMAK
: oymak, yerleştirmek, sıkıştırmak, I, 174OYNAGU
: yer oynanacak yer, I, 121 oynak i şler oynak kadın — I, 120OYNAMAK
: oynamak.I, 225. 226, 240; II, 114, 226; III, 131, 377OYNAŞ
: oynaş, başka biriyle sevişen kadın, I, 120OYNATMAK
: oynatmak, I, 271OY
: obuz basık, düz yer — I, 54OY
: obuzlug yer sarp, engebeli yer — I, 146 bkz. oy opuzlug yerOY
: opuzlug yer sarp, engebeli yer — I, 146 bkz. oy obuzlug yerOYTURMAK
: oydurmak, bastırmak, sıkı; tırmak — I, 269OYUK
: hayal, belge, bostan höyügü — I, 81, 85, 384OYULMAK
: oyulmak, çukurlaşmak, sıkıştırılınak — I, 268, 269 oyun oyun, yar ış, I, 85; II, 25OYUŞMAK
: oymakta ve basmaktâ yardım ve yarış etmek — I, 268OZGAN
: at çok ileri giden, başkalarını geçenat — I, 470OZITGAN
: daima ileri sürüp geçerek kazanan — 1, 155OZITMAK
: ileri sürmek — I, 155OZMAK
: başkasından lleri geçmek — I, 173 bkz uzmakOZUK
: at koşu ve benzerlerinde lleri glden ve ba şka atları geçen at — I, 66ÖÇ
: öç, hınç, kin, 111^111.I, 41, 43, 44, 50, 230; II, 103ÖÇEŞ
: yarış, t, 61ÖÇEŞMEK
: yarış etmek — I, 61, 181ÖÇLÜG
: öcü ve hıncı olan, II, 283ÖÇRÜŞMEK
: söndürmek, yatıştırmak.I, 233ÖÇÜRMEK
: söndürmek, yatiitırmak, soluğunu kesmek — I, 176, 177, 522 bkz. üçürmekÖÇÜT
: öç, I, 50ÖD
: duvarda ve ağaçta delik, I, 31 bkz. ötÖD
: zaman, vakit; mevsim, hava — I, 44, 330, 353; II, 77, 101; III, 125 bkz. ödÖD
: sığır, öküz, I, 45, 346 bkz. ud, udÖDÜRMEK
: seçmek, üstün tutmak, III, 11 bkz.ad ırmak, edirmek, ödürmek, udurmak, üdürmekÖD
: öz, kendi. f, 243 öd zaman, vakit — I, 245, 477; II, 68, 321; III, 190, 191ÖD
: dag arasındaki dere, geçit — I, 110 bkz. öz, öziÖDIK
: sevgi — II, 144, 311 bkz. üdikÖDLEK
: zaman, felek, I, 41, 82, 103; II, 196, 234, 304. 335; III, 41, 233, 425ÖDRÜLMEK
: ayrılmak, seçilmek — I, 247ÖDRÜM
: her şeyin seçilmişi.I, 107ÖDRÜNDI
: üründülenmiş, seçilmi; — I, 145ÖDRÜŞ
: birtakım şeyler arasında muhayyerlik, seçim — I, 96ÖDRÜŞMEK
: seçmekte yardım ve yarış etmek, I, 234ÖDÜRGEN
: her şeyi seçen, üyürtleyen. I, 157ÖDÜRMEK
: seçip ayırmak. I, 144, 370; III, 228 bkz. adırmak, edirmek, ödürmek udurmak, üdürmek,ÖFKE
: öfke — I, 195 bkz. öpkeÖGDI
: alkış, I, 515ÖGE
: çok akıllı, yaşlı kimse, ulusun büyüğü.I, II, 48, 90, 310, 356ÖGELEMEK
: öge demek, "öge" adı vermek I, 310 bkz. öklemekÖGE
: tegit orta halli adamların büyüklerine ve hakan çocuklar ının küçüklerine verilen ungun, I, 356ÖGEY
: üvey — I, 123 § ögey ogulÖGMEK
: ögmek, sena etmek — I, 174, 472; II, 38ÖGRENMEK
: 1ÖGRETMEK
: öğretmek — I, 261ÖGREYÜK
: görenek, âdet, I, 159, 160ÖGSEMEK
: öğmek istemek — I, 277, 278ÖGTÜRMEK
: öğdürmek I, 223ÖGÜLMEK
: öğülmek, ögünmek — I, 198; III, 343ÖGÜNÇ
: ögünç, öğünme.I, 132; III, 449ÖGÜNGÜÇI
: kendini öğen — I, 203ÖGÜNMEK
: kendini öğmek — I, 140, 203. 252, 309ÖGÜR
: koyun, geyik, bağırtlak ku; u, deve, cariye gibi şeylerin toplu bir halde bulunmas ı, bunların sürüsü, bölük — 1. 54, 236, 285, 389; II, 153; III, 6ÖGÜRLENMEK
: at sürüsü, aygıra sahip olmak, başka hayvahlar sürü ve bölük hallne gelmek — I, 292ÖGÜRLÜG
: er koyun ve benzerl hayvanlardan sürüsü bulunan adam — I, 152 § ögürlüg adg ır; kısrakları, eşleri bulunan aygır — I, 152ÖGÜŞMEK
: öğü; mek — I, 187ÖGÜT
: ögüt, vaaz — I, 51, 89, 102, 440; III, 46, 155, 440 bkz. ötlük, övütÖGÜTLEMEK
: ögüt vermek, öğütlemek I, 299ÖK
: akıl ve anlayış, I, 48, 96, 243 bkz. öksüzÖK
: orta yaşı bulup büyümüş hayvan — I, 48 § ök at; dört ya şını geçmiş at — I, 48ÖK
: kendi — I, 71ÖKIL
: çok, J, 74ÖKLEMEK
: öge adı vermek — I, 310 bkz. ögelemekÖKLENMEK
: dinlenmek; önceden anlamayıp sonradan anlamak; (çocuk) büyumek, I, 259, 298ÖKLIMEK
: aıtmak, çoğalmak; büyümek.I, 287, 362; II, 366ÖKLITMEK
: çoğaltmak II. 366ÖKLÜNMEK
: yığılmak.I, 258ÖKLÜŞMEK
: birbiri üzerine yığılmak, toplanmak — I, 241ÖKLÜTMEK
: çoğaltmak, arttırmak.I, 264ÖKME
: yığılan her ; ey, I, 130 bkz. ökmek § ökme toprak; y ığma toprak, I, 130ÖKMEK
: yığmak, biriktirmek — I, 168ÖKMEK
: toplanmış olan her nesne — I, 105 bkz. ökmeÖLSEMEK
: ölmek istemek I, 278ÖLŞEMEK
: acıkıp gözleri kararmak, açlıktan bayılayazmak — I, 283 bkz. elşemekÖLŞETMEK
: acıktırarak gözü görmez etmek — I, 262, 263 bkz. el şetmekÖLÜG
: ölü, I, 15, 72, 463; II, 27, 110, 127, 128, 139, 179, 311, 324; III, 272, 309, 424ÖLÜGSEMEK
: ölmek istemek — I, 303ÖLÜM
: ölüm — I, 47, 75, 516; II, 74, 134; III, 327. 339ÖLÜT
: birbirini öldürme, öldürüşme — I, 52ÖLÜTÇI
: öldüren, katil — I, 52ÖLÜT
: er kuvvetten düşmüş, yaşlı kimse — I, 52ÖLÜTLEMEK
: çarpı; mak, aralarında ölüm olayazmak — I, 299ÖMEK
: düşündükten sonra anlamak.I, 11ÖMGEN
: şah damarının iki tarafında bulunan damar, I, 1 — 20ÖMZÜK
: eğerin ön ve arka tarafları, 11011.I, 105ÖKMEK
: kadınların kulaklarına taktıkları altın veya gümüşten yapılmış halka — I, 105ÖKMEKLENMEK
: küpelenmek, küpe sahibi olmak — I, 314ÖKSEMEK
: yıgmak istemek I, 278ÖKSÜZ
: öksüz; şaşkın, akılsız — I, 96 bkz. ökÖKTÜRMEK
: yığdırmak — I, 223ÖKÜLGEN
: daima yığılan, I, 159ÖKÜLMEK
: yığılmak, toplanmak, I, 198, 437; II, 285ÖKÜM
: yığın. I, 75 bkz. ökün § öküm toprak; bir tarafa toplanm ış toprak — I, 78ÖKÜN
: para, gül ve buna benzer şeylerin yığını — I, 75, 78 bkz. ökümÖKÜNÇ
: pişmanlık — I, 132; III, 449ÖKÜNMEK
: pişman olmak I, 132, 200, 203; III, 361ÖKÜŞ
: çok I 62, 89, 167, 233, 467, 477, 516; II, 156; III, 373, 374ÖKÜŞLENMEK
: çok saymak; çok sanmak — I, 303ÖKÜŞ
: yılkı haşarı hayvan, harın at — I, 62 390, 438, 498, 501,ÖKÜŞ
: yılkı haşarı hayvan,ÖKÜZ
: ırmak, dere, I, 59, 513; III, 191, 341ÖKÜZ
: öküz — I, 59, 446, 528; III, 421ÖKÜZLENMEK
: öküz sahibi olmak I, 293ÖL
: ıslak, yaş, nem, I, 48, 338ÖLDECI
: ölecek, I, 438; III, 267ÖLDÜRMEK
: öldürmek-I, 224, 522ÖLIMEK
: ıslanmak — II, 324; III, 256ÖLIŞMEK
: nemlenmek, yaşlık yayılmak — I, 189ÖLITMEK
: ısıtmak I, 213; II, 324ÖLMEK
: ölmek I, 15, 38, 41, 54, 115, 228; III, 47ÖNDÜRMEK
: (bitki) bitirmek, yetlştirmek; yöneltmek — I, 225ÖNMEK
: (bitki) bitmek, yetişmek, neşvünema bulmak; bitmek , I, 35, 65, 169, 424; II, 21, 204, 328; 111. 359ÖÑ
: ön, önce, öndün.1, 40, 115ÖÑ
: renk, bir şeyin rengi, I, 41ÖÑDÜN
: öndün, önce — I, 40, 115ÖÑDÜNKI
: önceki, III, 14ÖÑEYÜK
: bir şeye, bir kimseye mahsus olan, ayr ılan, özel I, 162ÖÑI
: ba; ka, I, 135 bkz. öñinÖÑIK
: kadınların takma olarak keçi kılından yaptıkları zülüf — I, 135 § öñik yörgeyek; ulanm ış zülüf — I, 135ÖÑIKLENMEK
: zülüflü olınak, takma saç (zülüf) takmak. I, 311, 312 bkz. oñ ıklanmakÖÑIN
: başka, başkası — I, 94, 135 bkz.ÖÑI
: öñlenmek renklenmek, kızarmak, hastalıktan sonra rengi yerine gelmek — I, 289ÖÑLÜG
: renkli.I, 41ÖÑMEK
: delmek — I, 174 bkz. öñmekÖÑÜK
: yastıkların uçlarına yapılan ipek Sal kımlar, saçaklar — I, 135ÖPKE
: akciğer, ciğer — I, 128; II, 144; III, 393ÖPKE
: öfke, kızgınlık — I, 125, 128, 158, 164, 176, 233; III, 392, 428 bkz. öfkeÖPKELEMEK
: ciğerine vurmak; öfkelenmek, I, 317; III, 208 bkz. öpkilemekÖPKLIEMEK
: öfkelenmek, kızdığı için yüz çevirmek — i, 317 bkz. öpkelemekÖPMEK
: öpmek — I, 163, 280ÖPMEK
: içmek, I, 163; III, 122 bkz. opmakÖP
: öp bir kimse çok öğünüp de dediğini tanıklayamazsa, o kimse için söylenir — I, 43ÖPRÜLMEK
: -içiilmek 1. 245, 246ÖPRÜŞMEK
: içişmek, höpürdetişmek, içmekte yardım ve yarış ^ş0^I, 232 bkz. opruş-makÖPSEMEK
: öpmek istemek — I, 275, 280ÖPTÜRMEK
: öptürmek I, 217ÖPÜLMEK
: öpülmek .. I, 193ÖPÜM
: yudum — I, 75ÖPÜNMEK
: içer gibl görünmek — I, 198ÖPÜRGEN
: daima, çok içiren I, 157ÖPÜRMEK
: içirmek I, 171, 176ÖPÜRTMEK
: içirtmek III, 427ÖPÜŞ
: öpüş (iki kişi arasında) — I, 60ÖPÜŞMEK
: öpüşmek — I, 180ÖR
: kaftanın koltuk altları — I, 45ÖRÇÜK
: örülmü; saç — I, 103 bkz. örgüf, örküçÖRDEK
: ördek — I, 103, 104, 222, 528; II, 26; III, 17, 391ÖREN
: her şeyin kötüsü — I, 76ÖRGEN
: urgan, I, 108, 195ÖRGÜÇ
: kadınların başlannda bulunan saç ör-güsü, örülmü ş saç — I, 95, 103 bkz. örçük, örküçÖRGÜÇLENMEK
: örgülü saç sahibi olmak — I, 312, 313ÖRIMEK
: içten çürümek — III, 252, 253 bkz. ürimekÖRK
: yular; at tavlası, 1; 43ÖRKLEMEK
: örklemek, sıkı sıkıya bağlamak. III, 443ÖRKÜ
: örküç, hörküç, I, 129ÖRKÜÇ
: örülmüş saç, I, 103 bkz. örçük, örgüçÖRKÜÇ
: dalga — I, 95ÖRKÜÇ
: sacayagı.I, 95ÖRKÜÇLENMEK
: dalgalanmak.I, 95, 312ÖRKÜÇLENMEK
: sacayaklanmak.I, 313ÖRLENMEK
: belirmek, çıkmak, yükselniek.I, 257, 258 bkz. örmekÖRMEK
: belirmek, çıkmak, kopmak, yükselmek (bulut).I, 139, 173, 257; III, 398 bkz.örlenmekÖRMEK
: örmek, I, II, 172, 173ÖRME
: saç örme saç, I, II, 129ÖRPEŞMEK
: (tüy) ürpermek. I, 229, 230 bkz.orpatmak, ürpekmek, ürpermek, ürpe şmekÖRT
: yangın, yanan nesne — I, 42ÖRTELMEK
: yakılmak. I, 245ÖRTEMEK
: yakmak. I, 129, 245, 272; III, 356ÖRTENMEK
: yanmak, tutuşmak, kızarmak — I, 251; II, 133ÖRTEŞMEK
: karşılıklı birbirini yakmak; saldırışmak .I, 231; II, 219ÖRTETMEK
: yaktırmak — I, 260 örtgün samanı ayrılmış harman, çeç — III, 412, 416 bkz. örtkünÖRTKÜN
: harman, samanı ayrılmış harman, çeç; harman zamanı — I, 402, 526; II, 214; III, 412, 416 bkz. örtgünÖRTRNEK
: örtmek — II, 26; III, 425ÖRTMEN
: dam, satıh — III, 412ÖRTÜK
: bir şeyin örtüsü, eğer örtüsü — I, 103ÖRTÜLMEK
: örtülmek, kapalı kalmak; kanşmak — , I, 139, 244; II, 237ÖRTÜNMEK
: örtünmek — I, 250ÖRTÜŞMEK
: örtmek, örtmekte yardım etmek, birbirini örteyazmak — I, 230, 231; II, 97ÖRÜK
: örülmüş olan her nesne — I, 69ÖRÜK
: bir yerde bir müddet kalmak — I, 69ÖRÜLEMEK
: ayakta kesmek, boğazlamak, I, 309, 310ÖRÜMÇEK
: örümcek, I, 152ÖRTIÑ
: gençlerin tirnakları üzerinde bulunan aklık, I, 134 bkz. ak, ürüñ § tırñak örüñi; tırnak beyazlığı — I, 134ÖRÜÑ
: arpacıya (afsuncuya) verilen para — I, 134ÖRÜŞMEK
: belirmek, yükselmek. I, 186ÖRÜŞMEK
: örmekte yardım ve yarış etmek I, 183 örü tartmak birbirine yard ım etmek — III, 382ÖSTIKMEK
: özlemek, istek göstermek, I, 244 bkz. öztikmekÖŞERGEN
: açlık ve benzerlerinden daima gözü kararan.I, 157ÖŞERMEK
: açlıktan göz kararmak. I, 178; III, 68ÖT
: acılık; öt kesesi — I, 43ÖT
: delik, çukur — I, 31, 43, 276; II, 119, 247; III, 263 bkz. ödÖTELMEK
: çalışmak, yorulmak, I, 193ÖTEMEK
: ödemek, III, 251ÖTGEN
: çok öten.I, 473ÖTGÜNMEK
: yansılamak, takllt etmek ve bunda yar ış etmek, I, 254ÖTGÜRMEK
: ötüıtmek, sürdürmek; göndermek bir şeyi bir şeyin içinden öteye geçirtmek.I, 226, 227ÖTGÜRÜŞMEK
: bir şeyi bir şeye geçirmekte yardım ve yarış etmek; mektupla; nnak — I, 232 bkz. ötrü şmekÖTKI
: ivaz, bedel, karşılık — I, 128ÖTKÜNÇ
: hikâye, I, 161 bkz. ötükünçÖTKÜNMEK
: hikâye söylemek; hakana dilek sunmak — I, 161, 199 bkz. ötünmekÖTLEŞMEK
: yağma zamanında eşya dellk deşik olmak. I, 238, 239ÖTLEŞMEK
: savaşmak, uğraimak, I, 239ÖTLÜG
: delikli, delinmiş .III, 30ÖTLÜK
: ögüt, I, 102 bkz. ögüt, övütÖTMEK
: ötmek — I, 529; II, 290; III, 178, 194, 240, 384ÖTMEK
: bir şeye geçmek; delmek; boşalmak, (karın) sürmek, I, 171, 371, 424; II, 303ÖTMEK
: (yenecek) ekmek — II, 268, 276; III, 57ÖTNÜ
: ödünçI, 130 bkz. ötünçÖTRÜM
: müshil, sürgün ilacı I, 106, 226ÖTRÜŞMEK
: göndermek, herhangi bir şeyde yardım ve yarış etmek — I, 232 bkz. ötgürüşmekÖTSEMEK
: öte geçmek istemek, delip geçmek istemek I, 276ÖTTÜRMEK
: öttürmek — I, 217 bkz. ötürmekÖTUŞ
: ötuş bir çeşit çocuk oyununda "arkada şını, yanındakini, it" anlamına söylenen söz — I, 61ÖTÜG
: kusma — I, 68ÖTÜK
: hikâye; hakana sunulan dilek — I, 68, 199ÖTÜKÇI
: ötüncü, hakan yanında şefaatçi .II, 144ÖTÜGLÜK
: kişi hakandan dileği olan kimse — I, 152 ,ÖTÜKÜNÇ
: hikaye.I, 161 bkz. ötkünçÖTÜNÇ
: ödünç — I, 131; III, 448 bkz. ötnüÖTÜNMEK
: büyüklerden bir dilek istemek — I, 376 bkz. ötkünmek ötünmek hikâye söylemek — I, 199 bkz. ötklinmekÖTÜRMEK
: hatırlatmak — I, 267ÖTÜRMEK
: delmek, I, 176; II, 44ÖTÜRMEK
: hatırlatmak I, 176 bkz. öttürmekÖTÜŞ
: bir çeşit çocuk oyunu; bu oyunda ütme, yutma — I, 60 bkz. ütü şÖVÜT
: öğüt, nasihat- I, 102 bkz. ögüt, ötlükÖV
: ev — I, 81 bkz. ef, ev, ev, üv, üvÖVMEK
: ufalamak I, 166 bkz. uvmak, uvmakÖYEZ
: öyez, övez, bir çeşit sivrisinek I, 84ÖYLE
: öğle vakti — I, 113 bkz. özleÖZ
: öz, kendi, nefs; can, ruh, gönül, I, 45, 46, 63, 154, 201, 202, 203, 206.210, 243, 251, 254, 296, 298, 300, 309, 384, 433. 464, 504, 513; II, 141, 145, 146, 147 , 149, 150, 151, 155, 157, 159, 238, 240, 241, 244, 245, 248, 249, 252, 254, 313, 315; III, 5, 14, 33, 43,ÖZ
: yürek ve karnın içindeki nesne — I, 46ÖZ
: yağ — I, 36, 45ÖZ
: iki dağ arasında bulunan dere, I, 46 bkz. öğ, öziÖZ
: ağaç özü — I, 46ÖZ
: sağır — I, 45 bkz. üz § öz kül; sağır adam — I, 45ÖZEK
: beliniç yanında bulunan damar — I, 71ÖZEKLEMEK
: ; ah damarını kesmek, şah damarına vurmak, I, 306ÖZELMEK
: özlemek III, 131ÖZI
: iki dağ arasındaki yol, geçit — I, 89 bkz. öd, özÖZ
: kişi hısım — I, 46 özle öğle vaktl — I, 114 bkz. öyleÖZLEMEK
: külde plşlrmek, közleme yapmak, I, 286ÖZLÜG
: yağlı — I, 36, 45ÖZLÜK
: hususi, hususi at — III, 438ÖZTIKMEK
: özlemek, istek gösternnek — I, 244 bkz. östlkmekÖZÜK
: kadınlara verllen ungun — I, 71 § altun özük; alt ın gibi temiz ruhlu kadın, I, 71 § ertini özük; bedeni inci gibi temiz olan kad ın — I, 71ÖZÜK
: oyularak havuz yapılan her yer — I, 71ÖZÜK
: suv büyük derelerden ayrılan her çay, kol — I, 71PAMUK
: pamuk, I, 380; III, 346PARS
: yırtıcı bir hayvan; Türkler'in onikili y ıllarından 611-1.I, 344, 346 bkz. barsPARTU
: üste giyilen hırka, pardesü — I, 416 bkz.bertüPAT
: cibre, her nesnenin çöküntüsü.I, 319PAT
: ses ifade eden kelime — I, 319, 320PATLAMAK
: kolalamak, mayalı bir tortu ile tortulamak, III, 291 bkz. batlamakPAT
: tüşmek ağır bir şey düşerken ses çıkarmak — I, 320PEKMES
: pekmez, I, 448 bkz. bekmesPERÇEM
: alâmet, belge, I, 483 bkz. beçkemPIŞIG
: pişmiş.I, 372, 373, 379, 455; II, 124; III, 23, 321 bkz. p ışıkPIŞIG
: kerpiç pişmiş kerpiç, tuğla, kiremit — I, 373, 455PIŞIGLAMAK
: pişirmek — III, 335, 336PIŞIK
: pişmiş — I, 379; III, 23 bkz. pışıgPIŞMAK
: pişmek, olmak, kımız tulumıınu olması için sallamak.I, 169; II, 12, 120; III, 321, 382PIŞRILMAK
: pişirilmek. III, 32PIŞURMAK
: pişirmek, II, 78PIS
: pis, dağar ve tulum gibi şeylerin dibinde kalan çöküntü, tortu — I, 328PISTIK
: egrilmek üzere hazırlanmı; , atılmış pamuk sümeği — I, 476 bkz. bistikPISTIK
: fitil — I, 476 bkz. bistikPORSMUK
: porsuk — III, 417 bkz. porsukPORSUK
: porsuk — III, 417 bkz. porsmukPOV
: bayatsımak veya kokuşmak sonu ekmek üstünde beliren ye şillik. III, 129PÖTÜRMEK
: sağlam hale koymak ispat etmek — II, 72, 73 bkz. bütürmekPUS
: sis, duman — III, 124 pusarmak pusarmak, sislenmek — II, 78PUS
: bolmak puslanmak, duman |nmek — III, 124PUSMAK
: pusu kurmak, pusuya girmek, I, 434; II, 10 bkz. püsmekPUSUG
: pusu — I, 372, 407 bkz. püsügPUSUGLUG
: pusu kuran — I, 496 § pusuglug yag ı; pusu kuran düşman — I, 496PUSUKMAK
: pusuya girmek, II, 116PUSUŞMAK
: birbirine pusu kurmak — II, 101PUŞAK
: kederli. I, 154, 378 bkz. buşak, buşganPUŞMAK
: sıkılmak (can), usanmak — I, 373; II, 12, 145; III, 262 bkz. bu şmakPUŞUG
: can sıkıntısı — I, 373 bkz. buşugPÜRÇEK
: insanın kâkülü, perçeml, atın perçemi. I, 476PÜRÇEKLENMEK
: pürçeklenmek, yelesi çıkmak, kâkül (perçem) çıkmak — II, 276PÜRKÜRMEK
: bulutlanmak, bürünmek; püskürmek, f ışkırmak.II, 170, 171PILRLENMEK
: tomurcuklanmak, filizle^mek. II, 237, 238PÜSMEK
: pusu kurmak; çok dövmek, I, 385; II, 10 bkz. pusmakPÜSTÜLI
: karapazı denilen, yenilen bir ot — I, 451 bkz. büsteliPÜSÜG
: pusu, I, 385 bkz. pusugPÜŞKEL
: yufka, pide glbl ince ekmek, çörek — I, 481 bkz. büskeçRAK
: fazlalık bildiren edat — I, 7RAPÇAT
: angarya, beyin halkın gölüklerini alıp üzerine yük yükletmesi .I, 451-sa şart bildiren ek, III, 207SA
: sen anlamına bir kelime — III, 208SABAN
: sapan, çift ve çiftçi takım ve aygıtları; çifçilik — I, 402; II, 214; III, 216SABANLAMAK
: sapanla sürmek — III, 342 bkz. sapanlamak saç saç (ba ştaki) — I, 14, 42, 69, 172, 176, 246, 319, 321, 342, 354, 403, 488; II, 126, 145, 316, 358; III, 47, 84, 85, 207, 260, 386, 401SAÇ
: tava — III, 347SAÇGAK
: kişi malını saçan, israf eden kişi I, 470SAÇGIRMAK
: saçtırayazmak — II, 187 bkz. saçgurmakSAÇGURMAK
: saçtırayazmak — II, 187 bkz. saçgırmakSAÇILMAK
: saçılmak — I, 258; II, 122SAÇINDI
: nerig saçılan, yayılan şey — I, 449SAÇINMAK
: saçmayı iş edinmek — II, 150SAÇITMAK
: saçtırmak, dağıtmak, dağıtmayı emretmek.. II, 299SAÇLANMAK
: saçlanmak — II, 246SAÇLAŞMAK
: birbirinin saçlarını yakalamak. II, 215SAÇLIG
: saçlı — I, 464SAÇMAK
: saçmak — I, 79, 272; II, 4SAÇRAMAK
: sıçramak — II, 133SAÇRATGU
: bir çeşit kuş tuzağı — II, 331 bkz. saçrıtguSAÇRATMAK
: istemeksizin sıçratmak — II, 331, 332 bkz. saçrıtmakSAÇRITGU
: bir çeşit kuş tuzağı — II, 331 bkz. saçratguSAÇRITMAK
: istemeksizin sıçratmak — II, 331, 332 bkz. saçratmakSAÇTAŞMAK
: birbirinin saçlarını yakalamak — II, 211SAÇTURMAK
: saçtırmak, II, 183, 184SAÇU
: elbise ve mendil saçağı, II, 219SAÇUK
: neñ saçık, saçılmış nesne — I, 381SAÇULAMAK
: saçaklamak, saçak yapmak — III, 323SAFDIÇLANMAK
: sepet sahibi olmak — II, 271SAG
: sağlık, esenlik — I, 89; III, 154 sag sa ğ, tatII, iyi, temiz, halis; sağ, sağlam; sıcak — III, 154 § sag yag; sade yag, sag ya ğ — III, 154, 159SAG
: akıl, zeyreklik, anlayı; — III, 153, 154SAG
: yün atmak ve kabartmak için kullan ılan "sağ" denen çubuklar — III, 154SAGDIÇ
: sagdıç, dost — I, 455; III, 374SAGILMAK
: sağılmak — II, 124, 163SAGIM
: sağış, sağım — I, 397 § bir sagım süt; bir sağışta sağılan süt — I, 397SAGIN
: sağmal — I, 499SAGINLIG
: sağmal sahibi, sağmalı olan — I, 499SAGINMAK
: sağar görünmek — II, 152SAGINMAK
: sanmak, zannetmek; sözle yardım etmek — II,SAGIR
: içerisine şarap konulan havana benzer söbü bir kap — I, 406SAGIŞMAK
: sağmakta yardım ve yarış etmek — II, 101SAGIZ
: sakız — I, 365 bkz. sakır, sakızSAGIZLIG
: sakızlı, sakızı olan — I, 495SAGIZLIG
: çamurlu yapışkan — I, 495SAGIZ
: toprak yapışkan toprak — I, 365SAGLIG
: sayılı olan her ; ey — I, 464SAGLIK
: dişi koyun; sağmal, sağılan hayvan — I, 471, 520; II, 22; III, 102SAGLIKLANMAK
: sağmal sahlbl olmak — II, 275SAGMAK
: sağmak. I, 389; II, 15, 37, 43. 50, 51, 61, 66; III, 325, 339SAGNAGU
: kurumu; kabak — I, 491SAGRAK
: sürahi, kâse, kap — I, 100, 468, 471SAGRI
: deri, her şeyin derisi — I, 421, 422; III, 350 § yer sagr ısı; yeryüzü — I, 422SAGRILAMAK
: kaba derlyi sertle{tirmek — III, 353SAGTURMAK
: sağdırmak — II, 185SAGU
: ölçek — III, 225, 418SAGULAMAK
: ölçeklemek, ölçekle ölçmek — III, 325SAGURMAK
: su içmek, suyu Içlrmek, suyu çektirmek, kurutmak, suyunu s ızdırarak keş haline getirmek; tükürmek — II, 18, 80, 81 bkz. sudmak, sutmakSAG
: yag sade yag — III, 154, 159 saht e ğerlere, kemerin ba; ına, tokalara işlenen altın veya gümüş l{leme — I, 107 bkz; üstem sak i'şte uyanık ve zeyrek olan — I, 333SAKA
: dağ yamacı — III, 226SAKAK
: çere — I, 282; II, 286SAKAL
: sakal — I, 230, 282, 390; II, 286; III, 228SAKALDURUK
: külahın başta durması ve yere düşmemesi için çene altından geçirilerek bağlanan ipekten örülmüş bir kaytan — I, 530SAKALDURUKLANMAK
: sakalduruğu bağlamak — III, 205SAKIG
: ılgın, yalgın, serap — I, 191; III, 268SAKIMAK
: hayal imiş gibi görünmek — III, 268, 269SAKINÇ
: sakınacak şey; sıkıntı, sakınma, kaygı — I, 69, 100, 142; III, 333, 374SAKINMAK
: sakınmak; sanrnak, düşünmek — I, 242, 419; II, 153, 167; III, 61, 361SAKIR
: elbiseye bulaşan meyve suyu veya hurma pekmezi gibi nesneler — I, 365 bkz. sag ız, sakızSAKIRGAN
: büyük sıçan, geme — I, 521 bkz. sıkırkanSAKIRKU
: kene, sakırga — I, 489SAKIŞ
: sayma, sayış, III, 247 bkz. sakmak, samak, sanamak, sanmakSAKIZ
: elbiseye bulaşan meyve suyu veya hurma pekmezi gibi şeyler — I, 365 bkz. sagız, sakırSAKIZLIG
: sakızlı, yapışkan şeyler yapışmış olan — I, 495SAKLANMAK
: saklanmak, çekinmek — II, 247SAKLAŞMAK
: saklaçmak, gizlennnek — II, 216 "SAKLIK
: uyanıklık — I, 471SAKMAK
: saymak, I, 85, 384 bkz. sakış, samak, sanamak, sanmakSAK
: sak nöbetçinin, bekçinin kaleyi ve at ı koruyablimek için uyanık olmasını emreden söz — I, 333SAL
: sal — III, 156SAL
: kaplardaki sır — III, 157SALÇI
: aşçı, mutfakta bulunan kimse — III, 442 § salç ı biçek; aşçı bıçağı, III, 442SALGA
: at gem alınaz, başı sert, çamış at — I, 425SALI
: sıva aygıtı, mala — III, 233SALIMLAŞMAK
: çarpışmak ve saldıri{mak — II, 258SALINDI
: atılan, çıkarılan; erkegin arkaya doğru salıverdiği saç — I, 449 bkz. sulındı § salındı otuñ; sellerin getirerek kıyıya attığı odun — I, 449SALINMAK
: sarkmak — II, 154SALIÑULAMAK
: yukandan aşağı sarkmak; taşlamak — III, 410SALIŞMAK
: sallaşmak, birbirini güreşte sallamak, silkişmek, birbirine sallamak; işaretleşmek, II, 109SALMAK
: átmak; bir ; eyle işaret etmek; göndermek, götürmek; toplamak, toplu hale getirmek — II, 24SALÑU
: çakıl taşı atılan sapan — III, 379SALTURMAK
: saldırtmak; sallatmak, sallamayı emretmek; çıkarıp atmayı emretmek II, 187 samak saymak, I, 281; III, 247, 250 bkz. sak ış, sakmak, sanamak, sanmakSAMAN
: saman, I, 415; II, 316SAMANLIG
: saman sahibi olan — I, 499, 500SAMDA
: ayağa glyilen sandal — I, 418SAMDUY
: ılık yemek — III, 240SAMLAMAK
: ilâç etmek; sağaltmak — III, 298 bkz. em sem, semSAMSITMAK
: incitmek — II, 336SAMURSAK
: sarımsak, sarmısak — I, 527 bkz. sarmusakSAMURTUG
: ış içinden çıkılamayan karışık i; , I, 494SAN
: sayı, sayma, addü itibar, III, 157, 429SANAÇ
: dağarcık — I, 358 § sanaç kesürgü; k ırmızı dağarcık — I, 358SANAMAK
: saymak — III, 274 bkz. sakış, sakmak, samak, sanmakSANÇIKMAK
: yenilmek; vurulmak, sancılmak — II, 228SANÇILMAK
: saplanmak, sancılmak; (asker, ordu) yenilmek. II, 231SANÇIŞMAK
: birbirine hançer, bıçak gibi şeyler saplamak, birbirine sanc ımak; birbirlyle savaş yapmak — II, 217SANÇMAK
: sançmak, dürtmek, sokmak; yenmek — III, 420SANDIRIŞ
: kavga, çekişme — I, 402; II, 214; III, 416 bkz. sandr ış, sandruşSANDIRIŞMAK
: kavga etmeki saçmalamak — II, 214 bkz. sanr ışmak, sanruşmakSANDRIMAK
: saçmalamak — III, 281 bkz. sanrımakSANDRIŞ
: çekişme — III, 416 bkz. sandırış, sandruşSANDRUŞ
: çekişme — III, 416 bkz. sandırış, sandrışSANDUVAÇ
: bülbül — I, 529; III, 178, 311SANGARMAK
: bir şeyden saymak, bir şeye nispet etmek — II, 188, 189SANMAK
: saymak, sayılmak; sanmak, I, 68; II, 28 bkz. sak ış, sakmak, samak, sanamakSANRIMAK
: saçmalamak.III, 281 bkz. sandrımakSANRIŞMAK
: saçmalamak — II, 214 bkz. sandırışmak, sanruşmakSANRUŞMAK
: saçmalamak — II, 213 bkz. sandırışmak, sanrışmakSAÑ
: kuş pisliği — III, 357SAÑA
: sana — I, 391, 392, 423; II, 57, 78, 193; III , 156, 208, 272, 285, 313, 315, 322, 368, 372, 440SAÑAN
: tadı buruk olan — III, 376SAÑLAMAK
: kuş pislemek. III, 403SAÑLATMAK
: kuş pisletmek. II, 359SAP
: sap, kılıç veya bıçak sapı — I, 384; III, 145SAP
: bir söze verilecek cevapta s ıra, yanut; değirmende, su!amada ve gezekte sıra — III, 145SAPANLAMAK
: sapanla sürmek, III, 342 bkz.sabanlamakSAPIG
: çadırın eteği — I, 374SAPILMAK
: saplanmak, birisi giderken yan ına takılmak, katılmak — II, 120SAPIMAK
: sallamak, hareket ettirmek — III, 256, 257SAPINMAK
: saplamayı üzerine almak, saplar gibi görünmek II, 150SAPITGAN
: daima sallayan — I, 513SAPITMAK
: sallamak, hareket ettirmek; sallatmak II, 298SAPLAMAK
: sap yapmak — III, 296SAPLATMAK
: saplatmak, sap taktırmak — II, 344SAPLIK
: saplık, kılıç ve bıçak gibi şeylere sap olmaya yarayan nesne — I, 470SAPMAK
: ipliği iğneye geçirmek, saplamak; bir şeyi sarmak, cinsinden eksik kalan bir şeyi başkasıyle tamannlamak — II, 3, 4SAPTURMAK
: ördürmek, yamatmak. II, 183SARAGUÇ
: kadın yaşmağı — I, 487SARAGUÇLANMAK
: başörtüsü örtmek — III, 205SARAN
: hasis, cimri, II, 250SARANLAMAK
: pinti saymak, pintilere nispet etmek — III, 345SARANLIK
: pintilik, cimrilik I, 504SARGAN
: çorak yerlerde biten bir ot — I, 438SARGAN
: kamış kamışı kurutan tepe — I, 439SARGAN
: yer "sargan"ın bittiği yer — I, 438SARGARMAK
: sararmak — I, 69, 486; II, 187, 188SARIÇGA
: çekirge, I, 489 bkz. sırıçgaSARIÇGA
: er gevşek ve tembel adam — I, 489SARIG
: sarı, sarı renk — I, 329, 374, 395; III, 162, 224 § sap sarıgSARIG
: erük kayısı, zerdali — I, 69SARIG
: kezik sarılık hastalığı — I, 391SARIGLAMAK
: sarılamak, sarı yapmak — III, 336SARIGLIG
: sarılık hastalığı olan — I, 496, 500SARIGLIK
: sanlık — I, 503 sarıg surıg herhangi bir sarı renk — I, 374SARIG
: suv karında toplanan sarı su — I, 374SARIG
: turma havuç — I, 431 bkz. geşür, gezer, gizriSARILMAK
: kırmak, darılmak — II, 123 bkz; sarmak, sermek, sürmekSARILMAK
: sarılmak II, 123SARIM
: ibrik, testi glbi şeylerden içilecek olan nesnenin süzülmesi Için bu kaplar ın ağzına gerilen ipek kumaş parçası — I, 397SARIÑULAMAK
: buz ve benzeri ; eyler üstıinden kaymak. III, 409, 410 bkz. seriñülemekSARINMAK
: bir şeyi sarınmak, örtünmek; bir işe sanlmak — II, 151SARIŞMAK
: sarmakta yardım ve yarış etmek — II, 96SARITMAK
: sardırmak, sarmayı emretmek — II, 304 bkz. sarutmakSARKAÇ
: karamuk; yaban hindibasına benzer bir ot — I, 454; III, 240SARKAÇLANMAK
: yerde yaban hindibasına benzer bir ot bitmek, karamuk otu bitmek II, 271 bkz. surkuçlanmakSARKANIK
: hayvanlardaki "kırk bayır" denen işkembe — III, 179 bkz. sarkayıkSARKAYIK
: hayvanlardaki "kırk bayır" denen işkembe — III, 179 bkz. sarkanıkSARKIM
: soğuk günlerde kar glbi yağan çiğ — I, 485SARKINDI
: suv iri su damlası — I, 493SARKIŞMAK
: çok damlamak.II, 214, 215SARKITMAK
: damlatmak — II, 339SARKMAK
: akar şey sızıp damlamak; uyuşmak, III, 421SARKURMAK
: damlatmak — II, 189SARLAMAK
: sarmak, III, 296SARLANMAK
: sarınmak, sarılmak.II, 246SARLAŞMAK
: sarmakta yardım ve yarış etmek — II, 215SARLATMAK
: sardırmak, II, 346SARMAÇUK
: bir çeşit şehriye .I, 527SARMAK
: bir şeyi süzmek ve ayırmak; olgun hale gelmek, III, 167 bkz. sarmalmak, sarma şmak, sarmatmak, sermetmekSARMAK
: kızmak, çıkışmak, sertelmek, sert söz söylemek II, 38, 39; III, 181 bkz. sar ılmak, sermek,SÜRMEK:
SARMALMAK
: süzülmek, dolanmak II, 233, 237 bkz. sarma şmak, sarmatmak, sermetmekSARMALMAK
: sarılmak, dolanmak.II, 233, 237SARMAŞ
: sarmaş, bir şeyin bir ; eye sarılması.I, 460SARMAŞ
: bolmak halk birbirine kanşmak — I, 460SARMAŞMAK
: sarmakta yardım etmek — II, 216SARMAŞMAK
: karışmak; süzülmek; bir akarın içinden başka bir şey çıkmak, bunda yardım ve yarış etmek, II, 216, 217 bkz. sarmak, sarmalmak, sarmatmak, sermetmekSARMATMAK
: sardırmak. II, 349SARMATMAK
: bir şeyi sudan ayırıp çıkartmak, süzdürmek. II, 349 bkz. sarmak, sarmalmak, sarma şmak, sermetmekSARMUSAK
: sarmısak, sarımsak — I, 527 bkz. samursakSARNIÇ
: deve derisinden yapılan su tulumu; ağaçtan oyulmuş kap — I, 454SARSAL
: sansar, samura benzer bir hayvanc ık — I, 483SARSIG
: katı ve sert olan her şey — I, 464 § sarsıg söz; katı söz, I, 464SARSITMAK
: sert ve kaba muarnele yaptırmak, II. 336SART
: tacir, tecimen, satıcı, I, 66, 342; III, 13SARTLAMAK
: sart (tecimen, tacir) saymak — III, 444SART
: surt "zart zurt", "fart furt" gibi ses bildiren söz — I, 342SART
: surt kılmak "zart zurt", "fart furt" gibi ses ç ıkarmak — I, 342SARUMAK
: sarmak — III, 262SARUTMAK
: sardırmak, sarmayı emretmek — II, 304 bkz. sarıtmakSASIG
: kokmuş — I, 372SASIG
: barıg kokmuç, sası — I, 372SASIK
: saksı — I, 382SASIMAK
: sasımak, kokmak — III, 265SAŞ
: ürkek, III, 152SAŞTURMAK
: sayışmak, kesişmek — II, 185 bkz. sayışturmakSAŞURMAK
: arasını ayırmak — II, 79SATA
: mercan, III, 218SATGALMAK
: çiğnenmek; borç, takas yapılmak — II, 233SATGAMAK
: çiğnemek; bir yol bir yola çatılmak; uğramak; ödeşmek; kar; ılaştırmak — III, 288SATGAN
: satan, çok satan, II, 296SATGAŞMAK
: rastgelnnek, kavuşmak; sataşmak, saldırışmak; sayışmak, ödeşmek, II, 214SATGUÇI
: satıcı — II, 296SATGULUK
: satmaya hakkı olan — II, 297SATIG
: satış, satma — I, 374SATIGLAMAK
: satışmak — III, 336 bkz. satıglaşmakSATIGLAŞMAK
: satışmak — III, 336 bkz. satıglamak,SATIGLI
: satmak azminde olan — II, 297SATIGLIK
: satılık — I, 503SATIGSAK
: satmak isteyen — II, 296, 297SATIGSAMAK
: satmak Istennek — III, 333SATILMAK
: satılmak II, 121SATINMAK
: satar görünmek — II, 150SATIR
: piç, aslı belirsiz anlamına sövme .I, 406SATIŞGAN
: alışgan daima alıp satan, I, 518, 519SATIŞGAN
: tavışgan daima satan ve tasarruf eden; daima alan satan — I, 519SATIŞMAK
: satmakta yardım ve yarış etmek, karşılıklı alış veriş etmek II, 89; III, 71SATLANMAK
: cesaret göstermek, cüret etmek, atılmak — II, 248SATMA
: kulübe, bağ bekçisinin geceleri barınmak için ağaç üzerinde yaptığı çardak — I, 433SATMAK
: satmak. I, 519; II, 193, 219, 294, 295, 296SATSAMAK
: satmak istemek — III, 284SATTAÇI
: satıcı — II, 296SATTURMAK
: sattirmak — II, 183SATULAMAK
: faydasız söz söylemek, gevezelik etmek — III, 194, 323SATURMAK
: saydırmak — III, 186, 187, 192SAV
: şöhret, san — III, 43SAV
: söz, haber, salık; mektup; risale; atalar sözü, darb ımesel; kıssa, hikâye, tarihsel şeyler, I, 97, 207, 362, 409, 471, 508, 523, 524; II, 20; III, 154, 155, 158, 441SAVAŞMAK
: sava; mak, çarpı; mak — II, 102SAVÇI
: elçi, peygamber; hısım ve dünürler ara sındaki elçi — III, 154, 441SAVDIÇ
: sepet, sele, I, 173, 455SAVILMAK
: savulmak; (güneş) inmek I, 106; II, 170 bkz. savulmakSAVLAMAK
: söylemek, atalar sözü söylemek — III, 297SAVLANMAK
: atalar sözu söylemek — III, 199SAVLAŞMAK
: birbirine sav söylemek; sal ık vermek; herhangi bir şey üzerine konuşmak, II, 215, 216SAVRAMAK
: savulmak; azalmak, seyrekleşmek, savsamak, gevşemek; savmak, sağalmak — III, 41, 278, 281 bkz. savrımak, sevremekSAVRIMAK
: azalmak, seyrekleşmek, III, 278 bkz. savramak, sevremekSAVRUKMAK
: savrulmak, akan su köpüre kö-püre dalgalanarak çalkalanmak, II, 172, 228SAVRULMAK
: savrulmak, saçılmak — II, 232SAVRUŞMAK
: savurmakta yardım etmek — II, 212, 213SAVULMAK
: bulunduğu halden ayrılmak, bir yana eğilmek, batmak; savulmak, gitmek II, 125, 163; III, 80 bkz. savılmakSAVURMAK
: savurmak, saçmak — I, 330; II, 82SAVURTMAK
: savurtmak III, 431SAY
: kara taşlık yer — III, 158SAY
: vücuda giyilen zırh, III, 158 § say yarık; demir göğüslük III, 15, 158SAYGIRMAK
: yer kara taşlı olayazmak. III, 193SAYIKMAK
: yer kara taşlı 0111^.III, 189, 190SAYILGAN
: etilgen birçok işlere giren çıkan — I, 158SAYIŞ
: ödenek — III, 126 bkz. seyşSAYIŞTURMAK
: sayışmak, kesişmek, II, 185 bkz. saşturmakSAYPAMAK
: israf etmek III, 310, 311SAYPATMAK
: israf ettirmek II, 357SAYRAMAK
: şakımak, ötüşmek; saçmalamak, hezeyan etmek, I, 467; III, 240, 311SAYRAMLANMAK
: su azalmak, sığ bir hal almak, su biraz çekilmek — III, 205SAYRAM
: suv topuktan yukarı çıkmayan sığ su II, .111, 176SAYRATMAK
: çok söyletmek II, 357SAZINÇI
: taşı alçı taşı — III, 375SEÇE
: serçe kuşu — III, 219SEÇIŞMEK
: saçmakta yardım ve yarış etmek — II, 92SEDRETMEK
: seyrek hale getirmek; seyretmek. II, 332SEDREK(G)
: seyrek, I, 384, 477 § sedrek böz; seyrek bez — I, 477SEDREK
: kapug parmaklıklı kapı — I, 478SEDREMEK
: incelmek, seyremek, seyrekleşmek; elbise erpimek.III, 167, 277SEDREŞMEK
: seyrekleşmek. II, 211SEFINÇ
: memnun olma, sevinç — III, 377 bkz. sevinçSEGIRTMEK
: segirtmek, koşturmak II, 274; III, 429 bkz. sekirtmekSEGREMEK
: seğirtmek — I, 142 bkz. sekremek, sekrimekSEGRIŞMEK
: seğrişmek, koşuşmak, seğirtmekte yardım ve yarış etmek — I, 214; II, 225 bkz. sekrişmekSEKIRTMEK
: seğirtmek, koşturmak — II, 274; III, 429, 431, 432 bkz. segirtmekSEKITMEK
: sektirmek — II, 310SEKIZ
: sayıda sekiz — I, 365 bkz. sekkizSEKIZ
: on sayıda seksen — I, 437 bkz. seksünSEKKIZ
: sayıda sekiz — I, 365 bkz. sekizSEKREMEK
: seglrtmek, I, 142 bkz. segremek, sekrimekSEKRIMEK
: seğirtmek — I, 354; III, 281 bkz..segremek, sekremekSEKRIŞMEK
: seğrişmek, koşuşmak, sejlrtmekte yardım ve yariş etmek I, 214; II, 225 bkz. segrişmekSEKRITMEK
: sıçratmak, atlatmak — II, 333SEKSÜN
: sayıda seksen — I, 437 bkz. sekiz onSEKÜ
: dükkân; seki — III, 230SELÇÜK
: sü-başı Selçuk hanlannın dedesi olan kişi-I, 478SEM
: ilâç — III, 157 bkz. em sem, samlamakSEMIZ
: semiz — I, 365 bkz. semüzSEMIZLIK
: semızlik. I, 507SEMRIMEK
: semirmek, yağlanmak — II, 365; III, 281SEMRIŞMEK
: semizleşmek II, 213SEMRITMEK
: semirtmek.II, 333SEMÜRGÜK
: bülbüle benzer bir kuş — II, 290SEMÜZ
: semiz — I, 285 bkz. semizSEN
: sen — 1, 36, 43, 74, 76, 79, 87, 110, 126, 134, 207, 281, 339, 353. 365, 391, 403, 412, 462, 529; II, 40, 42, 69, 167, 185, 204, 347; III, 26, 124, 131, 138, 145, 147, 154, 173, 178, 179. 207, 208, 214, 222, 233, 234, 256, 349, 357, 367, 440-SENKEÇ
: fındık küçüklüğünde akı ve kırmızısı olan bır çeşit tatlı elma.I, 455 bkz. señeçSENLEMEK
: sen diye aytamak, küçük say ılmak III, 298SENLETMEK
: sen ile aytatmak — II, 346, 347SEÑEÇ
: fındık gibi küçük ve tatlı bir elma — III, 381 bkz. senkeçSEÑEK
: su içilen testi; ağaçtan oyulmuş su kabı, III, 367SEÑIL
: insanın yüzünde çıkan siyil, ergenselik; yüzde olan çi ğit hastalığı — I, 483SEÑIR
: dağ çıkıntısı, dağ burnu; herhangi bir duvarın ucu .III, 360, 362SEÑREGÜ
: her zaman burnundan sümük akan çocu ğa sövmede kullanılan kelime — III, 387SEÑREGÜ
: at engi hastalığına tutulmuş olup burnundan irln gibi sümük akan at — III, 387SEP
: gelinin malı olan çeyiz — I, 319SEPTÜRMEK
: çeyizlemek, çeyizle güveyin evine gönderme ği enrıretmek — II, 182SERGEK
: sarhoşun, sarhoşluk yüzünden iki tarafa sallan ınası — II, 289SERGEKLEMEK
: yalpalanmak, iki yana sallanmak II, 289SERILMEK
: sarsılmak, sendelemek, yalpa ile dü şeyazmak — 1. 196; II, 123SERINMEK
: sabretmek, II, 167; III, 233SERIÑÜLEMEK
: buz ve benzeri şeyler üstünden kaymak — III, 400, 410 bkz. sar ıñulamakSERK
: saksı ve saksı kırıkları — I, 353SERKER
: haydut, yol kesen — I, 457SERMEK
: sabretmek — II, 7, 38SERMEK
: kızmak, çıkışmak, sertelmek, sert ve kaba söz söylemek, II, 38, 39; III, 181 bkz. sar ılmak, sarmak, sürmekSERMETMEK
: bir şeyi sudan åyırıp çıkartmak, süzdürmek. II, 349 bkz. sarmak, sarmalmak, sarma şmak, sarmatmakSERÜ
: evlerde üzerine eşya konan raf — III, 221SESINMEK
: niyetlenmek, hazırlanmak; (at) bağından çözülmek üzere olmak — II, 152 bkz. se şilmek, seşlinmek, seşümekSEŞILGEN
: daima çözülen — I, 524, 525SEŞILMEK
: çözülmek, ayrılmak.II, 124; III, 102 bkz. sesinmek, se şlinmek, seşümekSEŞLINMEK
: çözülmek, bagından boşanmak. II, 247 bkz. sesinmek, seşilmek, seşümekSEŞMEK
: çözmek — II, 13, 14 bkz. şeşmekSEŞTÜRMEK
: çözdürmek, II, 184, 185, 187 bkz. şeştürmekSEŞÜK
: çözük, çözülmüş — I, 390SEŞÜMEK
: gevşemek, çözüleyazmak. III, 267 — bkz. sesinmek, se şilmek, 'seşlinmek,SEVINÇ
: sevinç, I, 12; III, 373, 374 bkz. sefinçSEVINMEK
: sevinmek. I, 12. 100, 142, 285, 419; II, 167, 268; III, 87, 159 bkz. sevünmekSEVIŞMEK
: sevişmek — II, 102SEVMEK
: sevmek — II, 15; III, 175, 385SEVREMEK
: seyremek — I, 103 bkz. savramak, savrımakSEVRITMEK
: eşyayı boşaltmak, işi bitirmek ve işten vaz geçmek II, 332, 333, 335SEVTIIRMEK
: sevdirmek.II, 185SEVÜK
: sevgili, seviIen. I, 94, 390SEVÜKLÜK
: sevgi- II, 172SEVÜKSÜZ
: sevgisiz — II, 250SEVÜNMEK
: sevinmek. II, 153 bkz.SEVINMEK
: sey ; ödenek — III, 126 bkz. sayışSEZINMEK
: sezinmek, sanmak — I, 419; II, 152SEZIK
: seziş, sezme — I, 408; II, 152SEZIKMEK
: sezmek — II, 117SIBIZGU
: düdük, boru — I, 217, 246, 489 bkz. s ıbuzguSIBUZGU
: düdük, boru — I, 176 bkz. sıbızguSIÇGAK
: sıçırgan, sık sık sıçan — I, 470SIÇGAN
: sıçan, fare — I, 75, 345, 409, 438; II, 263; III, 263, 267. 282, 412SIÇGAN
: yılı Türkler'in onikili yıllarından biri — I, 345, 438SIÇITMAK
: sıçırtmak — II, 300SIÇMAK
: sıçmak, I, 343; II, 4SIÇTURMAK
: sıçtırmak .II, 184SIDIRGAK
: çatal tırnaklı olan sığır, geyik gibi hayvanların tırnakları — I, 502SIDRIM
: sırım.I, 485 bkz. sıdrımSIDRIM
: ışlıg er işlediği işi bitiren, başkasına bırakmayan adann — I, 485SIDRIŞMAK
: sıyırmakta, kar kürümekte yardım etmek II, 211 bkz. sıdrışmakSIDIG
: kaftanın göğse kadar olan iki eteğinden biri.I, 374, 389 bkz. sidigSIDIG
: diş etleri arasındaki a(iklık — I, 374 bkz. sıgzagSIDIRGAN
: sıyırmak yaratilışında olan, daima sıyıran — I, 517SIDIRMAK
: sıyırmak — I, 517SIDRILMAK
: sıyrılıp kaçmak, kaymak; bütün kıvrıntı ve büküntüleriyle yola bak ılmak ve düşünülmek. II, 231, 232SIDRIM
: sıyrım; sırım — I, 517 bkz. sıdrımSIDRIŞMAK
: sıyırmakta ve kar kürümekte yardım etmek — II, 211 bkz. sıdrışmak-sıg ( — sig) isim sonuna getirilen benzetme eki, III, 128SIGAN
: saç sığanmış saç, kıvırcık olmayan saç — I, 403SIGDATMAK
: ağlatmak — II, 327 bkz. sıgtatmak, sıhtatmakSIGINMAK
: sığınmak — II, 152, 160SIGIR
: hanların halk ile beraber yaptığı sürgün avı- I, 364SIGIR
: sığır — I, 364; II, 79, 189 § suvSIGIRI
: ; manda — I, 368SIGIRÇIK
: sığırcık kuşu — I, 501 bkz. sıgırçukSIGIRÇUK
: sığırcık kuşu — I, 505 bkz. sıgırçıkSIGIRLAMAK
: sığırdan saymak, sığıra nispet etmek, III, 331SIGIRLIG
: sığırlı, sığır sahibi — I, 495SIGIT
: ağlama, ağlayı; — I, 356 bkz. sıhıtSIGMAK
: sığmak; tesir etmek, dokunmak, koymak — I, 183, 359, 397; II, 15SIGRA
: iki dağ arasındaki geniş dere — I, 422SIGRUŞMAK
: 51^5111-11^.II, 212SIGTAMAK
: ağlamak. III, 275, 355 bkz. sıhtamakSIGTAŞMAK
: ağlaşmak. II, 211 bkz. sıhtaşmakSIGTATMAK
: ağlatmak, II, 360 bkz. sıgdatmak, sıxtatmakSIGTURMAK
: sığdırmak — II, 185SIGUN
: yaban sığırı, dağ keçisi tekesi — I, 409SIGUN
: ot kökü insana benzeyen, çiftle; me kuvveti kalmayanlarca kullan ılıp erkeğl ve dişisi bulunan ve erkeği erkeğe, dişisi kadına verilen bir ot — I, 409SIGURMAK
: sığdırmak.II, 81SIGZAG
: dişlerin arasındaki açıklık, I, 464 bkz. sıdıgSIGZALMAK
: bir şeyi bir şeye sığdırmak, sıkıştırmak — II, 232, 233SIGZAMAK
: dişek ve hilâl ile diş kurcalamak; papuçta dikiş arasına parça koyarak sızgı yapmak, iki şeyin arasına bir şey sıkıştırıp koymak, III, 283SIGZIG
: mest ve ayakkabı gibi şeylerde iki dikiş arasına konulan sahtiyan — I, 464SIGZIG
: iki şeyi birleştiren kenet — I, 464SIXIT
: aglama — III, 275 bkz. sıgıtSIXTAMAK
: ağlamak.III, 275 bkz. sıgtamakSIXTAŞMAK
: aglaşmak — II, 211 bkz. sıgtaşmakSIXTATMAK
: aglatmak, II, 327 bkz. sıgdatmak, sıgtatmakSIK
: az, III, 130SIKAMAK
: el ile sığamak — III, 269SIKILMAK
: sıkılmak — II, 125SIKIRKAN
: büyük sıçan, geme, I, 521; II, 263 bkz. sak ırkanSIKIRMAK
: ıslık çalmak — II, 83SIKIŞ
: itişme, çarpışma — I, 368SIKIŞMAK
: sıkışmak, sıkmakta yardım ve yarış etmek — II, 104SIKLIŞMAK
: sıkışmak, sıkılmak., II, 216SIKMAK
: sıkmak — II, 18SIKMAN
: üzüm sıkma zarnanı — I, 444SIKRIŞMAK
: birlikte ıslık çalmak, II, 213SIKTURMAK
: sıktırmak, sıkılnmak, II, 186SIMAK
: kırmak; bozmak; yenmek, galebe etmek, I, 282, 382, 473; III, 249SIMSIMRAK
: bir çeşit yemek — III, 136SIN
: boy, bos — III, 138SIN
: mezar — III, 65, 138SINALMAK
: sınanmak — II, 126SINAMAK
: denemek, sınamak — I, 242; III, 273SINATMAK
: sınatmak, tecrübe 0111^0^II, 312, 313SINÇGAN
: mugaylan dikeni, Lycium europeum — III, 146SINDU
: makas — I, 418SINLIG
: boylu poslu — III, 138SINMAK
: kırılmak, bozulmak, incitmek I, 254; II, 19, 29; III, 365SINUK
: sınık, kırılmı; — III, 365 bkz.SIÑUK
: sııigar bir şeyin tarafı, yanı — III, 375SIÑARLAMAK
: yalnız ve yardımcısız bulduğu için zayıf görüp öç almak — III, 409SIÑARSUK
: iki kişi bir ata bindiğinde ikincinin oturduğu yer, III, 388SIÑILAMAK
: soğuktan zırıncımak, donacak halde soğumak; çınlamak — III, 405SIÑUK
: sınık, kırılmış — III, 365 bkz. sınukSIP
: iki yaşına girmiş olan tay — I, 207, 319; III, 158SIP
: akur hayvan torbası — I, 487 § sıp akurı; hayvan torbası; ikl yaşındaki tayın yem yedigi yer — I, 487SIR
: kendisiyle Çin kâseleri dlâlan ıp üzerine nakış yapılan macun, sır — I, 324SIR
: ağustos böceginin, kalem ve kaleme benzer şeylerin çıkardığı sesi anlatan bir kelime. I, 324SIR
: etmek (agustos böcegi) ötmek — I, 324SIRIÇGA
: sırça — I, 489SIRIÇGA
: çekirge — I, 489 bkz. sarıçgaSIRIÇGA
: er gevşek ve tembel adam, I, 489SIRILMAK
: bulaşmak, yapı; mak — II, 123, 124SIRIMAK
: pislemek, siymek; sık dlkişle dlkmek — III, 262SIRIŞMAK
: sık dikmekte yardım etmek — II, 96SIRITMAK
: sık diktirmek — II, 304SIRLAMAK
: sırlamak, sır vurmak — III, 296SIRLANMAK
: (işe) hazırlanmak; sırlanmak — II, 246, 247SIRLATMAK
: sırlatmak — II, 346SIRLIG
: sırlı, nakışlı.I, 324 § sırlıg ayak; sırlı kâse — I, 324SIRMAK
: eşek palanındaki teyeltl — I, 471SIRT
: kıl, kalın kıl; bayır, yokuş, sırt, küçük dere — I, 342SIRTIG
: herhangi bir sözün izeridir kl hepsl de ğil bir parçası anla; ılabilır — I, 463 sırtıg bulmak sözün izerini bulmak — I, 463SIRTLAMAK
: kuyruğu iple bükmek; küçük bir dereden yukar ı çıkmak.III, 444SIRUK
: sırık, çadır direği. I. 381SIRUKLUK
: sırıklık, I, 503, 505SIŞ
: şiş, tutmaç şişi.I, 331; II, 15, 174; III, 125bkz. şışSIŞ
: şişmiş olan her nesne, yumru — III, 125, 184 bkz. s ışılmak, sişSIŞILMAK
: kabına sığmayacak kadar su ile şişmek, II, 124 bkz. sış, sişSITGALMAK
: sığanmak, sığanılmak II, 233SITGAMAK
: sığamak — I, 325; 111. 288SITGANMAK
: sığanmak — II, 245, 246SITGAŞMAK
: sıgaşmak, sığamakta yardım ve yarış etmek — II, 214SITURMAK
: kestirmek, kıydırmak, kırdırmak. III, 187SIYUMAK
: yenmek, bozmak, yarmak.I, 123, 128SIZGURMAK
: sızdırmak, eritm — ek; arıklatmlak, zayıflatmak — II, 188SIZITMAK
: sızdırmak, I, 374; II, 305, 306SIZLAG
: soğuk su içmekten veya buz çiğnemekten dişlerin üşüyerek uyuşması, I, 464SIZLAMAK
: sızlamak, ağrımak. III, 297SIZLATMAK
: sızlatmak, soğuktan ağrı veya 'sızı duyurmak — II, 346SIZLATSI(-SI)
: sónu sâkin kelimelerde izafet edat ı — III, 209, 210SIZMAK
: sızmak, erimek; (güneş) belirmek, ucu görünmek; arıklamak, zayıflamak — II, 9, 10; III, 182SIBEK
: değirmen taşının üzerinde döndüğü demir.I, 389SIBEK
: sübek, çocuğun içine işemesi için beşiğe konan kamış, I, 389SIBIZ
: kişi alık, dalgın adam, I, 406SIDÜK
: sidik — I, 389 bkz. sidükSIDIG
: kaftanın iki yanından, sağ ve sol taraflarından birisi, I, 389 bkz. sıdıgSIDITMEK
: işetmek — II, 302SIDMEK
: işemek, siymek, II, 295; III, 321, 440 bkz. sitmekSIDTÜRMEK
: işetmek, siydirmek — II, 183 bkz. sittürmekSIDÜK
: sidik, III, 321 bkz. sidükSIGIL
: siyil — I, 394SIGRIG
: dağda atlamakla geçilen yer — I, 478 bkz. sikrigSIK
: sik, I, 201, 334SIKILMEK
: sikilmek II, 126SIKIŞ
: sikiş, I, 369SIKIŞMEK
: sikişmek — II, 107SIKITMEK
: düzdürmek, siktirmek II, 309SIKKEN
: her zaman siken — I, 401SIKMEK
: sikmek — I, 401; II, 22SIKRIG
: dağda atlamakla geçilen yer — I, 478 bkz. sigrigSIKTÜRMEK
: siktirmek II, 186SIL
: her yemekten tiksinen, bogazs ız insan; az yem yiyen hayvan — III, 134SILIG
: temiz, ince, yakışıklı, tatlı dilli. I, 390SILKMEK
: silkmek, III, 422, 423SILKINMEK
: silkinmek; ürpermek — II, 246SIN
: sen — III, 138SINÇÜ
: somunla yufka arası bir çeşit ekmek, pide. I, 417SIÑ
: çınlama, vızlama sesi — III, 358SIÑDÜRMEK
: sindirmek, hazmettirmek; saklamak — III, 397 bkz. siñirmek, singürmekSIÑ
: etmek çınlamak, vızlamak — III, 358SIÑEK
: sinek, sivrlsinek, karaslnek. II, 13, 352; III, 100, 367SIÑI
: içe sinen, hazmolunan, III, 368SIÑIL
: kocanın kendinden küçük kız kardeşi I, 57; III, 7, 366SIÑILLENMEK
: kız kardeş edinmek.III, 408SIÑIR
: 51^1-.I, 520; III, 362SIÑIRLEMEK
: sinir sarmak — III, 409SIÑIRLENMEK
: sinirlenmek, siniri çoğalmak, sinir sarılmak.III, 407SIÑIRMEK
: sindirmek, emdirmek III, 392 bkz. siñdürmek, siñürmekSIÑIŞMEK
: çekilmek; başkasının parçaları arasına sinip sızmak (akarlar için) III, 394SIÑMEK
: sinmek, hazmedilmek; işlemek, girmek; saklanmak, sahibine sormadan bir yere girip sinmek III, 155. 391SIÑÜRMEK
: yutmak, hazmetmek. III, 392, 397bkz. siñdürmek, siñirmekSIÑÜT
: karşılığına bir şey verilmeyen ve geri gönderilmeyen arma ğan. III, 362 bkz. süñütSIPÜT
: karabiber, kimyon gibi yemeğe katılan bir ot — I, 356SIRKE
: sirke, I, 191, 207, 209, 430; II, 30, 138, 295, 337; III, 121, 252, 284SIRKE
: bit yumurtası, sirke — I, 430SIRKELEMEK
: (bir şeye) sirke katmak; (baştan) sirke toplamak III, 353SIRKELENMEK
: sirkelenmek, (baş) bit yavrusu (sirke) ile dolmak — III, 202SIŞ
: şişmiş olan her nesne, yumru. bkz. sış, sışılmakSITMEK
: işemek II, 295 bkz. sidmekSITTÜRMEK
: işetmek, siydirmek — II, 183 bkz.sidtürmekSIZ
: siz, büyük ve sayılan kişilere "sen" yerinde aytanan söz, I, 25, 339, 365. 376, 407; II, 347; III, 124SIZLEMEK
: aytarken büyüklemek — III, 298SIZLETMEK
: siz diye aytatmak, hitap ettirmek II, 347SOGAN
: soğan, I, 409 bkz. sogunSOGAN
: yılan tulum gibi irl bir yılan — I, 409SOGIMAK
: soğumak. III, 268SOGLIMAK
: aramak için elini koynuna sokmak — III, 297 bkz. sogl ıtmak, sogratmak, sugratmakSOGLITMAK
: aramak için elini koynuna sokturmak II 346 bkz. sogl ımak, sogratmak, sugratmakSOGMAK
: elde etmek, edinmek — II, 15 bkz. sogratmak, sogurmak, sugratmakSOGRAŞMAK
: sormak, emmek, II, 212SOGRATMAK
: aratmak, aratarak her şeyi görmek — II, 332 bkz. soglımak, soglıtmak, sogmak, sogurmak, sugratmak ;SOGUK
: soguk — I, 503SOGUKLANMAK
: soguk bulmak veya soğuk saymak — II, 266, 267SOGUKLUK
: sogukluk için hazırlanmış — I, 503SOGULGAN
: daima çabuk soğulan, sızıp kaybolan. I, 520SOGULMAK
: (su) topraga sızıp kaybolmak, (su, süt) çekilmek, azalmak.II, 124, 125, 139, 163, 170SOGUN
: sogan. I, 409 bkz. soganSOGUNLUG
: soğanlı, I, 499SOGUNMAK
: üşümek; sidikten ve benzerlerinden temizlenmek. II, 152SOGUR
: ada tavşanı, kelere benzer bir çeşit ada tavşanı.I, 363; II, 227 bkz. sugurSOGURLUG
: tavşanı çok ve bol olan — I, 494SOGURMAK
: elde etmek, edinmek — II, 15 bkz. sogmak, sogratmak, sugratmakSOGUŞMAK
: soğumağa yüz tutmak — II, 101SOGUT
: bumbar dolması, bumbar yemeği — I, 356 bkz. soktuSOGUT
: ekşi sütten yapılan peynir, I, 356SOK
: aç gözlü; alçak — III, 130 bkz. suk § sok er; aç gözlü; alçak adam — III, 130SOKAR
: boynuzsuz hayvan; başı saçsız adam, I, 411 § sokar koy; boynuzsuz koyun, I, 411SOKIM
: bir agaç parçasıdır ki çam kozası şeklinde kesilerek içi oyulur, üç taraf ından delinerek okun üzerine konur, I, 397SOKKU
: havan — III, 226 bkz. sokuSOKLUK
: oburluk.I, 471SOKLUNMAK
: sokulmak — II, 247SOKLUŞMAK
: birbirine sokulmak ve yerleşmek II, 216SOKMAK
: sokmak, delmek, döverek inceltmek, toplamak I, 425; II, 18; III, 142 bkz. sukmakSOKRU
: izinsiz, gizlice. I, 422SOKTU
: sucuk; karaciğer, et ve baharat karıştirılarak doldurulan ve pi; irildikten sonra yenen bağırsak dolması — I, 416 bkz. sogutSOKTURMAK
: sokturmak; bir nesneyi dövdü rerek inceltt ırmek.II, 185, 186SOKU
: havan. III, 226 bkz. sokkuSOKULMAK
: bir şeyin içine sokulmak; dövülerek inceltilmek II, 125SOKUŞMAK
: döverek inceltmekte yardım ve yarış etmek, II, 104SOL
: sol.I, 72; III, 134SOLAMUK
: solak, I, 487SOLUŞMAK
: solmak; yaş meyve veya sebze tazeliğini kaybetmek. II, 109SON'
: som, içi dolu madenden olan şey — III, 138SOÑ
: bir adamın çolugu çocuğu; her şeyin ve her işin sonu, sonra — III, 357SOÑDAMAK
: arkasından kovalamak.III, 400, 401SOÑKUR
: sonkur kuşu, yırtıcı kuşlardan biri. II, 95; III, 381SOÑRAMAK
: kabulde tembellik etmek ve sözü ikircimlemek III, 402SOÑUK
: son, bir şeyin sonu — III, 107SORGU
: hacamat aygıtı, kendlsiyle kan alınacak ve emilecek aygıt ve şişe — I, 16, 425; II, 69SORIŞMAK
: yüzü ek; inıek — II, 96SORITMAK
: emdirmek; buruşturmak, sorutmak, II, 304SORMAK
: emmek, sormak — I, 16; II, 70; III, 181SORMAK
: (sorgu) sormak, aramak. III, 181SORTURMAK
: sordurmak (sorgu) sordurmak; emdirmek II, 184SORUG
: sorma, soru, arama; kaybolan şey, aranan şey, I, 374; II, 184SORUGÇI
: sorucu, kaybolan şeyi arayıcı — III, 242SORUKMAK
: kaybolan ; eyin arandıktan sonra haberi alınmak, aranıp sorularak salık almak — II, 115SORUŞMAK
: (suyu veya teri) sormak II, 96SOVUŞGAN
: solucan yüzünden olan sarılık has talıgı — I, 519SOYMAK
: soymak; deri yıizmek.III, 244SOYSUKMAK
: soyguna uğramak — I, 21 bkz. soyukmakSOYUKMAK
: malı soyulınak — III, 189 bkz. soysukmakSOYULMAK
: açılmak, dağılmak, (deri veya elbise) soyulmak. III, 190SOYUŞMAK
: bir şeyi soymakta yardım etmek, III, 188SÖBI
: uzun veya sivri nesne (yuvarlak olmayan). III, 217 bkz. sub ıSÖGE
: turmak sövmekte devam etmek, III, 230SÖGMEK
: söğmek, sövmek I, 27; III, 184 bkz. sökmekSÖGTÜRMEK
: sövdürmek.II, 186 bkz. söktürmekSÖGÜK
: küfür, sövme. I, 27SÖGÜŞ
: sövme, sövüşme — I, 368SÖGÜŞ
: kebap etmeye yarar oğlak veya kuzu — I, 369SÖGÜŞMEK
: sövüşmek II, 89, 107SÖGÜT
: sögüt ağacı — I, 319, 356; III, 134, 168. 369 bkz. söküt § keyikSÖGÜT
: ; yaban söğüdü, III, 168SÖGÜTLENMEK
: söğütlük olmak, II, 266SÖGÜTLÜG
: söğüt sahibi olan, I, 506SÖGÜTLÜK
: söğütlük, sögüt ağacı biten yer, I, 506, 510SÖKE
: diz üstü çökmek, III, 230SÖKEL
: hasta, II, 10, 40, 216, 394; III, 181, 286, 395SÖKE
: olturmak diz çökerek oturrT.ak. II, 21; III, 230SÖKE
: turmak diz üstü oturmak III, 230SÖKLÜNÇÜ
: kebap, II, 309; III, 242SÖKLÜNMEK
: kebap edilmek, kebap etmek, kendi kendine et kebap etmek II, 248, 254SÖKMEK
: sövmek — I, 27 bkz. sögmekSÖKMEK
: sökmek, yarmak, yırtmak; diz çökmek, I, 444; II, 21, 22SÖKMEN
: yiğitlere verilen ungun — I, 444SÖKMENLENMEK
: kahramanlaşmak, kendini kahraman saymak — II, 278SÖKTI
: kepek, I, 416SÖKTÜRMEK
: sövdürmek II, 186 bkz. sögtürmekSÖKTÜRMEK
: söktürmek. II, 186SÖKÜLMEK
: sökülmek, bozulmak. II, 125, 126SÖKÜLMEK
: kızartılmak, kebap 0(^010^II, 126SÖKÜNMEK
: diz çökmek; söker görünmek II, 154SÖKÜŞMEK
: sökmekte ve yıkmakta yardım ve yarış etmek — II, 90, 107SÖKÜT
: söğüt ağacı — I, 319, 356; III, 134, 168, 369 bkz. sögütSÖMRÜŞMEK
: sömrüşmek ve bunda yarış et-mek, II, 213SÖMÜRGEN
: daima sömüren — I, 523, 525SÖMÜRMEK
: sömürmek, II, 85SÖVLEMEK
: söylemek, III, 278SÖVLENMEK
: fısıldamak, III, 278SÖZ
: söz, I, 35, 92, 96, 122, 156, 174, 197, 215, 216, 221, 223, 227, 228, 229, 230, 243, 246, 267, 268, 269, 270, 275, 277, 290, 305, 319, 374, 383, 428, 463, 464, 515, 525; II, 9, 15, 16, 17, 23, 73, 76, 84, 86, 112, 117, 118, 130, 133, 150, 218, 247, 312, 315, 325, 3SÖZEÑRI
: saçma sapan söyleyen — III, 389SÖZKELI
: söze, III, 145SÖZKIYE
: sözceğiz. III, 359SÖZLEMEK
: söylemek, konuşmak — I, 339, 402; III, 208, 296, 297SÖZLENMEK
: söylemek, sözü açıklamak — II, 247SÖZLEŞMEK
: söyleşmek, konuşnnak — II, 215; III, 104SÖZLETMEK
: söyletmek, II, 346SUBI
: uzun ve sivri nesne (yuvarlak olmayan) — III, 217 bkz. söbiSUBILAMAK
: enll şeyi söbü yapmak, ucunu sivriltmek, yanlar ını daraltmak — III, 323SUBIMAK
: uzamak, incelmek, söbüleşmek — III, 257SUBITMAK
: sivriltmek, söbütmek — II, 298SUBURGAN
: maşatlık — I, 516 bkz. subuzganSUBUZGAN
: maşatlık .I, 516 bkz. suburganSUÇ
: suç, cürüm, bir çeyin sapmasını bildirir.I, 321SUÇGURMAK
: sıçrayayazmak — II, 187SUÇIMAK
: sıçramak. III, 258, 279 § suçımak burkımak; sıçramak — III, 279SUÇITMAK
: sıçratmak — II, 300SUÇ
: kılmak sapmak, kesmemek, I, 321SUÇ
: kılmak işl üzerine almaktan çekinmek. I, 321SUÇLUNMAK
: sıyrılmak, bir şey yerlnden çekilip çıkarılmak II, 246SUÇLUŞMAK
: bir şeyi dışarı çekip çıkarmakta yardım ve yarış etmek — II, 215SUÇULMAK
: (çiçek) açılmak, çıkmak; (elbise) çıkarmak, soyunmak; (koyun) yıizülmek. II, 122SUÇUŞMAK
: sıçraşmak, kalkı; mak — II, 92SUDMAK
: tükurmek, II, 81, 295; III, 132, 321, 439 bkz. sagurmak, sutmakSUDTURMAK
: tükürtmek II, 183 bkz. sutturmakSUDUK
: tükrük, I, 381; III, 102, 321SUF
: su, III, 427, 431 bkz. suvSUF
: yün ipliklerinden elie örülen ku şak, III, 129SUFSAMAK
: fısıldamak, okuyup üflemek — III, 286 bkz. suf şamak, şuvşaşmak, şuvşatmakSUFŞAMAK
: fısıldamak, okuyup üflemek — III, 286 bkz. sufsamak, şuvşaşmak, şuvşatmakSUGDIÇ
: kışın dostlar arasında sıra ile yapılan şölen — I, 455SUGRATMAK
: aratmak, aratarak her şeyi görmek — II, 332 bkz. soglımak, soglıtmak, sogmak, sogratmak, sogurmakSUGUR
: kelere benzer bir çeşit ada tavşanı.I, 363 bkz. sogurSUK
: aç gözlü; alçak, III, 130 bkz. sok § suk erSUKAK
: sığın, geyik, be/az geyik — I, 214; II, 287SUKAKLIG
: geyikli, geyiği çok olan — I, 498SUKARLAÇ
: börk uzun külâh, börk, I, 493SUK
: erıñek işaret (şahadet) parnnağı — III, 130SUKIMAK
: parmağıyla gıdıklamak — III, 269SUKINMAK
: yıkanmak — II, 153, 154SUKMAK
: delmek — I, 425 bkz. sokmakSUK
: yalñus er kendine yardım eden bir kimsesi ve arkadaşı bulunmayan, yapyalnız adam — I, 333SULAK
: dalak — I, 411 bkz. talakSULINDI
: erkeğin arkaya doğru salıverdiği saç — I, 449 bkz. salındıSULUK
: sarık — III, 262 bkz. suvlukSUMA
: önce ıslatılıp sonra kurutularak öğüdülen ve bulamaç, ekmek gibi şeyler yapılan bugday, aynı suretle hazırlanıp şerbet hamurunda kullanılan arpa — III, 234SUMAK
: itaat etmek; bükülmek üzere sümek göndermek III, 248. 249SUMLIM
: Türkçe bilmeyen kimse.I, 486; II, 347SUMLIMAK
: Türkçe'den başka bir dille konuşmak, III, 298SUMLIM
: Tat hiç Türkçe bilmeyen Farslı — I, 486 sumlışmak yabancı dil konuşmak — II, 216 bkz. sumluşmakSUMLITMAK
: yabancı dil ile söyletmek, II, 347SUMLUŞMAK
: yabancı dil konuşmak.II, 216 bkz. sumlışmakSUNDILAÇ
: yund kuşu, çayır kuşu, I, 526, 529; III, 178SUNDIRI
: deniz — I, 492 bkz. sundurıSUNDURI
: deniz. I, 492 bkz. sundırıSUNI
: evin kirişleri .III, 236SUN
: kişi yumuşak huylu, yüreği selek adam — III, 138SUNMAK
: sunmak — II, 28SUNU
: çörek otu, Nigella sativa — III, 238SUNUŞMAK
: birbirine sunmak — II, 112SUNZI
: pire soyundan bir hayvan — I, 422SURAMAK
: kullanmak — I, 428SURÇITMAK
: sürçtürmek — II, 328 bkz. sürçitmek, silrçmekSURKAÇ
: lök agacı zamkı — I, 454 bkz. surkuçSURKUÇ
: lök ağacı zamkı, I, 454 bkz. surkaçSURKUÇLAMAK
: lök macunu ile sap peklştirmek — III, 350SURKUÇLANMAK
: lök macunu ile sıkiştırılmak, berkitilmek. II, 271SURKUÇLANMAK
: yerde yaban hindibasına ben-zer bir ot bitmek, karamuk otu bltmek — II, 271 bkz. sarkaçlanmakSURPLAMAK
: kur'a çekmek — III, 443, 444. 446 bkz. sürllemekSUR
: sur dudağın çıkardığı ses — III, 122SUR
: sur öpmek şarul şurul içmek — III, 122SURUŞ
: buğday başaklarındaki taneler sertleş-meden önce başak alevde ütülür, sonra dövülerek yenir, ütme, firik I, 368SURUŞLAMAK
: başak ütmek, başak kavurmak — III, 335SUSGAK
: susak, kendisiyle su ve benzeri ; eyler dald ırılarak alınan nesne — I, 470SUSIK
: kova — I, 382SUTMAK
: tükürmek — II, 295 bkz. sagurmak, sudlmakSUTTURMAK
: tukürtmek, II, 183 bkz. suğturmakSUVIK
: sıvık, cıvık, sulu, durultularak akar haline getirilen her şey; ağaç ve kuyruk gibi şeylerin upuzun ve çırıl çıplak kalmış hali — III, 164 bkz. suvuk, suv ıglanmak § suvık kudruk; katır kuyruğu gibi kılsız ve uzun kuyruk — III, 164SUVUK:
SUV
: su — I, 15, 20, 31, 73, 75, 79, 95, 140, 144, 155, 164, 168, 172, 177, 179. 186, 191, 194, 212, 218, 222. 246 258, 276, 294, 312, 314. 315, 325, 369, 374, 375, 379, 387, 389, 396, 401, 424. 440, 443, 449. 450, 459, 560, 492, 493, 520, 525, 528; II, 3, 4, 5SUVALMAK
: sulanmak, su verilmek, su saç ıltnak — II, 125, 162; III, 240SUVALMAK
: (çamur vb.) sıvanmak. II, 125SUVARMAK
: sulamak, suvarmak — I, 498SUVAŞMAK
: (çamur vb.) sıvamakta yardım veyarış etmek, II, 102SUVGARDAÇI
: sulayan, sulayıcı — II, 256SUVGARGUÇI
: sulayan, sulayıcı, su veren — II, 50, 256SAVGARGULUK
: sulamak hakkı olan — II, 256SUVGARIGLI
: sulayan — II, 257SUVGARIGSAK
: sulamak dileğind — e, azminde olan, II, 257SUVGARIMSINMAK
: sular görünmek, suvarır görünmek. II, 202, 261SUVGARIŞMAK
: sulamakta yardım etmek — II, 201SUVGARMAK
: sulamak, su vermek.II, 44, 188, 199, 255 bkz. suvrarmakSUVGARTMAK
: sulatmak, sulatmak için birini göndermek — II, 256SUVGARUNMAK
: sular görünmek II, 202SUVIGLANMAK
: sulu bulmak, II, 267 bkz. suvık, suvukSUVIŞMAK
: sıvıklaşmak, cıvıkla; mak — II, 102SUV
: katlışmak su kollarının kavşıtında su birbirine karışmak — I, 460SUVLAG
: hayvan sulanacak yer, yalak, I, 464SUVLAMAK
: sulanmak, su içmek; sulandırmak, su koymak — III, 297 bkz.MAK:
SUVLAÑ
: dalı budağı olmayan ağaç; kıvırcık olmayıp düz olan saç, III, 386SUVLANMAK
: sulanmak, sulu olmak II, 247SUVLATMAK
: sulatmak — II, 346SUVLUK
: sarık, mendil ve benzerleri. — I, 201, 471; II, 96, 151, 215, 246, 304, 346; III, 296, 323 bkz. sulukSUVRARMAK
: sulatmak .II, 199, 200 bkz. suvgarmakSUVSAMAK
: susamak — I, 281; tII, 284SUVSATMAK
: susatmak — II, 336SUV
: sıgırı manda, dombay — I, 364, 368SUVSIMAK
: sùlanmak, sulu olmak — I, 282; III, 284SUVSUŞ
: buğdayın kuvveti gittikten sonra al ınan son suyu; üzerine su kat ılmış ayran, I, 460SUV
: tirkeşi dere kolları suyunun toplandığı yer — I, 460SUVULMAK
: bkz. suvlamakSUYAGU
: horozun ayağındaki mahmuz — III, 174SUYRAN
: minare ve buna benzer şeyler gibi uzun olan her nesne, I, 436SÜ
: asker I, 69, 144, 195, 249, 307, 321, 353, 371, 399, 443, 490, 516, 521; II, 5, 7, 19, 29, 190, 209, 231. 239, 245. 274, 312; III, 59, 77, 78, 81, 94, 104, 105, 114, 180, 192, 208, 249, 260, 292, 305, 339SÜCINMEK
: tadını bulmak, mahzuz olmak — II, 150 bkz. süçünmekSÜÇIK
: tatlı; içilecek şey, şarap — I, 154, 157, 211, 282, 338, 373, 408; III, 164, 166, 397, 427 bkz. süçük § kızılSÜÇIK
: şarap — I, 408SÜÇIMEK
: tatlılanmak ve güzelleşmek III, 258SÜÇIRMEK
: tatlılaşmak, tatlanmak — II, 75SÜÇIŞMEK
: tatlılanmak, II, 92 bkz. süçüşmekSÜÇITMEK
: iyileştirmek, tatlılandırmak — II, 299, 300SÜÇÜK
: şarap — II, 190 bkz. süçlkSÜÇÜNMEK
: tadını bulmak, mahzuz olmak, II, 150 bkz. süçinmekSÜÇÜŞMEK
: tatlılanmakII, 92 bkz. süçişmek —SÜGLIN
: sülün, I, 444 bkz. süvlinSÜGRÜG
: kadının avret yeri — I, 478SÜKEN
: eşek yükünün bir tarafında olan sepet, sele gibi şeyler, seklem — I, 403SÜKNEGÜ
: et ile tirnak arasında çıkan sivilce I, 491SILKNEMEK
: siğile ilãç yapmak, sağaltmak — III, 301, 302SÜKSÜK
: dağdağan denilen bir agaç, Kaloxylon ammodendron — I, 486SÜKÜL
: siğil — III, 301 sül ette ve ağaçta olan yaşlık ve tazelik — I, 1, 356; III, 134, 369SÜLEMEK
: düşmana karşı asker göndermek, savaş yapmak, III, 271, 272SÜLLÜG
: çiğ, pişmemiş. III, 134SÜMSÜÇIK
: tap tatlı, pek tatlı nesne — I, 338SÜÑIŞ
: savaşta saldırma ve süngü durtme — III, 365 bkz. süñü şSÜÑÜ
: süngü, mızrak, kargı — I, 349, 441, 497; II, 264; III, 337, 368SÜÑÜK(G)
: kemik. I, 178, 235, 247, 380; II, 85, 224; III, 52, 297, 367SÜÑÜKLENMEK
: kemiklenmek, büyümek.III, 408SÜÑÜLEMEK
: süngülemek, süngü ile dürtmek III, 405, 406SÜÑÜŞ
: savaşta saldırma ve süngü dürtme — III, 365 bkz. süñi şSÜÑÜŞMEK
: çarpmak, süngüleşmek, savaşta süngüleşmek — III, 393, 394SÜÑÜT
: karşılıgına bir şey verilmeyen ve geri gönderilmeyen arma ğan .III, 362 bkz. siñütSÜPRÜK
: süprüntü; bir adama kızıldığında söğme olarak kullanılır — II, 231SÜPRÜLMEK
: süpürülmek. II, 231SÜPRÜNDI
: sıiprıintıi.I, 493SÜPÜRGÜ
: süpürge, I, 490SÜPÜRMEK
: süpürmek — II, 85SÜRÇEK
: gece toplantısı, müsamere — I, 478 bkz.sürçükSÜRÇITMEK
: sürçtürmek — II, 328 bkz. surçıtmak, sürçmekSÜRÇMEK
: sürçmek, ayak kaymak — III, 420 bkz.surç ıtmak, sürçitmekSÜRÇÜK
: gece toplantısı, müsamere — I, 478 bkz.sürçekSÜRGÜCI
: sürücü — II, 51SÜRILEMEK
: kur'a çekmek, III, 443, 444, 446 bkz.surplamakSÜRK
: soğuktan donma, katıla; ma, I, 353SÜRKILEMEK
: kovalamak, sürmek, kovalayıp sürerek üzerine saldırmak.III, 353 bkz. sürkülemekSÜRKÜLEMEK
: kovalamak, sürmek, kovalayıp sürerek üzerine saldırmak, III, 353 bkz. sürkilemekSÜRMEK
: sürmek, kovmak, sürgün etmek; devam etmek — II, 7, 39, 51, 90, 177; III, 217 bkz. sar ılmak, sarmak, sermekSÜRSEMEK
: sürmek istemek III, 284SÜRTMEK
: sürtmek; sürmek, III, 426, 427SÜRTÜK
: ezilen, sürüştürülen her şey — I, 477 § sürtük işler; sürüştüren, kendis!ne sürüştürülen kadın; sevici kadın — I, 477SÜRTÜLMEK
: sürtülmek, dövülmek; ezilmek II, 231; III, 303SÜRTÜNMEK
: sürtünmek, 3111-11^6^ II, 245SÜRTÜRMEK
: sürdürmek, sürttürmek — II, 184SÜRTÜŞMEK
: sürmek ve sürtmekte yardım ve yariş etmek — II, 210, 211SÜRÜG
: sürü, I, 389; III, 102SÜRÜLGEN
: her zaman, her yerden sürülen — I, 523, 525SÜRÜLMEK
: sürülmek; ezllmek, II, 123SÜRÜNDI
: er her yerden sürülen, sürüntü adam — I, 449SÜRÜNMEK
: kendini kaşımak; sert bir şey dövülerek ezilmek — II, 151SÜRÜŞMEK
: (aygır aşmak Istediğinde kısrağı) dişleyerek sürüklemek; itiçmek; borcu alacakla ödemek II, 96, 97SÜSGEN
: (süsegen) çok süsen — III, 364SÜSGIRMEK
: süsmek istemek, süsmeğe saldırmak — II, 189 bkz. süsgürmekSÜŞGÜRMEK
: süsmek istemek, süsmeğe saldırmak — II, 189 bkz. süsgirmekSÜSMEK
: süsmek — II, 293 süst(irmek süstürmek, tos yapt ırmak, II, 184 süslinmek (başını) vurur gibi görünmek — II, 152SÜSILŞMEK
: süsüşmek, II, 101SÜT
: süt — I, 157, 180, 181. 193, 218, 397. 398, 449, 468. 523; II, 13, 37. 43, 51, 61. 66, 72. 85, 101, 124, 139; III, 102, 120, 129, 167, 181, 195, 197. 198, 264SÜTGERMEK
: süt gibl sulu, duru yapmak, II, 189SÜT
: ötrüm mercimeğe benzer ishal veren bir ot — I, 107SÜVÜN
: sülün — I, 444, 447; III, 11 bkz. sügünSÜVRI
: sivri — I, 422SÜVRITMEK
: sivriltmek — II, 332SÜZGÜN
: rengi kara, dikenli bir dağ ağacı — I, 443SÜZLÜNMEK
: süzülmek — II, 247SÜZLÜŞMEK
: süzülmek — II, 215SÜZME
: keş denilen yağsız kuru peynlr, ayran süzmesi — I, 433SÜZMEK
: süzmek, I, 450; II, 9SÜZTÜRMEK
: süzdürmek — II, 184SÜZUK
: süzük, süzülmü; — I, 389SÜZÜLMEK
: süzülnnek — II, 124, 139SÜZÜNDI
: suv süzülmüş su — I, 449, 450SÜZÜNMEK
: süzülür glbi görünmek — 11. 151152ŞA
: alacalı bir kuş, III, 211 § erdemsiz şaŞAGILAMAK
: çağlamak — III, 324 bkz. çagılamak, , jagılamakŞALAŞU
: bir çeşit Çin dokuması — I, 446.ŞAMUŞA
: yenilen bir ot, poy otu — I, 446ŞAP
: şap vurmada çıkan ses, yemekte ağızda çıkan şapırtı, III, 145, 146ŞAR
: şar yağrnurun sağnak halinde yağmasından çıkan ses, herhangi bir akarın çıkardığı ses — I, 324 bkz. çar çarŞAT
: cüret, cesaret — I, 320 —ŞAV
: üç'ta biten ve elbise temizlenen çöven gibi bir ot — III, 155ŞEBENG
: demirden yapılmış baston, cop — III, 354 bkz. şebingŞEBIÑ
: küçük demir çomak, demir baston, III, 369 bkz. şebeñŞEBÜK
: çabuk — I, 147ŞEKIRTÜK
: fıstık, I, 507ŞEL
: şül udumsuz, yöntemsiz — I, 336ŞENBUY
: ba; ka bir davetten sonra geceleyin gidilen içki ziyaføti — lil, 239ŞEP
: ivmeyi, aceleyi anlatan bir edat — I, 319ŞEP
: kelmek çabuk gelmek, I, 319ŞEŞMEK
: çözmek — II, 293 bkz. seşmekŞEŞTILRMEK
: çözdürmek — II, 187 bkz. se; tilrmekŞIN
: taht; sedir, III, .140ŞIŞ
: şiş, tutmaç yedikleri ş1ş.II, 179, 282 bkz. sışŞI
: Çin hakanlarının selâmlandığı bir kelime. III, 211ŞÖPIK
: meyve yenildlkten sonra atılan şey, çör çöp, I, 390 bkz. çöpikŞU
: emir ve nehiyde sona gelerek pekitme bildiren "çu" yerine kullan ılan bir kelıme.III, 211 bkz. çu, çü, şüŞUGLU
: tilki üzümü, Solanum nigrum — I, 431ŞUTI
: kırkayak, örümcek, çıyan glbi bir böcek, III, 218ŞUVŞAŞMAK
: gizli söz fısıldaşmak — II, 350 bkz. sufsamak, sufşamak, şuvşatmakŞUVŞATMAK
: fısıldatmak, II, 337 bkz. sufsamak, suf şamak, ; uvşaşmakŞÜ
: emir ve nehiyde sona gelerek pekitme bildiren "çü" yerine kullan ılan bir kellme — III, 211 bkz. çu, çü, şuŞÜK
: susturma edati — I, 335ŞÜK
: turmak sükut etmek, I, 335ŞÜNÜK
: çınar ağacı — I, 390 bkz. çarun, çünükŞÜÑLE
: Argu diyarında biten ve kökü yenen bir ot, III, 379ŞÜT
: soy, asıl — III, 120ŞILTÜK
: sığır boynuzundan yapılan divit — I, 390 şütük sakal köse sakal, I, 390